Yargıtay Başsavcısı kendini savundu: İddianameden eşimin bile haberi yoktu

Kaynak : Referans
Haber Giriş : 29 Mart 2008 09:20, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Hazırladığı AK Parti'yi kapatmaya ilişkin iddianame ile tüm gözlerin üzerine çevrildiği Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, "Davadan ve iddianameden eşimin bile haberi yoktu. O da sizler gibi televizyonlardan öğrendi" dedi. Kendisi gibi eşi de hakim olan Başsavcı Yalçınkaya böylelikle, özellikle Ergenekon Operasyonu çerçevesinde dillendirilen ve iddianamenin İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in bilgisayarına iki gün önce gönderildiğine ilişkin iddialara da son noktayı koymuş oldu.

Davanın açılmasından sonra belki de ilk kez konuşan Yalçınkaya ile aslında "of the record" bir görüşme yaptım. 1 saat 15 dakika süren görüşmenin bazı bölümlerini ve izlenimlerimi yazacağım. Bu nedenle de tamamı "off the record" olan görüşmeden izlenim yazmanın da zorluğunu elbette takdir edersiniz. Yazımın başındaki eşi ile ilgili bölüm için ise zorlukla da olsa izin alabildim.

Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya'yı kapatma davasının hemen ertesi günü telefonla aramıştım. Özel kalemi haliyle, "Nuray Hanım biliyorsunuz bugünlerde başsavcımız hiç bir basın mensubu ile görüşmeyi uygun bulmuyor. Sizinle de özel diyaloğunu biliyoruz ama eğer randevu veremezsek kusura bakmayın" dediler. Ben de Başsavcım ile olan iyi diyaloğuma güvenerek kendisinin kahvesini içmeye geleceğimi, elbette bugünlerdeki hassasiyetini anladığımı söyledim.

Doğrusu bu nezaket aynı şekilde devam etti. Ertesi günü sabah saatlerinde bizzat kendisi beni aradı. Ve bu durumu o da dile getirdi. Ama yine de bana randevu vereceğini de söyledi. Önce iki gün sonraya randevu verdi. Ardından özel kalemi görüşmemizi dün yani 28 Mart saat 13.15'e aldı.

Türbanlı memure beni karşıladı

Saat tam 13.00'te Yargıtay Başsavcılığı'ndaydım güvenliğe misafir olarak adım bırakıldığı için hemen özel kaleme çıkarıldım. Beni son günlerde kamuoyunda kullandığı türban nedeniyle gündeme oturan özel kalem müdiresi N. Hanım karşıladı. Giyimi çok moderndi. Kahverengi pantolon, kahverengi tişört ve üzerinde de elde örülmüş açık kahve renkte bir tunik ve saçları arkadan toplanmış "at kuyruğu" modeliydi. Dediğim gibi, Yalçınkaya başta olmak üzere A'dan Z'ye nezaket kokuyor Yargıtay Başsavlığının her köşesi. Başsavcı Yalçınkaya'nın yemekten dönmek üzere olduğunu söyleyip, beni hemen odasına aldılar. N.Hanım'ı görür görmez hatırlamıştım. Çünkü bu kişi Başsavcı Yalçınkaya'nın göreve başladığında ilk ziyaret ettiğim gün kendisiyle birlikte bizim resimimizi çeken kişiydi.

Derken Yalçınkaya odaya geldi. Elbette ilk söylediği, tüm görüşmenin dost sohbeti olduğuydu. Önce kendisine ne kadar zamanım olduğunu sordum. "Yeterince var. Rahat olun" dedi. Dedim ya, Abdurrahman Yaçınkaya ile görüşürken kendinizi misafir gibi hissetmiyor, bir yakınınızla konuşuyor hissine kapılıyorsunuz. Öncelikle belirtmek isterim ki şimdi yazacağım herşey sohbetten edindiğim izlenimden ibarettir. Yazımın başındaki eşine ve iddianamenin kimsede olmasının mümkün olmadığına ilişkin kısım ise sohbetin sonunda özellikle izin aldığım bölümdür. Bu konuda da kendisini zor ikna ettiğimi söyleyebilirim. Tabii sayfada yayınlanan resmimiz ile ilgili de ikna süreci zor oldu diyebilirim.

Çiçeklerin çokluğu dikkat çekici

Tanıdığım Yalçınkaya'dan yola çıkınca, bir defa eskiye göre daha suskun olmayı tercih ediyordu. Odada çiçeklerin çokluğu dikkatimi çekti. Hepsi de daha dipdiri olduğu için bir çoğunun davadan sonra gelen tebrik çiçekleri olduğunu hissettim. Doğrusu odadaki çiçek sayısı mobilyaları görünmez kılıyordu. Yalçınkaya sık sık, artık iddianameyi bıraktığını ve başka konularda uğraştığını, belirtip, "O kamuya ait. Bundan sonrası benim değil" vurgusu yaptı. Ayrıca titizliği yargıdaki bir davaya müdahale etmek istemiyordu. O'nun görevi bu iddianameyi hazırlamaktan ibaretti. Bunu da ona yasalar sorumluluk olarak vermişti.

AK Parti türban uyarısına kulak verse dava olmayacaktı

Sonra söz iddianame ve kapatma davasının ardından, Türkiye'nin bir anda nasıl kaos yaşadığı ve son birkaç gündür başta Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) ve sivil toplum kuruluşları (STK), ardından da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün parti liderleriyle gerilimi durdurma amaçlı olan açılımlarına geldi. Yalçınkaya'dan edindiğim izlenim, bundan sonra süreç sakin geçecek. Yargıya intikal eden bir konu. Ve yargı bu konuda kararını verecek. Ve bu süreçte kendisi hiç konuşmayacak. Yeni bir dalgalanma ya da yeni heyecanlara da bu çerçevede yer yok. Hatta ekonomik dalgalanma bile olması çok düşük ihtimal. Elbette iddianame daha çon gazete haberlerine dayanıyor ama bu da hukuken yasal. Ancak eğer bu sürede gerçekten Raportör Osman Can'ın raporunda yer aldığı iddia edildiği gibi, bazı gazete haberlerinin daha sonra yayınlanan ve gözden kaçan tekzipleri varsa, bunlar yargı süresince değerlenecek.

Bir ara söz Abdurrahman Yalçınkaya'nın 17 Ocak 2008 tarihinde türban ile ilgili Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerinin değişikliğine ilişkin çalışma nedeniyle yaptığı açıklamaya geldi. Bizim medya olarak çok sert bulduğumuz o açıklama, Yalçınkaya'ya göre "çok samimi"ydi. Edindiğim izlenim, eğer o samimi açıklamadan sonra hükümet ya da AK Parti geri adım atsa, ya da bu konudaki çalışmasını durdurabilseydi belki bugün bu kapatma davası ile karşılaşmayacaktık.

Siyasi yasak Gül'ün cumhurbaşkanlığını etkilemez

Kuşkusuz bu iddianamenin bir başka önemli yanı ilk kez bir cumhurbaşkanının da iddianamede yer alması. Dolayısıyla da son zamanlarda, bu konu bir çok hukukçunun gündeminde. Ve kafalar da çok karışık. Sanırım Abdullah Gül'ün siyaseten yasaklanması, sadece siyaset yapamama durumuna neden olduğu için cumhurbaşkanlığı görevini etkilemeyecek. Gül, cumhurbaşkanı olarak görevini yapmaya devam edebilecek. Ancak bu sürede tabii ki toplumda "herkesin ve her kesimin cumhurbaşkanı olma" âlgısını yükseltmesi gerekecek. Sadece eğer parti kapatılırsa ve siyasi cezası nedeniyle partinin başına geçemeyecek. Cezanın 5 yıl olması halinde, görev süresi bittiğinde cezasının biteceği de varsayılırsa, yeniden cumhurbaşkanı seçilmesinin bile önünde engel yok

Şu anda ek iddianame yok ama gelişmeler değerlendirilecek

Öte yandan son zamanlarda dillendirilen, özelllikle kapatma davasının ardından AK Partililerin konuşmalarına ilişkin bir değerlendirme olarak kamuoyunda çok konuşulan, ek bir iddianamenin olmadığı izlenimini edindim. Tabii bu şu an için yok. Bundan sonra olmayacağı anlamına gelmiyor.

40 civarında milletvekiline siyasi yasak gelebilir

Bilindiği gibi iddianamede başta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da aralarında bulunduğu 71 kişinin siyaseten yasaklanmasına ilişkin talep de yer alıyor. Tabii ki bu 71 kişi, kendilerini tek tek savunma hakkına ve hukuken böyle bir duruma sahip değiller. Parti ve partinin üyelerini parti adına savunma yapacak kişiler savunabilecek. Bu çerçevede özellikle raportör'ün raporunda belirttiği iddia edildiği gibi, bazı gazete haberlerine, ilgili şahıslar daha sonra tekzip göndermiş ya da kendilerini bir şekilde aklamışlarsa, bunlar da kanıtlanabilirse, bu yasağı mahkeme düşürebilecek. Ama en az 40 milletvekilinin bu kapsama girmesi zor görünüyor.

İddianame Yargıtay'da görevli 3 savcı ile hazırlandı

İddianame özel olarak üstünde oturulup çalışılmış veya özel hazırlatılmış bir rapor değil. Bu tür iddianameler kamu adına zaten Yargıtay Başsavcılığının siyasi partileri izleme görevi noktasında sürekli olarak yapılan bir çalışmanın ürünü. Ancak buna karşılık çok dar, Yargıtay'da görevli Yalçınkaya'nın çok güvendiği üç savcı tarafından son şekli verilmiş ve bir çok belge, bilgi ve ihbara dayalı.

Venedik kriterleri

Ayrıca edindiğim bir başka izlenim AK Parti'nin üzerinde çalıştığı "Venedik Kriterleri" iddianameye göre zaten AK Parti'nin bu kriterlerin çiğnediği yönünde. Dava sürerken böyle bir yasa bu bölümü de kadük hale getirir mi buna Anayasa Mahkemesi karar verecek.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber