İşte bebeklerimizi öldüren üç neden

Kaynak : Milliyet
Haber Giriş : 11 Ağustos 2008 07:10, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Soru Cevap: Devrim Sevimay

Türkiye'nin bebek ölümleriyle mücadelesi yenidoğanda tıkandı. Bunun üç temel nedeni var. Birincisi ülkemizde yenidoğan üniteleri az ve kurulması çok pahalı. İkincisi bu alandaki kadrolar yetersiz. Üçüncüsü prematüre doğanların sayısı artıyor

Yunanistan'a İspanya'yı ekleyin. Üzerine Almanya'yı koyun. Bir İngiltere, bir de Çek Cumhuriyeti'ni katın. Hepsini toplayın. Bu bütün ülkelerde yılda ölen bebek oranı binde 21 çıkıyor.

Bizde kaç?

Bizde tek başımıza binde 21.7!*

Yani ?Her ülkede bebekler ölür? gibi bir durum değil bizimki. Bizimki basbayağı bayağı bir durum... ?Bebeklerini koruyamayan ülke? durumu...

Prof. Dr. Esin Koç'la, alnımıza yapışmış duran işte bu ?21.7?yi konuştuk. Koç, bize hem 21.7'nin bildiklerimizin yanı sıra bilmediğimiz, çok masum görünen bir gerekçesini, akla hiç gelmeyen, ama hayat karartan bir sonucunu; hem neredeyse hiç içine girmediğimiz bir dünyanın cennetini ve cehennemini; hem de asıl onurlu, gelişmiş bir ülke nasıl olunurmuş, onu anlattı.

Diyeceğimiz, Koç'un verdiği bilgileri okumak için hamile olmak gerekmiyor, bebekleri ölen bir ülkenin vatandaşı olmak yeterli:

İlk ay ?yenidoğan' dönemi

En başından başlayalım mı?

Çok iyi olur.

?Yenidoğan? (neonataloji) diye hangi bebeklere diyoruz?

Hayatın ilk bir ayı ?yenidoğan? dönemidir. ?Bebek? dediğimiz zaman genelde bir yaşın altındaki bebekleri anlıyoruz, ama aslında ilk bir ay bebeklik değil, yenidoğan dönemidir.

?Prematüre? bebekler?

Bebek 37'nci gebelik haftasını tamamlamadan doğarsa biz ona da ?prematüre? diyoruz.

Çok mu riskli bir durumdur?

Doğum ne kadar erken olursa bebek için de o kadar risk vardır. Anne karnında bir gün bile fazla kalsa bebek için kârdır.

En büyük riski?

Akciğer gelişimi tamamlanmamış oluyor. Rahat nefes alıp veremiyor. Mide-bağırsak sistemi tam olarak gelişimini tamamlamıyor. Kimi zaman beyin gelişimi etkileniyor. Gözlerde çok ciddi problemler doğabiliyor.

Prematüre doğup normal çocuklar gibi büyüyen çocuklar da var tabii?..

Kesinlikle çok var, çünkü artık günümüzde bin 500 gramın üzerinde bebeklerdeki problemleri giderebiliyoruz. Problemler asıl bin 500 gramın altında doğan bebeklerde belirginleşiyor. Onlar genelde 32 haftanın da altında doğan bebeklerdir ve enfeksiyonlara yatkınlıkları çok daha fazladır.

Ama bin 500 gramın altında doğsa da eğer iyi bakılırsa bir bebeğin şansı vardır herhalde, değil mi?

Tabii ki, 800-900 gram doğup, şimdi son derece iyi şartlarda yaşayan, zekâsı ve diğer organ fonksiyonları gayet iyi gelişen bebekler var.

Elinize 900 gramken gelmiş ve şimdi okula gittiğini gördüğünüz çocuklar var mı?

Olmaz mı... 5-6 yaşında annesi elinden tutar getirir, ?Hatırladınız mı doktor hanım? diye. Öyle cin gibi geldiklerinde inanılmaz mutlu oluruz. Gelip doğum günlerini bizimle kutlayanlar olur. Onlar bambaşka duygulardır.

Yılda 35-38 bin bebek ölüyor

Ya madalyonun öbür yüzü?

Öbür yüzü kötü. Tüm dünyada bir yaşın altında ölen bebeklere bakıldığında, yarısından çoğu yenidoğan. Hatta yenidoğanların da yarısından çoğu ilk bir haftada ölüyor.

Yani bebekler bütün dünyada ölüyor?

Evet, ama bunun da bir oranı var tabii. Çoğu Avrupa ülkesindeki oran binde 3 veya 4'tür.

Ama bizde binde 21.7! Bizde niye 21.7?

Aslına bakarsanız bizde bu oran 1980'lerde binde 77'ydi. Ölümlerin çoğu da ya zatüreden ya da ishaldendi. 1980'lerden sonra halkın bilinçlendirilmesi, düzenli aşıların yapılması, Sağlık Bakanlığı'nın üniversitelerden yardım alarak yaptığı çalışmalar derken bu oran aşağı çekti.

Fakat o 21.7 hâlâ orada duruyor?

Çünkü düşüş bir ayın üzerindeki bebeklerde sağlandı ama yenidoğanlar hâlâ çok fazla ölüyorlar Türkiye'de... Bu kadar bebeğin doğduğu bir ülkede bir ayın altındakilerde tıkanıyoruz, hele ilk bir haftada iyice tıkanıyoruz. Ölen bebeklerimizin neredeyse üçte ikisini biz ilk bir haftada kaybediyoruz.

Neden?

En önemli etkenlerden biri yenidoğan ünitesinin pahalı bir yatırım olması. Çünkü yenidoğan yoğun bakım üniteleri uzay üssü gibidir. Kuvözler, solunum cihazları, monitörler... En ucuz kuvöz 5 ile 7 bin lira civarında. Bir solunum cihazı 15-20 bin liradan az değil. Bir ünite kurmanın çok ciddi maliyeti var.

?Müşterisi? az mı peki?

Hiç az değil! Türkiye'de 1 milyon 400 bin civarında bebek doğuyor her yıl. Aslında korkunç bir sayı bu. Daha korkuncu da her yıl yaklaşık 35-38 bin civarında bebek bir yaşını doldurmadan ölüyor. Bu da az bir şey değil. Bir ayı doldurmadan ölenler de yaklaşık 22 bin civarında. Yani çoğu daha yenidoğan döneminde ölüyor.

Üstelik daha kırsal kesimde kayıtlara geçmeyen ölümler de olabilir.

En büyük sorun kadro

O zaman şöyle mi düşünülüyor acaba; ?Her yenidoğanın yoğun bakım ünitesine ihtiyacı yok ki...? Böyle olabilir mi?

Her yenidoğan bebek tabii ki yoğun bakım ünitesine yatmıyor ama her 10 yenidoğandan bir tanesi riskli doğuyor. Yoğun bakım ünitesine yatacak kadar ciddi problemi olanlar da yüzde 5 oranında. Prematüreyse zaten kesin yoğun bakıma yatar.

Peki birinci sebep bu, teçhizat eksikliği; ?21.7?nin ikinci nedeni ne?

Benim çok daha önemli bulduğum bir neden... Çünkü istediğiniz kadar kuvöz satın alın, istediğiniz parayı harcayın, en iyi yoğun bakım ünitesini hazırlayın ama eğer başında onları kullanacak ekip yoksa hiçbir şey ifade etmez. Hatta başında uzmanı olmadan kullanılırsa o aletler bebekler sakat bile bırakabilir.

Yani kadro meselesi?

Evet, Türkiye'de yaklaşık 150 civarında yenidoğan uzmanı var. Onların da çoğu İstanbul ve Ankara'da. Yenidoğan uzmanı olmayan bir sürü şehir var. Sadece kadro da değil, eğitim verecek merkez sayısı da çok az. Çocuk ihtisasını veren üniversite sayısıyla yenidoğanı veren aynı değil.

Devlet hastanelerinde profesör düzeyinde yenidoğan hocası en fazla dört beş tanedir. Üniversite hastanelerinde bu sayı 40-45'tir.

Çaresi ne bu sorunun?

Sağlık Bakanlığı'yla üniversitelerin birlikte hareket etmesi. Bakanlıkla üniversiteler arasında zaman zaman çekişmeler olabiliyor ama bunu bir kenara bırakıp birlikte yan dal uzmanları yetiştirilmeli ve bunları devlet hastanelerine dağıtmalı.

Prematüre sayısı artıyor

Üçüncü bir nedeni var mı 21.7'nin?

Üçüncü neden aslında pek bilinmiyor. Bizim bir Türk Neonatoloji Derneği'miz var. Türkiye'nin bu alandaki tek derneğidir ve bütün yenidoğan uzmanları bu derneğe üyedir. Şimdi biz son 5-6 yıldır dernek olarak bir şeyi anlatmaya çalışıyoruz: Türkiye?de prematüre bebek sayısı giderek artıyor.

Neden artıyor?

Çünkü son zamanlarda tüm dünyada ?tedavi gebelikleri? (tüp bebek) arttı.

İlgisi ne?

İlgisi şu: Tedavi gebeliklerinde doğumlar ?çoklu? tercih ediliyor, ikiz, üçüz, dördüz, bazen çok daha fazla... Sanki iyi bir şeymiş gibi ama değil, çünkü bebek sayısı arttıkça prematüre doğum riski artıyor.

Ama tedavi gebelikleri bütün dünyada yaygın demiştiniz?

Yaygın, ama Avrupa ülkelerinde ve bazı başka ülkelerde bunun bir sınırı var. Oralarda deniyor ki, ?Rahme sadece tek ya da iki döllenmiş yumurta yerleştirilebilir.? Yani daha fazlasına izin vermiyor. O zaman da bebekler risksiz doğuyor.

İyi ama ortada böyle bir bilgi varsa hangi aile ?Bizimki ikiz, üçüz olsun? diyebilir ki?

Birkaç sebeple diyorlar onu; ?Çok masraf ettik, bari bir kızım bir oğlum olsun? diyorlar, ?Hepsi aynı anda olsun, tekrar bu işlerle uğraşmayalım? diyorlar ya da doktorlar da ?Ya biri tutmazsa, iki tane, üç olsun? diyebiliyor.

Tedavi gebeliği tıbbın insanları mutlu eden son yıllardaki en büyük mucizesi, ama çoğul bebekler arttıkça riskli doğumlar da artıyor.

Engelli sayısı da artıyor

Riskli doğumlar artınca da ölüm oranı artıyor?

Üstelik sadece ölüm oranı da değil, bir de buz dağının görünmeyen kısmı var.

Çünkü bebekler ya ölüyor ya da sağlıklı olarak hayatlarına devam etmiyorlar ki, bir de bunun ortası var: Sakatlıklar kalıyor.

Yani ölüm oranından ayrı bir de engelli sayısı artıyor Türkiye'nin?..

Kesinlikle, çünkü hayatını kurtardığınız, ama yeterli bakımı gösteremediğiniz zaman sonuç zekâ engelli, görme engelli çocuklar oluyor. Arazların bazıları bebek taburcu olurken bellidir, ama bazıları da yaş ilerledikçe ortaya çıkar. O çocukların hayatlarını devam ettirebilmesi için özel eğitim ve dolayısıyla ek finansman gerekir. Yenidoğan meselesinin üzerine gidilmedikçe Türkiye'nin bir de böyle bir problemi ortaya çıkacak, bu kesin.

Acaba bir ülkenin onurunun ölen, sakat kalan bebek sayısıyla bir ilgisi yok mudur? Sizi böyle dinledikçe insan onu düşünüyor; ?sadece başına çuval geçirilince mi onuru zedelenir bir ülkenin, bebekleri ölünce de zedelenmez mi?? diye...

Bakın, ülkelerin gelişmişlik kriterleri vardır. Bu kriterlerin başında da bebek ölümleri gelir. Bebek ölüm hızı bir ülkenin gelişmişliğini gösterir. Ve tabii ki anne ölüm hızı, anne sağlığı, doğurganlık hızı vesaire... Şunu kabul edelim: Biz komşularımızdan daha gerideyiz. Yunanistan'dan, Bulgaristan'dan, Suriye'den daha gerideyiz. Siz bebeklerinizi, onların annelerini koruyamadığınız sürece gelişmiş ülke olamazsınız. Her şeyden evvel ilk onları düşüneceksiniz; önce bebekler ve anneleri...

* Türk Sağlık-Sen tarafından 2007 yılına ait, Sağlık Bakanlığı verilerine dayanılarak doğum ve doğum sonrası bakım hizmetleriyle ilgili olarak yapılan araştırmada ortaya çıkan veri.

KİMDİR?

Johns Hopkins'te çalıştıTürkiye'nin az sayıdaki yenidoğan profesöründen biri olan Dr. Esin Koç, İzmir, 1962 doğumlu. TED Ankara Koleji'nin ardından Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ihtisasını Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesinde, yenidoğan üst ihtisasını Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yaptı.

Koç, yenidoğanda ilk ihtisas alan doktorlardan biri. 1995'ten beri Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı Ve Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi. ABD Johns Hopkins Üniversitesi ve Avusturya Graz Üniversitesi yenidoğan ünitelerinde misafir öğretim üyesi olarak çalıştı. 34'ü yurtdışı dergilerde yayımlanmış toplam 70 makalesi, 25'i yurtdışı kongrelerde sunulmuş 83 bildirisi mevcut. Koç, evli ve bir çocuk annesi.

Türkiye'nin mevcut şartları ?üç çocuk' fikrine uygun değil

Kuvözün başında duran, o bebekleri yaşatmaya çalışan sizsiniz, o yüzden tüm bunları konuştuktan sonra şunu sormak lazım: ?En az üç çocuk? fikri sizin kulağınıza nasıl geliyor?

Bizim koşullarımızdaki bir ülkenin, yani Sağlık Bakanlığı'nın bütçesi belli, bebeklere ayırılan bütçe belli, kesinlikle üç çocuğu kaldıramayacağını düşünüyorum. Şu anda bile görüyoruz işte, hastanelerimiz bebek sayısına yetişemiyor. Ölümler olunca sanılıyor ki kişiler hatalı, hayır kişiler değil, sistem hatalı. Orada ben de başhekim olsam hasta almaya mecbur olduğum sürece o enfeksiyonu ben de kontrol edemem.

Personelin standartlara göre el yıkamasına zaman yok

Yenidoğanlar için hijyende birinci kural ne?

Bu konuda dünyada çok ciddi çalışmalar var ve onlar gösteriyor ki enfeksiyonu asıl azaltan şey el yıkama. Servise girildiği zaman kıyafetler yarım kollu ve ön kol açık olacak. Yüzük, bilezik hiçbir şey olmayacak. Tırnaklar kısa, ojesiz olacak. Servise ilk girildiğinde en az üç dakika el yıkanacak. Ondan sonra da her bebek arasında 15 saniyelik el yıkamak şart.

Peki uyuluyor mudur bu kurallara?

Şimdi eğer sayı yetersiz olursa nasıl elini yıkayacak personel? Sırayla bebekleri besleyecek. Bebekler ağlıyor. Orada 100 bebek var. Her bebekten önce elini yıkaması pratik olarak mümkün mü? El dezenfektanları var, onunla siliyor ama o da hiçbir zaman el yıkamanın yerini tutmaz tabii.

Enfeksiyon da oradan çıkıyor tabii...

Ama kaçınılmaz... Bebek başına düşen doktor ve hemşire sayısı az olduğu sürece enfeksiyon da birlikte gelir. Oysa yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde sekiz bebeğe bir yenidoğan uzmanının, en fazla iki bebeğe bir hemşirenin bakması lazım. Ama ünitelerde bir ya da iki yenidoğan uzmanı oluyor. Onlar insanüstü gayretle çalışıyorlar ve sürekli hasta gelmeye devam ediyor.

Hasta aldıkları sürece risk artıyor. Hasta almama diye bir yetkileri yok, çünkü o zaman da haber olabiliyorlar. ?Bebek hastane hastane dolaştı kimse kabul etmedi. Zavallı bebek öldü? diye... Bu da çok kötü bir haber değil mi? Ama yer yok işte! Kapasite bu, doktor sayısı bu, hemşire sayısı bu, kuvöz sayısı bu.

Yani aslında yeni bir bebeğin kabulü demek birkaç bebeğin ölmesini de kabul etmek demek?..

Orada yatan bebekler için enfeksiyon riskini artıyor tabii... Üstelik o bebek de belki başka bir yere gitse yaşayacak, ama aileye de kızamıyoruz. Aile ne yapsın, bebek elinde. Doktor ne yapsın, almasa suç alsa enfeksiyon oldu diye yine suç.

Bunun çaresi?

Çare, bölgelerdeki doğum sayısına göre yenidoğan yoğun bakım üniteleri kurmak ve ona uygun doktoru, hemşireyi yetiştirip oraya koymak. Çünkü biz bebeğin doğduktan sonra hastane hastane taşınmasını da istemiyoruz. Ölüm riski artıyor.

Onun için diyoruz ki eğer riskli bir bebek doğacaksa anneyi gönderin. Öyle olunca da tabii ki Zekai Tahir gibi doğumevlerinde doğum sayısı artıyor. Riskli gebelikler ya oraya gönderiliyor ya da üniversitelere... O zaman da ölüm sayısı artmış oluyor.

Demek ki her an onlarca bebeğin öldüğü başka Zekai Tahir Burak'lar da olabilir?

Her an her hastanede olabilir ve inanın olacaktır zaten... Birkaç sene önce de olmuştu. Biz o zaman da Dernek olarak ?Bu işler böyle olmuyor artık, yenidoğana önem vermek lazım? demiştik. Sıfırlamak mümkün değil, ama azaltmanın bir sürü yöntemi var, artık onları yapmak lazım.

Yaşayacak' derseniz bebek bunu hissediyor

- Yenidoğan yoğun bakım ünitesinde peri gibi dolaşmak zorundasınızdır. Kuvözün kapağını biraz bile sert kapatamazsınız, çünkü bebek her türlü uyarana çok açıktır. Çok sessiz olacaksınız. Işığı fazla açmayacaksınız. Bebeğe çok az dokunacaksınız. Sanki orası annenin rahmiymiş gibi olacak.

- Yenidoğan hemşiresi olmanın getirisi çok az, ama yükü çok ağırdır. 800-1000 gramlık bir bebeğe bakmak bir kere ruhsal açıdan zordur. Yenidoğan hemşireleri daha kolay depresyona girer, umutsuzluğa kolay kapılırlar. Hatta bununla ilgili olarak yayınlanmış çok sayıda makale vardır.

- Bebek yoğun bakımında işler çok hızlı değişir. Arkanızı dönersiniz bebek bozulur. Solunum cihazında basınç biraz fazla gitse akciğerleri hasarlanabilir ya da ilaç vermede küçücük bir hata olsa veya biraz geç kalınsa çok ciddi sonuçlar doğurabilir. Orası asla hata affetmeyen bir bölümdür.

- Nasıl 30 yaşındaki bir insanın hakları varsa yenidoğan bebeğin de hakları vardır. Hastalığının en doğru şekilde teşhis edilmesi, en iyi şekilde tedavi edilmesi ve tedavi edilirken iyi davranılması... ?Anlamaz? diye bebeklere ağrı kesici vermeden, uyutmadan bir işlem yapılamaz. Çünkü o da ağrı çekiyor ve isterse bir haftalık olsun, o ağrıyı unutmuyor.

- Ben pozitif enerjiye inanıyorum. Kimi anne baba çok güçlü oluyor, ?Bizim bebeğimiz yaşayacak? diyorlar. Her gün başına geliyor, bize ?Yaşayacak göreceksiniz? diyorlar. Ve inanın etkili oluyor. Bebekler bunu hissediyor. Hatta kardeşlerin desteğinin bile bebeklere iyi geldiğini düşünüyorum. Ama kimileri de bebeğe bağlanamıyor, hatta hiç gelip bebeğini görmek istemeyenler bile olabiliyor. Herkesin psikolojisi farklı tepki veriyor.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber