Prof. Dr. Ömer Dinçer tarafından hazırlanan "Değişimin Yönetimi İçin Yönetimde Değişim" başlıklı çalışma
KAMU YÖNETİMİNDE YENİDEN YAPILANMA: 1
Değişimin Yönetimi İçin Yönetimde Değişim
T.C. Başbakanlık
Ankara, Ekim 2003
Bu kitap, 2003 yılında başlatılan "Kamu Yönetiminde Yeniden Yapılanma" çalışmaları çerçevesinde, "Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı? hazırlama komitesi adına, Prof. Dr. Ömer Dinçer ve Dr. Cevdet Yılmaz tarafından yazılmıştır.
Bu çalışma (pdf) formatından özet olarak alınmıştır. Çalışmanın tam metnini okumak isteyenler (pdf) formatındaki dosyayı bilgisayarlarına indirip, Acrobat Reader ile dosyayı açmaları gerekmektedir.
KAMU YÖNETİMİNDE YENİDEN YAPILANMA
A. YENİDEN YAPILANMA İÇİN TEMEL VARSAYIMLAR VE YAKLAŞIMLAR
Esasen kamu yönetimindeki sorunlar yeni olmadığı gibi, bu sorunları çözme yönünde
ortaya konan çeşitli reform çabaları da yeni değildir. Osmanlı İmparatorluğu
dönemine kadar uzanan idari reform çabaları hepimizin malumudur. Tanzimat ile
başlayan ve Cumhuriyet ile birlikte ivme kazanan bu süreç, çeşitli aralıklar
ile gündeme gelmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonraki dönemde bu kapsamda geliştirilen
en önemli çabalar MEHTAP ve KAYA projelerinde somutlaşmıştır.
Çok kısa olarak belirtmek gerekirse, bu dönemde yapılan çalışmaların ilki ve en kapsamlısı Merkezi Hükümet Teşkilatı Araştırma Projesi (MEHTAP) dir. Geniş bir uzman kadrosu tarafından 1962 yılında başlatılan proje 1963 yılında bitirilmiştir.
Proje merkezi hükümet teşkilatının yeniden düzenlenmesi ile ilgili tüm sorunları
kapsamına almış; taşra kuruluşlarını, mahalli idareleri ve kamu iktisadi teşebbüslerini
kapsam dışı bırakmıştır. Bu
kuruluşlarla ilgili araştırmalar daha sonra 1964-1966 yılları arasında yapılmıştır.
Bu arada 1972 ve 1982 yıllarında da Kamu Yönetiminin bütününe yönelik iki çalışma
daha yapılmış ve raporları yayınlanmıştır.
Reform çalışmalarında en son ve en kapsamlı örnek Kamu Yönetimi Araştırma (KAYA) Projesidir. KAYA Projesi 1988 yılında DPT tarafından TODAİE'den Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planına ışık tutacak şekilde ve kamu yönetimini geliştirmek ve yeniden düzenlemek üzere bugüne kadar yapılmış olan çalışmaların uygulamaya ne ölçüde yansıdığını araştırmak, yapılan bu çalışmaların ve uygulamaların eksik yönlerini, aksaklıklarını, darboğazlarını ve sorunlarını belirlemek ve bunlarla ilgili alınması gereken önlemleri açıklığa kavuşturmak, Avrupa Topluluğuna yönetsel uyum amacıyla gerekli hazırlıkları saptamak üzere bir yönetim araştırması yapılmasının istenmesiyle başlamıştır.
Son iki kalkınma planı olan VII. ve VIII. Planlar da zihniyet değ işimini,
kamuda yeniden yapılanma ihtiyacını ve sivil toplumun önemini vurgulamış, bu
kapsamda çeşitli tedbirler öngörmüştür.
Çeşitli siyasi partilerin seçim beyannameleri ve iktidar partilerinin hükümet
programları, kamu yönetiminde yeniden yapılanma ihtiyacının ortaya konduğu diğer
önemli belgeler olarak tarihe geçmiştir.
Ne yazık ki bu projeler ve politikalar yeterince siyasi ve toplumsal sahiplenme
ile geliştirilememiş ve uygulanamamıştır. Bu başarısızlığın nedenleri arasında
şunlar sayılabilir;
-Politikaların ve projelerin uygulama projelerini kapsayacak şekilde hazırlanmamaları,
- Yeniden yapılanmaya ilişkin temel bir felsefenin ve modelin açıklıkla ortaya
konulamamış olması ve bir "siyasi direktif" olarak ilan edilmemesi,
- Siyasi istikrarsızlık nedeniyle yeniden yapılanmanın gerektirdiği sürekliliğin
sağlanamayışı,
- Yasal ve anayasal değişiklikler yapmadaki zorluklar,
- Özellikle merkezi bürokraside mevcut durumu korumaya dönük bürokratik direnç
ile,
- Yeniden yapılanma çabasının gerektirdiği kısa vadeli mali ve diğer külfetler.
Bütün bu faktörlere ilave olarak; yeniden yapılanma sürecinin toplumun değişik kesimleri tarafından yeterince paylaşılamaması, gerekli katılımın sağlanmayışı ve yeniden yapılanmanın gerektirdiği koordinasyonun sağlanamayışı, alınan olumsuz sonuçta etkili olmuştur.
Uzun yıllardır tartışılan, zaman zaman bürokrasi ve siyasi otoriteler tarafından
çeşitli şekillerde gündeme getirilen yeniden yapılanma ihtiyacı, artık ihtiyaç
olmanın da ötesine geçmiş ve bir
zorunluluğa dönüşmüştür. Ülkemizin küresel rekabet ortamı içinde hak ettiği
yere gelmesi ve halkımızın refah düzeyinin yükselmesi, bu değişim ile birebir
ilişkilidir. Uzun yıllardır tartışılan, hayata geçirilmemiş çeşitli tasarılara
konu olan bu yeniden yapılanmanın daha fazla geciktirilmemesi gerekmektedir.
Mevcut verimsiz yapının maliyetlerinin birikimi ve geç kalmış bir reformun daha
fazla uyum sorunu doğuracağı dikkate alındığında, siyasi kararlılık ve toplumsal
destek gösterilerek bu reformun biran önce hayata geçirilmesi bütün kesimlerin
ortak sorumluluğudur.
1. Yeniden Yapılanma Yönetim Düşüncesinin Değişimi Demektir
Ülkemiz son yıllarda belirgin hale gelen strateji açığını, mali açığı, performans
açığını ve güven açığını kapatmak ve yaşanan olumsuz süreci tersine çevirmek
zorundadır. Bu kapsamda, özelleştirme, sivil toplumu güçlendirme ve yerelleşme
yoluyla;
- Hantal merkezi birimler daha küçük ama daha etkin biryapıya dünüştürülmeli
ve performansları artırılmalı,
- Yüklerinden arınan merkezi yapılarda stratejik düşünme boyutu güçlendirilmeli,
- Kaynak kullanımında stratejik planlar esas alınarak verimlilik sağlanmalı,
mali dengeler kurulmalı,
- Her şeyden önemlisi, halkın yönetime olan katılımı artırarak, güveni tazelenmelidir.
Halkın yönetime olan güvenini kazanmak, temiz ve iyi işleyen yönetim mekanizmaları kurmakla mümkündür. Bu yönetim sürecinde merkezi birimlerle yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşları ile piyasa aktörlerinin açık bir dünyada rekabet eden bir ülke vizyonu etrafında katkılarını sinerjiye dönüştürmek gerekmektedir.
Bu kapsamda siyaset kurumuna düşen, halkın talepleri doğrultusunda, çoğulcu
demokrasinin gereklerine uyarak katılımcı bir anlayışla, değişim sürecine liderlik
yapmak ve katalizör işlevi görmektir. Yeniden yapılanma süreci mekanik bir şekilde,
sadece yasaların ve kurumsal yapıların değiştirilmesi anlamına gelmemektedir.
En az bunlar kadar anlayışların, düşünüş ve davranış kalıplarının değişimini
de içermektedir. Daha sistematik olarak ifade edilecek olursa, temelde bir değişim
süreci olan yeniden yapılanma üç ana aşamada ele alınmalıdır. Birbirleriyle
etkileşim içinde, genellikle eşzamanlı olarak yürüyen, ancak analitik olarak
ayırt edilmesinde yarar olan bu üç aşama;
- Yönetim zihniyetinin değişmesi,
-Stratejik tasarım,
-Örgütsel tasarım.
olarak düşünülmektedir.
Yönetim zihniyeti değişmeden ve geleceğe dair tasavvur oluşturulmadan yapılacak olan organizasyonel ve operasyonel müdahalelerin bizi gelecekte hangi noktaya taşıyacağını tahmin etmek zorlaştığı gibi, bu tip değişimlerin meydana getireceği uyumsuzluklar, çatışmalar ve tekil kurumsal çıkarlara dayalı müdahaleler sonucunda yeniden yapılanmadan beklenen yararların tam aksine sonuçlar üretmesi yüksek bir olasılıktır. Stratejik tasarımı ve örgütsel boyutu ihmal edilmiş bir yeniden yapılanma süreci ise soyut kalma ve pratik sonuçlar üretememe riski ile karşı karşıya kalacaktır.
Özetle, "rönesans olmadan reform olmaz" düşüncesiyle, yönetime dair
temel değerlerimizi, ilke ve politikalarımızı, önceliklerimizi gözden geçirmek
zorundayız. Bu çerçevede, dış çevreye açık ve rekabetçi bir ortamın ve bilgi
toplumunun gereklerine uygun bir şekilde;
- Geçmiş yönelimli bir yönetimden gelecek ve amaç yönelimli bir yönetime,
- Çözüm yönelimli bir anlayıştan, teşhis yönelimli bir anlayışa,
- Kapalı ve tek taraflı bir yaklaşımdan, açık ve katılımcı bir yaklaşıma,
- Ceza yönelimli bir uygulamadan ödül yönelimli bir uygulamaya,
geçilmesi öngörülmektedir.
Bu yeni zihniyetin gereği olarak gelecek yönelimli ve katılımcı bir anlayış
içinde "stratejik yönetim" yaklaşımına geçilmelidir. Geleceğe ve amaçlara
dönük olarak ilgili tüm tarafları sürece katmak suretiyle ulaşılmak istenen
durum tasvir edilmelidir. Bu stratejik tasarım kapsamında;
- Ortaya konan yeni zihniyete uygun bir şekilde geleceğe dair tasarım geliştirme,
-Misyon ve vizyon belirleme,
-Temel amaç, politika ve öncelikleri şekillendirme,
-Ölçülebilir başarı göstergeleri oluşturma ve önceden ilan etme,
- İnsan kaynaklarını geliştirme,
unsurları vurgulanmaktadır.
Örgütsel tasarımda ise, değişimin izlenmesi ve zaman geçirilmeden uyum sağlanması
küçük, etkin ve esnek yapıların önemini artırmaktadır. Bu kapsamda, dinamik
ve bilgi temelli bir anlayışın gereği olarak;
-Merkezi yönetimin ağırlığı yerine, yerinden yönetim,
-Esnek ve yatay organizasyon yapıları,
-Performansa dayalı statü ve çalışanların yetkilendirilmesi,
-Çakışmaların ve çatışmaların engellenmesi,
-Gereksiz hizmetlerin tasfiyesi ve hizmet satın alımı
gibi unsurlar desteklenmektedir.
2. Kamu Yönetimi Sistemi Bir Bütündür
Yukarıda ortaya konan yeniden yapılanmada aşamaları esas olarak "sistem"
bakış açısının ürünüdür. Değişimin parçalardan hareketle değil sistemin bütününden
başlatılması, değişime temel
bir istikamet verilmesi ve değişim sürecindeki uyumsuzlukların en aza indirilmesi
hedeflenmektedir. Aksi taktirde yapılacak reformların beklenen yararları üretmesi
ve kalıcı hale gelmesi mümkün olamayacaktır.
Uzun yıllardan bu yana ülkemizde tespit edilen ve çeşitli planlarda ve hükümet
programlarında ifade edilmiş olan yönetim sorunlarını güçlü bir siyasi irade
ile hayata geçirilmesinin zamanı gelmiştir. Akademik çevreler, sivil toplum
kuruluşları, medya ve tek tek bireylerin katkıları ile bu reform süreci bir
zihniyet dönüşümü de getirecektir. Nicelik yerine kalitenin vurgulandığı bu
dönüşümde sanayi toplumuna göre kurgulanmış kurumsal yapılar tasfiye edilerek,
-İdare etme anlayışından yönetişime,
-Bürokrasi merkezli yapıdan birey ve toplum merkezli yapıya,
-Tek taraflı belirleyicilikten çok yönlü katılıma,
-Gündelik sorunlarla boğuşmaktan stratejik yönetime,
-Girdi odaklılıktan sonuç odaklılığa,
-Aşırı ve hantal bürokrasiden etkinliğe,
- Kapalılık ve gizlilik kültüründen saydamlığa,
- Hiyerarşik ve kurallara dayalı denetimden performansa ve kamuoyuna dayalı
çok aktörlü denetime geçişe,
işaret eden bu süreç; yönetimi etkin ve demokratik kılacak, halka yaklaştıracak
ve hizmet odaklı hale getirecektir.
Birinci öncelikli amaç etkin, katılımcı ve şeffaf bir yönetim arzulayan halkımızın taleplerinin karşılanması ve bu şekilde halk ile yönetim arasında oluşan güvensizlik sorununun aşılmasıdır. Halkın yönetime olan güveni tazelenirken, yönetimin de halka güveni esas alınacak ve gerekli mekanizmalar ile desteklenecektir.
3. Yeniden Yapılanma Uzun Süreli Bir Değişim Sürecidir
Sonuncusunu 2001 yılında yaşadığımız ekonomik krizlerin yapısal kaynaklarından
biri olarak görülen yönetim zaafını gidererek, ülkemizin iç ve dış şoklara karşı
kırılganlığı minimum düzeye çekilecektir. Gelişmeleri yakından izleyen, doğru
şekilde algılayan ve tepki gösteren bir yönetim ülkemizin istikrarı, halkımızın
refahı açısından vazgeçilmez öneme sahiptir. Buna ilave olarak, etkin bir şekilde
çalışan bir kamu yönetiminin, etkin işleyen bir piyasa mekanizması ve demokratik
sivil toplum açısından da gerekliliği açıktır.
Ancak, kamu yönetiminin zihniyet, strateji ve organizasyon boyutları itibariyle
dönüştürülmesini gerektiren yeniden yapılanma süreci tek başına bir hükümetin
kısa bir süre içinde yapabileceği
bir iş değildir. Tüm toplumu ilgilendiren bu sürece meclis içi muhalefet başta
olmak üzere bütün siyasi partilerin, bürokratik burumların, sivil toplum kuruluşlarının,
akademik çevrelerin ve
medyanın katılımı ve desteği şarttır.
Bütün bu değişim ve dönüşüm süreçleri sonucunda hedeflenen; etkin ve katılımcı bir devlet ve kamu yönetimini yerleştirmektir. Etkin ve katılımcı bir kamu yönetimi halkımızın refahına olduğu kadar ülkemizin uluslararası alanda etkinliğine ve saygınlığına da büyük katkıda bulunacaktır. Ancak, bu hedeflere ulaşılması zaman ve çok yönlü çalışma gerektirmektedir. Yeniden yapılanma tek seferde başarılabilecek ve gündemden çıkarılabilecek bir konu değildir. Değişim süreci devam ettikçe ve dünya ölçeğinde rekabet ile halkın sürekli değişen talepleri gündemde kaldıkça yeniden yapılanma sürecinin de devam etmesi gerekmektedir. Ayrıca, kamunun birçok yasal ve kurumsal yapıyı içeren ve karmaşık bir ilişkiler sistemi içinde yerleşik yönetim anlayışlarına dayanan bir özellik gösterdiği dikkate alındığında, kamuda yeniden yapılanmanın özel sektöre göre daha zorlu ve uzun vadeli bir çabayı gerektirdiği kabul edilmelidir.
Hükümetlerin ülke yönetiminde iki temel sorumluluğu bulunmaktadır. Birincisi, mevcut yasal ve kurumsal yapı içinde halkın sorunlarının çözülmesi ve refahın artırılmasıdır. İkincisi ise gelecekte halka daha uygun şartlarda hizmet etmenin gerektirdiği yasal ve kurumsal çerçevenin sürekli olarak geliştirilmesidir. Değişimin hızlandığı ve çok boyutlu hale geldiği bir ortamda yeniden yapılanma; istisnai ve bir defaya mahsus bir süreç olmaktan çıkmış, sürekli bir arayışa dönüşmüştür. Eş zamanlı olarak sürdürülmesi gereken bu süreçler, kısa dönemli çözümleri uzun vadeli bir perspektifte ele alan bir anlayışı gerektirmektedir.
B.YENİDEN YAPILAN(DIR)MANIN TEMEL İLKELERİ
Reformun içeriği kadar üslubu da önemlidir. Doğru bir çerçeveden hareket etmeyen
ve geçerli ve katılımcı yöntemlere dayanmayan bir reform sürecinin kalitesi
ve başarı şansı düşük olacaktır.
Bu çerçevede, öngördüğümüz yönetim reformu aşağıda sıralanan niteliklere sahip
olacaktır.
1. İhtiyaçlara Uygunluk
Hiçbir yeniden yapılanma süreci geçmişten ve mevcut şartlardan kopuk bir anlayışla
yürütülerek başarıya ulaşamaz. Geçmiş tecrübe ve mevcut durum yeniden yapılanma
önünde önemli bir direnç olabileceği gibi, yeniden yapılanma sürecine destek
verecek unsurları da taşır. Reform süreci mevcut yasal ve kurumsal yapıyı ve
yönetim kültürünü tamamen ihmal etmez. Aksine bu geçmişi ve mevcut durumu analiz
ederek, olumlu yönlerini ön plana çıkararak yürütülür.
Ülke gerçekleri ve tarihi birikimleri dikkate alınarak korunurken, geçmişin tutsağı haline gelerek değişim konusunda cesaretimizi ve azmimizi yitirmemek zorundayız. Esasen ülkemizin geçmiş 200 yıllık tarihine bakıldığında yaşadığımız coğrafya ve sahip olduğumuz devlet geleneği içinde dünyadaki gelişmelere karşı duyarsız kalmanın mümkün olmadığını görmekteyiz.
Öngörülen yeniden yapılanma bir yandan evrensel düzeyde insanlığın birikimine ve tecrübesine dayanırken, diğer yandan ülkemizin birikimlerine ve gerçeklerine bağlı kalmaktadır.
2. Katılımcılık ve Çok Ortaklılık: Yönetişim
Yeniden yapılanmanın sonuçları kadar süreci de değişimin önemli bir dinamiğini
oluşturur. Katılımı, saydamlığı, çoğulculuğu, etkinliği öngören bir yeniden
yapılanma, hazırlanış ve uygulanış itibariyle de bu ilkeleri içselleştirmelidir.
Katılımcı bir değişim süreci ilgili tüm kesimlerin görüş, öneri ve eleştirilerine
açık olarak yürütülmelidir. Bir toplumun yönetiminde rol alabilecek ortaklar
veya yönetim aktörleri olarak; parlamento ve hükümet, yerel yönetimler, üniversiteler,
sendikalar, vakıflar, meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleri hem hazırlık
sürecinin, hem uygulamaların, hem de sonuçların içinde yer almalıdır.
Kısaca iyi yönetişim gereği alınacak bir karardan etkilenen bütün tarafların bu kararın oluşumuna ve uygulanmasına azami ölçüde katılması esastır. Kamu yönetiminde yeniden yapılanmanın tüm toplumu ilgilendirdiği düşünüldüğünde, mümkün olduğu ölçüde tüm toplumun katılımına dayalı bir anlayışla sürdürülmesi zorunludur.
Katılımcılık sadece hazırlık aşamasında daha nitelikli bir ürün ortaya konması bakımından önemli olmakla kalmamaktadır. Hazırlık aşamasında katılımcılığın uygulandığı değişim projelerinin benimsenme ve kalıcı bir şekilde uygulanma şansı da artmaktadır.
Diğer taraftan, çok ortaklı yönetim veya iyi yönetişim halk ile yönetim arasındaki güven sağlaması yanında ekonomik performansı artırmanın önemli bir öğesi olarak da düşünülmelidir. Nitekim, aşağıdaki tabloda iyi yönetişim ile ekonomik performans arasındaki ilişkinin ne kadar güçlü olduğu görülmektedir.
3. Halk Odaklılık
Yeniden yapılanma çabasının nihai amacı insanların birey ve topluluk olarak
daha iyi hizmet almaları ve yaşam koşullarında kalitenin artmasıdır. Değişim
süreci içinde doğal olarak bazı geçici sorunlar ve çalışmalarda bazı aksamalar
olabilmektedir. Tıpkı yeni ve daha kaliteli bir yol inşa ederken geçici olarak
sürücülere ve yayalara bazı sıkıntılı anlar yaşatılması gibi, yeniden yapılanma
sonucunda yeni ve daha kaliteli bir çalışma düzeni oluşumu sürecinde, çevreye
geçici bazı rahatsızlıkların verilmesi doğaldır. Bu durumdan dolayı yeni ve
daha kaliteli yollar yapmaktan vazgeçilmediği gibi, yeniden yapılanma çabalarından
da vazgeçilemez. Önemli olan bu sorunların en aza indirgenmesi, en kısa sürede
aşılması ve sonuçta varılacak hizmet düzeyinin halka iyi anlatılmasıdır.
Kamuda yeniden yapılanmanın nihai performans göstergesi yapılan değişimler sonucunda halkın yönetime olan güveninin artması ve kamu hizmetlerinden memnuniyet düzeyinin yükselmesidir.
4. Stratejik Yönetime Geçiş
Aşırı merkezi yapı içinde çalışan ve sık sık siyasi müdahalelere konu olan kamu
kuruluşları, genel olarak politika üretme kapasitesinden yoksun hale gelmişlerdir.
Kuruluş düzeyinde stratejik planların hazırlanması sonucunda kuruluşlar varlık
nedenlerini (misyon), ulusal plan ve stratejiler çerçevesinde netleştirecek,
politika ve önceliklerini ortaya koyabilecek, performans göstergeleri geliştirmek
suretiyle başarılarını ölçebileceklerdir. Katılımcı bir anlayışla hazırlanacak
olan bu planlarda dış (vatandaşlar) ve iç (çalışanlar) müşteri memnuniyeti esas
alınacak, planlama sürecine ilgili tüm taraflar dahil edilecektir. Kuruluş stratejik
planlarının hazırlanması sonrasında kuruluş bütçeleri bu planlara dayalı olarak
oluşturulacaktır. ABD başta olmak üzere bir çok ülkede uygulanan bu yapının
ülkemize uyarlanması pilot uygulamalar yapılarak başlatılacaktır.
Kamu kuruluşlarının stratejik planlama uygulamalarında yol gösterici olacak "Stratejik Planlama Kılavuzu"nun nihai taslağı, DPT Müsteşarlığı bünyesinde oluşturulan komisyon tarafından tamamlanmıştır. Stratejik Planlama Kılavuzu Nihai Taslağı DPT nin internet sayfasında kamuoyunun bilgisine sunulmuş; kamu kurum ve kuruluşlarından da resmi yazı ile görüş talep edilmiştir. Görüşlerin toplanması aşaması devam etmektedir. Hazırlanan kılavuz uygulama sonuçları çerçevesinde sürekli olarak gözden geçirilecektir. Stratejik yönetim yaklaşımı pilot uygulamalar gerçekleştirildikten sonra tüm kamu kuruluşlarına aşamalı olarak yaygınlaştırılacaktır.
Bu çalışmaların meyveleri alındığında kamu kuruluşları sorun üreten ve gündelik sorunlar altında bunalan bir yapıdan kurtularak, hızlı değişim karşısında stratejik bir bakış açısı ile öncelikli alanlara yoğunlaşan ve çözüm üreten bir yapıya geçeceklerdir.
5. Performansa Dayalı Oluş
Kamuda bütçe disiplini ortadan kalkmış ve büyük sapmalar ile gerçekleşen, temel
olarak borç finansmanı üzerine kurulu bütçe gerçek anlamını yitirmiştir.
-Bölünmüş,
-Katı kurallar ile çalışan,
-Aşırı ve etkin olmayan bir denetim sistemine dayalı,
-Şeffaflık ve hesap verme sorumluluğu konusunda yetersiz,
-Kuruluşlara operasyonel esneklik tanımayan,
-Performans yerine girdi odaklı bir anlayışı içeren,
bütçe sürdürülemez bir boyuta gelmiştir. Bu durum bütçe sürecinin yeniden yapılanmasını
ve yeni kamu yönetimi vizyonu doğrultusunda dönüştürülmesini gerektirmektedir.
Günümüz koşullarına cevap vermeyen 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanunu değiştirilerek;
-Bütçe birliğini sağlayan,
- Bütçenin hazırlanması sürecini daha etkin kılan,
- Girdi değil çıktı odaklı bir yaklaşım ve iç mali kontrol getiren,
- Kuruluşlara bütçe uygulamasında daha fazla esneklik veren,
- Bütçe uygulamasında mali saydamlık ve hesap verebilirliği artıran yeni bir
kamu mali yönetim kanunu çıkarılacaktır. Böylece, stratejik plan yapan kuruluşların
uygulama esnekliği artırılacak ve performans odaklı bir bütçe sistemine geçişin
altyapısı güçlendirilmiş olacaktır.
Kamu mali yönetiminde saydamlığın ve hesap verilebilirliğin sağlanması ve kamu idarelerinde performans ölçümüne dayalı denetime dayanak teşkil edecek temel şartlardan birisi, mali işlemlerin uluslararası standartlara uygun bir muhasebe ve raporlama sisteminin oluşturulmasıdır. Saydamlık, hesap verebilirlik ve performans denetimine destek sağlayacak bir muhasebe sisteminin sadece nakit esasında bütçe işlemlerini değil, tahakkuk esasında her türlü mali işlemleri kaydetmesi ve raporlaması gerekmektedir.
Devlet muhasebesinde tahakkuk esasına geçilmesi ile ülkemizde kamu yönetiminde saydamlığın ve hesap verilebilirliğin sağlanması, denetime uygun bir altyapı oluşturulması ve geçmiş yılların mali faaliyetlerinin değerlendirilmesi ve geleceğe yönelik olarak politika oluşturulmasında ilgililere destek sağlayacak sağlam bir veri tabanının oluşturulması amaçlanmaktadır.
Ayrıca, bütçe fonksiyonel bütçe sınıflandırmasına (analitik bütçe kod sistemine) geçilmesi amacıyla çalışmalar başlatılmıştır. Analitik bütçe kod sistemi ile devletin mali istatistiklerinin daha düzenli, güvenilir, analiz ve uluslararası karşılaştırmaların yapılmasına elverişli şekilde tutulması hedeflenmektedir. Aynı kodlamanın konsolide bütçeli kuruluşlar dışındaki kuruluşlarda da uygulanabilir olması ve program sorumlularının tespitine imkan vermesi nedeniyle, analitik bütçe kod sistemi mali saydamlığın artırılmasına ve hesap verebilirliğin geliştirilmesine yardımcı olacaktır.
6. Denetimde Etkililik
TBMM adına denetim yapan Sayıştay'ın denetim yetkisinin kapsamı, Cumhurbaşkanlığı,
TBMM ve Üst Kurullar dahil olmak üzere tüm kamu kurum ve kuruluşlarının hesaplarını
içine alacak şekilde genişletilecek, Sayıştay da bu denetimi yapabilecek şekilde
güçlendirilecektir.
Sayıştay mevcut durumda sadece kanuna uygunluk denetimi yapmaktadır. Dünyadaki gelişmeler ve ülke ekonomisinde verimliliği artırma hedefi çerçevesinde sadece kanuna uygunluk denetimi yetersiz kalmaktadır. Performans denetimine geçilmesi ile birlikte kamu yönetiminde etkinlik, vatandaş ve hizmet odaklı çalışma anlayışı ve hedefe dönük faaliyet gösterme uygulaması yaygınlaştırılacaktır.
Bu kapsamda özellikle kuruluşların veri tabanları performans göstergelerini ölçecek şekilde geliştirilecektir. Kuruluşların hazırlayacakları stratejik planlar ve bu planları hayata geçirme hedefi ile şekillendirilen bütçe süreci Sayıştay tarafından yapılacak performans denetiminin temelini oluşturacaktır.
Kamu kurumlarında "iç denetim" güçlendirilecek ve stratejik planlarda ortaya konan hedeflerin ve performans göstergelerinin izlenmesi ve değerlendirilmesi sağlanacaktır.
Kamuoyu denetimi desteklenecek, bilgi edinme hakkı ve şeffaflık ilkeleri yoluyla kamunun ve TBMM'nin kamu kuruluşları üzerinde denetim yapma gücü artırılacaktır.
7. Etik Kurallar ve İnsana Güven
Yeniden yapılanma sonucunda beklenen en önemli sonuçların başında halk ile devlet
arasında ve devleti oluşturan çeşitli kurumlar arasında güven sorununun aşılmasıdır.
Açıklık, dürüstlük ve iyi niyete dayalı olmayan bir yeniden yapılanma süreci
bu sorunun aşılması yerine daha fazla artması sonucunu doğurabilecektir. Bu
bakımdan en önemli husus reform sürecinde kurumsal ve bireysel çıkarların ön
plana çıkmasına engel olunması, fırsatçılığa meydan verilmemesi ve amaçlar ile
yapılan değişikliklerin içeri arasındaki uyumun sürekli bir şekilde kontrol
edilmesidir.
Bu süreçte, bürokraside gözlemlenen "herkes değişsin ama ben değişmeyeyim" yaklaşımına prim verilmemelidir. Genel çıkarlar esas alınmalı ve kurumsal çıkarları maksimize etmeye dönük eğilimler sıkı bir şekilde kontrol altında tutulmalıdır. Aksi taktirde daha etkin bir kamu yönetimi arayışı ile yola çıkan yeniden yapılanma süreci, kamunun daha fazla büyümesi ve kaynak israf eder hale gelmesi ile sonuçlanabilecektir.
8. Hizmetlerin Yürütülmesinde Yerindenlik
Merkezi yönetim zaman içinde çoğu kamu hizmetini bünyesinde oplamış, bu hizmetleri
yerine getirme gayreti içinde aşırı büyümüş ve hantallaşmış, kaynakları verimsiz
bir şekilde ve halkın taleplerine uygun olmayan şekilde kullanır bir konuma
düşmüştür. Bu süreç içinde merkezi yönetim asli işlevlerinde zayıflamış; strateji
geliştirme, politika oluşturma, hedef ve stratejiler belirleme, uygulamaları
koordine etme, izleme, değerlendirme, rehberlik yapma ve denetleme konularında
zaafa uğramıştır.
Mahalli müşterek nitelikli, küçük ölçekli ve gündelik alanlardan
çekilmediği sürece, merkezi idarenin kendisinden beklenen konularda kapasite
geliştirmesi mümkün görünmemektedir. Bir alt düzeyde çözülebilecek bir sorunun
veya verilebilecek bir hizmetin, bir üst düzeye taşınmaması anlamına gelen "yerindenlik"
(subsidiarite) ilkesinin hayata geçirilmesi, merkezi idarenin gündelik ayrıntılı
işlerden çekilmesi ve uzun vadeli stratejik konularda yoğunlaşabilmesi imkanını
doğuracaktır. Gereksiz yüklerinden arınmış merkezi idare; ölçek ekonomileri
gereği doğrudan yürütmesi gereken ulusal ve bölgesel nitelikli hizmetleri de
daha nitelikli bir şekilde gerçekleştirecektir.
Yerinden ve yerel yönetim yapılarının daha fazla yetki, görev ve kaynak ile mahalli müşterek nitelikli hizmetleri sunmaları ise bu hizmetlerin verimliliğini ve ihtiyaca uygunluğunu sağlayacak, katılımcılığı ve kamuoyu denetimini güçlendirecektir.
C. YENİDEN YAPILANMA ALANLARI
1. Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı
Kamu yönetiminin yeniden yapılanması; devletin rolü, kamu kurumlarının görev,
yetki ve sorumlulukları, kamuda uyulacak temel ilke ve etik kurallar; idari
bölümlemenin temel ilkeleri, personel rejimi, kamu yönetiminde kullanılan varlıklar
ve kaynakların yönetimi, iş süreçleri ve yöntemleri, denetim anlayışı gibi çok
sayıda unsuru ve bunları uygulamaya koyacak temel kanunlarla, kuruluş kanunu
tasarılarının hazırlanması konularını kapsayan bütüncül bir süreçtir.
Bu yeniden yapılanmada;
-Daha katılımcı,
-Daha saydam, daha hesap verebilir ve
-İnsan hak ve özgürlüklerine saygılı
Bir kamu yönetimi ile kamu hizmetlerinin;
-Adil,
-Etkili ve verimli,
- Süratli,
- Kaliteli
sunumu amaçlanmaktadır.
Reform gerçekleştiren ülkeler, genel olarak reformun çerçevesini çizen ve bu
reformların uygulanabilmesi için reform takvimini belirleyen performans kanunları
çıkarmışlardır. Örneğin, kamu yönetiminin yeniden yapılanması için İngiltere'de
"Financial Management Initiative" (1982), "Next Steps Initiative"
(1988) ve "The Modernising Goverment White Paper" (1999); Yeni Zelanda'da
"The State Sector Act" (1988); Avustralya'da "Public Service
Reform Act" (1984); Kanada'da "Public Service 2000 (PS 2000)"
(1989); ABD'de "The Goverment Performance and Results Act" (1993)
ile yasal düzenlemeler yapılmıştır. Reform takvimi de bu düzenlemelerde yer
almıştır. Ülkemizde "Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı," kamuda
yeniden yapılanmada başarı sağlayan bu ülkelerdekine benzer bir işlev görmek
üzere gündeme gelmiştir.
Daha kapsamlı olarak ifade edilecek olursa, Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarı
Taslağı;
- Kamuyu yeniden yapılandıran diğer bir çok ülkede olduğu gibi değişim sürecine
rehberlik yapacak bir çerçeve oluşturmak,
-Hükümetin öngördüğü kapsamlı reform başlıklarını bütünleştirmek,
- Yeniden yapılanmaya sistemin bütünü içinde yaklaşmak(tüm idare, merkezi ve
yerel yönetimler) ve böylece değişik reform alanları arasında çıkabilecek uyumsuzlukları
engellemek amacıyla hazırlanmaktadır.
Bu çerçevede, İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan "Yerel Yönetimler Çerçeve Kanunu Tasarı Taslağı" Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarı Taslağı ile birleştirilmiştir.
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı ile öncelikle kamu hizmetlerinin amacı ve temel ilkeleri ortaya konacak, merkezi idare ve yerel yönetimler reformu için gerekli hukuki altyapı oluşturulacak, bu kapsamda merkezi idare ile yerel yönetimler arasındaki işbölümü netleştirilecektir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nda da belirtildiği gibi, merkezi idarenin görev ve yetkileri tek tek belirlenecek, bunun dışında kalan tüm görev ve yetkiler yerel yönetimlere bırakılacaktır.
Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısının yasalaşması ile yeniden yapılanma süreci
bitmeyecek, tam aksine başlamış olacaktır. Tüm bakanlıkların, bağlı ve ilgili
kuruluşların bu Kanunda ifade edilen anlayış ve yapı çerçevesinde kendi kuruluş
kanunlarını ve kamu hizmetleri ile ilgili diğer kanunları gözden geçirmeleri
gerekecektir. Bu çalışma, her kurumun kendi içinde oluşturacağı yeniden yapılanma
ekipleri ile bunlara Başbakanlık bünyesinde rehberlik hizmeti verecek bir koordinasyon
komisyonu aracılığı ile toplumun çeşitli kesimlerinin katılımını sağlayarak
yürütülecektir. Yapılacak bu çalışmalar Devlet Planlama Teşkilatı tarafından
gerçekleştirilen Devlette Genel Kurumsal Gözden Geçirme çalışması ile uyumlu
ve koordinasyon içinde yürütülecektir. Bu tasarının yasalaşması ile;
- Kamuda ilk kez bütün kamu kurumlarının uyması gereken temel ilkeler ortaya
konmuş olacak,
- Kamuda katılımcılık, şeffaflık, hesap verebilirlik, etkinlik, hizmetlerin
sonucuna odaklılık, insan haklarına saygı, bürokratik işlemlerde ve mevzuatta
sadelik, bilgi teknolojilerinden yararlanma, vb. ilkeler operasyonel hale getirilecek,
- Teşkilat yapıları yatay organizasyon ve yetki devri esası uyarınca yeni ve
etkin bir çerçeveye kavuşturulacak,
- Bakanlıklar ve kuruluşlar arasındaki görev dağılımı netleştirilecek ve mükerrerlikler
önlenecek,
- Gereksiz hale gelmiş kuruluşların veya işlevlerin tasfiyesi veya uygun birimlere
devri gündeme gelecek,
- Merkezi idare ile yerel yönetimler arasında yetki ve görev paylaşımı netleştirilecek,
merkezi idarenin stratejik düzeyde etkinliği artırılırken, yerel yönetimlerin
operasyonel düzeyde esneklikleri ve kaynakları genişletilecek,
- Devletin asli hizmetleri dışında Bakanlıkların taşra teşkilatı ortadan kaldırılarak
yerel ve yerinden yönetim birimleri güçlendirilecek,
- Kamuda stratejik yönetim anlayışı yaygınlaştırılacak ve kaynak tahsisi mekanizmaları
ile ilişkisi kurulacak,
- Denetim sistemi performans esaslı ve iç denetim boyutu güçlendirilmiş hale
getirilecek,
- Halk denetçisi (ombudsman) mekanizması dahil olmak üzere kamuoyu denetimi
güçlendirilecektir.
2003 yılı içinde Kamu Yönetimi Temel Kanununun Bakanlar Kuruluna tasarı taslağı olarak sunulması yönünde Başbakanlık koordinatörlüğünde katılımcı yöntemlerle sürdürülen çalışmaların tamamlanması beklenmektedir.
Kamu Yönetimi Temel Kanunu hazırlıkları kapsamında;
-TODAİE,
-Üniversiteler,
-Sivil toplum kuruluşları (TOBB, TÜSİAD, TESEV)
-Siyasi partiler (CHP ve AK Parti),
-Valiler, il özel idaresi ve muhtar temsilcileri, çeşitli partilerden ve ölçeklerden
belediye başkanları ile oluşturulan karma bir çalışma grubu,
aracılığı ile çeşitli workshoplar düzenlenmiş ve fikirler ayrıntılı olarak değerlendirilmiştir.
Ayrıca, bakanlıklar tarafından belirlenen temsilciler ile taslak tartışılmış,
sözlü ve yazılı olarak görüşler alınmıştır.
Bu çerçeve tasarının yasalaşmasının ardından, Kanunda ifade edilen ilkeler ışığında çok sayıda kuruluş kanununda düzenlemeler yapılması planlanmaktadır. Özellikle taşra teşkilatı ortadan kalkacak Bakanlıkların yeniden yapılanması, bu süreçte öncelikli olarak ele alınacaktır.
2. Merkezi İdarede Yeniden Yapılanma
Yeniden yapılanma bütüncül ve sistematik bir çerçevede, temel ilkelerden ve
yaklaşımlardan hareketle birçok alanda dönüşüm gerektirmektedir. Bunların başında
merkezi idarede yeniden
yapılanma gelmektedir. Merkezi idarede yeniden yapılanma;
- Merkezi birimlerin görev ve işlevlerinin yeniden tanımlanmasını,
- Yönetimde stratejik bir bakış açısının yerleştirilmesini,
- Kamu mali yönetimi, personel rejimi ve denetim boyutlarının yeniden yapılanmasını
gerektirmektedir.
Bu amaç ve amacı destekleyen diğer temel ilkeler, merkezi idarede yeniden yapılanmanın
temel doğrultusunu çizmektedir. Merkezi idarede yeniden yapılanma kapsamında;
merkezi idare
kuruluşlarının planlama ve denetim fonksiyonları güçlendirilirken, hizmet sunumunda
yerinden yönetim, piyasa ve sivil toplum kuruluşlarına ağırlık verilmektedir.
Bu dönüşüm halkımızın beklentileri ile tam anlamıyla örtüşmek tedir. Son dönemlerde yapılan birçok alan araştırmasının da sayısal olarak gösterdiği üzere merkezi yönetimde reform arzulayanların oranı % 90'ın üzerindedir. Demokratik bir düzende, halkımızın bu büyük beklentisinin karşılıksız bırakılması düşünülemez.
Bütüncül bir yeniden yapılanmanın devletin yürütme erkinin tamamını kapsayan bir çerçeveye dayanması gerekmektedir. Bu kapsamda, Başbakanlık, Bakanlıklar ve diğer merkezi kamu kurumları, kamu kaynaklarının yönetiminde stratejik yaklaşım, kamu mali yönetimi, devlet personel rejimi ve performansa dayalı bir denetim ana unsurları oluşturmaktadır. Bilgi edinme hakkını güvenceye alan yasal düzenlemeler ve bilgi teknolojilerini yönetimde yaygınlaştırmaya yönelik proje ile birleştiğinde bu çabalar yeni yönetim sisteminin çatısını oluşturacaktır.
Bu çerçevede atılmaya başlanan somut adımlar ve tasarlanan değişimler aşağıda sunulmaktadır.
a) Başbakanlıkta Yeniden Yapılanma
Başbakanlık, bakanlıklar arası koordinasyon yapması gereken, değişik alanların
birbirleri ile etkileşiminde ülke çıkarını tespit eden, makro stratejileri geliştiren
ve uygulanmasını izleyen bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Bu işlevlerinin layıkıyla yerine getirilmesi için Başbakanlığa bağlı ve ilgili icracı birimler ilgili icracı bakanlıklara bağlanarak, Başbakanlığın koordinatörlük boyutu ön plana çıkarılmalıdır. Bu konuda 58. ve 59. Cumhuriyet Hükümetleri döneminde önemli somut adımlar atılmış ve gelişme sağlanmıştır. Bu adımların daha ileri noktalara taşınması ve Başbakanlığın iç yapısında gerekli dönüşümlerle birleştirilerek sonuçlandırılması gerekmektedir.
Kamu yönetiminde yapılacak kapsamlı düzenlemeler sürecinde, Başbakanlıkta atılması gereken bu ileri adımlar da gündeme gelecektir. Yaptıkları işin niteliği gereği diğer bakanlıklara bağlanması mümkün olmayan bir kaç kuruluş dışındaki tüm kuruluşların ilgili bakanlıklara bağlı olarak çalışması gereklidir. Başbakanlığa bağlı kalmaya devam edecek olan kuruluşlar esas itibariyle bakanlıklar arası koordinasyon yapan veya sunduğu hizmet gereği birden fazla bakanlığı ilgilendiren kuruluşlar olacaktır.
Bu güne kadar ekonomi ile ilgili politikalar ve programlar farklı kurum ve kuruluşlar tarafından belirlenmekte ve uygulanmakta, bu kurum ve kuruluşlar dağınık ve çok başlı yönetim altında bulunmakta idi. Bu durum belirlenen politikaların ve uygulanan programların başarısını olumsuz etkilemektedir. Bu olumsuzluklara son vermek ve politikaların ve programların başarılı bir şekilde uygulanmasını sağlamak için ekonomi yönetiminin uyum içinde yürütülmesi zorunludur. Ekonomi yönetiminde görevli ve yetkili olan kuruluşlar, tek bir çatı ve Başbakanlık çerçevesinde koordinasyon içinde yönetilecektir. Bu yapılanmanın ayrıntıları yapılacak olan Devlette Genel Kurumsal Gözden Geçirme çalışmaları sonrasında netleştirilecektir
b) Bakanlar Kurulu ve Bakanlıklar
Başbakanlık dönüştürülürken Bakanlar Kurulunun da yeni yönetim anlayışına uygun
bir ölçeğe ve yapıya kavuşturulması zorunludur. T. C. 57. Hükümet döneminde
17 hizmet bakanlığı ve 18 devlet bakanlığı olmak üzere Bakanlar Kurulu Başbakanla
birlikte 36 üyeden oluşmaktaydı. Bakanlık sayılarının ABD'de 14, Japonya'da
12, Almanya ve Fransa'da 14, İngiltere'de 20 olduğu dikkate alındığında, ülkemizdeki
çarpıklık daha iyi görülebilmektedir. Son yıllarda koalisyon pazarlıklarının
ve nüfuz sağlamanın bir aracı olarak kullanılan ve "bir kuruluş bir bakanlık"
şeklinde düşünülerek devlet bakanlıklarının sayısının artırılması, devlet yönetiminin
rasyonaliteden uzaklaşmasına neden olarak hem Bakanlar Kurulunu etkin çalışamaz
hale getirmiş hem de vatandaşın tepkisini çeker hale gelmiştir. Devlet bakanlıklarının
sayısının bu kadar artmasına neden olan Başbakanlığa bağlı ve ilgili kurumların
ilgili icracı bakanlıklara bağlanması ile devlet bakanlıklarının sayısı otomatik
olarak azalacak, Bakanlar Kurulunun daha etkin çalışmasına yol açacaktır.
Diğer taraftan, sadece devlet bakanlıklarının sayısının azaltılması değil, aynı zamanda hizmet bakanlıklarının da yeniden değerlendirilerek, bakanlık düzeyinde örgütlenmesi gerekli olmayan bakanlıkların kaldırılması, bazı bakanlıkların birleştirilmesi ve gelişen ihtiyaçlara göre yeni bazı bakanlıkların da kurulması kaçınılmaz hale gelmiştir. Devlette Genel Kurumsal Yapının Gözden Geçirilmesi çalışmasına göre mevcut hizmet bakanlıklarının da yapısı değiştirilerek, Bakanlar Kurulu rasyonel bir temele oturtulacaktır.
Sonuç olarak Bakanlar Kurulu daha az sayıda bakandan oluşan, etkin bir iletişim ve işbirliği sağlamaya uygun bir yapıya kavuşacaktır. Bakanlıklar arasında görev, yetki ve sorumluluk alanları netleştirilecek, ortak çalışma ve koordinasyon gerektiren konularda ise Başbakan Yardımcılıkları aracılığı ile koordinasyon mekanizmaları devreye sokulacaktır.
Bakanlıklar bu yeniden yapılanma sürecinin sonunda daha az ancak daha nitelikli elemanla çalışan, yatay bir organizasyon yapısı ile strateji geliştirme konusunda yoğunlaşan, ulusal ölçekli projeleri yürüten yapılara dönüşecektir. Bu yeni yapı içinde çalışma alanları ile ilgili olarak stratejik planlama yapacak olan bakanlıklar ve bağlı kuruluşları, kaynak tahsisi sürecini bu temel üzerinde şekillendirecek ve denetim mekanizmalarını hedeflere ve performans göstergelerine göre geliştireceklerdir.
c) Bağlı ve İlgili Kuruluşlar
Bakanlıkların ana hizmet birimlerinin bakanlık dışında örgütlenmesi anlamına
gelen bağlı kuruluş yapıları ve görev alanı itibariyle bakanlıklarla ilişkili
kuruluşlar da genel ilkeler ışığında gözden geçirilecektir. Bağlı ve ilgili
kuruluşlar da bakanlıklarda olduğu gibi stratejik planlama yapan, performansa
dayalı olarak kaynak tahsisini oluşturan ve sonuçlara odaklı bir şekilde hesap
veren yapılara dönüştürülecektir.
Bağlı ve ilgili kuruluşların sayısı ve nitelikleri Kamu Yönetimi Temel Kanunu ve Devlette Genel Kurumsal Gözden Geçirme çalışması ışığında bu kuruluşların kendi içinde oluşturacakları yeniden yapılanma ekipleri ile koordineli bir şekilde yürütülecektir. Devlette Genel Kurumsal Gözden Geçirme çalışmasının temel amacı; kamu yönetiminin vatandaş ve sektör odaklı olarak yeniden yapılanması, kamudaki teşkilat yapısını sadeleştirerek karar alma sürecini hızlandırmak ve kamu harcamalarını azaltmaktır.
Hükümet programında detaylı olarak ifade edilen, devletin değişen rolüne uygun olarak tüm kamu kurum ve kuruluşlarının görev, yetki ve işlevlerinin gözden geçirilerek kurumların asli görevlerini yerine getirmelerinin sağlanacağı bir yapıya kavuşturulması sağlanacaktır.
Sadece Köy Hizmetleri örnek olarak alındığında bu kuruluşların gözden geçirilmesindeki gereklilik kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu kuruluşun 1990 yılında toplam giderleri 971 milyon dolar, bu giderler içinde personel harcamalarının payı yüzde 35, yatırım harcamalarının payı ise yüzde 61 olarak gerçekleşmiştir. 2001 yılında toplam giderler 872 milyon dolar, bu giderler içinde personel harcamalarının payı yüzde 72, yatırım harcamalarının payı ise sadece yüzde 25 olmuştur. Bu çarpıcı tablo ağır borç yükü altında ve hantal bir personel sistemi ile çalışan merkezi bir kuruluşun gerçek işlevinden koparak son derece pahalı bir işsizlik sigortası yapısına dönüşümünü sergilemektedir. Yeniden yapılanma kapsamında bu kurum il özel idarelerine devredilerek gerçek işlevlerini yapması yönünde köklü bir adım atılmış olacaktır. Sadece bu adım bile yeniden yapılanmanın halka somut yansımaları açısından katlanılan maliyetleri karşılamaya yeter düzeyde bir fayda üretecektir.
d) Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar
Bugün ülkemizde değişik alanlarda faaliyet yürüten 9 adet düzenleyici ve denetleyici
kurum bulunmaktadır. Bunlar Sermaye Piyasası Kurumu (SPK), Rekabet Kurumu (RK),
Telekomünikasyon Kurumu (TK), Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK),
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK),
Kamu İhale Kurumu (KİK) ile tekel mamulleri ve şeker sektörlerindeki kurumlardır.
Bu kurumların mevcut sorunlarına bakıldığında;
- Politika belirleme ve uygulama süreçlerinin net bir şekilde ayrılmadığı,
- Şeffaflık ve hesap verebilirlik konusunda sorunlar yaşandığı,
-Benzer sektörlerde birden fazla yapı oluşturulduğu,
-Kurumsal yapılanmalarda standart sağlanmadığı,
-Personel istihdamında aşırı büyüme yaşandığı,
-Denetim açısından farklı uygulamalara gidildiği gözlenmektedir.
Devletin düzenleyici rolünün güçlendiği ve özel sektörün geleneksel olarak devletin faaliyet gösterdiği bir çok alana girmeye başladığı bir ortamda düzenleyici ve denetleyici kurumların varlığı vazgeçilmezdir. Özel firmaların faaliyet gösterdiği alanlarda tarafsız ve objektif kriterler ile bağımsız karar vermesi gereken bu kurumlar hükümetin genel politikalarına uygun davranmak ve tüketicinin haklarını korumak durumundadırlar. Hükümet politikalarına uygun çalışmak bu kurumların gündelik karar alma süreçlerinde operasyonel bağımsızlıkları ile çelişmediği gibi, hesap verme sorumluluklarını da ortadan kaldırmamaktadır. Bağımsız karar alma ile kamuoyuna dönük olarak şeffaflığı sağlama ve demokratik süreçler içinde hesap verme sorumluluğunu yerine getirme arasında kurulacak denge uzun vadede bu kurumların kamu yönetimi sistemimiz içinde sağlıklı bir zemine yerleşmelerine de katkıda bulunacaktır.
Bu kapsamda, düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsız karar almalarına
engel teşkil etmeyecek, ancak hesap verme sorumluluklarını artıracak ve bu kurumlar
arasında belli alanlarda standart birliği oluşturacak düzenlemeleri içeren bir
çerçeve kanun çıkarılması gerekmektedir. Bu çerçeve kanun hükümetlerin politika
belirleme yetkisini netleştirecek, kamuoyuna, hükümete ve Meclise hesap verme
ve bilgilendirme sorumluluğunu getirecek, kurumsal yapılarda uyum sağlayacak
ve mali denetimde Sayıştay'ın rolünü yerleştirecektir. Ayrıca, bu kurumların
aşırı büyümelerini engelleyici tedbirler alınması ve yargı denetiminde Danıştay'ın
yetkili kılınması ile yetki karmaşasının ortadan kaldırılması yoluna gidilecektir.
3. Yerel Yönetimlerde Yeniden Yapılanma
Ülkemizin sanayileşmesi, şehirleşmesi ve demokratikleşmesi ile paralel olarak
yerel yönetimlerin önemi artmıştır. 1980 sonrası sağlanan mali imkanlarla önemli
başarılara imza atan belediyeler yerel yönetimlerin genel olarak kamu hizmetlerinin
sunumundaki payını ve statüsünü artırmanın gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Ağır bir merkezi vesayet ve yetersiz yerel kaynaklar ile çalışan yerel yönetimlerin,
ülkemizin de imzalayarak taraf olduğu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına
uygun olarak yeniden yapılanması öngörülmüştür.
Bu kapsamda yerel yönetimlerin yetki ve görevleri tadadi olarak sayılmak yerine, merkezi idarenin görev ve fonksiyonları belirlenecek, geriye kalan her türlü mahalli müşterek nitelikli görev ve hizmetler yerel yönetimlerin uhdesine verilecektir. Bu işbölümünde keyfilik değil hizmetin hangi noktada daha etkili ve verimli bir şekilde ve vatandaşın arzuları doğrultusunda verileceği esas alınacaktır. Projeler ölçek ve karmaşıklığına göre en uygun merkezi ve yerel otoriteler tarafından, yönetimin bütünlüğü ilkesini ve hizmetler arası tamamlayıcılık ilişkisini bozmayacak şekilde dağıtılacaktır.
Çok merkezi olan kamu yönetiminin yerelleştirilerek kamu hizmetlerinin vatandaşın ayağına götürülmesi ve halkın yönetime katılımının artırılarak kamunun hesap verebilir hale gelmesi için yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda yerel yönetimler; merkezi idarenin belirleyeceği ilke ve standartlara, ulusal ve bölgesel planlara uygun olarak mahalli müşterek ihtiyaçların karşılanması konularında kendi kararlarını alan, kaynaklarını oluşturan, uygulayan ve vatandaşların denetimine açık çağdaş idari birimler olarak yeniden yapılanacaktır.
Bu kapsamda;
-Merkezi birimlerin strateji geliştirme, genel koordinasyon ve yönlendirme kapasitesi
artırılırken, yerel yönetimlerin inisiyatif kullanma ve operasyonel esnekliği
vurgulanmaktadır.
- Değişen koşulların gerektirdiği farklılaşma ihtiyacını giderecek esneklikler
verilirken, bütünlük içinde uyumlu çalışmanın gerektirdiği minimum genel standart
birliği de korunmaktadır.
- Etkinlik ve ekonomiklik konularından vazgeçmeden, yerel ihtiyaçların yerel
düzeyde karşılanması ilkesinden hareket edilmektedir.
Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi çerçevesinde, bakanlıkların ve bağlı ve ilgili kuruluşların politika belirleme, standart oluşturma, denetleme ve eğitim faaliyetleri dışındaki uygulamaya yönelik görev, yetki ve kaynakları mahalli idarelere devredilecektir. Ulusal lçekteki işler, görev ve yetkiler iyi tanımlanarak merkezi kuruluşlar tarafından sürdürülecektir.
Merkezi idarenin taşra teşkilatlarından; tarım, sanayi, sağlık, milli eğitim
(müfredat belirleme ve denetim yetkisi merkezi idarede olmak üzere), bayındırlık,
turizm, kültür, çevre, sosyal hizmetler, orman, ağaçlandırma, köy hizmetleri,
spor müdürlükleri yetki, görev, personel, bina, lojman, arsa, misafirhane gibi
bütün araç ve gereçleriyle birlikte İl İdarelerine devredilecektir. Hazine arazileri
belediye sınırları içinde belediyelere, diğer bölgelerde İl Özel İdarelerine
bırakılacaktır. Yerel yönetim birimleri, il özel idareleri, belediyeler ve köyler;
hizmet, bina, araç-gereç ve personel gibi konularda her türlü iş birliği ve
ortak proje uygulamasını yapabilecektir. 2003 yılı içinde Kamu Yönetimi Temel
Kanunu Tasarısının yasalaşması ile birlikte;
- Büyükşehir Belediyeleri,
- Belediyeler,
- İl Özel İdareleri Kanunlarının
Bakanlar Kuruluna tasarı taslağı olarak sunulması yönünde katılımcı yöntemlerle
sürdürülen çalışmaların tamamlanması beklenmektedir.
Ayrıca, belediye gelirlerini düzenleyen kanun yeni şartlara ve ilkelere uygun olarak yeniden düzenlenecektir. Bütün bu süreçte kamu yönetiminde bütünlük ilkesinin korunmasına, merkezi yapılar ile yerel yönetimler arasında tamamlayıcı bir anlayış ile işbirliği ve koordinasyona azami önem verilmektedir. Ayrıca, yerel yönetim reformu kapsamında yerel aktörlerin katılımı ile bölgesel gelişmeyi sağlamaya dönük olarak bölgesel kalkınma ajanslarının kurulması öngörülmektedir.
Kaynakların merkezden dağılımı bu güne kadar bir yandan gereksiz ve verimsiz yatırımların yapılması yoluyla kaynak kullanımında israfa neden olurken, aynı zamanda bölgeler arasında ve İller arasında gelişmişlik farklılıklarının artmasına da yol açmıştır.
Kaynakların yerinde ve daha etkin kullanılması, iller arası gelişmişlik farklılıklarının azaltılması ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesini sağlamak amacıyla AB normlarına uygun olarak ülkemiz için tanımlanmış olan İstatistiki Bölge Düzeyleri (NUTS) dikkate alınarak alt bölge düzeyinde yeni hizmet bölgeleri ve birimleri oluşturulacaktır.
Bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarını azaltıcı politikalar merkezi yönetim tarafından, bölgesel potansiyellerin harekete geçirilmesi ve iller arası gelişmişlik farklılıklarının giderilmesine yönelik çalışmalar ise genel bir koordinasyon içinde hizmet bölgeleri tarafından yürütülecektir.
4. Diğer Önemli Düzenlemeler
a) İdari Usul Kanunu
Kamu yönetiminde yeniden yapılanmada en önemli unsurlardan biri de öngörülebilirliği
sağlamaktır. Çağdaş demokratik ülkelerin bir çoğunda kamu ile vatandaş arasında
ihtilafların en alt seviyeye düşürülmesi ve vatandaşın kamu karşısında daha
donanımlı olmasını sağlayan idari usul kanunları bulunmaktadır. Bu kanunlar
idarenin yapacağı eylem ve işlemlerde uyacağı çalışma esas ve usulleri ortaya
koymaktadır. Aynı amaçlar doğrultusunda ülkemizdede bir İdari Usul Kanunu çıkarılacaktır.
İdari Usul Kanunu ile idarenin vatandaşa keyfi muamele yapması önleneceği gibi, vatandaşın idare karşısında haklarını bilmesine ve korumasına da hizmet edecektir. Hesap verilebilirliğe de katkı sağlayacak olan bu yasal çerçeve, idarenin çalışma sürecinde belli genel standartların oluşmasını sağlayacaktır.
Saydamlık ve bilgi edinme hakkına ilişkin yasal ve kurumsal düzenlemeler ile paralel olarak ele alınması gereken ve tamamlayıcı nitelik arz eden bu genel düzenleme tek tek kamu kurum ve kuruluşlarına kendi iş ve eylemlerinde benzer standartlar geliştirmesi ve bunları vatandaşa uygun araçlarla duyurmaları konusunda rehberlik yapacaktır.
İdari Usul Kanununun diğer bir yararı ise vatandaş ve idare arasındaki ihtilafları engelleyerek, idari yargı mekanizmaları üzerindeki baskıyı hafifletmek olacaktır.
b) Saydamlık ve Vatandaşın Bilgi Edinme Hakkı
OECD ülkeleri bazında bakıldığında 1980 yılında tüm üye ülkelerin sadece % 20'sinde
vatandaşın bilgi edinme hakkını düzenleyen bir çerçeveye rastlanmakta iken,
1990 yılında bu oran % 40'a, 2000 yılında ise % 80'e ulaşmıştır (30 üye ülkeden
24'ü). Bu süreçte kapsam, miktar ve kalite açısından da büyük gelişme sağlanmıştır.OECD
ülkesi olan ve insanına çağdaş standartları tavizsiz bir şekilde sunma kararlılığı
gösteren ülkemiz, bu açık ve yaygın eğilimi görmemezlikten gelemezdi. Yaşanan
somut sorunlarla ilgisi de düşünülerek, bu hukuki çerçevenin ülkemize taşınması,
gerçekleştirilme aşamasına gelmiştir.
Gizlilik ve kapalılık kültürü kamu yönetiminin temel sorunlarından biri olagelmiştir. Gerek etkinlik gerekse demokratik denetim açısından bu gizlilik ve kapalılık kültürünün dönüştürülmesi gerekmektedir. Bilgi asimetrisi oluşturarak vatandaşı bürokrasi karşısında güçsüz kılan uygulamaların kaldırılması, birey ve vatandaş odaklı yönetime geçişte ana yapı taşlarından birini oluşturacaktır.Bu yasal çerçevenin hayata geçmesi kamu kurumlarında zihniyet ve iş yapma biçimleri üzerinde de geniş bir etkide bulunacaktır. Şeffaflığa ve hesap sormaya katkıda bulunan bu yasal zemin sayesinde yolsuzlukların da eskisi kadar kolay üstü örtülemeyecektir.
Şeffaflaşmanın sağlanabilmesi ve vatandaşların haklarını daha etkin arayabilmesi için bilgi edinme hakkı bütün vatandaşları kapsayacak şekilde geliştirilecek, böylece kamu kuruluşlarının karar alma süreçlerinde şeffaflık ve hesap verilebilirlik sağlanacaktır. Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra uygulanabilmesi için kuruluşların kendi içlerinde gerekli hazırlıkları süratle tamamlamaları sağlanmalı, evrak akış ve karar alma süreçleri gözden geçirilmeli, vatandaşa yol göstermek ve yardımcı olmakla görevli birimler veya kişiler belirlenerek sorumluluğun gereği yapılmalıdır.
Adalet Bakanlığı; kamu hizmetinden yararlananların bilgi edinme hakkını kullanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemek amacıyla "Bilgi Edinme Hakkı Kanunu Tasarısı" hazırlamış ve 26.2.2003 tarihinde Başbakanlığa sevk etmiştir. Tasarı, TBMM tarafından kabul edilmiş ve Cumhurbaşkanlığına gönderilmiştir. Ayrıca, kamu hizmetinin gizliliği gerektirdiği istisnai haller hariç, demokratik ve saydam yönetimin sağlanması bakımından yürürlükteki kanunlarda geçen "sır" kavramını belirlemek üzere Adalet Bakanlığınca bir Komisyon oluşturulmuş olup bu konuda çalışmalar sürdürülmektedir.
Bu sürecin sonunda vatandaş kamunun ürettiği bilgiye erişim sağlayacağı gibi, kamu kurumları da vatandaşa bilgi sağlama hususunda aktif bir çaba içine gireceklerdir. Sağlıklı yasal zemin, kurumsal mekanizmaların geliştirilmesi ve sorunlara bağımsız tarafların ve yargının müdahalesi ile işleyecek olan bu süreç her şeyden önce vatandaşların haklarını bilmesi ve bu haklara sahip çıkması ile ilgilidir. Bilgi hakkı korunup yaygınlaştırılırken özel hayatın korunması ve doğrudan güvenlikle ilgili hususlara gereken önem verilecektir.
Diğer ülke uygulamalarından da gözlendiği üzere bilgi edinme hakkı kanunu fiilen en fazla demokratik bir ortamda yazılı ve görsel medyanın siyaset ve bürokrasi üzerinde vatandaş adına kamu denetimini kolaylaştıracaktır. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ile birleştiği zaman, vatandaşın bilgi edinme hakkı kamunun çalışma anlayışında köklü bir dönüşüm getirecektir. Vatandaşın politika üretme sürecine katılımının altyapısını da kuracak olan bu yenilik şeffaflığı artıracak, doğrudan kamuoyu denetimi sonucunda hesap sorulabilirliği getirecek, kamu karar alma süreçlerinin meşruluğunu ve vatandaş gözünde değerini yükseltecek, daha geniş bilgi temelinde alınan kararların kalitesini iyileştirecektir.
c) e-Dönüşüm Türkiye Projesi ve e-Devlet
Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmeler tüm dünyayı etkilemektedir.
"Görünmeyen bir kıta" olarak da nitelendirilen internet geleneksel
mekan kavramını köklü şekilde değiştirmiştir. Karşılıklı etkileşime ve bireysel
erişim imkanına sahip bu karmaşık süreç, toplum ve devlet bağlamında önemli
sonuçlara yol açmaktadır.
Vatandaşın iş ve işlemlerini hızlandırmak ve çağdaş devlet anlayışına geçmek üzere e-Dönüşüm Türkiye Projesi hayata geçirilecektir. Bilgi teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak, kamu hizmetlerini vatandaşın ayağına götürmek ve bu hizmetlerde kırtasiyeciliği önlemek, şeffaflığı ve hızlılığı sağlamak üzere gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde e-devlet uygulamasına geçilmiş bulunmaktadır.
Ülkemizde de uzun yıllardır tartışılan ve geçiş için hazırlıklar yapılan e-devlet uygulamasının merkezi ve yerel yönetim reformu ile birlikte hayata geçirilmesi için çalışmaların hızlandırılması gerekmektedir. Şimdiye kadar farklı kuruluşlar tarafından yürütülen e-devlet, e-Türkiye, Kamu-Net ve benzeri çalışmalar birleştirilerek, bir eylem planı hazırlanacak ve projenin uygulamaya geçiş süresi belirlenecektir.
e-Dönüşüm Türkiye projesinin amaçları, aşamaları ve kurumsal yapılanmasına ilişkin bir Başbakanlık Genelgesi yayımlanmıştır. Proje kapsamındaki faaliyetleri yürütmek üzere DPT Müsteşarlığı bünyesinde Bilgi Toplumu Dairesi Başkanlığı oluşturulmuştur. Ayrıca, projenin üst seviyede yönlendirilmesi ve izlenmesi amacıyla Danışma Kurulu oluşturulması çalışmaları tamamlanmıştır.Çeşitli çalışma gruplarının katkıları ile bir Eylem Planı hazırlanmış ve uygulanması için adımlar atılmaya başlanmıştır.
d) Bürokrasinin Azaltılması ve Basitleştirilmesi
Bürokrasinin azaltılması vatandaşlarımızın, yerli ve yabancı yatırımcıların
ve iş adamlarımızın genel arzusudur. Gündelik yaşamımızın gereksiz şekilde bürokrasiye
boğulması en değerli kaynak olan zamanımızı çaldığı gibi, stres ve mutsuzluk
kaynağı olabilmektedir. Ekonomik alanda ise aşırı bürokrasi yatırım kararlarını
olumsuz etkilemekte, işletmelerin verimliliğini düşürmekte ve işletme maliyetlerini
artırarak büyümenin önünde bir engele dönüşebilmektedir.
Bürokrasinin azaltılması her şeyden önce kamunun yaptığı düzenlemelerin azaltılması ve basitleştirilmesi anlamına gelmektedir. Gereksiz belge ve bilgi istenmemesi, beyana güven gibi unsurlar ile desteklendiğinde kısa ve sade bir mevzuat insanımızın özlemlerine cevap oluşturacaktır.
Yatay örgütlenme ve karar alma sürecinde hiyerarşinin azaltılması, iyi tanımlanmış sınırlar içinde yetkilerin alt kademelere devri ve inisiyatif kullanımı, iş standartlarının ve süreçlerinin tanımlanması ve kullanıcılara ilan edilmesi gibi uygulamalar da bürokrasinin azaltılmasında önem taşımaktadır. Yeni kamu yönetimi yapısı içinde yerel ve yerinden yönetimin güçlenmesi bu bağlamda bürokrasi ile mücadelenin de bir aracı olacaktır.
Ayrıca, yeni bilgi ve iletişim teknolojilerinden yararlanmak amacıyla geliştirilen e-devlet uygulamalarının yaygınlaşması sonucunda, vatandaş ve iş dünyası açısından bugün hayal dahi edilemeyen bazı kolaylıkların düşük maliyetle ve reel zamanda sağlaması mümkün hale gelecektir.
Bu kapsamda uluslararası alanda da kabul görmüş olan araçlardan;
-Tek durak ofisleri (fiziki veya elektronik)
-Süreçlerin basitleştirilmesi,
-Karar almada zaman limitleri,
-İdari yüklerin ölçülmesi çalışmaları,
-İdari ve yasal açıdan basitlik ve yalınlık ile
- Bilgi ve iletişim teknolojilerinden yaygın olarak yararlanmayoluna gidilecektir.
e) Vatandaş Memnuniyetinin Ölçülmesi
Kamu kurumlarının vatandaşa "müşteri" olarak bakmaları ve müşteri
memnuniyeti için sürekli gelişim felsefesi ile iş ve işlemlerini yeniden değerlendirmeleri
zorunludur. Vatandaşın vergileri ile finanse edilen kamu kurumlarının başka
türlü davranması beklenemez.
Bu çerçevede, kamu kurumlarının kendi imkanları ile hedef kitle olarak tanımladıkları kesimlerin görüş ve önerilerini araştırmaları, bu görüş ve önerilerden yararlanmaları esastır. Ancak, bu husus sadece kamu kuruluşuna bırakılamayacak kadar kapsamlı bir çabayı da gerektirmektedir.
DİE tarafından yapılması öngörülen vatandaş memnuniyeti araştırmaları, dışarıdan bir bakış açısı ile kurumların dönüşümü için bir bilgi temeli sağlayacaktır. Bu bilgi siyaset kurumunun kendisine eleştirel bir gözle bakması ve vatandaşın taleplerine daha duyarlı hale gelmesi bakımından da önem taşımaktadır.
f) Performans Sistemine ve Ödüllendirmeye Geçiş
Daha uzun vadeli olan ve mutlaka gerçekleştirilmesi gereken reform alanlarından
biri de Devlet Personel Rejimi Reformu'dur. Temel olarak 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu ile düzenlenen bu alan, daha sonra ihtiyaçlar ortaya çıktıkça bu Kanunda
değişiklikler ve paralel personel rejimi kanunları çıkarılarak düzenlenmeye
çalışılmıştır. Ancak, yapılan tüm müdahaleler sistemi içinden çıkılmaz hale
getirmiş, ülkemizde yeni bir uzmanlık alanı oluşmasına yol açmıştır. 1980'li
yıllardan bu yana işbaşına gelen tüm hükümetler, bu konuda bir reform yapma
vaadinde bulunmuş olmasına rağmen, bu vaatler bir türlü gerçekleştirilememiştir.
Devlet Personel Başkanlığı ve diğer bazı kuruluşlar tarafından reforma yönelik
hazırlıklar yapılmış, kanun tasarıları hazırlanmış olmasına rağmen, bu tasarılar
hayata geçirilememiştir.
Devlet personel rejimi reformu kapsamında esas alınacak ilkelerden sadece bir
kaçı aşağıda sıralanmaktadır:
- Devlet Personel Rejimi Reformu ile bütün kamu kurum ve kuruluşlarında norm
kadro uygulamasına geçilecek,
- Göreve alma ve yükselmede objektif kriterler getirilecek, statüler azaltılacak
ve benzer statüler arasındaki ekonomik ve sosyal farklılıklar giderilecek,
- Maaş ve ücret sistemi sadeleştirilecek ve dengesizlikler giderilecek, esnek
çalışma usulleri getirilecek,
- Orta vadede performansa dayalı ücret sistemine geçilecek,
- Kadro karşılığı sözleşmeli personel uygulaması, statü, ekonomik ve sosyal
yönden herhangi bir hak kaybına neden olmadan kaldırılacak,
- Devlette asli ve sürekli görevler belirlenecek ve bu görevi yürütenlerin dışındakiler
İş Kanununa göre çalıştırılacak, asli ve sürekli görevlerde çalışanlar tüm kamu
çalışanlarının belli bir oranını geçemeyecek,
- İstihdam fazlası olan birimlerden ihtiyaç olan birimlere personel aktarımı
yapılacak,
- Müsteşarların ve bazı üst düzey kamu görevlilerinin görev süresi hükümetin
görev süresi ile sınırlanacaktır.
Bu çalışma Kamu Yönetimi Temel Kanunu Tasarısı çalışmaları ile uyumlu ve koordineli olarak yürütülecektir.
g) Kamuda Etik Kuralların Gözden Geçirilmesi
Birçok OECD ülkesinde de hissedilen kamuda etik standartları belirleme ve kamu
çalışanlarının etik açıdan uygun davranış göstermelerini sağlama hedefleri ülkemiz
için de gereklilik olarak görülmektedir. Özellikle kamuda kirlenmenin ve kamuya
olan güvende yaşanan erozyonun boyutları dikkate alındığında ülkemiz için bu
gereklilik daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede;
-Kamu görevlileri çalıştıkları kurum veya kuruluşun amaçlarına uygun davranmak,
- Güvenilir işlem yapmak,
- Yasallık ve adalet ilkeleri doğrultusunda vatandaşlara tarafsız davranmak,
- Kamu kaynaklarını etkin, verimli ve uygun kullanmak,
- Kamunun bilgi ve denetimine açık bir karar alma süreci oluşturmak,
bakımından gerekli değerlere sahip olmak durumundadırlar. Kamu personelinin
eğitimi, liyakat sisteminin yerleştirilmesi ve yanlış davranış gösterenlerin
hukuki ve idari olarak cezalandırılmaları bu değerlerin yerleşmesi bakımından
önem taşımaktadır. Siyaset kurumunu ve siyasetçileri de yakından ilgilendiren
bu hususlar sivil toplum ile işbirliği içinde sürekli bir çabayı gerektirmektedir.
D. YENİDEN YAPILANMANIN FAYDA VE MALİYETİ
Bütün değişim çabalarının bir maliyeti vardır. Değişim süreci zaman ve maddi
imkanların harekete geçirilmesini gerektirebilir, bazı kişi ve kuruluşlarda
endişelere yol açabilir ve kimi durumlarda geçici olarak hizmetlerin aksaması
gibi sonuçlar doğurabilir. Bu geçiş maliyetlerini şimdiden öngörmek, en aza
indirmek ve süreç içinde gerekli müdahaleler ile öğrenme etkisinden yararlanmak
gerekmektedir. Ancak, değişen bir dünyada yeniden yapılanmamanın maliyeti ile
mukayese edildiğinde, geçiş döneminin maliyeti ihmal edilebilecek kadar düşüktür.
Değişime direnmek mevcut yönetim yetersizliklerinin devam etmesi anlamına gelmektedir.
Yerersiz yönetimin ülkeye maliyeti ise son derece yüksektir.
- Kötü yönetim nedeniyle potansiyel büyüme oranına erişememenin uzun dönemde
milli hasıla, kişi başına gelir, istihdam ve sosyal harcamalar açısından maliyeti,
- Bazı kurumlarda veya hizmetlerde fazla istihdamın neden olduğu verimsizlik
ve atıl personele ödenen ücretler,
- Diğer bazı kurumlarda veya hizmetlerde istihdam eksikliği nedeniyle oluşan
kuyruklar ve hizmetlerde gecikmeler,
- Miadını doldurduğu halde ayakta tutulmaya çalışılan kurumların veya aynı işi
yapan kurumların maliyeti,
- Yönetim hatalarının doğal afetler sonrası ortaya çıkardığı mal ve can kaybı,
- Sosyo-ekonomik ve diğer faktörlerin yanı sıra, yönetim zaaflarının da büyüttüğü
terör olaylarının ülkeye maliyeti,
- Makro-ekonomik dengelerin ve kamu maliyesinin sağlam temellere oturtulamayışının
yol açtığı krizlerin faturası,
- Çarpık şehirleşme,
- Çeşitli yolsuzluk ve suiistimallerin sonucu kamu kaynaklarının yağmalanması,
verimsiz ve temiz olmayan yönetimin oluşturabileceği maliyetlerden bazılarıdır.
Bu maliyetlerin önemli bir kısmı, yukarıdaki bölümlerin çeşitli yerlerinde,
rakamsal değerlerle ortaya konmuştur.
Ancak, bu maliyetlerin tamamen parasallaştırılması son derece güçtür. Örneğin, bütün bu yönetim sorunlarının yol açtığı can kayıplarını, vatandaşın gündelik yaşamında oluşturduğu stresi ve genel olarak hayatında meydana getirdiği memnuniyetsizliği parayla ölçmek mümkün değildir.
Ancak, daha önceki bölümlerde ortaya konduğu şekilde, genel ve kestirme bir hesaplama yapılması mümkündür. En azından ülkenin "potansiyel" ortalama büyümesi ile gerçekleşme arasındaki farkın alınması, bize kötü yönetimin bedelini gösterecektir. Sadece 1991-2002 dönemi için potansiyel büyüme hızı olarak % 5,5 gibi makul bir oran alınarak bakıldığında kötü ve yetersiz yönetimin bedeli, 1987 sabit dolar bazında 45 milyar dolardır. Diğer bir hesaplama ile, ülkemiz bu dönemde iyi yönetilmiş olsa, 2002 yılında kişi başına gelirimiz 2610 dolar yerine 3618 dolar olacaktı. Bu değerler, kişi başına gelir açısında, 1991-2002 döneminde potansiyelin ancak % 77'sine ulaşıldığını göstermektedir. Bu milli gelir artışının 7 milyondan fazla bir istihdam imkanına tekabül ettiği düşünüldüğünde, ödenen maliyetlerin ekonomik ve sosyal boyutları daha iyi taktir edilecektir.
Özetle ifade etmek gerekirse, uzun vadede bakılınca yeniden yapılanma süreci herkesin yararınadır. Sadece bugünkü nesiller açısından değil gelecek nesiller açısından da son derece önemli kazanımlar ifade etmektedir.
Ancak, değişimler kısa vadede bazı kişilerin veya kesimlerin dar çıkarlarına aykırı olabilir. ?Diğerleri değişsin ama ben değişmeyeyim? mantığı veya kurumsal çıkarları maksimize etme çabaları oluşabilir. Yeniden yapılanma sürecinden olumsuz yönde etkilenenler; değişimin gerçek içeriğine karşı çıkmak yerine, kendi dar menfaatlerini haklı gösterebilmek amacıyla, çeşitli stratejiler geliştirebilirler.Yeniden yapılanma sürecinin başarısı için, bu durumun kamuoyuna iyi anlatılması ve geniş kesimlerin desteğinin sürdürülmesi şarttır.
Çoğunlukçu değil çoğulcu bir demokrasi anlayışı içinde, bütün ilgili taraflarla açık bir diyalog ve işbirliği içinde yapılacak değişim, yeniden yapılanma karşıtlarının ortaya koyacakları direncin kırılması bakımından son derece olumlu katkıda bulunacaktır. Hiç bir kesimin kendi çıkarını genel çıkarla özdeş görerek, diğer kesimleri dışlama ve yargılama hakkını kendinde göremeyeceği bu süreç içinde, değişime kendi dar çıkarları nedeni ile muhalefet edenlerin haksız iddiaları ve ithamları kamuoyunun gözünden kaçmayacaktır.
Bununla birlikte; yeniden yapılanmada ortaya çıkabilecek birçok eleştirinin ve yapıcı uyarının, dar çıkarların savunusu olarak ele alınmaması ve dinamik bir süreç olan yeniden yapılanma çabalarına yansıtılması gerekmektedir. Sapla samanın karıştırılmaması olarak da ifade edilebilecek bu anlayış içinde, gerçek eleştiri ile dar çıkarların savunuculuğu birbirinden ayrılmalıdır.
SONUÇ
Kamuda yeniden yapılanma sürecinde en önemli unsur sürekliliğin sağlanması ve uzun yıllara yayılan değişim süreci boyunca siyasi kararlılığın ve liderliğin korunmasıdır. Dünyada yaşanan başarılı uygulamalar bunun en açık kanıtıdır. ABD, İngiltere, Fransa, Yeni Zelanda, Avustralya, ve benzeri birçok ülkede, reform sürecinde iktidarlar el değiştirmiş olmasına rağmen kamuda yeniden yapılanma süreci devam ettirilebilmiş ve başarıya ulaşmıştır. Özellikle farklı bir siyasi anlayıştan gelen hükümetlerin bir önceki dönemde başlatılan olumlu değişim çabalarını devam ettirmeleri, başarıda son derece etkili olmaktadır. Ülkemizin de geleceği bu önemli alanlarda en geniş toplumsal mutabakatın sağlanmasına ve geniş bir destek zemini üzerinde kısa vadeli hesapların aşılmasına bağlıdır.
Yeniden yapılanmanın şu veya bu bölümüne, şu veya bu unsuruna karşı olsa da, genel doğrultusuna katılan bütün siyasi ve toplumsal aktörlerin bu sürece destek vermesi şarttır. Bu, etik kurallara dayalı bir siyaset yapma anlayışının gereği olduğu gibi, halkımızın güven ve desteğini kazanmanın da yoludur. Rakiplerini başarısızlığa uğratarak öne çıkmak yerine, rakiplerinin başardığından daha fazlasını başararak mücadele etmek, bu konuda yol gösterici bir ilke olarak benimsenmelidir.
21. yüzyıl şartlarında yeniden şekillenmekte olan bir dünyada saygın bir yer edinmemiz ve halkımızın refahını en üst noktaya taşımamız, kamuda yeniden yapılanma sürecinin başarısı ile yakından ilgilidir. 1990'lı yıllarda kaybettiklerimizin hızla telafi edilmesi ve bir daha benzer bir kayıp dönem ile karşılaşılmaması bakımından, vakit geçirilmeden cesur adımlar atılmalı ve toplumageleceğe dönük yeni umutlar verilmelidir.
"Yön duygusundan," stratejik bakış açısı ile uzun vadeli hedefler geliştirmekten ve bunları somut programlara dönüştürerek uygulamaya yansıtmaktan yoksun toplumlar; 21. yüzyılın yeni güç dengeleri ve paylaşım süreçlerinde arzu edilmeyen sonuçlara maruz kalırken, bütün bunları başaranlar, topluma ve toplumun dinamizmine dayananlar ve güvenenler, hiç kuşkusuz yeni koşullar altında uzun zamandır biriken sorunlarını en hızlı şekilde çözme yoluna gireceklerdir.
21. yüzyılda, halkı özgür, saygın ve müreffeh bir ülkeye layık, etkin ve katılımcı bir kamu yönetimi için; bireylerin ve ilgili tüm tarafların kendi gücü ve anlayışı içinde katkı sunması ve sahiplenmesi şarttır.