MEB, hukuk ve kariyer sınavı
AKP iktidarı, hukuku, zaman zaman önünde bir engel olarak görüyor. Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) türban konusunda aldığı kararda olduğu gibi bazen
de görmezden geliyor.
YÖK yasa tasarıları, özel okullarda bedava öğrenci okutulması, mahkeme kararlarının
yerine getirilmemesi, TÜBİTAK yasası gibi eğitim ve bilimi ilgilendiren pek
çok girişimlerinin de yasal engellere takıldığını yakinen biliyoruz.
Bu konuda gelinen son nokta ise adeta "hukuka meydan okuma" niteliği
taşıyor. Bakanlık, daha önce aldığı bir kararla, öğretmenleri kendi içlerinde
derecelendirmek için Kariyer Sınavı adı altında yeni bir sınav getirdi.
Öğretmenleri, stajyer öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olarak
yeni bir sınıflandırmaya tabi tutacak bu oluşum için yoğun tartışmalar yaşandı.
Başvuru kriterlerinin ve doğuracağı sonuçların hukuka aykırı olduğu iddia edildi.
Nitekim Danıştay da bu itirazlardan bir bölümünü haklı bularak, bugün yapılması
gereken sınav için önceki gün yürütmeyi durdurma kararı aldı.
Doğal olanı, sınavı ileri bir tarihe erteleyerek, başvuru kılavuzunda Danıştay'ın
öngördüğü düzenlemeyi gerçekleştirerek, sınavı tartışmalı durumdan kurtarmaktı.
Ama tam tersi yapıldı. Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararına rağmen Kariyer
Sınavı bugün gerçekleşiyor. Danıştay kararından sonra, bakanlık tarafından yapılan
açıklamada, sınavın bugün yapılacağı hatırlatılarak, "Sınava girmeye hak
kazanan öğretmenlerimizin herhangi bir endişeye kapılmalarını gerektirecek bir
durum bulunmamaktadır" denildi.
Bu yıl ilk kez düzenlenecek sınav için 650 bin öğretmenden sadece 126 bin 500'ü
başvurdu.
Sayının bu kadar düşük kalmasının çeşitli nedenleri var. Bunların en önemlisi,
stajyerlik dahil 8 yıllık kıdemin aranması. İkinci önemli gerekçe ise Danıştay'ın
yürütmeyi durdurmasına gerekçe olan, iki yıllık ön lisans mezunu öğretmenlerin
sınava başvuramamaları. Bir üçüncü ve belki de en çarpıcı olanı ise yaşını başını
almış öğretmenlerin, böylesi bir sınava girip başarısız olmayı göze alamamaları.
Eğitim sendikalarının neredeyse tamamı, söz konusu sınava karşı. Sağlayacağı
ekonomik getirinin, yaratacağı erozyonun yanında çok küçük kalacağını söylüyorlar.
En fazla karşı çıktıkları ise aynı görevi yapan öğretmenlerin sınıflandırılmaları
ve üst kadroların örneğin başöğretmenliğin çok sınırlı oranda tutulması.
Görünen o ki, bu konuda ciddi bir rahatsızlık söz konusu. MEB'in, ben yaptım
oldu mantığı yerine sınavı geniş anlamda tartışmaya açması gerekirdi. Ama en
çok şikâyetçi olduğu konuda, o da YÖK gibi dayatmacı bir tutum içine girdi.
Kendilerinin ÖSS konusundaki şikâyetleri ne ise öğretmenlerin şimdiki şikâyetleri
de o...
Ek sınav olmaz
MEB, Danıştay kararı doğrultusunda, iki yıllık ön lisans mezunu öğretmenler
için ayrı bir sınav düşünüyormuş. Böyle şey olmaz. Sınavı gerçekleştirecek olan
ÖSYM'nin de buna teknik olarak evet diyeceğini sanmıyorum. Çünkü puan hesaplamasında
kullanılan standart sapma ve ortalamanın gerçekçi olabilmesi için sınavın aynı
anda, aynı sorularla ve tek oturumda yapılması gerekir. Onun ötesinde yapılacak
her türlü düzenleme, yeni hukuki sorunları da beraberinde getirir. Yani sınav
yapılsa bile geçerliliği olmaz. O halde bu inat niye?
Öğretmen kalitesini yükseltmek için böylesi bir sınav gerekli mi? Elbette gerekli.
Ama üzerinde daha fazla düşünmek ve hukuksal çerçeveye oturtmak koşuluyla.
Özetin özeti: Çelik ve arkadaşları, yaptıkları en iyi işleri bile zaafa uğratma
konusunda artık iyice uzmanlaştılar. Hızlı ve ani kararlara bir de takip güçlüğü
ve dayatmacılık eklenince, alkış yerine hep eleştiri alıyorlar. Oysa bu kadarını
hak etmiyorlar...
milliyet/abbas güçlü