Dindarlık artıyor, ibadet azalıyor

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 12 Temmuz 2012 18:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

BBDO'nun araştırmasına göre Türkiye'de kendini "dindar" olarak tanımlayanların oranı yüzde 80'i aşıyor. Buna karşın, dini inancının hayatına yön verdiğini söyleyenlerin oranı yüzde 72'den yüzde 66'ya, düzenli namaz kıldığını belirtenlerin oranı yüzde 31,6'dan yüzde 29,3'e, düzenli oruç tuttuğunu söyleyenlerin yüzde 65'ten yüzde 50'ye geriledi.

Çokuluslu İletişim Pazarlama Hizmet Grubu Şirketi'nin(BBDO) araştırmasına göre Türkiye'de kendini "dindar" olarak tanımlayanların oranı yüzde 80'i aşıyor. Buna karşın, dini inancının hayatına yön verdiğini söyleyenlerin oranı yüzde 72'den yüzde 66'ya, düzenli namaz kıldığını belirtenlerin oranı yüzde 31,6'dan yüzde 29,3'e, düzenli oruç tuttuğunu söyleyenlerin yüzde 65'ten yüzde 50'ye geriledi.

Türkiye dahil dünyada 80 ülkede faaliyet gösteren BBDO'nun yaptığı "Türkiye'de Muhafazakarlık" konulu araştırma dikkat çeken sonuçlar ortaya koydu. 13 ilde toplumun farklı kesimlerinden gelen 250 katılımcı ile yapılan görüşmelerle hazırlanan rapora göre Türkiye'de kendisini "dindar" olarak tanımlayanların oranı son 10 yılda değişmeyerek yüzde 81 oranını korudu. Benzer şekilde Ipsos KMG tarafından iki yılda bir gerçekleştirilen "Türkiye'yi Anlama Kılavuzu" araştırmasının 2012 sonuçlarına göre Türkiye'de dini inancının hayatına yön verdiğini söyleyenlerin oranı 2007 ile 2011 arasında yüzde 72'den yüzde 66'ya gerilemiş durumda. Raporda dindarlık tanımındaki yüksek oranın ibadetlere yansımadığı da şu cümlelerle ifade ediliyor: "Gündelik gözlemlerin ve vurgulanan eğilimlerin tersine, dindarlığın önemli göstergesi olan dini pratiklerin uygulanmasında ise negatif bir değişim gözleniyor. 2003'ten 2007'ye, yüzde 31,6 olan düzenli namaz kılma oranı yüzde 29,3'e, düzenli oruç tutma oranı ise yüzde 65'ten yüzde 50'ye gerilemiş durumda. Ancak kılınan namaz, tutulan oruç gibi somut sayılarda gözlenen bu eğilim, kişilere düşünceleri sorulduğunda bambaşka bir tablo çiziyor. Katılımcılar, yükselen oranlarda (2003'te yüzde 21,5, 2007'de yüzde 24,8) muhafazakar olduklarını söylüyorlar. Yani Türk toplumu, sorulduğunda kendini dindar ve muhafazakar olarak tanımlarken, dini pratiklerin uygulaması konusunda gittikçe daha az takipçi oluyor."

Raporda, yapılan görüşmelerde, muhafazakarlığın ne anlama geldiği konusunda da bir kafa karışıklığının gözlendiği belirtilerek, "Türkiye'de muhafazakarlık, belli bir kampa özgü olmaktan ziyade toplumun neyi nasıl hatırlayacağını yönetmek isteyen, kendi geçmiş tasavvurunu topluma belletmeye çalışan bir söylemdir" ifadelerine yer veriliyor. Raporda yer alan bir başka çıkarım da muhafazakar söylemlere toplumun neden tepki göstermediğiyle ilgili. Raporda bu konuyla ilgili olarak da, "Muhafazakarlık tartışmasında asıl sorulması gereken, toplumun dindarlaşıp dindarlaşmadığı değil, zaman zaman iktidara gelen bu muhafazakar söylemlerin nasıl olup da fazla tepkiyle karşılaşmadan kendilerini yaygınlaştırabildiğidir" ifadelerine yer veriliyor. Proje ortaklarından Virtua Araştırma'nın verilerine de yer verilen raporda, Türk toplumu için ailenin "korunması gereken ve güven duyulan" yegane kurum olarak öne çıktığı belirtilerek, "Nitekim sayısal araştırmalar da bulguyu sürekli olarak yinelemektedir. 2011 verilerine göre Türkiye, kişilerarası güvenin en düşük olduğu ülke (Türkiye'de yüzde 15 olan bu oran İskandinav ülkelerinde yüzde 70'lere varıyor) ama kimseye güvenmediğini söyleyen Türk toplumunun neredeyse her ferdi (yüzde 93) ailesine tamamen güveniyor" deniyor. Muhafazakarlığın yoğun olduğu bir toplumda sırasıyla milletin (yüzde 10), devletin (yüzde 19), dinin (yüzde 22) ve ailenin (yüzde 46) korunması gerektiğinin düşünüldüğüne de dikkat çeken çalışmada, muhafazakarlaştığı, gittikçe daha dindar hale geldiği söylenen bir toplumun, korunması gereken unsurlarda aileyi, dinin önüne, üstelikte oransal olarak iki kat önüne almasının şaşırtıcı olduğu vurgulanıyor. Raporda aile kavramının toplumsal alan için bir sınır olarak algılandığına vurgu yapılarak, şu ifadelere yer veriliyor: "Muhafazakar baskı ne kadar güçlü olursa olsun, aile içine müdahale etmediği sürece onu onuyor ve hatta çoğu zaman içeriyi korumak adına destekliyoruz. Bu çerçevede muhafazakar bir iktidar karşısındaki tutumumuz bir güvenlik seçimi, risk almama tavrı oluyor. Aile çevresinde kurduğumuz güvenli ortamımızı idame ettirmek için muhafazakar otoriteye itaat ediyor alenen biat ediyoruz. Yani açıkça başkaldırıp başımızı derde sokmak yerine itaatkar davranıp güvenli aile ortamımızda bildiğimizi okuyoruz. Bu doğrultuda, muhafazakar tavır ile uzlaşmak isteyen markaların benimsemesi gereken davranış kodu ihtiyattır."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber