Vetolular Neden Dava Açmıyor?

İlgili Bakan'ın teklifi, Başbakan'ın imzası ancak Cumhurbaşkanı Sezer'in vetosu... Veto gerekçelerinin hukuki olmaktan daha çok siyasi nitelikte olduğu hep söylenegeldi. Ancak bugüne kadar, veto edilen adayların neden dava açmadığı anlaşılır bir olay değildir. Zira mer'i mevzuatımıza göre Cumhurbaşkanın onayladığı müşterek kararnamelere dava açılmakta olup, Cumhurbaşkanlığı makamının imzalamadığı yani veto ettiği kararnamelere de dava açılması mümkündür. İşte hukuki gerekçelerimiz...

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 03 Nisan 2006 00:18, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

CUMHURBAŞKANINCA İADE EDİLEN KARARNAMELERE KARŞI İDARİ DAVA AÇILABİLİR Mİ ?

Aşağıda yer verilen açıklamada, Cumhurbaşkanının 2451 sayılı Kanun gereğince imzalaması ile tekemmül eden atama işlemleriyle ilgili olarak, bu atamaların Cumhurbaşkanınca imzalanmayarak iade ettiği kararnamelerden hakları muhtel olanların idari yargıya başvurarak haklarını arayıp arayamayacağı konusuna açıklık getirmeye çalışacağız

?Hukuk devleti? ya da ?hukuka bağlı devlet?, yönetenlerin de yönetilenler gibi hukuk ile bağlı kılınmasıdır. Devletin üstün otoritesinin hukuka bağlılığının sağlanmasının ilk koşulu, yargı denetiminin devletin tüm organlarını kapsamasıdır. Hukuk devleti, ancak tüm devlet organlarının yargısal denetime bağlı tutulmasıyla gerçekleşebilir. Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşulu idarenin yargısal denetimidir.

Anayasa Mahkemesi'nin bir kararında ?Yargı denetimi, hukuk devleti ilkesinin diğer öğelerinin güvencesini oluşturan temel öğedir. Çünkü, insan haklarına saygılı olmayan ve davranışlarında hukuka ve Anayasa'ya uymayan bir yönetimi bu tutumundan caydıran ve ona meşruluk ve hukuksallık sınırı içinde bakmak zorunda bırakan güç, yargı denetimi gücü ve yetkisidir. Bu nedenle, yargı denetiminin etkinliğini ortadan kaldıran ve onu sadece biçimsel bir denetim niteliğine dönüştüren yasa kuralı Anayasa'nın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz? denilmiştir.

Anayasanın bazı maddelerinin hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesinde önemli engeller içerdiği tartışmasızdır. Bu çerçevede bakıldığında, Anayasa'nın 104'üncü maddesinde; Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir. Bu amaçlarla Anayasanın ilgili maddelerinde gösterilen şartlara uyarak yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler şunlardır:?

b) Yürütme alanına ilişkin olanlar: 1-Kararnameleri imzalamak, 2-Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak, 3- Devlet Denetleme Kurulunun üyelerini ve Başkanını atamak, 4- Devlet Denetleme Kuruluna inceleme, araştırma ve denetleme yaptırtmak, 5-Yükseköğretim Kurulu üyelerini seçmek, 6-Üniversite rektörlerini seçmek,

c) Yargı ile ilgili olanlar: Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Askeri Yargıtay üyelerini, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçmek.

Cumhurbaşkanı, ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirmekte ve yetkileri kullanabilmektedir.

Yine, Anayasa'nın 105'inci maddesinde; ?Cumhurbaşkanının, Anayasa ve diğer kanunlarda Başbakan ve ilgili bakanın imzalarına gerek olmaksızın tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri dışındaki bütün kararları, Başbakan ve ilgili bakanlarca imzalanır; bu kararlardan Başbakan ve ilgili bakan sorumludur. Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz.?hükmüne,

Anayasa'nın 125. maddesinde ise; ?İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır. Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir.Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şuranın kararları yargı denetimi dışındadır. İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar. Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez. İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar verilebilir. Kanun, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde ayrıca milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık nedenleri ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesini sınırlayabilir. İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.?hükmüne yer verilmiştir.

Anayasa'nın 125. maddesinde, ?İdarenin her tür eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır? denilmesine karşın, ikinci fıkrada Cumhurbaşkanı'nın tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askeri Şûra kararları, yargı denetimi dışında tutulmuş, bunun yanı sıra Anayasa'da idarenin yargısal denetiminin niteliği de sınırlanmıştır. 125. maddeye göre, ?Yargı yetkisi, İdari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez."

Anayasa'nın 105. maddesinin ikinci fıkrasında da, Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine ... yargı mercilerine başvurulamayacağı belirtilmiştir. Anayasa'nın 104. maddesinde Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri sayılmış; maddenin son fıkrasında da Cumhurbaşkanının, ayrıca ... kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getireceği ve yetkileri kullanacağı öngörülmüş; 105. maddenin birinci fıkrasında da, ?Cumhurbaşkanının ... diğer kanunlarda ... tek başına yapabileceği belirtilen işlemleri...?nden söz edilerek yasa koyucuya Cumhurbaşkanına tek başına idarî işlem yapma yetkisi verme olanağı tanınmıştır.

Cumhurbaşkanının Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerinin dörtte birini, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Askeri Yargıtay üyelerini, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyelerini, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerini seçmesini resen imzaladığı kararlar arasına sokabiliriz.

Böylece, Anayasada sayılanlar dışında yasa koyucuya idarî yargı denetiminin kapsamını daraltma konusunda yetki verilmiştir. Kişilerin hukuksal durumlarını etkileyebilecek olan ve Cumhurbaşkanının Devletin başı sıfatıyla değil, yürütme organının başı sıfatıyla tek başına yapacağı işlemlerin yargı denetimi dışında tutulması hukuk devleti ilkesi ile uyuşmaz.

Anayasa'nın 125. maddesinin ikinci fıkrası ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun kararlarının da yargı denetimi dışında bırakılması aynı niteliktedir. Anayasa kuralları ile idarî yargı denetimine getirilen bu sınırlamalar hukuk devleti ilkesini önemli ölçüde zedelemektedir.

Devletin, hak arama özgürlüğünü daraltan bütün sınırlamaları kaldırması ve bu yolla yargı denetimini yaygınlaştırarak adaletin gerçekleştirilmesini sağlaması hukuk devleti ilkesine yer veren Anayasa'nın 2'nci maddesi gereğidir. Anayasa'da, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik hukuk devleti niteliği vurgulanırken, devletin tüm eylem ve işlemlerinin yargı denetimine bağlı olması amaçlanmıştır. Çünkü yargı denetimi, hukuk devletinin ?olmazsa olmaz? koşuludur.

Anayasa'nın ?Hak arama hürriyeti? başlıklı 36. maddesinde, herkesin gerekli araç ve yollardan yararlanarak yargı organları önünde davacı ya da davalı olarak sav ve savunma hakkı bulunduğu belirtilmektedir. İtiraz konusu yasa kuralıyla, idarî işlemlere karşı iptal davası açabilmek için, idare hukukunun genel esaslarına aykırı biçimde idarî işlemin davacının ?kişisel hakkını ihlâl? etmiş olması koşulu getirilerek hak arama özgürlüğü kısıtlanmış ve birçok işleme karşı dava yolu kapatılmıştır. İdarî yargı denetimini sınırlayan itiraz konusu kuralın hukuk devleti ilkesi ile bağdaştığı söylenemez.

Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmiş, ikinci fıkrasında ise Cumhurbaşkanı'nın tek başına yapacağı işlemler ile Yüksek Askerî Şûranın kararları yargı denetiminin dışında tutulmuştur. Anayasa'nın 159. maddesinin dördüncü fıkrasıyla da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları, idarî işlem niteliğinde olmalarına karşın, yargı denetimi dışında bırakılmıştır.

Anayasa'nın sözü edilen maddeleri ile ayrık tutulanlar dışındaki tüm idarî işlemlerin yargı denetimine bağlı olması Anayasa buyruğudur. Anayasa'da sayılan ayrık durumlar dışında idarenin eylem ve işlemlerinden kimilerinin yargı denetimine bağlı olmaması sonucunu doğuracak nitelikteki bir yasal düzenleme, Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasındaki buyruğa aykırı düşer. İtiraz konusu kuralla, idarî işlemlerin kimileri hakkında dâvacı olabilme ?kişisel hak ihlâli? koşuluna bağlanarak Anayasa'nın 125. maddesine aykırılık oluşmuştur.

2451 sayılı Kanunun 2'nci maddesinde; ?Bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere Bakanlar Kurulu kararı ile, (2) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere müşterek kararla atama yapılır. Bunların nakilleri ve görevden alınmaları da aynı usule göre olur.? hükmü yer almaktadır.

Bu hüküm çerçevesinde, müşterek kararname ile atama yapılabilmesi için ilgili bakan ve Başbakanın imzalamasından sonra atamanın gerçekleşebilmesi için Cumhurbaşkanının da kararnameyi imzalaması gerekmektedir. Kararname tekemmül ettikten sonra hakları muhtel olanlar tarafından dava açılabilmektedir. Yani yeni atama nedeniyle görevden alınan birisi dava açabilmekte ve yargı kararı doğrultusunda da idarece işlem tesisi zorunlu olmaktadır. Ancak, bazı durumlarda atama kararnamesi ilgili bakan ve Başbakan tarafından imzalanmasına rağmen Cumhurbaşkanınca imzalanmamaktadır. Cumhurbaşkanını atama kararnamesini imzalamaya zorlayan bir mevzuat olmadığı için atama kararnamesini imzalamamasını ve iade etmesini normal karşılamak gerekmektedir. Nitekim bazı durumlarda ilgili bakanın imzaladığı bir atama kararnamesini Başbakanın iade ederek imzalamadığı da olmaktadır. Ancak, imzalamama işleminin kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olması gerekmektedir.

Atama kararnamesinin iade edilmesinin kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olduğunu denetleyecek mekanizma Yargı merciidir. Atama kararnamesinin iade edilmesinden hakları muhtel olanların iade edilen kararnamelerin kamu yararı ve hizmet gereğine göre yapılıp yapılmadığını iptal davası açarak yargı yerlerince denetlettirebilirler. Çünkü, Cumhurbaşkanının iade ettiği kararnamelerle ilgili olarak yaptığı işlem yargı denetiminin dışında olan işlemlerden değildir. Yani Anayasada yer alan ?Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine Anayasa Mahkemesi dahil, yargı mercilerine başvurulamaz? hükmündeki gibi Cumhurbaşkanının yaptığı re'sen imzaladığı bir karar değildir. Kaldı ki Kararname Cumhurbaşkanınca imzalanmış olsa dahi iptal davasına konu olabilmektedir. Bu nedenle Cumhurbaşkanınca iade edilen kararnamelere karşı idari yargı yoluna müracaat edilmesi mümkündür.

İade edilen kararnamelere karşı yargı yoluna müracaatta izlenmesi gereken yolu şu şekilde sıralayabiliriz. Atama kararnameleri yazılan kişiler kararnamenin yazıldığını bilmektedirler. Çünkü, atama kararnamesinin ekine Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Formu eklenmekte olup, bu Formu kişinin kendisi doldurmaktadır ve doğruluğunu teyiden imzalamaktadırlar. İlgililer iade edilen Kararnamelerinin niçin iade edildiğini veya atamalarıyla ilgili son durumu Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde idareden sorabilirler. Durumun öğrenilmesinden itibaren de 60 gün içerisinde idari yargıda dava açılabilir.

Açılan dava neticesinde idari yargı mercileri kararnamenin imzalanmama gerekçesinin denetimini yaparak davayı sonuçlandıracaklardır. Şayet idari yargı mercilerince kararnamenin imzalanmaması işlemi iptal edilirse, Mahkeme Kararının idareye tebliğinden itibaren 30 gün içerisinde imzalar tekemmül ettirilerek Kararnamenin Resmi Gazetede yayımlanarak işlerlik kazandırılması sağlanmalıdır. Aksi takdirde yargı kararının uygulanmaması gibi bir durumla karşı karşıya kalınacaktır. Hukuk Devletinde böyle bir durumu tasavvur etmek bile ürkütücüdür.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber