'Allah için azıcık mı izan ve insafınız yok'

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş: "(Bin 128 akademisyenin yayınladığı bildiri) Allah için azıcık mı izan ve insafınız yok. Hiç mi terör örgütüne söyleyecek bir cümle lafınız yok? Burada kalkar böyle bir ortamda sadece devleti suçlarsanız bu hiçbir kimsenin kabul etmeyeceği, son derece tarafgir, son derece yanlı, son derece yanıltıcı, yanlı da olur bir de yanıltıcı bir bildiridir. Bizim karşı çıktığımız husus budur"

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 14 Ocak 2016 20:23, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
'Allah için azıcık mı izan ve insafınız yok'

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Suriye-Irak bağlamında, Ortadoğu denkleminde Türkiye'nin güçlü bir aktör olmasını istemeyenlerin de bu anlamda terör örgütlerini, taşeron örgüt olarak kullandıkları aşikardır. Maalesef ortaya son derece acı verici bir tablo çıkıyor. Türkiye bununla ilgili gerekli tedbirlerini alıyor" dedi.

Kurtulmuş, Habertürk Televizyonu'nda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Türkiye'nin 20 Temmuz'dan bu yana, son derece sistematik bir saldırı altında olduğunu anlatan Kurtulmuş, "Sanki bir yerde planlanmış, bunun bir stratejik zamanlaması da yapılmış ve her saldırıyla birlikte Türkiye'ye bir türlü cevap verilmiş ya da Türkiye'ye mesaj verilmiş olan saldırılar zincirini yaşıyoruz" diye konuştu.

Önce Suruç, arkasından Ankara ve daha sonra da İstanbul Fatih'te saldırılar gerçekleştiğine dikkati çeken Kurtulmuş, Türkiye ne zaman belli bir şekilde siyasi ve iktisadi bakımdan yükselişe geçse, Türkiye'nin önüne önce sağ-sol çatışmaları, birtakım iç kavgalar, darbeler getirildiğine işaret etti.

"Şimdi de de uzunca bir süredir terörü maşa olarak kullanarak Türkiye'ye gözdağı vermek, Türkiye'nin ayağına çelme takmak, daha ileriye gitmesini, ekonomik ve siyasi reform süreçlerini tamamlayan, gerçekten dünya ile her alanda rekabet edebilen güçlü, büyük bir ülke olmasını istemeyen çevrelerin, terörü maşa olarak kullandığından hiç şüphe yok" diyen Kurtulmuş, Suriye'de 5 yıldır yaşanan sürece dikkati çekti.

Suriye'de birinci dönemin iç savaş olarak tamamlandığını, ikinci döneminde de vekalet savaşlarının görüldüğünü belirten Kurtulmuş, "Nedir o vekalet savaşları. Çoğu ülke, bu terör örgütlerini kullanarak, terör örgütleri üzerinden bölgesel ve küresel hakimiyetlerini artırabilecek bazı güç kazanımları elde etmeye çalışıyor. Hiç kuşkusuz, 20 Temmuz'dan sonraki bu saldırıların böyle özel bir anlamı da var. Suriye-Irak bağlamında, Ortadoğu denkleminde Türkiye'nin güçlü bir aktör olmasını istemeyenlerin de bu anlamda terör örgütlerini, taşeron örgüt olarak kullandıkları aşikardır. Maalesef ortaya son derece acı verici bir tablo çıkıyor. Türkiye bununla ilgili gerekli tedbirlerini alıyor" ifadesini kullandı.

"20 Temmuz'dan sonra bütün terör örgütleri, eş zamanlı olarak harekete geçirildi" diyen Kurtulmuş, o dönem geçici bir hükümet olmasına rağmen, büyük bir kararlılıkla terörün üstüne üstüne gidildiğini belirtti.

Sultanahmet'teki terör saldırısının ardından gündeme gelen istihbarat zafiyeti olduğu iddialarına ilişkin bir soru üzerine de Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Dünyanın en büyük istihbarat birimlerine sahip, en gelişmiş istihbaratlara sahip ülkelerde de terör olayları oluyor. Fransa'da, İngiltere'de, Londra Metrosu'nda, Amerika'da ikiz kuleler indiriliyor. Terör örgütlerinin böylesine maalesef son derece hain bir tarafı var. Ayırt edemiyorsunuz. Hele bir de Türkiyeyi düşünün. 911 kilometre Suriye ile sınırınız var, Irak sınırını da toplarsanız bin 251 kilometre ediyor. Sınırın her iki tarafında da istikrarsızlık var. Özellikle 911 kilometrelik Suriye sınırının karşı tarafının çok büyük bir kısmı, Türkiye'ye dost olmayanlar tarafından kontrol ediliyor. Dolayısıyla bir de Türkiye'ye girmiş olan 2 milyon 400 bini aşkın Suriyeli mülteci var. Buna rağmen istihbarat birimlerinin takip altına aldığı, şüpheli gördüğü, sürekli üzerinde analiz yaptığı çok sayıda insan var. O insanları takip ediyorlar, kontrol ediyorlar. Geçtiğimiz hafta Ankara'da bütün düzenekleri hazırlanmış, canlı bomba olacak insanlar yakalandı, onların yakalanmasıyla birlikte arkalarındakilere de kısmen ulaşıldı."

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Ortadoğu'daki gelişmelere ilişkin, "Ben, iç savaş potansiyelinin bölgede son limitlerine geldiği kanaatindeyim. Allah muhafaza, bundan sonrası kontrol edilemeyen bölgesel savaşa doğru dönebilir. Bu da hiç kimseye fayda sağlamaz" dedi.

Kurtulmuş, Habertürk televizyonunda gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Kurtulmuş, Ankara ve Sultanahmet'teki saldırılar anımsatılarak, "Bu gri bulut ne olacak?" sorusu üzerine, ölümü göze almış birini engelleyecek çok az mekanizma bulunduğuna dikkati çekti. Özellikle turistik bölgelerde, güvenlik tedbirlerinin sürekli görünür kılınamayacağını belirten Kurtulmuş, Sultanahmet ve birçok yerde olaydan önce de bulunan sivil emniyet görevlilerinin şüpheli gördükleri kişileri rutin olarak kontrol ettiklerini anlattı.

Caydırıcı olmak bakımından güvenliğin kısmen görünür hale getirilebileceğini, ancak Türkiye'nin her yerine ellerinde silahlarla askerin, polisin dizilemeyeceğini vurgulayan Kurtulmuş, Fransa ve ABD'de de bunun kısa süreyle yapıldığını belirtti.

Bununla uğraşmanın son derece zor olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, bu nedenle bütün istihbarat birimleri arasında çok yüksek oranda koordinasyon olduğunu, sürekli ihbarlar geldiğini ve şüphelenilenler üzerine operasyonlar yapıldığını dile getirdi. Kurtulmuş, herkesin, üzerine düşen sorumluluğu maksimum şekilde yerine getirmeye çalıştığını bildirdi.

Sultanahmet'te hedef seçilenlerin, Türkiye'ye en çok turist gönderen Almanya'nın vatandaşları olduğuna dikkat çekilerek, "Sizce turizm üzerinden ekonomiye bir darbe mi? Ana mesaj ne?" sorusu üzerine Kurtulmuş, "İlk söylediğimi tekrar göz önünde bulundurursak, Türkiye'nin ekonomik ve siyasi olarak güçlü bir ülke olmasını önlemek, ana fikir bu. Bunun yanında Suriye denkleminde Türkiye'yi etkisiz hale getirmek vs, başka faktörler de var" yanıtını verdi.

-"Hedef çok stratejik seçilmiş"

Kurtulmuş, Almanların Türkiye'de turizm alanında hiçbir problem yaşamadıklarını, hatta emekliliklerinden sonra Türkiye'ye yerleşen Alman vatandaşlarının bulunduğunu anlattı.

Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Hedef çok stratejik olarak seçilmiş. Hem Türkiye'nin turist kapasitesini ciddi şekilde baltalamak için yapılmış bir şey hem de Türkiye ile çok iyi ilişkileri olan Almanların buraya gelmesini engelleyerek, Türkiye'nin Avrupa'da önemli bir ülkenin halkıyla da belki arasına soğukluk sokmak isteyen bir planlama olabilir. Ama her halükarda çok iyi planlandığı, çok stratejik bir adım olduğu, seçilen yer, zamanlaması, seçilen grubun muhataplığı, bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda çok iyi planlanmış bir terör saldırısıyla karşı karşıyayız."

Bir soru üzerine son 5 yılda Ortadoğu'da meydana gelen gerilim ve çatışma bölgelerine dikkati çeken Kurtulmuş, "Bir kere bu savaş çok uzun süre devam edemez, benim kanaatimce" dedi.

Bölgenin uzun süre daha bu savaşları kaldıramayacağına işaret eden Kurtulmuş, "Bu savaşları isteyenler, bu savaşlar üzerinden bölgede güç devşirmek isteyenlerin bile kontrol edemeyeceği bir noktaya gelinmiştir" diye konuştu.

Kurtulmuş, savaşların, çatışmaların birinci derece sonuçları yanında dünyanın, küresel göç meselesi gibi çok ağır bir sorunla da karşı karşıya geldiğini vurguladı. Kurtulmuş, "Burada tansiyonun düzeltilmesi, indirilmesi, özellikle Suriye üzerinde bir barışın sağlanması, bütün ilgili aktörlerin tamamının artık zorunlu olarak yerine getirmesi gereken bir durumdur" ifadesini kullandı.

-"Suriye halkının kabul edeceği bir barış"

"Suriye'de barış sağlanırsa mı biz huzura ereriz?" sorusu üzerine Kurtulmuş, "Bu, bölgedeki tansiyonu bir miktar hiç kuşkusuz azaltacaktır. Bunun mutlaka Irak'a yansıması olacaktır. Bunun mutlaka Suriye'deki, halkın istediği bir barış ama dayatılmış ve adil olmayan bir barıştan bahsetmiyorum, halkın istediği, Suriye halkının kabul edeceği bir barışın olması, bölgedeki diğer gerilimleri de azaltacaktır. Hatta Yemen'e kadar sirayet eden yeni bir dalgayı oluşturacaktır, diye temenni ediyorum" diye konuştu.

Dünyanın neredeyse bütün ordularının şu anda Ortadoğu'da bulunduğuna işaret eden Kurtulmuş, sadece karanın değil, aynı zamanda denizlerin de ciddi şekilde karıştığına dikkati çekti. Durumun, kimsenin lehine olmadığını ve sürdürülemeyeceğini aktaran Kurtulmuş, "Ben, iç savaş potansiyelinin bölgede son limitlerine geldiği kanaatindeyim. Allah muhafaza, bundan sonrası kontrol edilemeyen bölgesel savaşa doğru dönebilir. Bu da hiç kimseye fayda sağlamaz" dedi.

"Bu iç karışıklık Suriye'de devam ettiği müddetçe bizde sokaktaki vatandaştan, devletin yetkili kurumlarına kadar herkes teyakkuzda" sözü üzerine, Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Teyakkuz halinde, tabii ki öyle. Ama, çok şükür, Türkiye bütün bunları bakın, yani çok hazin, çok vahim bir olay. Ama sonuç itibarıyla herhangi bir paniğe kapılmadan, bu tabiri bilerek kullanıyorum hem siyaset bunu göğüsledi, karşıladı hem de çok şükür halkımız paniğe kapılmadan bunu karşıladı. Türkiye bu tür atakları, bu tür terör saldırılarını Allah'ın izniyle göğüsleyecek kapasiteye sahiptir. Bu terör olayları üzerinden turizmi baltalamak, Türkiye'nin ekonomisini baltalamak ya da Türkiye'de siyasi karışıklıklar çıkarmak isteyenler asla bu sonuca ulaşamayacaklardır. Bunu net bir şekilde ifade etmek isterim."

Kurtulmuş, Güneydoğu'da yaşananlarla ilgili soruyu şöyle yanıtladı:

"Bu kadar yıllık Türkiye'nin siyasi tecrübesi var. Siyasetin içerisinde hepimizin bu kadar uzun yıllar tecrübesi var. Şunu bir kere kural olarak ortaya koyalım: Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir terör örgütü tek başına değildir. Sokakta elinde silahla çatışan birkaç yüz ya da birkaç bin insandan ibaret değildir. Bu insanlar bu silahları nereden buluyorlar? Bu insanlara lojistik destekleri kim sağlıyor? Bu örgütlerin bu organizasyon kapasitesine, neredeyse mükemmel denebilecek örgütsel kapasiteye ulaşmasını kim sağlıyor? Bir zamanlar El Kaide üzerinden ya da Taliban üzerinden aynı şeyi gördük. Doğru düzgün şehirlerde, dağlarda yürümesini bilmeyen bu insanlar bu kadar mükemmel bir network'ü nasıl kuruyorlar da diyelim Londra metrosunu patlatıyorlar? İçecek yarım bardak temiz suyu olmayan insanlar nasıl oluyor da Boko Haram diye bir örgüt kuruyorlar da dünyayı Afrikalı insanlara zindan ediyorlar? Aynı şeyi DAEŞ için de söylemek mümkün, aynı şeyi PKK için de söylemek mümkün. Dolayısıyla hiçbir örgüt tek başına, kendi imkanlarıyla bağımsız, bağlantısız bir şekilde ortaya çıkmış ve kendi terör faaliyetlerini icra ediyor değil. Silahlarıyla, siyasetleriyle, lojistik destekleriyle zaman zaman siyasi destekleriyle birtakım yerlerden destek aldıkları aşikardır. Bu güçler desteklerini çekseler dünyada hiçbir terör örgütü 3 gün ayakta duramaz. Çünkü nihayetinde Fransız devletine karşı savaşıyor, Amerikan devletine karşı bir saldırıda bulunuyor, İngiliz devletine karşı saldırıda bulunuyor, Türk devletine karşı saldırıda bulunuyor. Dolayısıyla 100 tane 500 tane adam mı Amerikan devletine, Türk devletine kafa tutacak? Belli ki arkasında başka bir planlama, başka bir şey var. PKK da bölgedeki bu siyasi gerilimde birilerinin vekalet savaşının parçası haline gelmiştir, çok açıktır."

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Terörün iyisi kötüsü olmaz. Hiçbir terör grubu hiçbir ülkeye yar olmaz. Yani 'Bu terör grubu benim menfaatlerime bir şekilde halel getirmiyor, bununla aram iyi olsun, öteki terör grubunu bertaraf edeyim' demek doğru bir şey değil" dedi.

Kurtulmuş, Habertürk televizyonunda, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Terörle ağır sınav vermiş dünyada, terör örgütlerine karşı aynı karşı duruşun sergilenmesi gerektiğini vurgulayan Kurtulmuş, şunları söyledi:

"Terörün, iyisi kötüsü olmaz. Hiçbir terör grubu hiçbir ülkeye yar olmaz. Yani 'Bu terör grubu benim menfaatlerime bir şekilde halel getirmiyor, bununla aram iyi olsun, öteki terör grubunu bertaraf edeyim' demek doğru bir şey değil. Terör örgütlerinin, elinde silah olup yani makul, meşru siyaset zeminlerinin dışında elinde silahla ortalığı karıştırmaya çalışan herkesin bütün ülkeler tarafından gayrimeşru ilan edilmesi lazım. Bu, terörizme karşı asgari ortak bir zemindir. Bu zemin üzerinde bütün ülkelerin buluşmasının kaçınılmaz olduğu bir noktaya geldik."

- "Ortadoğu'da gelinen nokta, hiç kimsenin öngörmediği noktadır"

Kurtulmuş, "Bir adım geri çekildiğimizde, DAİŞ üzerinden, PKK üzerinden gelen saldırılarda 'Şurada şunu yapmasaydık bu iş buraya varmazdı galiba' ya da 'keşke' ile başlayan cümleleriniz var mı?" sorusu üzerine, "Keşke demenin bir anlamı yok. Yani Ortadoğu'da gelinen bu nokta, çok açık söylüyorum ki hemen hemen hiç kimsenin öngörmediği noktadır" diye konuştu.

"Biz durduğumuz yerde dursaydık, Suriye ile ilgili cümle kurmasaydık bile bu bela üzerimize sıçrayacak mıydı?" sorusu üzerine Numan Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Türkiye, bir kere Suriye ile 910 kilometre sınırı olan bir ülkedir. Türkiye'nin, Suriye meselesine bigane kalması mümkün değildi. İnsanlar ölüyorlar, yalın ayak sırtlarında bir gömlekle kaçıyorlar, geliyorlar. O sınırlardaki görüntüyü hatırlayın, bebekler, yaşlı nineler, bu insanlar hayatlarını kurtarmak için Türkiye'ye sığınıyorlar. Türkiye doğal olarak bunları almak mecburiyetindeydi. Yani her halükarda Türkiye, bu Suriye'deki gelişmeden etkilenmiştir ama söylemek istediğim şu; Arap Baharı olarak başlayan o hareketler, önce Tunus'ta, arkasından Libya'da, Mısır'da, Yemen'de ve en son Suriye'de başlayan bu hareketler, aslında bir toplumsal talebin sonucuydu. Ben onu 'nefret' kelimesi etrafında toparlıyorum.

Önceki rejimler, diktatörlüklerden, baskıcı rejimlerden halklar bunalmış, eşit fırsatlar istiyordu ve kendilerini yöneten ve onların etrafındaki elitlerden nefret ediyorlardı. Kendilerine karşı son derece despot, zalim, demir yumruk gibi duran, başka büyük güçler karşısında süt dökmüş kedi gibi duran bu ülkelerin yöneticilerinden nefret ediyorlardı ve yeni bir hayat, yeni bir nefes ortaya çıksın istiyorlardı. Arap Baharı budur ama maalesef çok hızlı başlayan Arap Baharı, bir sürü başka ülkenin, başka faktörün girmesine neden oldu ve bölgede bir güç çatışmasına döndü. Şunu çok net söylüyorum; Arap Baharı çok büyük kırılmalar, çok büyük kayıplara neden olmuştur. Sonrasındaki gelişen olaylar gerçekten geniş bir coğrafyada elemler, kederler doğurmuştur ama şunu çok net söyleyebiliriz ki olayların başlangıcındaki o nefret duygusu halen devam ediyor. Özellikle genç kitleler Tunus'ta, Mısır'da, Cezayir, Libya'da, Suriye'de, 'Demokratik bir devrim olsun, demokratik düzene geçelim' kaygısıyla sokaklara çıktılarsa inanın bu kadar kanlı ve acı tecrübeye rağmen halen halkın zihninde ve gönlünde yeni bir Suriye hedefi, yeni bir Yemen hedefi, yeni bir Mısır hedefi canlı bir şekilde duruyor. Dolayısıyla Arap Baharı'nın sonuçları son derece olumsuz olmuştur ama Arap Baharı'na kaynaklık eden o duyguların hemen tamamı karşılanmamış bir şekilde taze olarak duruyor."

- "Yaşadığımız durumu bir parantez arası olarak görüyorum"

Numan Kurtulmuş, Türkiye'de yaşanan terör olaylarının nereye varacağı, bu olayların nasıl biteceğinin sorulması üzerine de şöyle konuştu:

"Ben açıkça yaşadığımız bu durumu, bir parantez arası olarak görüyorum, arızi bir durum olarak görüyorum. Zap Suyu'na girmekten, Munzur'da suya girmekten, falanca dağda halay çekerek güvenli şekilde insanların oynadığı o günler, inşallah yakında gelecek. Bakın biz siyasi irade olarak, Türkiye'de barış ve istikrar iradesini, milli birlik ve kardeşlik iradesini ne kadar kuvvetli bir şekilde ortaya koyup, halkın da desteğini bu konuda gördükçe ne kadar cesaretli bir şekilde ilerlediysek aynı şekilde bazı hain çevreler bu süreci baltalamak için elinden geleni yaptı. Şöyle bir hatırlayın, geriye doğru gidin, Habur görüntüleri, Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesi, arkasından Suruç katliamından sonra başlayan saldırılar, ondan evvel 6-8 Ekim Kobani olayları, şimdi de şehirlerin içinde hendekler kazarak, oraya mayınlar yerleştirilerek verilen sözde bir mücadele.

Şimdi bunların hepsinin bu ülkedeki kardeşliği, birliği ve bütünlüğü, bin seneden beri devam eden dostluğumuzu, akrabalığımızı, bütünleşmemizi ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetler olduğundan hiç şüphe yok. Ama çok şükür ki bütün olumsuz şartlara rağmen iki şey Türkiye'de olmadı; bu terör gruplarını çıldırtan budur. Bunlardan birisi bu memlekette 37-38 sene oldu, 38 senedir PKK terör örgütü Türkiye'de silahlı mücadele veriyor ama asla ve asla bu memlekette Türkler ve Kürtler birbirlerine karşı düşmanca tavır içinde değil. Türklerin ve Kürtlerin savaşı değil. Birtakım terör gruplarının burada birliği, beraberliği bütünlüğü bozmak için yaptığı faaliyetler. Birincisi bu. Allah muhafaza aksi olsaydı, Türkiye bugün bambaşka noktada olurdu. İkincisi, Doğu ve Güneydoğu'da yaşayan Kürt kardeşlerimiz terör örgütüne kitlesel olarak destek vermiyor. Dolayısıyla terör örgütü iddia ettiğinin aksine, Kürtlerin haklarını hukukunu geliştirmek, Kürtlerin siyasal geleceğini kurmak için hareket etmiyor tam tersine Kürtlere hayatı zindan ediyor, evlerini yakıyor, okullarını yakıyor. Dün akşam Çınar ilçesinde bombalar patlıyor, ufacık çocuklar ölüyor, insanlar günlük hayatlarına artık devam edemez hale noktaya getiriliyor. Binlerce insan, yaşadıkları yerlerden ayrılmak mecburiyetinde. Dolayısıyla bunun tutmamış bir proje olduğunu, asla bunun arkasından siyasi sonuç elde edilemeyeceğini Türkiye'de halkın çok büyük kısmı bunu görüyor."

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, bin 128 akademisyenin yayınladığı bildiriye ilişkin, "Allah için azıcık mi izan ve insafınız yok. Hiç mi terör örgütüne söyleyecek bir cümle lafınız yok? Burada kalkar böyle bir ortamda sadece devleti suçlarsanız bu hiçbir kimsenin kabul etmeyeceği, son derece tarafgir, son derece yanlı, son derece yanıltıcı, yanlı da olur bir de yanıltıcı bir bildiridir. Bizim karşı çıktığımız husus budur" dedi.

Kurtulmuş, Habertürk televizyonunda, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.

Terörden dolayı mağdur olan esnafa ve işçilere yönelik çalışmalarının olup olmadığına ilişkin soru üzerine, Kurtulmuş, çalışmaların devam ettiğini ve bazı kolaylıkların da sağlandığını belirtti.

Terörle mücadelenin bitmesinin ardından normalleşmenin başlayacağına işaret eden Kurtulmuş, "Kentsel dönüşümden, bu süre içerisinde insanların karşılaşmış olduklarını zarar ve ziyanın karşılanmasına kadar çok çeşitli alanlardan faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Bunları, zamanlamasını da tespit ettiğimiz bir stratejik plan haline getireceğiz. Bakanlıklar arasında bu koordinasyonu yapmaya çalışıyoruz. Milli eğitimden, sağlık alanına kadar, esnaf sanatkarın durumundan okulların yeniden yapılanmasına kadar bu anlamda yeniden kentsel dönüşümle ilçelerin, şehirlerin imarına kadar çok kapsamlı bir rehabilitasyon süreci olacak" diye konuştu.

Kurtulmuş, herkesi sürece sokarak bu ağır tablonun rehabilite edilmesi için ellerinden geleni yapacaklarını bildirdi. "Bölgedeki belediye başkanlarının görevden alınması ve kayyum atanmasına" yönelik soruya karşılık Kurtulmuş, büyükşehir belediye yasasının bütün hizmetlerin il düzeyinde tek elden yürütülmesi ve bütünleşik bir hizmet çerçevesinin ortaya çıkması için yapıldığını ifade etti. Ancak bu iyi niyetli girişimlerinin hepsinin yanlış bir şekilde kullanıldığını vurgulayan Kurtulmuş, oradaki vatandaşların bu belediye başkanlarına hendek kazmaları ve içine bomba koymaları için oy vermediğine dikkati çekti. Bu konuda özellikle HDP'ye tarihi bir sorumluluk düştüğüne değinen Kurtulmuş, bu çukur siyaseti yapmak yerine parlamentoda görüşlerini söylemeleri gerektiğini dile getirdi.

Kurtulmuş, "Talimatı nereden aldıklarını bilmem ama oyu milletten alıyorlar. Öncelikle oy aldıkları millet karşı ihanet etmemeleri lazım. Millet niçin kendilerine oy verdiyse ona göre hareket etsinler. Nereden alırlar bilmem, onu kendileri biliyorlar. Burada en çok mağdur olan kitle HDP'ye oy veren kitledir. Az değil 7 Haziran'da 6 milyona yakın, 1 Kasım'da da 5 milyona yakın insan oy verdi. Bu insanlar bunun için oy vermedi. Bu insanlar daha insanca yaşam şartlarının oluşması, daha özgürlüklerin artırılması için bir siyasi mücadele versin diye oy verdiler" ifadesini kullandı.

- Bildiri "yanıltıcı ve yanlı"

"Bin 128 akademisyenin yayınladığını bildiriye" ilişkin soru üzerine de Kurtulmuş, herkesin fikrini tek başına veya topluca açıklayabileceğini söyledi. Ancak terörü desteklememek ve insan hak ve onurunun alenen çiğnememek gerektiğini belirten Kurtulmuş, "Bunu yapmadığınız sürece bütün fikrinizi açıklayın, dersiniz ki benim fikrimdir. Ama kusura bakmayın bu rapor son derece yanlı, son derece kamuoyunu yanıltıcı" dedi.

Güvenlik güçlerinin bir tatbikat için oraya gitmediğini asayişi sağlamak için orada bulunduğunu aktaran Kurtulmuş, "Allah için azıcık mı izan ve insafınız yok. Hiç mi terör örgütüne söyleyecek bir cümle lafınız yok? Burada kalkar böyle bir ortamda sadece devleti suçlarsanız, bu hiçbir kimsenin kabul etmeyeceği, son derece tarafgir, son derece yanlı, son derece yanıltıcı, yanlı da olur bir de yanıltıcı bir bildiridir. Bizim karşı çıktığımız husus budur" diye konuştu

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "yeni anayasa konusunda uzlaşma sağlanmadığı takdirde neler olacağına ilişkin" görüşlerinin sorulması üzerine "Önce şu tespiti yapmak lazım, herhangi bir partinin demiyorum, bu parlamentonun üzerine düşen en büyük sorumluluklardan birisi yeni anayasa yapma mecburiyetidir. Türkiye'de hangi meselemizi tartışırsak sonuçta iş geliyor, dolaşıyor anayasa meselesine geliyor" ifadesini kullandı.

Anayasanın sadece bir hukuk metni olmadığını, siyaset felsefesi içerdiğini ve bu siyaset felsefesi üzerinde de toplum yapısını öngördüğünü anlatan Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Şu anda ki 82 Anayasası'nın siyaset felsefesi 'faşist' bir felsefedir. Otokratik bir felsefedir. Askeri darbe ürünü olan bir felsefe üzerine bina edilmiş, bir sistem inşa etmiştir. Şimdi biz sistemin aparatlarını değiştirmeye çalışarak, bu işi yapamayız. Eğer öyle olmuş olsaydı 1982'den bu yana bu anayasa kaç kere değiştirilirdi. Bir yamalı bohçaya döndü. Her parti ortak, şu anda parlamentodaki 4 parti de diyor ki 'yeni bir anayasa.' Ama yeni anayasanın aparatlarından birisini mi değiştireceğiz? Yeni anayasayla yeni Türkiye'ye yakışır, Türkiye'yi daha ileriye götürecek, demokratik, devletin değil, milletin esas olduğu bir sistemi kuracak mekanizmaları mı geliştireceğiz. İhtiyaç budur. Yoksa çok net söylüyorum. Kozmetik bir anayasa değişikliğine Türkiye'nin ihtiyacı yok. Yani 3-5 maddesini değiştirelim, dostlar alışverişte görsün değiştirdiniz mi, 'değiştirdik' zaten yaptık bunları. Ben şahsen ümitliyim."

Kurtulmuş, Turgut Özal döneminde, yeni anayasa talebinin, "Bu anayasa değişmelidir" fikrinin ve başkanlık tartışmalarının gündeme geldiğini anımsattı. Kurtulmuş, "Biz meseleyi sadece başkanlık tartışması olarak görmüyoruz. Bu bir anayasa, anayasal bir reform sürecidir. Bu reform sürecine ilişkin hiç bir önyargımız yok, kendi görüşlerimiz var. Bütün partilere de söylüyoruz, 'Gelin hiçbirinizin bir önyargısı olmasın, oturalım, konuşalım, uzlaşalım, millet bizden bunu bekliyor' Uzlaşamazsak zaten işin sahibi millettir. O zaman millete döneriz, 'buyrun bizim anayasa teklifimiz budur, biz bu anayasayı siz de uygun görürseniz yapmak istiyoruz' deriz" değerlendirmesinde bulundu.

"Bütün yollar tıkandı, seçim der misiniz?" sorusu üzerine ise Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Biz seçimlerin hepsinin vaktinde yapılmasını isteyen bir siyasi hareketiz. Dolayısıyla Türkiye'nin önümüzde 4 yıl seçim süreci görünmüyor, inşallah da Türkiye vaktinde bunu yapar. Parlamentoda anayasa değişikliklerinin partilerin grup kararlarıyla olmuyor. Sadece parlamentodaki partiler değil, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları, araştırma merkezleri, Türkiye'nin bütün siyasi fikri birikimi ortaya konulup, tartışılır, paneller yapılır, arama konferansları yapılır, insanlar, 'fikrim var' diyen fikrini söyler. Geçmişte yapıldı bunlar, bütün bunlar ortaya konulur. Mesela odalar birliğinin yaptığı böyle bir çalışmayı hatırlıyorum geçmişte; şehir şehir anayasa görüşmeleri yapıldı. Ayrıca 2010 referandumu sırasında Türkiye'nin her yerinde bu referandumla ilgili konuşmalar, paneller konferanslar yapıldı. Halk bilgilendirilir, fikri olanları sürece katılır, bir noktada uzlaşma sağlanır ve sonuçta parlamentoda oylanır, anayasa parlamentoda geçecek bir çoğunluk alırsa alır, almazsa 330'u alırsa o zaman gideriz millete, millet kararı verir."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber