Öğrenciye niye ev verilmez?

Kaynak : Zaman
Haber Giriş : 07 Nisan 2008 10:57, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Halil Özkan

Veli toplantısını duyan anne babalar okulda toplanmışlardı. Müdür beyin kendilerine hitaben yaptığı konuşmayı dinlediler. Sonra da çocuklarının derslerine giren öğretmenleri bularak onların durumları hakkında bilgi alacaklardı...

Ali öğretmen, kendisine gösterilen sınıfa oturmuş, velilerin gelmesini bekliyordu. İlk defa bir veli toplantısına öğretmen sıfatıyla katılıyordu. Bundan dolayı heyecandan bacaklarının titremesi, kalbinin ürkek kuş misali güp güp atması gerekiyordu. Fakat Ali öğretmen bunun aksine çok sakindi. Sanki alelade bir iş yapıyormuş gibi kendisini rahat buluyordu.

Veliler tek tek gelmeye başlamıştı. İlk gelen Murat'ın annesiydi. Ali öğretmene çocuğunun ders ve ahlaki durumunu sorduktan sonra çocuğunun gayretli olduğuna dair sözcükleri Ali öğretmenin ağzına düşecekmişçesine dinledi. Sonra ?Aman öğretmen bey size güveniyoruz. Çocuklarımız size emanet, onlar bizim gözümüzün nurudur. Bunca eziyete katlanmamızın yegâne sebebidir. Elinizden gelenin çok çok fazlasını yapın, sizden rica ediyorum.? dedi ve çıktı gitti.

Hemen arkasından Mehmet'in babası geldi. Sanki sözleşmişler gibi öğretmen beyden Murat'ın annesiyle aynı doğrultuda şeyleri istedi.

Üçüncü gelen veli, Gülşen'in annesiydi. O daha da fazlasını söylemişti. Normal müfredat konularını çabuk çabuk anlatmasını, sonra da OKS konularına geçilmesini istemiş, istemekten öte emredermiş gibi bir tavırla ağzından indirivermişti.

Dördüncü gelen veli Sami'nin babasıydı. O da aynı şeyleri söylerken sözünü kesip ?Öğretmen bey beni işitiyor musunuz?? diye sorma ihtiyacını hissetmişti. Çünkü öğretmen bey artık onu dinlemiyordu. Hayal aleminde farklı mecralara çoktan kayıp gitmişti.

Çok uzağa değil dört sene öncesine gitti. Yine aynı ilçedeydi. Fakat öğretmen değil eğitim fakültesinde bir öğrenciydi.

Dört sene öncesi bir pazar günüydü. Devlet yurdundan eve çıkmaya karar verip de sokak sokak ev aradığı o gündü. Ayakları yorgunluktan şişmiş, parmak uçları su toplamış vaziyetteydi ve topuklarını hissedemiyordu. Bir sürü boş ev vardı. Ev sahipleriyle görüşürken bütün şartlarda anlaşıyor; fakat ev sahibinin ?Ne iş yapıyorsun?? sorusuyla bir hayal daha suya düşüyordu. ?Öğrenciyim amca.? cevabına karşılık ev sahibinin kaşları çatılıyor, surat ekşiyor ve aşağılamanın son derecesinde bir ifadeyle ?Öğrenciye vermiyoruz? deyiveriyordu.

Akşama kadar hep aynı tabloyla karşılaşmıştı. Bir Ramazan günü çekilecek eziyet değildi. Susuzluk ve açlık onu iyice halden düşürmüştü. Yurda giden yolda ümitsizlik onu bir sağa bir sola sendeleterek yürütüyordu. Derken bir de ne görsün! Perdesiz bir ev daha gördü. İşte dedi herhalde bu sefer olacak. Ümit gözlerine bir başka ışık vermişti. Son enerjisiyle merdivenleri tırmandı ve yan kapısını çaldı, ev sahibinin üst katta olduğunu öğrenerek ev sahibiyle konuşmaya başladı.

Sonuç olumsuz olacak bile olsa, bu cevabı şu iftar vaktinin hürmetine tebessüm eden dudaklardan bekliyordu. O kahrolası soru yine dillenmişti. ?Öğrenci misin sen?? Öğrenci olduğuna bin bir pişman olan Ali, ?Evet? dedi. Tek heceyle ?Yok!? deyip, kapıyı çat diye kapatıvermişti. Ne keskin bir yok demeydi o! Hayatı boyunca bu ?yok'u unutamamıştı.

İşte bu evlatları için ekstra fedakârlıklar isteyen bu insanlar, o insanlardı. O zaman, o keskin cevapları takır takır yapıştıran insanlar, o zamanlar, o ev sahipleriydi. Ahlaksızlık ve kötülük abidesi olarak tanıdıkları o öğrenciler de bugün göz nuru çocuklarını emanet ettikleri Ali öğretmenler, Mehmet öğretmenlerdi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber