IQ testleri gerçekçi mi; atalarımızdan daha mı zekiyiz?

Kaynak : Akşam
Haber Giriş : 27 Nisan 2008 20:40, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Herkes zeki olmak ister

Serdar Turgut ve Prof. Yankı Yazgan bu hafta zeka konusunu masaya yatırdı.

Çinli bir kadının yarım beyniyle normal hayatını sürdürmesi Yankı Yazgan'a göre, hep küçük bir evde yaşayan birinin rahatça sığışması gibi. Zeka düşükse, sistem baştan itibaren eldeki ?minik beyne' adapte oluyor. Serdar Turgut'a göre ise Türk insanı çok zeki ama kafasını kötülüğe ve üçkağıda daha çok çalıştırıyor.

IQ testleri gerçekçi mi; atalarımızdan daha mı zekiyiz; psikolojik ve fiziksel beslenme zekayı etkiler mi; çocuğunuz 'zeki ama tembel' mi?... Serdar Turgut ve Yankı Yazgan'a göre zeki olmak değil zekanızı nasıl kullandığınız önemli.

Serdar Turgut: Her anne baba çocuklarının zeki olup olmadığını merak eder. Çocuklara zeka testi yapılması doğru mudur ve kaç yaşında yapılabilir bu test en doğru şekilde?

Yankı Yazgan: Geçenlerde 'Haydi Gel Bizimle Ol' programına katıldım; ev sahibelerinden Pınar Kür, tam böyle bir soru sordu, özel okullara girişlerde istenen birtakım testlerle ilgili? Ama o akşam, o kadar gevezeydim ki cevaplayamadan geçtim..

S.T: Bunlar zeka testi midir?

Y.Y.: Zekayı ölçmek iddialı bir iş ama mümkün tabii ki... Zekayla ilgili de bazı fikirler veriyor. Okullarda, zekaya ilişkin bir tahmin yapmaya yarayan, bazı becerilerin ölçümüne dönük testler ve davranışlarla ilgili değerlendirmeler yapıldığını duyuyorum.

S.T.: O testleri niye yapıyorlar peki, IQ'su belli bir oranın altında olanı almayacaklar mı?

Y.Y.: Bunu kimsenin açıkça bu şekilde söyleyeceğini sanmıyorum çünkü apaçık ayrımcılık olur. Kamunun sorumluluğundaki hizmeti özel sektör yaptığında, sağlık hizmetindekine benzeyen biçimde, genel düzenlemelere uyarken, kendine özel kuralları getirme hakkı doğabilir.

S.T.: Dahileri mi tercih ediyorlar yani?

Y.Y.: Okullar kendilerine dahi öğrenciler seçme sevdasına kapılabiliyorlar ama dahilik ve çok zeki olmak ve IQ testlerinde yüksek skor tutturmak arasındaki ilişki birebir değil... Sürprizler sıkça olabilir.

S.T.: Mesela Einstein dahi değil mi?

Y.Y.: Bugünkü ölçüm sistemi içinde pek öyle aman aman bir skor tutturamayabilirdi; Einstein bugün yaşasaydı gibi bir beylik laf edersek parlaklığı ölçüsünde bir test performansı olmayabilirdi. En azından, bazı alanlardaki ölçümlerde. Adeta geçmişe göre bir çok skor son 40-50 yılda yükselmiş görünüyor.

S.T.: O zamanki ölçüm sistemleriyle şimdikiler değişir mi?

Y.Y.: Aslında bu konu çok tartışılıyor. Örneğin Flynn etkisi diye bilinen bulgular; zaman içinde bu ölçümlerin farklılaştığına dair bulgular var. 1950'de 6 yaşında o teste giren bir adamın puanını bugünkü duruma göre değerlendirirseniz, çocuğunun 110 aldığı testten 70 alabilir...

S.T.: 70 IQ problemli bir sayı değil mi?

Y.Y.: Bayağı düşük bir seviye ama önemli olan bugünkü test sistemlerine baktığınızda geçmişteki insanların IQ'ları sanki bizimkinden azmış gibi görünüyor.

ÇOCUKLARIMIZ BİZDEN ZEKİ Mİ?

S.T.: Demek ki ölçüm sistemleri hatalı?

Y.Y.: Okuduğum makalede şöyle deniyor: 'Geçmişteki IQ testi ölçümlerine baktığımız zaman bugünkü çocukların puanları geçmiştekinden yüksek'.

S.T.: Çocuklarımız bizden daha mı zeki yani?

Y.Y.: IQ'ları daha yüksek, ama zekaları bizden fazla mı bu konu tartışılır. Biz atalarımızdan daha mı akıllıyız? Pek öyle görünmüyor. Yazıyı bulan ya da sıfır sayısını, pi sayısını bulan atalarımızın IQ'sunu ölçmeye cesaret bile edemeyiz.

S.T.: Çocuklarımızın IQ'sunun bizden daha yüksek olması mantıklı gelmiyor insana?

Y.Y.: Bana ve birçok uzman kişiye de mantıksız geliyor. Bir yerde aksama var, zeka testi bizi bazı becerilerle ilgili konularda ölçüyor. Bu konudaki beceriler, değişik sebeplerle bir önceki kuşağa göre daha gelişkin olabilir. Ama yıllar içinde atalar ile bizim çocuklarımız arasında hiç fark göstermeyen konular da var. Dili kullanım becerilerini yansıtacak bazı testler mesela... Shakespeare ya da Yunus Emre'den dile dayalı zeka testlerinde daha ileride değiliz anlayacağınız.

S.T.: Einstein'ın okulda çok başarılı olmadığı doğru mu?

Y.Y.: Öyle denir.

S.T.: Şöyle bir laf vardır ya; çocuğum çok zeki ama tembel?

Y.Y.: Bir derste başarılı olmak, yalnızca o derse aklınızın çok ya da az ermesiyle doğru orantılı değil. Çalışmıyor da olabilirsiniz. Böyle bir durum var tabii... Çok kişi kendini ya da sevdiklerini bu grupta görmeye hevesli gibi: 'Yapamıyor değil, yapmıyor.' Daha çok bir temenni sanki. Zeki ama tembel denen çocukların bir kısmı, pek zeki değil. Bir kısmı ise gerçekten kapasiteli çocuklar ama çalışmanın gerektirdiği kendini kontrol ve planlama becerilerini, dikkat yetilerini yeterince taşımıyor olabilirler. Zekaca yüksek olunca, nasıl etkin çalışılacağı yönünde bir alışkanlık geliştiremiyorsunuz. Konular biraz karmaşıklaştıkça, zeki ama bir konunun nasıl öğrenileceğini bilmeyen birisi olarak kaldığınız için zekanız artık yeterli olmuyor.

S.T.: Matematikte durum nasıl, zekamız artmış mı, yerinde mi saymış?

Y.Y.: Zeka testlerinin içindeki testlerde aritmetik performans 1950'lerle 2000'ler arasında fazla fark göstermemiş. Bugünün çocuklarının, anne-babalarının çocukluğundaki durumuna bir üstünlüğü yok.

S.T.: Oysaki teknik konularda çok iyiler neden böyle acaba?

Y.Y.: Matematik işlemlerinde çok iyiler. Temel işlemi, toplamayı, çıkartmayı biliyorsunuz; problemi çözmek için hangi işlemleri bir araya getireceğiniz konusunda takılıyorsunuz.

S.T.: Bunun sebebi nedir?

Y.Y.: Cep telefonunu çok iyi kullanmak gibi... Tuşa bastığınızda ne sonuç alacağınızı bilmek yeterli. Büyük bir kapasite gerektirmiyor. İşlem zekası başka, problem çözme zekası başka...

S.T.: Maymun da yapar.

Y.Y.: Çok doğru, maymun deyip geçmeyelim. Maymun 1'den 9'a kadar olan sayıların sırası bozulunca anlayabiliyor, bunu düzeltiyor ama ?bana üç tane muz ver? dediğinizde üç muzun ne anlama geldiğini bilmiyor, öğrenemiyor.

S.T.: Yani soyutlayamıyor.

Y.Y.: Klasik soru şu: 6'sı 12 YTL'den 8 yumurtaya kaç para veririz? İşlem bilgisini kullanarak problem çözebilmek gerekir bu soruya cevap verebilmek için... Bu tip konularda geçmişten farklı bir yerde değiliz.

DUYGUSAL ZEKA TANIMLANMIŞ DEĞİL

S.T.: Peki duygusal zeka nedir?

Y.Y.: EQ ile kastedilen, duygusal zeka diye bilinen duyguların gündelik hayat problemlerinin çözümünde kullanılabilirliğini yansıtan bir kavram. IQ kadar bile iyi tanımlanmış değil; henüz...

S.T.: Ama herkes kullanıyor.

Y.Y.: Kullandığımız ve ne olduğu belirlilik kazanmamış pek çok kavram var. Mesela 'öteki' kavramı da psikolojiden ödünç alınarak, devamlı politikacıların ağzında?

S.T.: 'Öteki'yi ben öğrettim onlara 'Öteki Türkiye'de.

Y.Y.: Bir daha öğretin bence...

S.T.: İyi IQ düzeyi kaçtır sizce?

Y.Y.: Türk Psikologlar Derneği'nin denetiminde uygulanan, merhum Prof. Dr. Işık Savaşır'ın standartlaştırdığı bir evrensel test var (WISC). Bu testte ortalama skor 100'dür. 80 ve 120 normalin alt ve üstü olarak değerlendirilebilir. Ancak zeka skoru, kişinin zekasını hayatına ne kadar yansıttığını göstermeye yetmez.

S.T.: Ben Türkiye'nin insanını çoğu zaman beğenmem, fakat zeki olduklarını düşünüyorum. Özellikle kötülüğe, üçkağıda kafaları çok iyi çalışıyor. Bu bir zeka göstergesi midir?

Y.Y.: Uyanıklık bir tür zeka göstergesidir. Kapasitenizi ne için, ne amaçla kullandığınız ise apayrı bir konu, yetiştirme meselesi...

S.T.: Peki zeka gelişemez mi?

Y.Y.: Tabii ki gelişen bir şey. Daha doğrusu zekaya hizmet eden, beynin değişik algılama ve muhakeme sistemlerinin zaman içerisinde adım adım geliştiğini biliyoruz.

S.T.: Zekayı ne geliştirir?

Y.Y.: Her çeşit beslenme.

S.T.: Balık yağı içmek gibi mi mesela?

Y.Y.: Maalesef Türkiye'de balık yağını (içindeki faydalı maddeleri) buna en az ihtiyacı olanlar kullanıyor. Toplumun geniş kesimleri ise çinko, demir gibi beyin gelişimi için gerek duyulan temel maddeleri yeterince alamıyorlar.

S.T.: Bazı haplar var, beyni güçlendirdikleri söyleniyor, bu doğru mu?

Y.Y.: Öyle iddia ediliyor, fazla iddialı bir iddia. Bazı temel ihtiyaçlar karşılanmamışsa, istediğiniz kadar 'beyin güçlendirici' olduğu söylenen madde alın, bir işe yaramaz.

S.T.: Hangi temel ihtiyaçlar?

Y.Y.: Psikolojik beslenme ve bildiğimiz beslenme ihtiyaçları...

S.T.: Alkol zekayı azaltır mı?

Y.Y.: Siz bunu geçen görüşmemizde de sordunuz.

S.T.: Çünkü ben içiyorum.

Y.Y.: Zekanızın azalmasıyla ilgili bir algınız mı var?

S.T.: Hayır, olabilir mi diye sordum.

Y.Y.: Tanıdığım en zeki adamlardan birisiniz ama alkolün miktarında ölçü kaçarsa zekanızın parlaklığı kaybolabilir. Bu ülkeye tahammül edebilmek için biraz parlaklığı azaltmak mı gerekir diyorsunuz yoksa?

S.T.: Çin'de bir kadın doktora gitmiş ve beyninin yarısının olmadığı ortaya çıkmış.

Y.Y.: Çin'e gitmeye gerek yok, beyinlerinin muhakemeden sorumlu ön bölümünün minicik olmasına rağmen, zihinsel işlevleri parlak olan bir çok insan tanıdım.

S.T.: Şunu anlamıyorum, benim geçirdiğim hafif bir beyin kanaması sol tarafımı tutmaz hale getirdi, bu tip insanların vücutları nasıl çalışıyor bu şekilde?

Y.Y.: Siz kazanılmış bir şeyden kaybettiniz. Benim anlattıklarım ise hep öyle oldukları için sistem baştan itibaren eldeki 'minik beyin'e uyum sağladı. Hep küçük bir evde yaşadığınızda, burada güzelce sığışabilirsiniz. Büyük bir evden çıkıp küçük bir eve geçtiğinizde ise sıkıntı çekersiniz.

S.T.: İşte benim genel olarak insanlar için teorim bu; insanların beyinleri minik, duruma adapte olmuşlar ve maymun gibi yaşıyorlar?

Y.Y.: Pek çok insan hayata ciddi dezavantajlarla başlıyor. Birincisi, sahici bir ana baba ilgisinden yoksun büyüyorlar. Temel ihtiyaç olan psikolojik beslenme, kalabalık aile ve canından bezmiş anne-baba ile pek gerçekleşmiyor. İkincisi, fiziksel beslenme ki yoksulluk ve ailedeki kalabalıklık ölçüsünde o da zayıflıyor. Ailenin yetemediği yerlerde kamu, eğitim ve sağlıktaki boşlukları doldurmaktan adım adım vazgeçiyor. Hem duygusal hem fiziksel beslenmede eksiklik yaşayarak başlıyor çocuklar hayata?

S.T.: Duygusal beslenme isteği var mıdır?

Y.Y.: Evet, en az yeme-içme kadar temel bir istektir. Yapılan deneylerde anne yavruyu öpüp kokladıkça, her ikisinde de zevk almakta görev yapan beyin mekanizmalarının aktifleştiğini görüyorsunuz. Küçükken sevilip okşanarak büyütülenler, hayattan zevk alabilmekle ilgili beyin mekanizmalarını küçük yaştan eğitmeye başlıyorlar.

S.T.: Böyle insanlar büyüdüğünde ilgi görmezlerse mutsuz olmazlar mı?

Y.Y.: Bu ilgiyi görecek kanalı arayıp buluyorlar. Umutla yetiştikleri için kendi çabalarını gösterirlerse, bunun karşılığını alabileceğine inanıyorlar. Çocuğunu sevmeyen mi olur, diyeceksiniz... Herkes çocuğunu sever ama biraz önce öpüp okşayıp sonra tekmeyi geçiriyorsanız, durum farklı.

S.T.: Hayat böyle ama.

Y.Y.: Hayat başka... Hayat yapar, anne-baba yapmaz. Siz yakınlarınızdan hayatın size yapacaklarını beklemiyorsunuz. Hayatımızda yakınımızda duran insanlardan beklemediğiniz durumlar vardır; mesela ihanet. Ananızdan babanızdan, kardeşinizden beklemediğiniz bir şeydir; olursa çok ağır gelir.

Yakınlarınızdan ihtiyacınız olan ilgiyi görmeden büyürseniz, ileride herkesin gözünün içine bakmak, kendini sevdirmeye çalışmak hayat felsefeniz olabilir. Ne pahasına olursa olsun, sevdirmek... Tanıdık, tanımadık.

S.T.: Ama iğfal edip, öldürüyoruz da insanları. Sevdirmeye çalışmak mı bu? Gebze'de öldürülen İtalyan performans sanatçısına sevdirmeye mi çalışıyordu kendini?

Y.Y.: Kabul ettirmeye çalışmak ve kabul ettirememek, bir kısım insanı yoldan çıkartabiliyor.

SEVİLMEK ZEKİ YAPAR

S.T.: Demek ki Türkiye'ye girmemek lazım böyle performanslar için.

Y.Y.: Ölçüyü ayarlayamıyoruz, çocuklukta sevilmiş olmak burada da önem kazanıyor.

S.T.: Sevilmek zeki de yapar mı?

Y.Y.: Çocukken sevilmenin insanı daha aptal yapmayacağı kesin.

S.T.: Ama duygusal zeka artmaz mı?

Y.Y.: Artar, genel zekanızı kullanmanızda işe yarayabilecek, zekanızı 'iyi' amaçlar için kullanmanızı sağlayacak olan sevme mekanizmalarıdır. Hiç sevilmemiş bir insansanız, topluma sizden bir fayda gelme ihtimali pek yüksek değil.

S.T.: Tarihte de pek sevgi dolu lider yok.

Y.Y.: Bill Clinton'a ne diyorsunuz?

S.T.: Clinton bazı insanlara karşı evet, sevgi doluydu.

Y.Y.. Çocukluğu çok parlak değil ama onu seven en az birisi olmuş; üvey babası.

S.T.: Onda da bir Başkan'a yakışmayacak şekilde fazla sevilme ihtiyacı var, Monica Lewinsky ile basılması da bu durumun bir parçasıdır.

Y.Y.: Zaten sevmek ya da sevilmek için ideal ayarı bulmak söz konusu değil. Arayış ise hiç bitmiyor. Devamlı sevilip sevilmediğimizi tartma ihtiyacı duyuyorsak, bize rahat yok. Başkan da olsak...

Serdar Turgut - Prof. Yankı Yazgan

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber