Abbas Güçlü'ye katılmıyor ilk kez Bakan Çelik'e hak veriyorum

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 04 Mayıs 2008 12:43, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Milliyet Gazetesi Yazarı Abbas GÜÇLÜ eğitim alanına eğilen ender gazetecilerden birisidir ve bir çok yazısına da katılırım kendisinin; fakat son yazısında (1) ?Neredeyse okula gitmeden diploma verilecek? cümlesiyle yaptığı eleştiriye katılmıyorum. En doğrusu budur. Gençler istemiyorsa okula gelmemeli ve mezun olabilmeli yani diploma alabilmelidirler bence.

Mevcut sistem içerisinde çocukları dört duvar arasına sıkıştırmanın çok anlamı yoktur bence. Lise çağında yani 15-19 yaş evresinde olan gençleri tıkıyoruz kalabalık sınıflara sokuyoruz, askerin kışlaya sokulması misali okullara.

Bana kim söyleyebilir okullarımızın her sabah ayrı bir heyecanla gidildiği mekanlar olduğunu, kim söyleyebilir toplumsal sorunların çözüldüğü, tartışıldığı, konuşulduğu, bilimin üretildiği, öğretmen-öğrenci-yönetici üçgeninde demokratik tartışmaların yapıldığı eğitim yuvaları(!) olduğunu.

(Yuvaya (!) koydum çünkü yuva sıcaklık içerir.)

Ben de bir eğitimciyim, öğretmenim ama şahsen söyleyemiyorum bunu. Eğitimi bilimsel gerçekleri ile gelişen dünya gerçeklerine göre düzenlemediğiniz sürece gençler evde, işte ya da sokakta daha mutlularsa lütfen sokmayalım okullara, istedikleri diploma ise verelim gitsin. O mekana ısrarla gelmek isteyip bulunacaklar varsa buyurup gelsinler okullara. Bu durumda gelen daha mutluysa herkes gelmek isteyecektir; ama değillerse kimse gelmeyecek ve biz şapkamızı önümüze koyup belki bulacağız doğruyu.

Bizim toplum olarak en büyük problemimiz maalesef İLETİŞİM evet iletişim. Yalnız iletişim deyince biz hemen CEP TELEFONU ya da MSN anlıyoruz. Hayır, onu kastetmiyorum. Biz konuşmayı da bunun sonucu olarak dinlemeyi de bilmiyoruz. Daha cümlenin sonu gelmeden müdahale ediyoruz. Böyle bir konuyu müfredata koymayı ya da ders olarak okutmayı dahi aklımıza getirmiyoruz eğitim adına.

Eminim ki bu yazıyı okumaya başlayan bir çok eğitimci ya da eğitimle uzaktan yakında ilgili insan bu cümlelere dahi gelmeden beni suçlamaya, bu ne deli saçması demeye başlamıştır bile.

Sakın ola büyük bir özveriyle çalışan saygıdeğer öğretmenlerimiz alınganlık yapmasınlar. Onlardan biri olarak onların serzenişini elbet ki duyuyor ve anlıyorum.

Bakınız biz Eğitimi bir kenara attık yıllarca. Sınavlara ve sınavlardaki başarılara endeksledik her şeyi. Yani asıl ön planda olması gereken Eğitimin yerine ÖĞRETİMİ hedef koyduk biz.

Bu nedenle birbirini anlamayan, düşünmeyen, tartışmayı bir yana konuşmayı bilmeyen nesiller olmaya başladık.

Bugün sayın diye başlayan cümleleri kullanabileceğimiz nice nice insanlar yarattık kafamızda. Sayın müdürüm, sayın genel müdürüm, sayın bakanım, sayın başbakanım diye. Bu sayın olan ve bizden büyük olduğunu vurguladığımız bu insanlara varsa imkanınız bir sorun bakalım İlkokul, Ortaokul, Lise ya da Üniversitelerde (ki en zekisi 14 yılda bitirir.) öğrendikleri her şeyi hatırlıyorlar mı şimdi? Eğer hatırlamıyorsak onları neden bu kadar çok ısrar ediyoruz ÖĞRETİM'de yani herkese her şeyi öğretmekte?

Her birimiz öğretmen, mühendis, doktor, avukat, genel müdür, bakan, çoban, aşçı,bakkal ya da herhangi bir meslek ya da makam erbabı olmuşuz ve okullarda öğrendiklerimizin bir çoğunu atmışız, bir kenarda unutmuşuz silmişiz.

Ben bu nedenle diyorum ki bir şeyleri siyasete feda ederek hareket etmeyelim hele hele bu insanları ilgilendiren bir konu ise.

Biz 10 günlük eğitimlerle okullarımıza öğretmen atamadık mı? Biz halen o öğretmenlerin müdürlük ya da daha üst makamlarda görev yaptıkları yönetim kademelerince yönetilmiyor muyuz?

Yine biz bir gece de aldığımız kararla veteriner, ziraat mühendisi ya da başka alanlardan öğretmenler almadık mı Milli Eğitime? Üstelik eğitimin başlangıç noktası olan ?Sınıf Öğretmenliği? branşına. Sakın yanlış anlaşılmasın, bunlar içerisinde gerçekten yetenekli olup çok büyük başarılara imza atan insanlarımız da var eğitim adına.

Ne oldu kıyamet mi koptu, ülke mi battı bunlar yüzünden? Amaç eğitim değil de öğretimse eğer, çoklu zeka diyoruz, eğitimin gelişen araçları diyoruz neden yararlanmıyoruz ki bunlardan?

Örneğin neden çocuk çok sevdiği internetten öğrenip geçmesin sınıfını? Neden ısrarla kendisine çok sıkıcı gelen özür dileyerek söylüyorum insan yığınları haline getirdiğimiz sıkıcı ortamlardaki okullarda öğreneceksin başka şansın yok diye zorlayalım gençleri? Neden kavgayla, gürültüyle, çatışmayla karşı karşıya bırakalım ki gençleri!

Düşünsenize özellikle İstanbul'da bin kişinin altında okul yok. Hatta bazı okullar beş binlere dayanmış. Çocuğun adını dahi öğrenemeden onu mezun eden öğretmenlerimiz var. Bu mudur eğitimin amacı? Yoksa bireyleri tanımak, öngörü sahibi olup ona yön verebilmek midir amacımız?

Evet sayın bakanın amacı buysa (!) hak veriyorum ben bakana. İsteyen gelsin okula diğerleri de bir şekilde okusun öğrensin amaç diplomaysa verilsin bir kalemde.

Eğitim adına konuşuyorsak ya da düşünüp tartışıyorsak bizim amacımız zorla insanları okullara tıkamak değil onların kendi istekleriyle gelecekleri mekanlar haline getirmek olmalıdır. Aksi durum okullarda şiddeti de, başarısızlığı da, iletişimsizliği de kabul etmeli ve laf söylememeliyiz olana ve olacaklara.

Saygılarımla?

Maksut BALMUK
[email protected]

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber