Karayalçın'ın yüzde 40 formülü

Kaynak : Milliyet
Haber Giriş : 16 Mart 2009 07:40, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Devrim Sevimay / SORU - CEVAP

Karayalçın, 29 Mart'ta kesinlikle yüzde 40'ın üzerinde oy beklediğini belirterek, 6 neden saydı:

1 En az yüzde 33'lük kemik taban

2 520 bin küskünün dönüşü

3 1989 ruhu

4 Ankara birliği

5 MHP faktörü

6 Gökçek'in kendisi

29 Mart sürecinin, üzerinde en çok konuşulan projelerinden ikisi CHP'nin Ankara adayı Murat Karayalçın'ın oldu: 1- 90 bin aileye düzenli 600 TL desteği. 2- 25 bin kişiye istihdam. Başbakan'ın dahi hakkında açıklama yapma ihtiyacını hissettiği bu iki proje ve diğerlerini Karayalçın'la konuştuk. Ama önce şu malum mesele:

Ankara'da bindiğimiz taksilerde, sağda-solda ne zaman ayaküstü seçim anketi yapsak sizi eleştirenler de çıkıyor ve o eleştiri cümlesi neredeyse hep aynı oluyor: ?2004'te DEHAP'la niçin ittifak yaptı??

Bu soruyla zaman zaman ben de karşılaşıyorum ve hemşerilerime hep şunu anlatıyorum: Ben 1996'dan beri solda güç birliği için uğraşan biriyim. 2004 seçiminde de bütün sol partilerin genel başkanlarıyla görüşmelerde bulundum. Ama sonuçta buna altı parti katıldı. Katılanlardan bir tanesi de DEHAP'tı. Yoksa biz özel olarak gidip DEHAP'la bir ittifak yapmadık.

?Bütünlük' bildirisi

Kaldı ki o gün o ittifak başarılı olsaydı bugün o partiyi etnik yapıdan daha sola ve cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkan bir noktaya çekmiş olabilirdik. Ama olmadı. Bizim bu çok iyi niyetle başlattığımız ?Demokratik Güç Birliği? kısmi kaldığı için tasvip görmedi. Dolayısıyla o proje de kendi sınırları içinde, orada sona erdi.

Ama hâlâ önünüze geliyor bu mesele...

Biz bunu zaten öngörmüştük. Bu konunun istismar edileceğini daha o zamandan biliyorduk. Ve sırf bu konudaki kaygıları telafi etmek amacıyla o dönemde ittifak olarak ortak bir bildiri yayımladık. O bildiri cumhuriyetin temel değerlerine, ülkenin bütünlüğüne sahip çıkan çok net bir bildiriydi ve altında da herkesin imzası vardı.

Sizce bu bildiriyi hatırlayan var mıdır?

Bildiriyi hatırlamıyorlarsa da şunları herkes hatırlayabilir sanıyorum:

MHP Genel Başkanı'nın DTP'li Hasip Kaplan'a ?Hasip gel, birlikte fotoğraf çektirelim, renkler tamamlanmış olsun? ifadesini kullandığını; Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmeden önce DTP'nin oyunu istediğini; Köksal Toptan'ın Meclis Başkanı seçilebilmek için DTP'nin oyunu istediğini; AKP hükümetinin bütün bakanlarının ortaklaşa imzaladıkları Bakanlar Kurulu kararıyla Öcalan'ın bir defaya mahsus olmak üzere affedilme hazırlığını... Eleştirenler için söylüyorum, eğer bunlar sakıncalıysa o zaman şimdi asıl bunları tartışmak gerekir.

Peki geçen hafta Ankara'da dağıtılan şu malum CD'yi sizce kim hazırladı?

Kim olduğuna dair CD'nin üzerinde hiçbir bilgi yok, ama ?olağan şüpheli?nin hazırlattığı da açık tabii. Bu çok büyük bir korkaklık, bir zavallılık ve şerefsizlik.

Siz hiç böyle bir ifade kullanmazdınız...

Evet, ama hakikaten şerefsizlik. 2004 Diyarbakır konuşmam, siyasi hayatımın bana göre en değerli konuşmalarından biridir. Bırakın saklamayı, ben o konuşmanın tam metninin tüm Türkiye tarafından bilinmesini içtenlikle isterim.

Düşünsenize, PKK unsurlarının sanki mitinge gelenler onların denetimindeymiş gibi bir izlenim vermeye çalıştığı meydanda ben ?Bizim devletimiz tektir, ulusumuz tümdür, yurdumuz bölünmez bir bütündür? dedim ve bunu da on binlerce Diyarbakırlı vatandaşımız dakikalarca alkışladı.

Şimdi bana göre buralarda oturup ahkâm kesmek yerine gidip Diyarbakır'da bu cümlelere o alkışı almak Türkiye'nin bütünlüğü için çok büyük bir kazanımdır. Ama tutup Öcalan'ın posterlerini birtakım montajlarla benim görüntümle yan yana getirerek on binlerce CD basmak, sonra o CD'leri seçime üç hafta kala posta kutularına, araba sileceklerine bırakmak, evet sert bir sözcük ama ben bunu söylemek istiyorum; hem zavallılık hem şerefsizliktir.

Ankaralılar etkilendi mi sizce bu CD'den?

Hemşerilerimiz önce çok üzüldü, ama montajlanan CD'yle gerçek görüntüler yan yana getirilip televizyonlarda yayımlandıktan sonra şimdi iş tersine döndü. Çünkü insanlar bu tip zavallılıklara büyük tepki duyuyorlar.

Yalnız bu arada da mesela ne oluyor; sizinle söyleşimize bu konuyla girmiş oluyoruz. Yani aslında Melih Gökçek yönetiminin yanlışlıkları ön plana çıkacağına, ben projelerimi anlatacağıma beş yıl önceki birlikteliğin tartışmasını, üstelik zavallı bir CD yüzünden yapıyoruz. Olan sadece budur.

1989 koşulları 2009'da yeniden oluştu...

Gelelim seçim tahminine: 15 gün kaldı; gidişatı nasıl görüyorsunuz?

Allah'ın da izniyle ben bu seçimi aldım.

Nasıl bu kadar eminsiniz?

Şimdi tabii çeşitli anketler, analizler vesaire var, ama bir de siyasetçinin kendi anketi var. Benim anketim ise çok açık; hemşerilerimin gözlerindeki gülümseme. Benim birinci ölçüm bu. Bir de tabii mitingler... Piyangotepe, Batıkent'teki mitingleri görmeliydiniz, hepsi olağanüstüydü. Hani Başbakan'ın o miting fotoğrafları var ya, onları aratmayacak bir görüntüdeydi.

İyi de zaten Batıkent'in babası sayılırsınız, orada öyle olması normal değil mi?

Hayır, benim seçildiğim 1989'da bile böyle değildi Batıkent. O zaman da Kent-Koop başkanıydım, ama Batıkent'te ben bu fotoğrafı görmemiştim.

Ancak şu ana kadar yapılan anketler, kararsızlar da dağıtıldığında Gökçek'in yüzde 44, sizin 32 civarında olduğunuzu gösteriyor?

Bu söz konusu bile değil. Altı nedenle değil:

1- Ankara'da en az oyu aldığım 2004 seçiminde ben yüzde 20, CHP'nin adayı Yılmaz Ateş yüzde 12.7 oy almıştı. Yani en kötü zamanımızda bile sosyal demokratların en az oyu yüzde 33'tü.

2- 2004'te 520 bin seçmen sandığa gitmedi. 520 bin ne demek biliyor musunuz; Ankara seçmeninin yaklaşık altıda biri. Ve bu seçmenin en az 350 bini solun bölünmüşlüğüne küsen seçmen. Şimdi onlar gelip bize oy verecek.

3- Sol Ankara'da 1989'dan beri ilk kez birlik olarak bu seçime giriyor. Bugüne kadar hep bölündüğümüz için kaybettik, bu kez böyle bir şey olmayacak. 1989 ruhunu yeniden ayağa kalktı.

4- Ankaralılar bu seçimin sağ-sol seçimi olmadığını gördüler. 29 Mart'ın Ankara'da sağla-solla, CHP'yle, AKP'yle, MHP'yle bir ilgisi yok. Bu bir Ankara seçimi. Çünkü Ankara son 15 yılda gerçekten bütün iddiası ve itibarını kaybettirdi. Ve buna tepki duyan hemşerilerimiz arasında parti farkı olmaksızın şimdi bir ?Ankara birliği? oluşuyor. Dolayısıyla ben şu anda AKP'lilerden de MHP'lilerden de oy alıyorum.

5- Bu seçimde bir MHP faktörü var. Elbette ben hesaplarımı bir başka partinin oyları bölmesi üzerine yapmıyorum, ama şundan da tabii ki mutluluk duyuyorum: Gökçek artık MHP'lilerden oy alamıyor.

6- Bu seçim sürecinde Melih Gökçek'in yanlışları çok açık olarak algılandı. Gökçek'e karşı çok yaygın, parti farklılıklarını da aşan bir öfke var. Buna AKP'liler dahil.

Yani?

Yani bunları üst üste koyduğunuzda aritmetik olarak, kararsızları hiç işin içine katmadan bile ben yüzde 40'lardayım. Bu çok net; 89 koşulları 2009'da yeniden ortaya çıktı. Bunu ben alanda her gün görüyorum. Sizler de 29 Mart akşamı göreceksiniz; ben bu seçimi aldım.

Mahkeme kararı beklemeden sayaç paraları ödenecek

Diyorsunuz ki, ?Son 15 yılda suyun metreküp fiyatı 206 kat, öğrenci bilet fiyatı 439 kat arttı.? Siz olsanız bu fiyatlar yerinde mi duracaktı?

Birincisi, 15 yılda dolar bile bu kadar artmadı, bu normal bir artış değil. İkincisi, diğer büyükşehir belediyelerinin su, bilet fiyatlarıyla karşılaştırın; Ankaralılar Türkiye'nin en pahalı suyunu ve otobüs biletini kullanıyor.

Biz gelince suyu Gökçek gibi 45 - 50 günden zamlı hesaplamayacağız, faturalar 30 günlük zamsız olacak. Öğrenci bilet fiyatı da yine yüzde 50'ye inecek. Ayrıca Ankaralılardan haksız yere toplanan malum sayaç paraları var. Onları da gelir gelmez, mahkeme kararını dahi beklemeden hemşerilerimize iade edeceğiz.

İlk işim, bu kötü suyu temizlemek

Peki diyelim ki siz seçildiniz; Ankara'da yapacağınız ilk iş ne olur?

İlk işim Kızılırmak suyunu arıtmak. Bu su kötü ve tehlikeli. Bu su Ankaralıları öyle etkiledi ki yalnızca bir yıl içinde damacana suyu için 300 milyon dolarlık ek harcamada bulundular. O yüzden benim birinci işim budur.

Arıtmaya para harcayacağınıza niçin tamamen iptal etmiyorsunuz?

Çünkü bu kötü su için bir milyar dolar para harcanmış. ?Biz bu suyu kullanmayacağız? deyince de birisi gelip o parayı iade etmeyecek.

Kızılırmak arıtılınca mesele bitiyor mu?

Hayır, asıl planım Gerede havzasının suyunu Ankara'ya taşıyacak Işıklı Barajı'nı yapmak.

Onun parasını nereden bulacaksınız?

Baraj için Japonlardan gelecek 250 milyon dolarlık kredi zaten hazır. Ama Gökçek, ?Bu krediyi kullanmayacağım, ben metro yapacağım? dedi ve o krediyi almadı.

Niye ki?

Doğrusu bu konuyla ilgili bir yığın soru var; mesela deniyor ki ?Acaba Japonlar ASKİ'nin hesaplarını saydam bir biçimde istediği için mi bu krediyi almadı?..? Çünkü gerçekten de metro yapılmadığına ve zaten 250 milyon dolarla da yapılamayacağına göre orada bir şey var.

Siz metroyu yapabilecek misiniz?

Hem de dört güzergâhta yapacağım. Ve yine onun kredisini de ben bulacağım.

Kolay mı bu zamanda kredi bulmak?

Elbette 2009'da bunun zorlukları var, ama aynı zamanda kolaylıkları da var. Çünkü, 1- Faizler müthiş düşmüş vaziyette. 2- Metrosunu tamamlamış ülkeler şu anda ekonomilerini canlandırmak için ellerindeki yapım kapasitesini ihraç etmeye bakıyorlar. Biz de tüm bu fırsatları değerlendireceğiz.

25 bin kişiye iş, 90 bin kişiye 600 TL vereceğiz

Bu seçim döneminde belki de adından en çok söz edilen proje sizin ?Sıfır yoksulluk? projeniz oldu. Bu çok büyük bir iddia değil mi?

Bu olağanüstü büyük bir iddia. Belki de Türkiye tarihinde ilk kez bir belediye başkan adayı bu kadar net bir taahhütte bulunuyor: Ben geleceğim ve yoksulluğa da, yoksulluğun istismarına da son vereceğim!

Nasıl yapacaksınız bunu?

Türkiye İstatistik Kurumu'na göre Ankara'da 90 bin yoksul aile var. Biz bu 90 bin ailenin aylık asgari harcamasını 600 TL'ye tamamlayacağız.

Yani diyelim ki biz size ayda elimize geçen paranın sadece 150 TL olduğunu belgelersek siz de bize 450 TL mi vereceksiniz?

450'ye tekabül eden destek vereceğiz.

Nakit mi?

Bunun içinde nakit de var, bedava su da var, bedava otobüs de var, gıda yardımı da var, belediye olanaklarından yararlanma da var. Bunların maliyetlerinin toplamı 600'ü bulacak.

İyi, ama siz de gıda verirseniz ne farkınız kalacak AKP'den?

AKP direkt gıda dağıtıyor. Yani insanların önüne bir buçuk kilo tuz, tüketemeyeceği kadar salça, bir o kadar da makarna koyuyor. Biz ise kart vereceğiz. Mesela Ayşe Hanım'a ayda 200 liralık bir gıda desteği denkleştirdik; ama Fatma Hanım daha düşük gelirli, ona da 300 liralık kart vereceğiz. Böylece o hanımlar çocuklarına neyi yedirmek istiyorsa kendileri belirleyecek, biz belirmeyeceğiz.

Peki bu yardımı nasıl dağıtacaksınız?

Gözünüzün önüne tek katlı, etrafında yeşilin, çocuk oyun alanlarının bulunduğu güzel bir bina getirin. İçinde çok sayıda odası var. Birinde eğitim veriliyor, birinde koruyucu hekimlik hizmeti görülüyor, öbüründe onarılmış ikinci el giysiler ve eşya var, öbür tarafta vatandaş belediye işlerini hallediyor, Ankara'da merkeze gitmekten kurtulmuş...

Neresi burası?

Biz buralara ?Halk Merkezi? diyoruz. Her ilçede bir tane böyle bir merkez kuracağız. ?Hemşerilik Geliri? ve doğrudan yardım uygulamaları da bu merkezlerde yapılacak.

Ya işin maliyeti?

Yıllık yaklaşık 350 milyon lira.

Ama Başbakan eski parayla bir katrilyon diyor?

Başbakan zaman zaman karıştırıyor. Çünkü rahatsız oluyorlar. Çünkü fena vurduk biz. Böyle bir şey beklemiyorlardı, ama aslında bunu benim yapmamdan daha doğal bir şey de yok. Ben sosyal devlete inanan bir siyasetçiyim ve elbette ki sosyal devlet anlayışını Ankaralılaştıracağım, yerelleştireceğim.

Peki istihdam meselesini nasıl yerelleştireceksiniz? Sizin çok konuşulan ve yine Başbakan'ın itiraz ettiği ikinci projeniz de o; ?25 bin kişiye istihdam sağlayacağım? diyorsunuz.

Evet, biz çok açık olarak Ankaralılara diyoruz ki ?Ey halkım, biz yönetime gelirsek 2009 yılında 25 bin hemşerimize iş olanağı yaratacağız. Herkesin sosyal güvenlik primlerini ödeyeceğiz. Önceliği de kadın, genç ve engelli hemşerimize vereceğiz.?

Ne yapacak o kadın, genç ve engelliler?

Yaşlı bakımı, engelli bakımı, ağaçlandırma, yeşillendirme... Zamanla buna ekleyebileceğimiz başka alanlar da olabilir, 25 binin üzerine de çıkılabilir.

Bunun maliyeti ne olacak?

25 bin kişi için yaklaşık 180 milyon lira.

90 bin yoksul için de 350 milyon lira demiştiniz. Peki bütçeden her yıl 530 milyon lira verebilecek misiniz?

Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin 2009 yılı bütçesi EGO, ASKİ'yle birlikte dört buçuk milyar lira. Bir de bilançolarının ne kadar olduğunu bilmediğimiz belediye şirketleri var. Onların da en az bir milyar lira olduğunu tahmin ediyoruz. Dolayısıyla beş buçuk milyar liralık bir bütçe var. Ben bunun sadece yüzde 10'unu kullanacağım.

Ve eğer ben belediye bütçesinin yalnızca yüzde 10'yla bu şehirde 25 bin kişiyi istihdam edebiliyor, 90 bin aileyi kurtarabiliyorsam o zaman helal olsun bana! Hakikaten müthiş bir şey bu, olağanüstü bir şey. Ve biz bunu yapacağız. Bizim hesabımız kitabımız çok açık, biz bunu yapmaya geliyoruz.

Doğalgazı geri alacağız

Siz de kömür dağıtacak mısınız?

Önce doğalgazın fiyatını indirtmeye çalışacağız. Çünkü bu kentte doğalgaz kullanılması stratejik olarak şart.

Stratejik?

Stratejik, çünkü 1- Ankara 450 metre derinliği olan bir çukurdur. 2-Kış aylarında Ankara'nın tepesinde bir tabaka meydana gelir ve o tabakanın altındaki bütün dumanlar düdüklü tenceredeki gibi dönüp dolaşır. Onun için de Ankara'da doğalgazın teşvik edilmesi şarttır.

İyi de siz nasıl doğal gazın fiyatını indireceksiniz?

Bu belediye maalesef BOTAŞ'a bir milyar dolarlık borç taktı. O yüzden de bir yasayla Ankara doğal gaz şebekesi özelleştirildi. Tabii bu çok vahim bir hata. Stratejik ürünler özelleştirilemez. Dolayısıyla ben gelince ilk iş olarak Köşk, TBMM ve Başbakanlık nezdinde bu yasanın iptali için girişimlerde bulunacağım. Çünkü vaktimiz çok az. 15 Haziran'a kadar eğer doğalgaz belediye tarafından özelleştirilmezse Özelleştirme İdaresi'ne devrediliyor. Çok ivedi davranmalıyız ve doğalgazımızı geri alıp ucuzlatmalıyız.

Ya geri alamazsanız, B planınız var mı?

Yapamazsak o zaman tabii ki hemşerilerimize kömür desteği şart. Yalnız tabii o da bu kömür değil, nitelikli olanı.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber