İş sağlığı için kurumsal kimlik geliyor

Haber Giriş : 22 Haziran 2007 09:46, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

İşçi, memur sendikaları ve sivil toplum örgütleri, Çalışma Bakanlığı'na Türkiye'de iş sağlığı ve güvenliğinin kurumsallaştırılması gerektiği önerisini getirdi.

Türkiye'de her yıl çalışma koşullarının olumsuzluğu veya yetersizliği nedeniyle önemli kayıpların yaşandığına işaret eden sosyal tarafların önerisi kabul edilirse "İş Sağlığı ve Güvenliği Kurumu" tüm tarafların güvendiği, bağımsız ve akademik kimlik taşıyacak.

ANKA Ajansı'nın edindiği bilgiye göre, Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi İş Sağlığı Güvenliği Yasası Çalışma Grubu'na DİSK, Türkiye Tabipler Birliği, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Türk-İş ve KESK yeni bir öneri sundu. Öneride, sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarında çalışmak bir insan hakkıysa, bunun sağlanmasının da devletin sorumluluğu olduğuna işaret edildi. Öneride ayrıca, işçi, memur ve işveren sendikalarının, meslek odalarının, üniversitelerin ve gönüllü kuruluşlarının, konuyla ilgili karar süreçlerinden dışlanmasının da kabul edilemez olduğu belirtildi.

Öneride, Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Konseyi'ni oluşturan kurumların, iş sağlığı güvenliğiyle ilgili istenenleri yapmasının tek yolunun, yönetiminde egemen, "idari ve mali yönden bağımsız, demokratik işleyişe sahip bir "İş Sağlığı Güvenliği Kurumu"nun kurulması olduğu belirtildi. Bu kapsamda çıkarılması düşünülen "İş Sağlığı Güvenliği Yasası"nın bu kurumsal yapılandırmayı gerçekleştirmesi önerisi getirildi.

Bu kurumun finansman kaynaklarını, işçi ve işveren ceza paralarıyla "iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasının fazlalık veren bölümü" oluşturacak. Kurum, ulusal politikaları çizip, kendi üyelerinin özgür iradesiyle bunu yaşama geçirebilecek güce sahip olacak.

Öneride, işyeri düzeyinde iş sağlığı güvenliğinin sağlanabilmesi için olmazsa olmaz koşullardan birinin, destek hizmetlerinin (laboratuvar çalışmaları da içinde), tüm tarafların güvendiği, bağımsız ve akademik kimlik taşıyan, saygın bir kurum tarafından yürütülmesi ve yaygınlaştırılması olduğu vurgulandı. Bu kapsamda, Ulusal İş Sağlığı Güvenliği Kurumu'nun, en uygun adres olduğu ifade edilen öneri kabul edilirse, Çalışma Bakanlığı ilgili birimlerini bu Kurum'a devredecek. Kurum'un yetki çerçevesi şöyle:

"İşçi temsilcilerinin süreçlere katılımları ve güvenceleri; işçilerin alınan iş sağlığı güvenliği önlemlerine uyma sorumlulukları; hayati tehlike karşısında kalan işçinin işi yapmaktan çekilme hakkının kullanım koşulları; memurların iş sağlığı güvenliği mevzuatının koruyucu şemsiyesinin altına alınmalarının sağlanması; iş sağlığı güvenliği alanında çalışan meslek elemanlarının (hekim, hemşire, iş güvenliği, sosyal görevli vb) görev, yetki ve güvenceleri; işveren yükümlülüklerinin (50 ve daha çok işçi çalıştıran işyerleri için getirilmiş olan) geride kalan büyük kesime nasıl genişletileceğinin belirlenmesi; ortak sağlık-güvenlik birimlerinin çalışma ilke ve koşulları; 50'den az işçi çalıştıran işyerlerinde ve bölge-il-ilçe düzeyinde iş sağlığı güvenliği kurullarının örgütlenmesi; dar bir kesime sıkışmış olan iş sağlığı güvenliği mevzuatının tüm çalışanları nasıl ve ne ölçüde kapsayacağı, alt düzenlemeleri hazırlama ve yürürlüğe koyma."

Öneride, yaşama geçirilmesi gereken sözleşme, direktif ve ulusal yasalar ise şöyle sıralandı: Ulusal İşçi Sağlığı İş Güvenliği Kurulu İlke Kararları, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı İş Gücü Piyasası (Çalışma Hayatı) Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 4857 Sayılı İş Yasası, 155 Sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmesi, 161 Sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmesi, 89/391 Sayılı Avrupa Birliği Çerçeve Direktifi. Öneride şu ifadelere yer verildi:

"'İdari, mali yönden özerk ve demokratik işleyişe sahip bir kurum, 30 yılı aşkın bir süredir, konunun sahipleri tarafından ısrarla belirtilen ve karşılanmayan bir istektir. Bu reddediş, ülkemizde, iş sağlığı güvenliğinin yaşama geçirilememesine, hem kaza-hastalıklarla karşılaşan işçileri ve hem de onları çalıştıranları büyük acı ve kayıplara uğratmaktadır. Bunu reddedenleri de büyük bir manevi sorumluluk altına sokmaktadır. Artık bizim yeni acı ve kayıpları görmeye tahammülümüz yoktur. Bunun için de bugüne kadarki, edilgen konumumuzu terk etmek kararındayız."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber