Arkadaşını linçten kurtaran polise Yargıtay'dan iyi haber
Yargıtay 12. Ceza Dairesi, kalabalığın saldırısına uğrayan arkadaşına yardım etmek isterken havaya ateş eden bu arada kalabalıktan birinin eline vurması nedeniyle ölüme neden olana polis memurunun kanun hükmünü yerine getirdiği ve bunu yaparken de hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmadığını belirterek mahkumiyet kararı veren ilk derece mahkemesi kararını bozdu.
Olay günü;
İki grup arasında çıkan husumet sonrasında kolluk tarafından olaya müdahale edildiği,
Gruplardan bir şahsın zırhlı araç ile muayeneye götürülmesini takiben evine bırakılacağı esnada, karşı gruba ait şahısların özel otomobilleri ile zırhlı aracın önünü kesmeye çalıştığı,
Zırhlı aracın İlçe Emniyet Müdürlüğü önüne dönüş yapması üzerine emniyet binası önünde 90-100 kişilik grup tarafından diğer gruba mensup kişilere ulaşmak için taş, sopa ve silahlar ile polis memurlarına saldırıldığı,
İlçe Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil Büro Amirliği'nde görevli polis memuru sanığın başka bir polis memuruna saldıran birkaç şahıs olduğunu görmesi üzerine havaya ateş açtığı, ancak şahısların saldırıya devam etmesi nedeniyle şahıslardan birini ensesinden çektiği,
Bu şahsın sanığın boynunu sıkmaya başladığı, sanığın kurtulmak için havaya ateş etmek üzere silahını havaya kaldırdığı sırada başka bir şahsın sanığın eline sert bir şekilde vurması üzerine sanığın elinin aşağıya düşüp silahının ateş alması sonucu kalabalık içerisinde bulunan bir kişinin mermi isabet etmesi nedeniyle hayatını kaybetmesi şeklinde meydana gelen olayda polis memuruna ilk derece mahkemesince mahkumiyet kararı verilmiştir.
Ancak bu karar Yargıtay'ca "2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Yasasının 16. maddesi uyarınca silah kullanma yetkisi bulunan polis memuru olan sanığın, kanun hükmünü yerine getirdiği ve bunu yaparken de hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmadığı" gerekçesi ile bozulmuş olup; BERAAT verilmelidir denmiştir.
T.C.
YARGITAY
ONİKİNCİ CEZA DAİRESİ
ESAS : 2021/1742
KARAR : 2021/4196
TARİH : 25.05.2021
Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi
Suç: Taksirle öldürme
Hüküm: TCK'nın 85/1, 27/1, 62/1, 50/1-a, 52/2-4. maddeleri uyarınca mahkumiyet
Temyiz edenler: Sanık müdafii, katılanlar vekili
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre;
Olay günü, iki grup arasında çıkan husumet sonrasında kolluk tarafından olaya müdahale edildiği, gruplardan bir şahsın zırhlı araç ile muayeneye götürülmesini takiben evine bırakılacağı esnada, karşı gruba ait şahısların özel otomobilleri ile zırhlı aracın önünü kesmeye çalıştığı, zırhlı aracın ... İlçe Emniyet Müdürlüğü önüne dönüş yapması üzerine emniyet binası önünde 90-100 kişilik grup tarafından diğer gruba mensup kişilere ulaşmak için taş, sopa ve silahlar ile polis memurlarına saldırıldığı, ... İlçe Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil Büro Amirliği'nde görevli polis memuru sanığın başka bir polis memuruna saldıran birkaç şahıs olduğunu görmesi üzerine havaya ateş açtığı, ancak şahısların saldırıya devam etmesi nedeniyle şahıslardan birini ensesinden çektiği, bu şahsın sanığın boynunu sıkmaya başladığı, sanığın kurtulmak için havaya ateş etmek üzere silahını havaya kaldırdığı sırada başka bir şahsın sanığın eline sert bir şekilde vurması üzerine sanığın elinin aşağıya düşüp silahının ateş alması sonucu kalabalık içerisinde bulunan bir kişinin mermi isabet etmesi nedeniyle hayatını kaybetmesi şeklinde meydana gelen olayda,
Öncelikle yaşama hakkı ve yaşama hakkı ihlalinin "kanunun emrini yerine getirme" sebebiyle hukuka uygun sayılabileceği hallere ilişkin olarak ülkemizde yürürlükte bulunan hukuki düzenlemenin irdelenmesi gerekmektedir.
Ülkemizin de taraf olduğu ve Anayasanın 90. maddesi uyarınca iç hukukun bir parçası haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Haklar ve Özgürlükler" başlıklı bölümünde yer alan 2. maddesinde "yaşama hakkı" düzenlenmiş, aynı maddenin "b" bendinde "usulüne uygun olarak yakalamak veya usulüne uygun olarak tutuklu bulunan bir kişinin kaçmasını önlemek için kuvvete başvurulmasının kesin zorunluluk haline gelmesi sonucunda ölüm meydana gelmişse yaşama hakkının ihlal edilmiş sayılamayacağı belirlenmiştir.
Anayasanın 17. maddesi 1. fıkrasında "herkesin yaşama hakkına" sahip olduğu belirtilmiş, aynı maddenin 4. fıkrasında "meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır." denilmek suretiyle birinci fıkradaki hakkın istisnalarını düzenlemiştir.
TCK'nun 24. maddesinin birinci fıkrasındaki; "Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez" şeklindeki düzenleme ile kanunla verilen görevin yerine getirilmesi bir hukuka uygunluk nedeni olarak öngörülmüştür. Maddede geçen kanun kelimesinden pozitif hukuk metinleri yani yazılı hukuk kuralları anlaşılmalıdır. Kanun hükmünün yerine getirilmesinde, belirli konularda kişiye verilen yetki aynı zamanda o kişinin görevidir. Bu nedenle sözü edilen hukuka uygunluk nedenini görevin ifası kapsamında değerlendirmek gerekir.
2559 sayılı Vazife ve Selahiyet Kanununun 16. maddesinde, "polisin görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkili olduğu, zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedeni kuvvet, maddi güç ve kanuni şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabileceği, kendisine veya başkasına yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin hükümleri çerçevesinde savunmada bulunacağı, meşru savunma hakkının kullanılması kapsamında, bedeni kuvvet ve maddi güç kullanarak etkisiz hale getiremediği direniş karşısında, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde, hakkında tutuklama, gözaltına alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde, silah kullanmaya yetkili olduğu, silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği şekilde "dur" çağrısında bulunacağı, kişinin bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce uyarı amacıyla silahla ateş edilebileceği, buna rağmen kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin mümkün olmaması halinde ise kişinin yakalanmasını sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla ateş edilebileceği, direnişi kırmak ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken, kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak ölçüde duraksamadan silahla ateş edebileceği" düzenlenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olayı değerlendirdiğimizde;
Polis memuru olan sanığın olay sırasında görevi gereği kanun hükmünü yerine getirdiği ancak bu sırada kastı olmaksızın görev sınırını aştığı, eyleminin taksirle ölüme neden olma suçu kapsamında kaldığı kanaati ile mahkemece mahkumiyet kararı verilmiş ise de; sanığın havaya ateş açmak için silahını havaya kaldırdığı esnada kalabalık içerisinde bulunan bir kişinin sanığın eline vurması neticesinde sanığın elinin aşağıya doğru yöneldiği, eline aldığı darbe nedeniyle tetikte bulunan parmağın istemsiz olarak hareket etmesi sonucu silahın ateş almasının olağan olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde; 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Yasasının 16. maddesi uyarınca silah kullanma yetkisi bulunan polis memuru olan sanığın, kanun hükmünü yerine getirdiği ve bunu yaparken de hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmadığının anlaşılması karşısında, beraatine karar verilmesi yerine, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde mahkumiyet kararı verilmesi;
Kabule göre de;
Sanık hakkında hükmedilen uzun süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilirken uygulanan Kanun maddesinin gösterilmemesi suretiyle CMK'nın 232/6. maddesine aykırı hareket edilmesi;
Kanuna aykırı olup, sanık müdafinin ve katılanlar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA; 25/05/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.