Yönetici Atama Kararı ve MEB'in İzlemesi Gereken Kaçınılmaz Yol

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun her bir madde için ayrı ayrı gerekçe yazılmasını istemesi sonrasında, dosyayı gönderdiği Danıştay 2. Dairesinin kararını 4 Nisan tarihinde yayımlamıştık. Haberimizde de yer aldığı üzere Danıştay, 26 sayfalık gerekçe yazmıştı... Danıştay tarafından verilen 26 sayfalık kararın, özet ve temel ilkelerini bir kez daha ortaya koyuyoruz.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 07 Nisan 2008 10:45, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Danıştay tarafından verilen 26 sayfalık kararın bir özetinin yapılmasının ve temel ilkelerinin ortaya koyulması tüm eğitimciler için yararlı olacaktır.

Öncelikle bu kararın bir tarihçesini hatırlatarak başlayalım.

AKP iktidarının Milli Eğitim Bakanı Sayın Doç. Dr.Hüseyin Çelik Döneminde Eğitim Yöneticileri için düzenlenen tüm yönetmeliklerin bazı maddeleri hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle açılan davalar neticesinde yargıdan dönmüş ve bu süreçte ilki 11.01.2004 tarihinde yayımlanan Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin tamamını yürürlükten kaldıran Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Atama Yönetmeliği 13.04.2007 tarihinde yayımlanmış ve yayımlandığı gün Eğitim-İş ve ardından Türk Eğitimsen ile Eğitimsen sendikaları tarafından yargıya taşınmıştı.

Danıştay 2.Dairesi 30.04.2007 tarihinde idarenin savunmasını almaksızın Yönetmeliğin Yürütmesinin Durdurulmasına karar verdi. CHP Yalova Milletvekili Muharrem İNCE tarafından verilen soru önergesine Bakan Çelik tarafından verilen cevaba göre 15.000 yönetici ataması bu yönetmeliğe göre yapılmıştı. (http://www2.tbmm.gov.tr/d23/7/7-0015c.pdf linkinden görülebilir.)

Bu atamaların geri alınması için Eğitimsen tarafından açılan dava sonucunda bu atamalar bakanlıkça geri alınmıştı.

Mahkeme ilk görüşmesini yapmış idareden savunma almamıştı. Bu nedenle idarenin de savunmasını alarak yaptığı değerlendirme sonucunda MEB tarafından Danıştay Dava Dairelerine itiraz edilmişti. Bu itirazı değerlendiren yüksek mahkeme karar metninde yürütmesi durdurulan maddeler hakkında ayrı ayrı gerekçe yazılmadığı gerekçesiyle alınan kararı şekil yönünden iptal etmiş ve dosyayı Danıştay 2.Dairesine tekrar görüşülmek üzere geri göndermişti.

Bu durum basında "MEB Yönetici Atama Davasını kazandı" şeklinde yanlış bir haber olarak yer almıştı. Dosyanın geri gönderilmesine istinaden mahkeme tarafından kanun gereği öncelikli görüşülmesi gereken dava konusu işlem tekrar ele alınarak Danıştay 2.Dairesi tarafından yeniden ele alınmış önceki karar doğrultusunda bir karar vermiştir.

Önceki kararda var olan eksiklikler Danıştay Dava Dairelerinin dosyayı geri gönderme gerekçeleri doğrultusunda giderilmiş ve 26 sayfalık geniş kapsamlı karar ilgililere tebliğ edilmiştir.

Karar Metninin Değerlendirmesini Yapacak Olursak;

Bu kararda bulunan bazı hususlar bundan sonraki süreçte idari işlemlerde yapılması, uyulması ve yapılmaması gerekenler konusunda çok büyük ayrıntılar içermektedir.

Kararda;

1. İdari yargı yerlerince verilen kararların uygulanıp uygulanmaması konusunda idarenin herhangi bir "takdir yetkisi"ne sahip olmadığı, bu kararların doğruluğunu tartışma ve buna göre uygulama yetkisinin bulunmadığı, idarelerin bu alandaki yetkilerinin, "bağlı yetki" niteliğinde olduğu vurgulanmıştır.

2. Mahkeme tarafından İptal edilen bir idari işlem o işlemle ilgili ne varsa hepsini iptal eder. Yani 13 Nisan 2007 tarihli yönetmeliğin iptal edilen maddelerine göre yapılan ne kadar işlem varsa hepsi iptal olur.

3. Bu iptaller için herkesin tek tek dava açmasına gerek olmayıp herkes için uygulanması gerekmektedir.

4. Takdir puanı gibi subjektif değerlendirmeler objektif değerlendirmelerin asla önüne geçemez.

5. Müdürlük görevlerine atamaların yapılmasında, kriterleri objektif olarak belirlenmiş bir yazılı sınav yerine mülakat sınavı düzenlenmesi hukuka uygun değildir.

6. Kamu hizmetinin etkin ve süratli bir şekilde yürütülmesinin sağlanması amacıyla, liyakatin; kriterleri objektif olarak belirlenmiş bir yazılı sınavla saptanması gerekmektedir..

7. Adaylardan uygun görülmesi halinde birisinin atamasının atamaya yetkili makamca yapılması şeklindeki düzenleme yapılan daha önceki bir düzenleme; atamaya yetkili makamın öznel değerlendirmelerine ve mutlak takdirine yol açıcı nitelikte görülmüştür.

8. Müdürlük görevine yapılacak atamalarda adayların eşit koşullarda yarışmalarını sağlayan nesnel bir yöntem olan yazılı sınavdan sonra, her türlü öznel değerlendirmeye açık bulunan sözlü sınav yapılması, yazılı sınavın nesnel sonuçlarını etkisiz kılacağından; Yönetmeliğin sözlü sınav öngören düzenlemesi hukuka uygun değildir.

Denilmektedir.

Danıştay Kararına Göre Yönetici Atamadaki Hukuksal Temel İlkeler Neler Olmalıdır?

Öncelikle;

-Yöneticilik görevine aday olacakların haberdar edilmesini sağlamak suretiyle geniş katılımı ortaya çıkarma, (Duyuru yapılması şartı)

-Yöneticilik görevine aday olanların değerlendirilmesini, kriterleri objektif (nesnel) olarak belirlenmiş bir seçme usulü ile gerçekleştirme, (sınav, sicil, eğitim, hizmetiçi eğitim, ödül, akademik kariyer?)

-Değerlendirme kriterlerini, en uygun personelin seçilmesini sağlayacak biçimde oluşturma,

-Değerlendirmenin somut verilere (bilgi, belge) dayalı biçimde gerçekleştirilmesi suretiyle hukuka uygunluk denetiminin kapsamını sınırlandırıcı etkide bulunmama, biçiminde ifadelendirilebilir.

İkinci olarak da, Danıştay tarafından daha önce de aynı konuda verdiği kararlar; hukuka aykırılığını ortaya koyduğu normatif düzenlemelere benzer yeni düzenlemeler yapılmaması konusunda idareyi bilgilendirici açıklamalar içermektedir. Buna göre; idare, söz konusu Yönetmeliği yürürlükten kaldırıp, yeni bir yürürlüğe koyarken anılan kararlarda yer alan ilkeleri göz önünde bulundurmak zorundadır.

(Yani mahkeme kararları doğrultusunda bir yönetmeliği en kısa sürede çıkarmak idarenin zorunlu görevidir.)

Kamu personelinin aynı hizmet örgütü içindeki başka bir göreve atanmasında göz önüne alınacak temel amaç, "kamu hizmeti"dir. Kamu personelinin temel işlevi; kamu hizmetini yürütmek olduğuna göre, atanmasında da göz önünde bulundurulacak temel ilke kamu hizmetinin daha iyi yürütülmesi amacı olmalıdır. Yapılacak atamalar bu amaca uygun yapılmalıdır. Yani amaç saptırılmadan bu işi yapabilecek en iyi kamu görevlisini seçmek yönünde bir düzenleme yapılmalıdır.

Mahkeme kararında ayrıca; hukuk kurallarının idari faaliyetlerin tüm ayrıntılarını düzenlemesi ve her somut olaya uygulanacak çözüm yollarını göstermesinin mümkün olmasının düşünülemeyeceğini vurgulamakta, yasa koyucuların çizdiği genel çerçeveler doğrultusunda idarenin takdir yetkisini kullanarak tüzük ve yönetmeliklerle gerekli düzenlemeleri yapacağı bu düzenlemeleri yaparken hukuk kurallarına uygun bir şekilde idare edilenlerin hak ve hukukunu koruyan bir şekilde düzenlenmesinin esas olması gerektiği ifade edilmektedir.

Bu konuda takdir yetkisinin idare de olduğu fakat günümüzde takdir yetkisinin kullanılmasına;

a- Takdir yetkisi tanıyan hukuki metinlerle (başta Anayasa olmak üzere kanun, tüzük ve yönetmelik gibi yazılı hukuk kuralları)

b- Yargı organlarının kararlarıyla bir sınırlama getirildiği görülmektedir.

İdare edenin takdir yetkisi; idare etmenin temel şartlarından biridir fakat, idare edenlerin keyfi olmaması için denetlenmeye ve sınırlanmaya ihtiyaç gösteren bir yetki durumundadır. Hukuk devleti ilkesinin doğal sonucu olarakta İdari Yargı yerleri tarafından gerçekleştirilen bu denetim ve sınırlamanın yapılması gerekmektedir.

İdare takdir yetkisini kullanarak düzenlediği konularda yargı denetimi yapılırken en çok ta değerlendirmelerin objektif kriterle saptanmış ölçütlere uyup uymaması üzerinden yapılmaktadır. Bu nedenle objektif olmayan kriterlerden uzak durulmalıdır.

Bakanlık tarafından iptal konusu yönetmeliğin neden bu şekliyle düzenlendiği konusunda mahkemeye sunulan savunmada;

"Bakanlığın etkin ve verimli hizmet üretmede tercih edeceği yöntemlerde hiç şüphesiz ki tasarruf hakkına sahip olduğunu, aynı amaca ulaşan çeşitli yol ve yöntemlerin hipotetik (varsayımsal) olarak herzaman mümkün bulunduğunu, hedeflere ulaşmak bakımından hangi yöntemin seçileceğinin, kurumun bilgi, birikim, deneyim ve uzman görüşlerinin oluşturduğu bir kararla belirlendiğini, dava konusu düzenlemelerin bu anlayışın uygulamaya yansıması ile oluştuğunu, bunun yanında, her kademedeki yöneticinin kendisine hiyerarşik olarak en yakın yöneticiyi atanmak üzere teklif etmesinin, o yöneticinin kendi başarısını da belirleme iradesini ortaya koyma gereğinden kaynaklandığını, bunun doğal ve mantıki bir durum olduğunu, bu tercihin etkili yönetime katkı sağlayacağının inkar edilemez bir gerçek olduğunu, bu yaklaşımın üst yöneticilerin yönetici adayları konusunda doğrudan sorumluluk alma durumlarını ortaya koyduğunu, idari iş ve işlemlerdeki süreçlerin kısaltılarak kararların zamanında ve etkin bir şekilde alınmasına, esnek ve ortaya çıkabilecek problemlere çözüm üretebilecek mahiyette olduğunu ve uygulamadan alınan geri bildirimlerin değerlendirilerek yapıldığı" ifade edilmiştir.

Mahkeme ise; " bu nedenler; yönetsel işlemin sebep unsurunu oluşturabilecek bir dayanak ve gerekçe niteliğinde görülmediğini" vurgulamıştır. Yani ortaya koyulan gerekçe sebebi karşılayacak nitelikte bulunmamıştır. (Yani bu yönetmeliğin çıkarılmasında hukuki dayanak, amaç, kamu yararı, hizmetin gereği, kariyer, liyakat gibi temel ilkelere bağlı kalındığı ve en uygun olanın atanacağı noktasında gerekli veriyi mahkemeye sunamamıştır.)

Son Bölümde ise yürütmesi durdurulan maddelerin durdurma gerekçeleri sıralanmıştır.

Bu gerekçeler;

1- Daha önceki yönetmeliklerde var olan süre sınırlarının aşağıya çekilmesinin kamu yararı ya da hizmetin gereği ile bağdaşmayacağı (Örneğin A tipi kurum müdürlüğü için 4 yıl yöneticilik yapmış olma şartının 3 yıla indirilmesinin anlamsız olduğu)

(Dava konusu hükümdeki sürelerin, mülga Yönetmelikteki sürelere göre kısa tutulmuş olmasını haklı gösterecek, bir başka ifadeyle, daha az kıdemi esas almanın kamu yararı ve hizmet gereklerine nasıl bir olumlu katkı sağladığını somut biçimde ortaya koyacak bir sebep de davalı idare tarafından ileri sürülmemiştir.)

2- Madde içeriğinin, yukarıda belirtilen normatif düzenlemelerle çerçevesi çizilen anlayışa ve Danıştay ikinci Dairesi'nin söz konusu kararları ile ortaya koyduğu içtihadi yaklaşıma aykırılık taşıdığı tartışmasızdır. Şöyle ki, dava konusu düzenleme;

3- -Sübjektif değerlendirmelere açık bir sistemi öngördüğü için objektiflik ilkesinden uzaklaşmayı ifade etmektedir.

4- -Takdir yetkisine mutlaklık ölçüsünde bir etki kazandırmıştır.

5- -Yöneticilik görevine aday olmak isteyecekleri haberdar edecek bir içeriğe sahip olmadığı için fırsat eşitliğini ortadan kaldırmakta ve geniş katılımı engellemektedir.

6- -Takdir yetkisinin sınırlarını hiçbir kıstasla bağlı tutmayacak ölçüde genişlettiği için kamu personelinin mesleki anlamda kendini geliştirme isteğini sınırlayıcı bir sonuç doğurmaktadır.

7- -Hiçbir değerlendirme kriterine yer vermeyerek hukuka uygunluk denetiminin etkinliğini daraltmaktadır.

8- -Kariyer ve liyakat ilkelerini gözetmeyen yapısıyla kamu personeli açısından güvencesiz bir ortam yaratmaktadır.

9- -Görevin gerektirdiği niteliklere ilişkin bir vurguyu içermemesi nedeniyle en uygun personelin seçimini ve dolayısıyla kamu hizmetinin iyi işlemesini zorlaştırıcı bir etkiye sahiptir.

10- Diğer taraftan, dava konusu düzenlemede; yetkinin bu derecede kişisel değerlendirmeye açık olması, iyi niyetle kullanım halinde dahi, uygulanan işlemlerde büyük yanılgılara neden olabilecektir. Yapılacak değerlendirme hatalarının sonradan düzeltilmesi de oldukça güç bir uğraşı gerektirecektir.

11- Sonuç olarak, takdir yetkisindeki mutlaklık; keyfi ve kamu yararı amacı dışında uygulamalara neden olabilecektir.

Şeklindedir.

Bu Karara Göre Yeni Çıkarılacak Yönetmelik Nasıl Olacak?

Bu karar sonucunda İdare yani Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yeni bir yönetmelik yürürlüğe koyulacaktır.

Bu karardan sonra bu kararda özellikle vurgulanan en temel ilkelere mutlaka uyulmalıdır. Aksi yaklaşım hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin en büyük ve önemli bakanlığını çok daha büyük sorunlarla karşı karşıya bırakabilecektir.

Yeni Yönetmelik Çıkarılmasında Uyulması Gereken Temel İlkeler Nelerdir?

1- Mahkemeler tarafından verilen kararları bertaraf eden ya da bu kararlara aykırı bir hüküm bulunmaması

2- Kariyer, Liyakat, Hizmetin Gereği, Kamu Yararı ilkeleri gözetilirken Objektif Kriterlerin koyulması (Sınav,sicil, kıdem, yöneticilik kıdemi,ödül, hizmetiçi eğitim,eğitim, akademik çalışma, gibi akla gelebilecek objektif ve net kriterler)

3- Bu objektif kriterler ile koyulacak diğer kriterlerin Sınav Kriterini bertaraf etmeyecek yani anlamsız kılmayacak nitelikte olması. (Yürürlükten kaldırılan 11.01.2004 yönetmelikte yapılan değişikliklerde koyulduğu gibi olmaması)

4- Örneğin A tipi kurum müdürlüğü için 4 yıl yöneticilik yapmış olmaktan daha az süre öngörülmemesi. (Yani önceki mevzuattan daha az kıstası göz önüne almanın anlamsız olacağı)

5- Duyurunun şart olması, genel ve özel şartları taşıyan tüm personele mutlaka duyurularak başvuru hakkı verilmesi.

6- Değerlendirme kriterlerinin, en uygun personelin seçilmesini sağlayacak biçimde oluşturulması,

7- Yapılacak düzenlemede keyfiyet içeren en küçük hususun bulunmamasıdır.

Kısaca çıkarılacak yönetmelik; eğitim kurumlarına en uygun yöneticiyi belirleyecek kanunlarda belirtilen (Kariyer, Liyakat, Hizmetin Gereği ve Kamu Yararı) temel ilkeleri objektif kriterlere göre maksimum düzeyde ortaya çıkaran hukuk kuralları ile özellikle son mahkeme kararına (bir bakıma tüm uygulamaların ve kararların özeti de yapılmış olduğundan) uygun bir şekilde düzenlenmelidir.

Geçmişte görüldüğü gibi ben yaptım olduculuk, adam kayırma, yandaş kollama ya da bulma gibi kısır döngülere dayalı bir yönetmelik mevcut durumu daha çok içinden çıkılmaz hale sokacağı gibi kurumlarda kaybolan iş barışını da iyice kötü duruma sokacaktır.

Bu yaklaşımın ne eğitimcilere, ne eğitime, ne de ülkeye yararı olmamıştır olmayacaktır. Yönetmelik çıkarılırken;

" 2005 sınavını son değerlendirmede kazanıp atama bekleyen 4500 öğretmen;

" 2006 sınavına girip yönetmelik olmadığından başvur hakkı verilmeyen 15.000 öğretmen

" 2006'da var olan yönetmeliğe göre geçmişte yaptıkları Kurucu Müdürlük ya da Müdür Yetkili Öğretmenlik görevleri nedeniyle yöneticilikleri müktesep hak olarak tanımlandığından 2006 sınavına alınmayan (15.000 öğretmenin kazandığı) sınava alınmayan ve yönetici olmak isteyen binlerce öğretmenden

Oluşan onbinlerce mağdur durumdaki eğitim çalışanının haklarının korunması konusunda öncelikle adım atılması gerektiğini aksi yaklaşımın hem hukuki hem de vicdani olmayacağını vurgulamakta fayda vardır.

Saygılarımla

Maksut BALMUK
Eğitim Yöneticisi
[email protected]

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber