Ergenekon davasına maaş ertelemesi

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 14 Kasım 2008 17:13, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

?Ergenekon? davasının bir sonraki duruşması, 18 Kasım Salı günü yapılacak.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince, Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesindeki duruşma salonunda görülen davanın bugün 14'üncüsü yapılan duruşması sona erdi.

Mahkeme Heyeti, 15'inci duruşmanın, 18 Kasım Salı günü saat 09.30'da yapılmasını kararlaştırdı.

Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ün duruşma gününü açıklamasının ardından salondaki sanık ve avukatları, bir sonraki duruşmanın neden 17 Kasım Pazartesi günü yapılmadığını sordu. Başkan Şengün de ?Malum maaş günü? yanıtını verdi.

Ergenekon davasının öğleden sonraki oturumunda tutuklu sanık Hayrettin Ertekin ile Hüseyin Görüm ve Rasim Görüm arasında tartışma çıktı. Cezaevi şartlarından şikayetçi olan Ertekin'e Hüseyin Görüm tepki gösterdi. Yaşanan gerilimin ardından tutuklu sanıklar mahkeme salonun dışına atıldı.

Muzaffer Tekin'in iddianamenin Kurtlar Vadisi'nden esinlenerek yapıldığını söylediği savunması saat 14:20 itibariyle tamamlandı. 165 sayfalık savunmanın ardından vaktin geç olması gerekçesi ile çapraz sorguya geçilmedi. Çapraz sorgunun bir sonraki oturumda yapılmasına karar verilirken Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, sanıklar ile avukatlarının taleplerini aldı.

Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz, 18 maddelik bir talep sunduğunu bunlardan sadece 4'üne şifai karar verildiğini belirterek diğer 14 talebinin de karar bağlanmasını istedi. Bunun üzeren Mahkeme Başkanı Şengün, diğer maddeler için de karar verileceğini söyledi.

Tutuklu sanık Harettin Ertekin cezaevinde bir bilgisayar bulunduğunu, iki kişiye 1 saat kullanma izni verildiğini, bunun da savunmasını ve taleplerini yazmak, iddianameyi incelemek için yeterli bir süre olmadığını belirterek, şahsi bilgisayarının kendisine verilmesini istedi. Ertekin, "Bırakın bilgisayarı su bulamıyoruz, ekmek bulamıyoruz." şeklindeki sözleri üzerine diğer tutuklu sanık Hüseyin Görüm, "Yalan" diye bağırarak ayağa kalktı. Görüm, "Propaganda yapıyor bu arkadaşlar. İkimiz de aynı cezaevinde 5'inci koğuşta kalıyoruz. Su sorunumuz yok." dedi. Mahkeme Başkanı Şengün, sesini yükselterek konuşması üzerine Görüm'ü dışarı çıkarttı. Sanık Hayrettin Ertekin, Görüm'ün dışarı çıkarılmasından sonra, "Böyle bir insanla birlikte yargılanmaktan utanıyorum" dedi. Mahkeme Başkanı Şengün de, "O zaman onu da çağırırım. Cevap hakkı doğar. Onun gereği yapıldı." şeklinde konuştu.

Ertekin, "Bu arkadaşlarla farklı yerlerde kalıyoruz. Onların durumu iyi olabilir. Sular 7'de kesilir. Buradaki arkadaşlar da bilir." dedi. Ertekin, "Değil mi Vedat bey?" diyerek sanık Vedat Yenerer'den onay almak istedi. Yenerer ise, "Güllük gülüstanlık diyenler varsa buyursun yatsın. Ben yatmak istemiyorum." ifadelerini kullandı.

Hüseyin Görüm'ün dışarı çıkarılmasına tepki gösteren tutuklu sanık yeğeni Rasim Görüm, Hayrettin Ertekin'e oturduğu yerden laf attı. Ertekin ise, "Gelirsem oraya bir tarafını kırarım" diye bağırdı. Rasim Görüm söz alarak, "Cezaevi şartlarımız iyi, sularımız da akıyor." dedi.

Tutuklu sanık Zekeriya Öztürk, "aloihbar.org" ve "ulusalihanet.org" adlı inernet sitelerinin polis, jandarma ya da MİT tarafından soruyturma kapsamında takibe alınıp alınmadığının sorulmasını istedi. Muzaffer Tekin'in avukatı Engin Çelik Kadıgil, Osman Yıldırım'ın 1 Mart 2008 ile 18 Nisan 2008 tarihleri arasında Sincan Cezaevi'ned bulunduğu sırada kimler tarafından ziyaret edildiğinin sorulmasını istedi.

Sanık Gazi Güder'in avukatı Özbay Demirel, dün savunma veren Ali Yiğit'in kuvvetli kaçma ihtimalinin bulunduğunu belirterek, "Dün geldiği araç da polis aracıdır. Tutuklanmasını talep ediyorum" diye konuştu. Mahkeme Başkanı Şengün, "Siz diğer meslektaşlarınızın duygularına tercüman oldunuz."dedi.

Kemal Kerinçsiz'in avukatı Necip Yenişen, mahkeme heyetine özendiğini belirterek, "Bu dava asrın davası. Savcıların asrın savcısı. Hakimler de asrın hakimi olacak." dedi. Bu sözler üzeren Şengün, "Sizler de öyle olacaksınız. Burada ne olacaksa hep birlikte olacağız." dedi.

Karar için ara verildiği sırada tutuklu sanık Rasim Görüm ve Raif Görüm ile Hayrettin Ertekin arasında tartışma çıktı. Mahkeme Başkanı da, "Çıkarın hepsini dışarı" diye talimat verdi.


Muzaffer Tekin savunmasını yapıyor

- "Ergenekon" davasının tutuklu sanığı emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin, "Danıştay saldırısı" davasının sanıklarından Alparslan Arslan ile arasında bir suç bağı bulunmadığını belirterek, "İddianamede, Arslan ile şahsım arasında olmayan suç bağı zorla yaratılmaya çalışılmıştır" dedi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince görülen bugünkü duruşmanın öğleden önceki oturumunda, savunmasına devam eden Muzaffer Tekin, "iddianamede yer alan hakkındaki suçlamaları gördüğünde hayret ve dehşete düştüğünü" söyledi. "Zira, bırakın gayri yasal bir yapılanma içinde olmayı, hayatımın hiçbir döneminde yasal bir yapılanma içinde prensip olarak yer almadım" savunmasını yapan Tekin, "hayatında ilk kez Danıştay saldırısından sonra duyduğu bir örgütle anılmanın kendisini son derece üzdüğünü" belirtti.

Tekin, savcıların tek taraflı değerlendirmeler yaptığını, lehe olan hiçbir delili dikkate almadığını savunarak, savcının, kendisini "şüpheli" olarak değil "hasım" olarak gördüğünü iddia etti. Tekin, "İddianamenin aylar önce içeriğini birtakım tetikçi tarifesinden öğrendiğimiz gibi, Kurtlar Vadisi dizisi de birebir savcının iddianamesi ile ne gariptir ki örtüşüyordu" diye konuştu.

Soruşturma sürecinde iyiniyetle savcı Zekeriya Öz'e yardımcı olmaya çalıştığını ve çeşitli mektuplar yazdığını anlatan Tekin, "Savcının şahsına gönderdiğim mektupların, üstelik soruşturma gizliliği olmasına rağmen bizzat savcının eli ile yandaş medyaya servis edildiğini ve tahrif edilerek yayımlandığını gördükten sonra yazmaktan vazgeçtim. Daha önce gönderdiğim mektuplar için de büyük bir pişmanlık yaşadım" diye konuştu.

Tekin, Danıştay saldırısı ile ilgili yargılamayı yapan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin, "Ergenekon'a ilişkin soruşturmayla, saldırıyla ilgili dava arasında irtibat bulunmadığı yönünde görüşünün olduğunu belirterek, bunun dikkate alınmayışını" eleştirdi.

İddianamede, "ele geçirilen bombaların örgüt silahı olduğuna dair hiçbir delil bulunmadığını" savunan Tekin, "savcının, örgütlenme biçimi, amaç ve faaliyetleri açısından bilinen terör örgütlerinden önemli farklılıklar gösterdiğine ilişkin beyanının, aslında sözde Ergenekon terör örgütünün olmadığını açıkça ikrar ettiğini" öne sürdü.

Tekin savunmasını şöyle sürdürdü:

"Bir yandan rahip Santora, Hrant Dink ve Zirve Yayınevi cinayetlerini iddianameye alıp; Ergenekon sanıkları ile birtakım bağlantılar kurmaya çalışıp, ayrıntılı açıklamalar yapacaksınız ve bu suçlamaların arasına psikolojik etki yaratmak amacıyla gazetenin bombalanması ve Danıştay saldırısını koyacaksınız, arkasından da bu suçlar için yeterli delil bulamadım, o yüzden dava açamıyorum diyeceksiniz. Bu tavır CMK'nın 160. ve 170'inci maddelerine aykırıdır. İddianamede iddia çok ama suç yoktur. Ancak suçlamalar kabına sığmayacak derecede ölçüsüz ve hesapsızdır"

"İddianamede yasama organının ortadan kaldırılmasından bahsedildiğini, ancak TCK'nın 311. maddesinden cezalandırma istenmediğini" ifade eten Tekin, şöyle devam etti:

"Ya savcıların dalgınlığına gelmiş unutmuşlar ya da iddianameyi yazanlar ne yazdıklarının farkında değiller. Esas çeteler mahkemenin huzurunda bulunanlardan oluşmamaktadır. Ergenekon soruşturması ve davası, toplumun gözlerine indirilmiş bir perdedir. Esas çeteler perdenin arkasında cirit atan devleti yönetiminde ve bütün kurumlarında kadrolaşmış, küreselci, tarikatçı kadrolardır. Bizleri, sizlerin önüne oradan, buradan toplayarak getiren suçu ve delilleri masa başında yaratan ülkenin rejimini ve anayasal düzenini tasfiye eden esas bu büyük çetedir.

Türkiye'nin bu akıl tutulmasından bir an önce çıkıp Ergenekon oyununu sona erdirmesi gerekmektedir. Bunu yapacak olan siz değerli yargı mensuplarısınız. Eğer hukuksuzluk aranıyorsa, bunu iktidarın icatlarında ve yine iktidarın telkin, tavsiye ve teşvikleri ile çalışan iş bu soruşturmayı yürüten savcıların işlemlerinde aramak gerekir."

Bu davanın tanıkları arasında yer alan, Danıştay saldırısı davasının sanıklarından Osman Yıldırım'ın ifadelerinde, "1993 ve 2000 tarihlerinin fazlasıyla geçtiğini" belirten Tekin, "23 yılı cezaevlerinde geçen bu kişinin askerlik süresi de dikkate alınarak verdiği tarihlerin teyit edilmesi gerektiğini" söyledi.

Tekin, "Ergenekon" iddianamesini hazırlayan savcıların, Danıştay cinayeti faillerinin siyasi yapılarını aktarırken "son derece taraflı davrandığını, sadece iddiasını destekleyebilecek kısımları bölerek aldığını, diğer bilgileri ise görmezlikten geldiğini" öne sürerek, Danıştay saldırısı davası sanıklarından Alparslan Arslan ve Danıştay saldırısı nedeniyle ifadesine başvurulan bazı kişilerin, savcılık hakimlik ve emniyet ifadelerini okudu.

Muzaffer Tekin, bu ifadeler dikkate alındığında, "Alparslan Arslan'ın, kendisine el bombaları ile silahların temininde aracılık yapan kişiyi iyi tanıdığının ve sıkı bir ilişki içinde olduğunun görüldüğünü" savunarak, Teoman Ekşioğlu'nun ifadesine göre bu kişinin Süleyman Esen olduğunu öne sürdü.

Salih Kunter ve Esen'in ifadelerinin de aslında Arslan'ın ifadelerini dolaylı yoldan doğruladığını savunan Tekin, bu 3 kişinin son derece sıkı ilişkiler içinde olduğunu, haftanın birçok gününü birlikte geçirdiklerini, radikal anlamda sohbetler yaptıklarını söyledi. Kunter'in bu sohbetler ile 2 avukatı da etki altına aldığı görüşünü dile getiren Tekin, bu toplantılardan sonra Arslan'ın yaşam şeklinin değiştiğini, yoğun dini düşünce içine girdiğini iddia etti.

Tekin, iddianameyi düzenleyen savcıların Arslan'ın ayrıntılı ifadelerine ve anlatımlarına yer vermekten kaçındığını savunarak, "Çünkü Arslan'ın ifadeleri savcıların anlatımlarını tamamen yalanlamakta ve bir senaryo yazıldığını açıkça ifade etmektedir. Savcılar ilgisiz beyanlardan cımbızla çektikleri sözcükleri bir araya getirerek kağıttan bir şato yoluna gitmişlerdir" dedi.

Esen'in hakimlik sorgusundaki ifadelerini de okuyan Muzaffer Tekin, şunları söyledi:

"Birçok avukatın, cami cemaatinin bir evde haftanın hemen her günü dini sohbetler yapması elbette ki fikri aşamanın da yaşanmasını sağlayabilecektir. Avukatların ve toplumun muhtelif kesimlerinin bu şekilde toplantıları, Salih Kunter'in bir tarikat oluşumu içinde olduğunu ve bu kişilere öğütler ve talimatlar verdiği anlaşılmaktadır.

Bu ortamda Arslan'ın, gerek Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasından, gerekse Danıştay baskından önce nasıl bir etkileşim içinde bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Gazetenin bombalanmasıyla Danıştay baskını arasında sadece 6 gün vardır. Bu 6 gün içinde Kunter'in ve Arslan'ın beyanlarından, Arslan'ın hemen her gün Kunter'in evinde olduğu, türban meselesini yaşamının önemli bir parçası haline getirdiği ve bunu savunmayı dini kurtarma derecesinde gördüğü, dini duygu ve düşünceleri için canını verebilecek bir yapıda olduğu anlaşılmaktadır. Kendisini cihat için bayrak açan bir mücahit olarak görmektedir. Oysa dosyada gazetenin bombalanmasından ya da Danıştay baskınından önce, sözde Ergenekon örgütü yöneticileri ile telefonda ya da yüz yüze bir görüşme içinde olduklarını gösteren ciddi hiçbir delil yoktur. Osman Yıldırım'ın atfı cürümleri inandırıcı olmaktan uzaktır."

Arslan'ın yakın çevresindeki kişilerin ifadelerinden, "her iki olayın da dini motifli olarak işlendiğinin anlaşıldığını" öne süren Tekin, "Arslan'ın bulunduğu ortamın ulusalcı yapıdaki kişilerden oluşmadığını" iddia etti.

Kalem koymak için kullandığı içi boşaltılmış 2 el bombasının iddianamede örgüt silahı olarak gösterildiğini savunan Tekin, bu durumu eleştirdi.

Osman Yıldırım'ın gerek gizli tanık, gerekse açık tanık olarak verdiği 5 ifadenin hiçbirinin gerçeği yansıtmadığını savunan Tekin, şöyle konuştu:

"Böyle bir tanığın ifadeleri üzerine gazetenin bombalanması olayını ve Danıştay cinayetini sözde azmettiriciler üzerine yıkmaya çalışmak, bir hukuk cinayeti işlemekten başka bir şey değildir. Savcılar burada hukukçu kimliğinden uzaklaşmışlar çirkin siyasetin bir parçası haline gelmişlerdir. Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere iddianame Alparslan Arslan ile şahsım arasında olmayan suç bağı zorla yaratılmaya çalışılmıştır."

Tekin, "tanık Osman Yıldırım'ın bütün amacının Danıştay cinayetinin bütün sorumluluğunu üzerinden atıp, Etkin Pişmanlık ve Tanık Koruma Yasası'ndan yararlanarak cezaevinden kurtulmak olduğunu" öne sürdü.

Yıldırım'ın tanık olarak verdiği ifadelerin çelişkilerle dolu olduğunu ve inandırıcılığı bulunmadığını ileri süren Tekin, hakkında bu kişinin beyanlarından başka da ciddi bir delilin yer almadığını savundu.

"Ümraniye'de bulunan MKE 169-5-85 kafile numaralı bomba ile Cumhuriyet gazetesine atılan ve patlamayan 173-9-85 numaralı el bombasının, benzer olduğunun tespit edildiğini" anlatan Tekin, "iki kafile numarası arasında hiçbir bağlantı olmadığını" söyledi.

Muzaffer Tekin, bu bombaların üretim tarihlerinin de farklı olduğunu belirtti.

İddianamede Cumhuriyet gazetesine atılan iki bomba ile Eskişehir'de, Fikret Emek'ten elde edilen bir bombanın kafile numarasının aynı olduğunun belirtildiğini de ifade eden Tekin, savcının ikinci bir irtibatlandırma kurmasının açmaza düştüğünü gösterdiğini savundu. Tekin, "Türk hukuk tarihinin bu kadar çelişkiyi bünyesinde barındıran bir iddianameyi bugüne kadar görmediği kanaatinde olduğunu" kaydederek, soyut iddialarla ciddi suçlamalar yapılamayacağını söyledi.

Ciddi bir hukuk belgesi olan iddianamenin siyasi hesapların aracı olarak da kullanılamayacağını da anlatan Tekin, "Gün olur siyasi ikbal hesabı yapanlar, bu belgelerde, bu sefer şahsımın yer aldığı gibi senaryolar yazılarak değil, ciddi bir şekilde yer alırlar" dedi.

Tekin, davanın sanıklarından Semih Tufan Gülaltay ile ilişkilerinin beşeri düzeyde olduğunu ve 2004'ten beri görüşmediklerini anlatarak, Ertuğrul Yılmaz'ın cenazesine katılmasıyla ilgili olarak da, "Kişilerin komşulukları ya da uzak veya yakın dostlukları nedeniyle cenazelerine katılmak, dini vazifelerini yerine getirmek, örgütsel ilişkinin varlığı olarak kabul edilemez. Söz konusu cenazeye Sedat Peker'in yakınlarının gelmesi de, Peker ile benim aramda örgüt ilişkisinin olduğunu göstermez" dedi.

"Doğuş Faktoring ile tamamen şekil ortaklığı yaptığını" ifade eden Tekin, "Veli Küçük ile de 5-6 kez bir araya geldiklerini" söyledi. Küçük'ün kendisine "Süleyman" demesinin nedenini de açıklayan Tekin, "ilk görüşmemizde bana 'Süleyman' dedi. Ben de adımın Muzaffer olduğunu söyledim. 'Seni çok sevdiğim Süleyman adında şehit askerime benzetiyorum' dedi" diye konuştu.

"Danıştay davası sanıklarından Alparslan Arslan'ın, Fethullah Gülen'in yeğeni olarak ortaya çıkan Kemalettin Gülen ile yakın arkadaş olduğunu" öne süren Tekin, "mahkemenin Gülen'in fikirlerine müracaat ederek Arslan ile ilişkilerini araştırmasını" istedi.

Duruşmanın öğleden sonraki oturumu, Muzaffer Tekin'in ifadesinin alınmasıyla devam ediyor.


Ergenekon'da Muzaffer Tekin ifade veriyor

İstanbul - Ergenekon davasının 14'üncü duruşmasına saat 13.30'a kadar ara verildi.

Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi'ndeki duruşmada, mahkeme heyeti, tutuklu sanıklardan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in savunmasını almayı sürdürdü.

Mahkeme, Tekin'in savunması sürerken duruşmaya saat 13.30'a kadar ara verilmesini kararlaştırdı.

Duruşmanın öğleden sonraki oturumu, Tekin'in ifade vermesiyle devam edecek.


- Ergenekon davasının 14'üncü duruşması başladı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince, Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi'nde görülen duruşmaya, 46 tutuklu sanık ile başka suçtan tutuklu olan Semih Tufan Gülaltay getirildi.

Duruşmada, tutuksuz sanıklardan Güler Kömürcü Öztürk, Kemal Yalçın Alemdaroğlu, Murat Özkan, Emin Caner Yiğit, İsmail Eksik, Yaşar Arslanköylü, Tuncay Hacıbektaşoğlu, Ali Yasak, Feridun Refik Nuhoğlu, Kemal Şahin, Mehmet Murat Yücel ve İbrahim Benli hazır bulundu.

Sanıklar ile avukatlarının yerlerini almasının ardından başlayan duruşma, tutuklu sanıklardan emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in sorgusunun yapılmasıyla devam ediyor.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber