IMF ile 'anlaşmayalım' manifestosu

Kaynak : Referans
Haber Giriş : 10 Şubat 2009 09:15, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Yiğit Bulut'un yazısı

"Uluslararası Para Fonu (IMF) ile anlaşmayalım" diyorum. Bunu siyasetçiler gibi kaygılarla da söylemiyorum, eldeki veriler ile söylüyor ve iddiamı detaylandırıyorum. İşte "IMF ile anlaşmayalım, Türkiye'yi bu raydan çıkaralım" manifestomun detayları.

1- 2001 Şubat krizi öncesinde Merkez Bankası tarafından kontrol edilen kur, Derviş sistemi içinde sıcak para tarafından kontrol edilir hale geldi. 2000-2001 arasında kuru, Merkez Bankamıza kontrol ettirerek, kârını en üst noktasına getiren sıcak para, 2001-2007 arasında kuru doğrudan etkilemeye başladı. Bu sistem çalışırken, Pakistan'ın bile dolar bazında yüzde 6,5 ile borçlandığı bir yapıda hatta iki haneli borçlanmanın dünya üzerinde kalmadığı son 5 yılda, Türkiye, YTL bazında yüzde 20 ortalama üstünde borçlandı. Düşen kuru da dikkate alırsak, dolar bazında yıllık yüzde 30-36 üzerinde net kar borç verene transfer edildi.

Bütçenin yarısı faize

2- "Sürdürülebilir borç dinamiği" Türkiye'nin "başına geçirilmiş" bir çuval ve içinde bulunduğumuz durum, daha doğrusu "sürdürme" adı altında ödediğimiz faiz, dünyada eşi benzeri olmayan ve "ne ülke riski, ne de başka bir finansal gerçekle" açıklanabilecek bir durum!

3- Peki bu döngüyü Türk Halkı ne uğruna sürdürüyor? 2004 yılında ödediğimiz bir yıllık faiz tam 52 milyar dolar veya 70 katrilyon. Konsolide bütçenin tam yarısı. Bir ülke düşünün insanları çalışıyor, çabalıyor daha yolun başında bütçesinin yarısını dünya genelindeki "5.000'den az gerçek-tüzel kişiye" faiz diye aktarıyor. Esarete bakın! Daha doğrusu kurulan sistemin, kuran adına "mükemmelliğine"! Bu ülkenin tamamını zincire vurup "köle" olarak çalıştırsanız; 52 milyar dolar kazanamazsınız.

Birikimlerimiz elden gitti

4- Bir ülkede yerel para birimi üzerinden dünyanın en yüksek faizi ödeniyorsa ve o ülkede dolar kuru da aynı dönemde aşağı gidiyorsa; orada sadece yerel para birimi cinsinden "yüksek" değil, dolar bazında "katlamalı" bir faiz ödeniyor demektir. Dışarıdan giren para "dünyada matematiksel benzeri" olmayan bir getiri elde ederken, düşen kurun yarattığı "kur farkı" ile bu getiri "inanılmaz" boyutlara ulaşır. Aradaki fark o ülkenin halkının "çoluğuna, çocuğuna bırakacağı" varlıklarını "sıcak efendilere" teslim ettiği bir yapıdan karşılanır! Halk çalışır, birileri de yer!

Sonuç: 2001-2009 başı arasındaki döneme dönüp baktığımda sadece şunu görüyorum; bir ekonomik "tetikçinin" Türkiye'ye gönderilmesi ile başlayan "döngü" içinde Türkiye, son 6 yıl içinde, tarihinde görmediği bir "finansal sömürüye" maruz kaldı. Bu sömürünün gerektirdiği kaynağı bulmak için bu ülke Cumhuriyet tarihinin yarattığı bütün kamu değerlerini satmak zorunda kaldı. İnsanlarımız yıllarca çalışıp ürettikleri katma değerin her sene yarısını daha yolun başında "bu tuzağı" kuranlara "faiz" adı altında aktardılar. AKP'nin iktidar yılları da, bu düzenin, özellikle "sıcak paranın" faiz-kur farkı alanında rekor getiri elde ettiği bir yıl olarak tarihe geçti. Hayallerimiz "başka bahara" kalırken, birikimlerimiz ve Cumhuriyet tarihinde yarattığımız değerler, "küresel baronların" kasalarına aktı!

IMF'den kurtulmalıyız

Son söz: Uzun lafın kısası, "sürdürülebilir borç dinamiği" ülkelerin başına geçirilmiş çuvaldır. Ülke halkları çalışır, didinir ve kendine harcaması gereken kaynakları bu sistemin kurucularına aktarırlar. Sürdürülebilir borç dinamiği içinde kalmak; "varlığı" ertelemek ve "sadece aman sistem patlamasın" kaygısı içinde "sadece sahiplere hizmet" etmektir. Türkiye bu "gömleği" yırtıp, üreten-kazanan-kendi emeği ile yarattığını tüketen bir sisteme sahip olmadıkça "daha çok kayıp" yılları geride bırakırız. Bu yol dışına adım atmamız için IMF'yi kapının önüne koyarak işe başlayabiliriz! Bu noktada AKP Hükümeti'ne de bir sözüm var. Bu halk size 5 yıl kesintisiz destek oldu, kamu değerlerinin satılmasına sesini çıkarmadı, şimdi sıra sizde; atın bir adım ve başladığınızı bitirin, bu ülkeyi IMF'den seçimlere giderken size engel olduğu için değil, gerçekten kurtarmanız gerektiği için kurtarın!


Dolarda hep satıcıydım, hâlâ satıcıyım

Değerli dostlar, bana sizlerden gelen "dolar ne olur" sorusuna karşılık olarak, Türkiye "krize girdi" dendiği ilk günden itibaren bu köşede su satırları yazarak cevap verdim: "Çok net söyleyeyim, benim hayatta hiç dolarım olmadı ama olsa şunu yapardım hatta çevremde ne yapalım diyenlere de aynı şeyi tavsiye ediyorum. Her şeyden önce 1.70 TL seviyelerinden dolar almanın doğru olmadığını düşünüyorum. 1.70 TL'den aldığınız doları 12 ay sonra 2,040 TL'nin üstünde satamazsanız, kaybettiğiniz faizle birlikte zarardasınız demektir.

Kademeli satış

Satılır mı? Onu da çok net yazayım. 100 bin doları olan bir dostuma şu planı uygulamasını tavsiye ettim: 100 bin doları 10 eşit parçaya böl ve 1.50 TL'den itibaren her "50"lik kademede 1 parça yani yüzde 10 sat! 1.50 TL'den, 1.55 TL'den, 1.60 TL'den, 1.65 TL'den ve 1.70 TL'den şu ana kadar yüzden ellisini sattı ve haftalık yüzde 18,25-18,50'den faiz almaya başladı. Ben bu stratejinin orta ve uzun vadede dolar tutanlara göre daha başarılı olacağını düşünüyorum."

Değerli dostlar, bugün hâlâ aynı düşüncedeyim. O günlerde yani bu satırları paylaştığımda satanlar, elde ettikleri faiz geliri ile çoktan 1,70 TL'nin üstünde satış yapmış duruma geldiler. Geldiğimiz tabloda şimdi istedikleri gibi "isterlerse" altını çiziyorum; isterlerse; geri alabilirler, "dolar daha gider" diyenler ise dolar tutmaya devam edebilirler!

"Uluslararası Para Fonu (IMF) ile anlaşmayalım" diyorum. Bunu siyasetçiler gibi kaygılarla da söylemiyorum, eldeki veriler ile söylüyor ve iddiamı det...

( KB)

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber