Taş devri diyeti ile besleniyorlar

Kaynak : Sabah
Haber Giriş : 05 Temmuz 2010 08:40, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

ESRA TÜZÜN

Türkiye'nin dört bir yanında 100 yaşını devirenlerle konuştuk. Formülleri ortak bir sırrın parçası gibiydi. Tereyağ ve yoğurt masalarından hiç eksik olmamış. Kırmızı ete düşkünler, kolesterol bilmiyorlar. Hırslı değiller ve paraya önem vermiyorlar

Başlarken

100 yaşına kadar yaşamak hayal değil, çok uzak değil hatta gün geçtikçe çok daha mümkün. Sanıldığı gibi bir iki kişi değiller; bugün Türkiye'de 100 yaşına sağlıklı girenlerin sayısı 33 bini buldu. Bu sayı giderek de artıyor. 33 bin yaşlı arasından alzheimer'le hiç tanışmamış olanları bulduk, parkinsonun yanına yaklaşmayan delikanlı gibi yaşayanları seçtik. Türkiye'nin 7 bölgesinde 100 yaşına sağlıklı girenleri bulduk, konuştuk. Sağlıklı, dinç, zehir gibi beyinleri ile 100 yaşına kadar yaşayanlardan bunun sırrını sorduk. Hâlâ zeybek oynayan Kübra Teyze, günde 80 merdiven çıkan Bekir Adalığ, bu yıl zeytinleri ağaçlarından kendisi toplayan İbrahim Topçu, "Gözlük kullanmaya şimdilik ihtiyacım yok" diyen Ferhat Kaya, birbirlerine 80 yıldır âşık olan Akıncı çifti, 100 yaşına gelmenin yollarını anlattı. Neyi asla yapmıyorlar, neleri ortak, vazgeçemediklerinin peşine düştük. Uykuları, alışkanlıkları, inanışlarını, aşklarını sorduk onlar anlattı. Ellerini öptük, evlerini ziyaret ettik, akrabaları, çocukları, komşuları ile konuştuk. Tüm dünyanın peşinde koştuğu "İnsanları 100 yaşına kadar genetik mirasları mı, yaşam şekilleri mi koruyor" sorusunun yanıtını araştırdık. Bilinen yaşam önerilerini nasıl yalanlıyorlar. Açlık da çekmişler, yokluğu da biliyorlar, tereyağını kaşık kaşık yiyenler bile var. Savaşta yaşamışlar, büyük acıları görmelerine rağmen bugüne kadar dimdik ayakta kalabilmişler. Bu yazı dizimizde, Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü yolumuzu açtı. Prof. Dr. İsmail Tufan'ın yaptığı 100 yaş araştırması pusula gibi oldu. Türkiye'nin tüm bölgelerini dolaşıp, 100 yaşı deviren 30 yaşlıdan uzun yaşamın sırlarını dinledik.

Mutlular hâlâ kahkaha atabiliyorlar, inançlılar, çok çalışkanlar... Türkiye'nin dört bir tarafında 100 yaşı devirenler taş devri diyeti ile besleniyorlar. Tereyağsız masaya oturmuyorlar, yumurta olmazsa olmazları arasında. Yüz yaşına sağlıklı olarak girenlerin pek çok ortak özellikleri var. Bu özelliklerin bazıları dünyada başka yerlerde görülen bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış "100 yaş formülleri" reçetesine bire bir uyuyor. Bazıları tamamen Türklere özgü. İşte bizim yüzlük nineler, dedeler ve onların yaşam reçetesi:

Kırmızı et tüketiyorlar. Nerdeyse çoğu taş devri diyeti ile beslenmiş. Erkeklerin çoğu hayvancılık ya da avcılıkla uğraştığı için iyi eti hemen tanıyorlar, eti seçerek yiyorlar. Balık, bakliyat ve tahıl bol bol tüketiyorlar. Ama en önemlisi yoğurt, hemen hemen hepsinin ortak noktası günde mutlaka bir kâse yoğurt yiyorlar. Sarımsak yine olmazsa olmazları arasında.

MARGARİNİ BİLMİYORLAR

Margarinin anlamını bile bilmiyorlar, ne olduğunu bir türlü tarif edemedik. Tereyağ vazgeçemedikleri arasında. Zeytinyağını çoğu ilaç niyetine kullanıyor.

Alkol nerdeyse hiç tüketmemişler çoğu sigarayı ağzına bile sürmemiş. Aralarında sigara kullanıp seksenlerinde bırakan bir kişi vardı, biri de hâlâ içiyor.

Kilo alıp verme gibi bir beslenme düzenleri olmamış, hep sabit kilolarını korumuşlar. Erkeklerin çoğu "askerlik kilom neyse hâlâ o kilodayım" diyor.

Huzurevleri veya bakımevleri uzak ve soğuk kavramlar. Çok güçlü aile bağları var. Aileleriyle birlikte ya da yalnız yaşıyorlar ama çevreleri ile iletişime çok açıklar. Konu komşuları, akrabaları ile iç içe yaşam sürüyorlar.

Kadın erkek eşitliğini doğal bir şey gibi görüyorlar. Eşler birbirlerine ve çocuklarına çok ama çok önem veriyorlar. Hep mutlu evlilikleri olmuş, genelde tek evlik yapmışlar uzun süre evli kalmışlar. Yüz yaşına birlikte gelmiş çiftler hâlâ işbölümü yapıyor.

Kahve kültürü ile sosyallik kuruyorlar. Yüz yaşına gelip sağlığını koruyan erkeklerin çoğu kahveye gidiyor. Onların kahveleri açık havada köy ya da kır kahveleri ağaçlar arasında. Kahve sohbetlerine fiilen katılıyorlar, hatta masaları sabit. Orada ülkenin gündemi takip ediyorlar. Arkadaşlık ve dostluk, yaşamının olmazsa olmazlarından biri ve belki de en önemlisi.

Hırslı değiller, çoğu paraya hayatları boyunca fazla önem vermediğini anlatıyor.

Yüz yıllık gençlerin önemli bir ortak özelliği: mutlulukları. Hepsi gülüyor, hayatın tadını biliyorlar. Neşeli, keyifli, coşkulu olmaya önem veriyorlar. Umutlu olmak, olup bitenlere ve geleceğe olumlu bakmak onların kişiliği olmuş.

ŞÜKREDİYORLAR

İnançlı insanlar. Şükretmeyi, fark etmeyi, yetinmeyi çok iyi biliyorlar. Sabah namazını da akşam namazını da kaçırmıyorlar. Aralarında hâlâ sabah namazı için imamı cami kapısında bekleyenler var.

Hareketli bir yaşamları var. Ancak bunu spor yapmak gün için yapmıyorlar, yaşam tarzları haline gelmiş. Gençliklerinde günde kilometrelerce yol aldıklarını anlatıyorlar, çoğu hâlâ insanı şaşırtacak kadar fiziksel aktivitede bulunuyor. Aralarında günde 70-80 merdiven çıkarak evine gidenler var.

Sabah erkenden kalkıyorlar, gün doğumunu kaçırmıyorlar, akşam erkenden yatıyorlar. Aralarında yaşlılık nedeniyle uyku sorunundan yakınanlar 20.00 yerine saat 22.00'de uyumaya başladığını söylüyorlar.

CENNETTE YAŞIYORLAR

Şehirde yaşayanları da var, onların manzaraları mutlaka deniz görüyor, ancak 100 yıllık çınarların en büyük özellikleri havası ve suyu cenneti andıran yerlerde yaşamaları. Yaşadıkları köyler, kasabalar cennetin bir parçası gibi. Çoğunun oturduğu yere yakın bir şelale bulunuyor, burada bulunan kaynak suları etraftan gelenler tarafından damacanalarla şifalı su diye taşınıyor, çiçekler, kuş sesleri ve temiz hava yüz yılık yaşamın ortak sırrı gibi duruyor.

Gezgin değiller, genellikle doğdukları yerde yaşamışlar. Yüz yılı birkaç kilometre arasında geçirmişler. "Şu evde evlenmiştim, burada yaşlandım" diye elleriyle rahatlıkla gösterebilecekleri uzaklıklar içinde geçirmişler hayatlarını. Gürcü, Arnavut göçmenleri çoğunlukta. Küçükken koptukları toprakların dilini hâlâ konuşuyorlar ancak daha sonra hayatları hep aynı yerlerde sürmüş. Aralarında iki dil konuşanlar çoğunlukta.

Teyze ile yeğen bir asrı devirdi

Zehra Nine ve İsmail Dede aynı köyde yaşayan teğze yeğen... İkisi de Gürcü asıllı, aileleri bu köye gelmiş, yerleşmiş; ikisi de İzmit'in sınırlarından çıkmamışlar. Zehra Nine tam 104 yaşında. Torunlarıyla birlikte oturuyor, onu çok seviyorlar çünkü en kötü günde bile güler yüzlü olmasıyla ünlü. Her sabah bahçesine çıkıp gezinmeyi, güllerini koklamayı seviyor. Eskiden beri iki dil konuşurmuş ancak bugünlerde artık Gürcüce yani ilk öğrendiği dil ağırlık kazanmış. Ellerindeki kınaları ve yemenisine iliştirdiği gülü göstererek süslenmeyi sevdiğini söylüyor. "Gençken çok güzeldim" diyor.

İLAÇ BİLMEM BEN

Yeğeni İsmail Şimşek ona göre daha genç. 101 yaşında, 11 çocuk ve 50'ye yakın torun sahibi. Eşi yıllar önce ölmüş, deprem nedeniyle çocuklarının ölüm acısını bile yaşamış. 'Kader' demiş. Bir sefer Atatürk'le karşılaşmış, hiç unutamamış hâlâ gözlerini anlatıyor. Üç yıl askerlik yapmış, hayatı hayvancılıkla geçmiş. "Ben öyle saatlerce el sıkışanlardan olmadım, hırslı olmayacaksın" diyor. Hiç ilaç kullanmamış, doktor bilmemiş. "İyi et olunca kaçırmam hâlâ yerim" diyor, tereyağsız sofraya oturmazmış, yoğurt ve ayran onun gözünde ilaç. 68 kilo olarak askere gitmiş, şu anda 69 kilo. Hayatı boyunca hiç kilo alıp vermemiş. Erken yatıp erken kalkıyor. Sağlığını hareketli olmasına bağlıyor ve ekliyor: "Günde 20 kilometre yol yürürdüm, şimdi bile oturamam." "Hiç kul hakkı yemedim" diyor. Onun bugüne kadar birine bağırdığını duyan gören olmamış, sinirlenince "Allah'ından bulsun" dermiş.

Hayriye Göksun: 100 yılda hiç güneşlenmedim

Şehirlerde hele İstanbul'da 100'e ulaşmak imkânsız mı, hiç de değil. Hayriye Göksun doğma büyüme İstanbullu. Kızı ile birlikte Bostancı'da oturuyor ama yedi tepeli şehrin her köşesinin keyfini sürmüş. Eşinin ona çok iyi baktığını, bu nedenle uzun yaşadığını anlatıyor. Eşiyle Müzeyyen Senar'ı dinleyip birlikte rakılarını da tokuşturmuşlar. Aşkı yaşamış. Kitap okumayı seviyor, Ayşe Kulin'in romanlarına hayran. Hiç diyet yapmamış, kolesterolü ve tansiyonu yok. Günde üç dört fincan kahvesini içiyor. "Tereyağsız yemek pişirmedim" diyor. Hiç güneşlenmemiş, şapkasız sokağa çıkmamış, yüzü bronzlaşanlara şaşırıyor. Bu yaşta bu kadar az kırışığı ise yumurta maskesi ile açıklıyor.

Elleri kınalı zehra nine

İstanbul'a sadece bir saat uzaklıkta bir cennet var. Yeşilliklerin içinde İzmit'e bağlı Gölcük Mahmuriye köyünde şelaleyi geçip yukarı doğru tırmanınca caminin tam karşısındaki evin kapısını çalın. Zehra Nine karşınıza çıkıyor. Güller içinde bir bahçesi var, elleri kınalı Zehra Şenol tam yüz yıldır burada yaşıyor.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber