'Grev hakkının olmaması bir eksiklik ama toplu sözleşme önemli bir kazanım'

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 24 Ağustos 2010 23:55, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Toç Bir-Sen Genel Başkanı Günay Kaya ile Referandumu konuştuk. Anayasa değişikliğine "Evet" diyeceğini söyleyen Kaya, bunun gerekçelerini söyleşimizde anlattı.

*Genel manada bakıldığında, Anayasa değişikliği referandumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Anayasa bir devletin temel düzenidir. Temel hak ve özgürlüklerin genel çerçevesini belirleyen mevzuat hiyerarşisinin en üstünde bulunan temel yasalardır. Dolayısıyla, Anayasa ne kadar demokratik olursa, ne kadar özgürlüklerden yana olursa, bireylerin, dolayısıyla vatandaşların o sistem içerisindeki özgürlük alanlarını da, o genişlikte tanımlamış oluruz. Şimdi, 82 Anayasasına baktığımız zaman, maalesef hem rejimin demokratik olması açısından, hem de, vatandaşların temel hak ve özgürlükleri kullanması noktasında çok ciddi sıkıntıları, engellemeleri görüyoruz. Rejim açısından, bizim anayasamız askeri vesayeti öngörmüş, dolayısıyla milletin egemenliğinden, halkın egemenliğinden ziyade, bir bürokrasi egemenliğine dayanmaktadır.

Sivil-Asker dengesinde de, mevcut anayasa askerin siviller üzerinde daha baskın olmasından yana bir tavır koymuştur. Dolayısıyla, anayasadaki bu temel belirleyiş, vatandaşa ve bireylere temel hak ve özgürlükleri kullanma noktasında çok dar bir alan tanımlıyor. O dar alanı da, Yüksek Yargı yoluyla yine kendisi kullanmış oluyor.

Yine anayasa, Türkiye de siyasetin ve milletin alanında hem egemenlik, hem de, rol çalarak adeta bir asker ve darbe diktatoryası oluşturmuş, millet ise, tabiri caizse, bu dar ve tamamen kısır dairede, habire dönüp durmaktadır; bunu, 367 kararında görüyoruz; 411 milletvekilinin "üniversitelerdeki kılık kıyafet özgürlüğünü düzenleyen madde teklifini" anayasa mahkemesi 11 üyesiyle reddetmiştir. Yani, meclisin çok ciddi anlamda ekseriyetini oluşturan 411 milletvekilinin, dolayısıyla milletin, egemenliği yok sayılmıştır. 11 kişinin ve onlarında 7'sinin kararı bağlayıcı olmuştur. Belki 550 milletvekilinin tamamıda karar verse, bu 7 kişilik Anayasa Mahkemesi Üyesi, eğer yok diyorsa, olmuyor. Böyle bir demokrasiyi tanımlayamayız. Yasama-Yürütme-Yargı noktasındaki güçler ayrımı, Türkiye'de ki anayasadan kaynaklanan bir şekilde, iç içe girmiş durumda ve bu durumu milletin egemenliğinden ve milletin temel hak ve özgürlüklerinden çalınan bir alan olarak görüyoruz. Bu açıdan, biz Türkiye'de ki 61 Anayasasının da, 82 Anayasasının da ve bunların öngördüğü anayasal kurumlarında, millet egemenliğini, halk egemenliğinin önünde ciddi engeller olarak görüyoruz. O bakımdan, biz 'Sivil Anayasa' talebimizi yüksek perdeden dillendirirken, bu 26 maddelik anayasa değişiklik paketine de 'EVET' diye oy verirken, aslında bunu söylemeye çalışıyoruz.

*Referandumda neden "EVET" denmeli?

Türkiye ye baktığımız zaman; siyasi tarihimizde ilk kez olağan bir şekilde millet kendi anayasasını cüzi de olsa, sınırlıda olsa, belirleme fırsatı buluyor. 61 Anayasasına baktığımız zaman bir Darbe Anayasası. 82 Anayasasına baktığımız zaman, yine bir askeri darbe sonrası oluşturulan Anayasa. Bu zamana kadar yapılan anayasal değişiklikler, TBMM de çok kısmi ve sınırlı olarak yapıldığı için, millet doğrudan birinci derecede seçimle anayasasını hiç belirleyememişti. Dolayısıyla, Türkiye de ilk kez bir anayasanın sınırlıda olsa değişikliğinden milletin iradesi belirleyici olacak. Bunu önemsememiz lazım. İkincisi de, hem devletin demokratikleşmesi açısından hem de, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi açısından, ne getirdiği noktasında; elbette ki 'bu dört dörtlük herkesi tatmin ediyor, bizi de tatmin ediyor', 'bu vazgeçilmez bundan daha iyisi yoktur' denmese de, mevcut anayasayla mukayese edildiği zaman, fevkalade önemli ilerlemeler, gelişmeler getirdiğini görmemiz gerekiyor. Dolayısıyla, 73 milyon insanımızın, bu referandumu bir fırsat olarak değerlendirip, en azından daha sonraki adımlar içinde bir başlangıç olması için bu anayasa paketini bir başlangıç bir umut kapısı olarak görüp, oy kullanan 45 milyon ferdin buna "EVET" demesi, zannediyorum kendi gelecekleri adına, çoluk-çocuğunun istikbali adına ehemmiyet arzetmektedir.

Bizim, bu değişiklik referandumunu devlet ve millet adına hayati mesele olarak gördüğümüzün altını bir kez daha çiziyorum

*Pakete "EVET" diyeceğini söyleyen sadece Memur Sen ve Hak İş. Buna karşın diğer sendikaların "hayırcı" veya "belirsiz" tutumunu neye bağlıyorsunuz?

Bu anayasada, memurlara toplu sözleşme hakkı getiriliyor. Halbuki biz, sendikal hakları grev hakkı olarak Örgütlenme Hakkı, Toplu Pazarlık Hakkı, ve Toplu Eylemcilik Hakkı gibi 3 hakkı birbirinden ayrılmaz ve bölünmez olarak görüyoruz. Bizim hukuk düzenimiz 1995 yılındaki anayasa değişikliğiyle, Türkiye de ki memurların örgütlenmesinin önünü açtı. Bununla ilgili 4688 sayılı yasa, 25 Haziran 2001 tarihinde TBMM den geçti . Dolayısıyla örgütlenme hakkı tanımasına rağmen, hukuk düzenimiz Toplu Pazarlık Hakkını tanımamıştır. Şimdi, bu Anayasa değişikliğiyle gönül isterdi ki hem Toplu Pazarlık Hakkını hem de toplu eylemcilik grev hakkını birlikte almış olalım, ama olmadı. En azından, bir şey tamamen elde edilemiyorsa da, tamamen reddedilemez kaidesine binaen, Toplu Pazarlık Hakkını, Toplu Sözleşme Hakkını, sendikaların ve memur sendikacılığının geleceği açısından fevkalade önemli buluyoruz. En azından emekleme sürecinde olan memur sendikacılığını bir olgunlaşma sürecine doğru hızla götüreceği kanaatindeyiz. Bu bakımdan, Toplu Sözleşmeyi biz hem kazanım olarak görmekle birlikte, grev eksikliğinin de önemli bir eksiklik olduğunu vurguluyoruz. Ama bu paketin bize getireceği Toplu Pazarlık Hakkını da, hem sendikacılık açısından, hem de memurlarımızın haklarının 'en iyi şekilde masada alma' adına çok daha önemli bir kazanım getireceğinin altını da çizelim. Ve bu noktada, bu paketle birlikte 'Toplu Sözleşmenin' geliyor olması da, hem memurlarımız için, hem memur sendikalarımız için, hem de Toplu Pazarlık Hakkını alacak memur sendikacılığının önümüzdeki projeksiyonu için önemli bir adım olduğunu düşünüyorum.

*Pakete "EVET" diyeceğini söyleyen sadece Memur Sen ve Hak İş. Buna karşın diğer sendikaların "hayırcı" veya "belirsiz" tutumunu neye bağlıyorsunuz?

Şimdi sorunuzun cevabına şuradan bakmamız gerekiyor; mevcut durum demokratik standardı düşük, temel hak ve özgürlükleri dar tanımlayan, sendikal hakları fevkalade kapsamlı tanımlayan bu hukuk düzeninin kime, ne fayda sağladığını ve Türkiye'de ki demokrasi çıtasını yükseltmenin ve sendikal hakları biraz daha geniş bir şekilde tanımlayarak sendikaların önünü açmanın, kime daha çok fayda sağladığını, bunların adreslerini hedeflerini bulduğumuz zaman, sorumuzun cevabını bulmuş olacağız. Şunu söylemek istiyorum; biz bugün gücünü kayırmacı bürokrasiden, cuntadan, darbeden, tekelcilikten devşirmeyen, 'Anadolu'nun özü' olarak tanımladığımız MEMUR-SEN'e mensup Toç Bir-Sen camiası, her zaman demokrasiden yana, emekten yana, şeffaflıktan yana oldu. Her zaman karanlıkların aydınlatılmasından yana oldu. Çünkü biz, gücümüzü Anadolu'nun öz ruhundan aldığımızı her fırsatta söylüyoruz. Dolayısıyla, MEMUR-SEN için şeffaflık her zaman bir güçtür. Kayırmacı bürokrasiden ve cuntadan yana olmamak, Memur-Sen'in kırmızı çizgileridir, bu da sendikamız için bir ayrıcalıktır. Meseleye bu zaviyeden baktığımız zaman Türkiye'de demokrasiyi istiyoruz, bunu sağlayacak birinci adım nedir? Anayasa. O zaman, Anayasa özgürlükleri en geniş şekilde tanımlamalı ve Darbe Anayasası, Cunta Anayasasından mutlaka sıyrılıp, "Milletin İradesini Milletin Ruhunu yansıtan Sivil ve Demokratik bir Anayasa olmalıdır" noktasında taleplerimizi söylüyoruz. Memur-Sen, hiçbir zaman karanlık ortamların, hormonlu karanlık odalarında gelişmedi. Memur-Sen, Anadolu insanının üzerinde, taban hareketiyle, taban çalışmasıyla büyüdü, dolayısıyla 28 Şubatın karanlık ortamı, antidemokratik cunta rejimi kime fayda sağladıysa, kimler cuntadan, darbeden, adı 'Sivil Toplum' olabilir, adı 'Sendika' olabilir fark etmez, kimler bu kuruluşlara arkasını yaslayarak, buraların desteğiyle, referansıyla sendikal varlığını muhafaza ediyorsa, şimdi yapılacak olan referandumla Türkiye'deki demokrasinin çıtasının yükselmesi, Türkiye'de sivil bir Anayasanın olması, adı sendika olur, parti olur fark etmez, kandan beslenen herkesi tasfiye edeceği için çıkarlarını, ekmeklerini ve geleceklerini tehlikede görüyorlar. Halbuki, tam bunların tersine, Memur-Sen'i demokrasi güçlendiriyor. Cuntacıların ve darbecilerin tasfiye olması, Memur-Sen'i güçlendiriyor. Gerçek demokrasi, hem Türkiye Cumhuriyeti devletini saygın itibarlı ve etkin kılıyor, hem de, 73 milyon milletimizin tamamını müreffeh ve özgür kılarak, topyekun güçlendirmiş oluyor.

Buradan, 'Anayasaya istemezük!' korosunda kimlerin olduğunu ve bunların hangi ortamlardan beslendiğine baktığımız zaman, Anayasa paketini 'turnusol kağıdı' olarak tanımlayabiliriz. Karanlık ortamlardan, darbecilerden, cuntacılardan medet umanlar elbette ki, 'Anayasaya hayır!' korosunda 'istemezük!' diye çığlık atıyorlar. Bunlar ne yaparsa yapsınlar, artık güneş balçıkla sıvanamıyor ve bu tren artık istasyondan yol almıştır. Türkiye ve 73 milyon milletimiz mutlaka Türkiye'de demokrasi çıtası yüksek bir sisteme kavuşacak, temel hak ve özgürlüklerimiz batı standartlarında tanımlanacak. Şeffaflıktan, taban hareketinden ve üyesinden, dolayısıyla kendi insanından almadığı gücünü, darbecilerden cuntacılardan alıyorsa, buradan artık bir yere varamayacaklarını, iki kere iki dört eder gibi göreceklerdir. Memur-Sen bu güne kadar, bu onurlu mücadelesinde haklı çıkmıştır. İnşallah milletimizin 12 eylülde vereceği 'Evet' kararıyla bu gücünü artırarak devam edecektir. Kim, nereden güç alıyorsa, onun önünü açmaya çalışıyor bugün hayır kampanyasını yürütenlere, hayır korosunun insanlarına baktığımız zamanda nereden güç aldıklarını açık-beyan görmekteyiz.

Sizce, Hayırcıların itirazları, iktidar partisinin AKP olmasından mı kaynaklanıyor?

İcraatları yapana göre değil, yapılan icraatları içeriğine göre yorumlamamız gerekir. İcraatları hangi iktidarlar yaparlarsa yapsın, bunun ne getireceği bizim için çok daha muteberdir. Ahmet yaparsa iyidir, Mehmet yaparsa kötüdür, Ahmet yaparsa yaşasın! ya da kahrolsun! gibi, kesin tanımlamalarla, duygusal refleks koyamayız. MEMUR-SEN bugünkü Anayasa karşısında hep sivil ve demokratik anayasayı savundu. Anaysa Mahkemesinin bir takım engellemelerini, hem 367 kararıyla hem de 417 kararlarıyla, paketin özüne girerek kırpmasına baktığımız zaman, Türkiye'de de filli bir düzen kurulmuş. Bu fiili düzenin de, kabul etmesek bile, meşru bulmasak bile, ama varlığını görüp, buna uygun tedbirlerle, hiç olmazsa bu binanın etrafını dolanarak binaya girmeyi sağlıyorsa da, biraz müşkülatlı, biraz sıkıntılı olsa bile, bununda bir pozitif çözüm olduğunun altını çizmemiz gerekiyor.

Biz, Toç Bir-Sen olarak, bu pakete hiçbir zaman 'en ideal paket, bundan daha iyisi olamaz' demedik, ama buna bir kapı aralayacak ve millete bir soluk verdirecek, bir umut aşılayacak bir argüman var.

"Efendim bunu AKP hükümeti getirdi". AKP hükümeti de getirse TBMM'nin iradesiyle şekillenmiştir. Hangi partiye mensup olursa olsun, Anayasanın 80 . maddesine göre, her milletvekili partilerinin değil, milletin vekilidir. Hangi partiye mensup olursa olsun. Dolayısıyla, o milletin vekillerinin önümüze koyduğu ve nihai olarak da milletin iradesine sunulan bir paket karşımızdadır. Buna ideolojik bakıp ideolojik destek veremeyiz. Biz buna duygusal bakıp duygusal reflekste veremeyiz. Bu milletin menfaatine mi? değil mi? demokrasi çıtamızı yükseltiyor mu? alçaltıyor mu? Türkiye'deki temel hak ve özgürlükleri genişletiyor mu? darlaştırıyor mu? Türkiye'deki yargı diktatoryasını, Türkiye'deki oligarşik bürokrasiyi güçlendiriyormu? yoksa, tam tersine, milletin lehine imkanlarını mı kısıyor? Tüm bunlara baktığımız zaman, bu pakette olumsuz sayabileceğimiz bir argüman yoktur. Eksiklikler, daha idealini istediğimiz maddeler olabilir, ama daha olumsuz olabilecek bir argüman göremediğimize göre, o zaman buna hayır demenin düz mantıkta bir karşılığı yoktur.

*Sizce MHP ve CHP'nin tavrı ne olmalıydı?

Siyaset milletle yapılır. Siyaset taban hareketidir. Siyaset tavandan başlamaz. Siyasetin ilk adımı; milletin kendisinden başlar. Bu güne kadar, millete dayanmayan, millete yaslanmayan, millette kaynağını bulmayan hiçbir siyasi gelişme, hiçbir siyasi adım hedefine ulaşmamıştır. Bugün, Türkiye'de muhalefetin bir hastalığı var; yargıya askere yaslanmak. Biraz kaba tabirle de, asker postalını temizleyerek kendini etkin ve güçlü kılmak. Halbuki, millete yaslanan, milletten güç alan siyaset, çok daha saygın bir siyaset, idare içerisinde etkinliği olmasa bile, gücü az olsa bile, yarın iktidar adayı olur. Bugüne kadar, askere yaslananlar, yargıya yaslananlar, belki güçler dengesi içerisinde kendini biraz etkin görüyor olabilir, ama bu hiç bir zaman sivil mantalitede, demokratik mantalitede saygınlık bulmamıştır.

Biz bu anlamda baktığımız zaman, eğer ki hayır diyorsak, niye hayır diyoruz? içeriğine söylenecek, kullanılacak cümle bulamıyorsak, tamamen duygusal ve yönlendirmeci bir refleksle bir tutum sergileyen muhalefet partilerinin, hem tabanları açısından, hem de milletin geleceği açısından fevkalade yanlış bir tercih yaptıklarını düşünüyorum. Bu kuşkusuz bireysel, kuşkusuz siyasal kararlarıdır, ama bir siyasi karar, bir parti kararı, milletin aleyhine kendi tabanlarının, kendi parti mensuplarının, kendi geleceklerinin aleyhine alacakları bir karar, aynen ipek böceğinin paradoksal bir biçimde kendi etrafını örmesine benzer, muhalefetin hareketini de, referanduma 'HAYIR' diyen sendikaların hareketini de, bu şekilde görüyorum

Ben bir insan olarak, birey olarak, bunların kendi vicdanlarına, akıllarına bile hayır kampanyalarını ikna edemediklerini düşünüyorum. Bir şartlı refleks verdiklerini düşünüyorum. Ama, CHP'li olur, MHP'li olur AK' li olur, hangi partiye mensup olursa olsun, partinin tavanı hangi yanlış kararı alırsa alsın, artık ben 2010 yılının Türkiye'sinde, bütün parti teşkilatlarının, baş nereye gittiyse ben oraya gideceğim diye bir yanlışın peşine düşeceğini sanmıyorum, bu yorumu, Genel Seçimlerle, Referandumu ayrı tutarak yapıyorum. Parti liderleri ne yaparsa yapsın, o partiye mensup, o ideolojiye mensup taban insanları, bu kararlarında kendi vicdanlarının, kendi gönül dünyalarının, akıllarının sesini dinleyeceklerini düşünüyorum kendi gelecekleri neyi gerektiriyorsa, kendi çocuklarının istikbali neyi gerektiriyorsa, o noktada bir karar vereceklerini düşünüyorum. Burada şuna da değinmem lazım; Türkiye'de, 2 kere 2 dört eder gibi, artık hiçbir şey, kapalı kapılar ardında kalmıyor, her şey milletin gözü önünde cereyan ediyor. Bu günün Türkiye'sinde 'heron' görüntüleri çıkıyor ve artık insanlar sorguluyor. Pimi çekilmiş bombayı askerine verip, asker şehit olduğu zaman 'hadi vatan sağ olsun!' demiyor ve insanlar sorguluyor. Bu sebepledir ki, onu yapanlarda kısmen de olsa, bir bedel ödemeye başladı. Bu vicdanımızı tatmin etmeyebilir. Belki adalet noktasında tam adalet gerçekleşmemiş olabilir ama bir süreç olarak baktığımız zaman, artık bazı şeyler, yapanların yanına kar kalmıyor. En azından bir sorgulamanın, az da olsa bir ceza müeyyidesinin işlevsel olduğunu ve insanların, artık peşin peşin kabulden ziyade, ciddi anlamda sorgulayan bir duruma geldiğini, Türkiye'nin aydınlık yarınları içinde önemli bir umut kaynağı olduğunu söylemem gerekiyor. Bu bakımdan, bugünkü partilerin, bugünkü sendikaların böyle 'istemezük!' mantığıyla 'HAYIR' korosunda, aynı koroda yer almaları, belki onlar için iyi bir görüntü izlenimi doğurabilir. Ama bunu tabanlar ve insanlar asla affetmiyor. İnsanlarımız, gönül dünyalarında, akıl dünyalarında, bu görüntüleri çok güzel değerlendiriyor ve bunun cevabını 12 eylülde sandıkta verecek, diye düşünüyorum.

*Sizce sandıktan ne çıkar?

Şimdi sonucu ne olur biraz evvel söyledim her şey seffaf bir şekilde milletin gözü önünde cereyan ediyor. Yargıya bakıyorsunuz işte eski adalet bakanı çok ideolojik bir yapılandırma yapmış. Yargıtay Başkanı, Danıştay Başkanı o eski adalet bakanının, hanımının, eşinin dostunun kulis çevrelerinde belirleniyor diye telefon görüşmeleri efendim ekran görüntüleri kamuoyu gündemine geliyor bir bakıyorsunuz ki 10 gün sonra sanki o görüntüler gerçekmiş gibi o ses kayıtları gerçekmiş gibi yüksek yargı organları bir adım yanlışını yapmadan aynı görüntü kayıtlarını, aynı ses kayıtlarını gerçekleştirecek şekilde kararlar alıyor, seçimler yapıyor. Efendim, ergenekon sanıkları tutuklanıyor, bir bakıyorsunuz ki bir sürü karanlık minval odaklar, şahıslar devreye giriyor, görüntüler ekrana geliyor, milletin çocuklarını, milletin yarınlarını, istikballerini karartma adına birsürü entrikalar çevriliyor. Bir bakıyorsunuz ki, zaman sürecinde de çok kısa bir sürede 10-15 gün içinde Türk milleti adına karar karar veren yüksek yargı organlarımız, mahkemelerimiz sanki o görüntülerini ses kayıtlarını gerçekleştirircesine kararlar almaya başlıyorlar. Ve millet artık bunu evinde, odasında televizyondan artık bunları çok net görüyor. Şimdi, bu milletin ensesinde boza pişirenler artık bu bozayı pişiremeyecek, millet o ensesinin artık hep tokatlanır, her zaman uzatılan bir ense olmadığını artık gösterecek. Artık enseyi uzatmayacak, millet bu kez tokadını uzatacak diye düşünüyorum.

Ben içtenlikle söylüyorum, bu milletin solcusu sağcısı, MHP'lisi, CHP'lisi, AKP'lisi, SP'lisi, BBP'lisi, hangi partiye mensup olursa olsun, Aktütün'de, çocuklarımızı şehit ettik. O cephelerde CHP'lisi vardı, AKP'lisi vardı, MHP'lisi vardı. Bir gazetemiz Aktütün saldırısnı çarşaf çarşaf yayınladı. Yetkililerimiz olayın üzerine gitmekten ziyade, 'haberleri kim basına verdi?' onların üzerine gitmeye çalıştılar. Hantepe'de, Gediktepe'de, İskenderun'da bu milletin sağcısı-solcusu çocuklarını şehit verdi. 28 şubatta bu milletin 55 milyar doları tokatlanmıştır. Bu milletin CHP'lisinin de cebinden parası çalınmıştır, AKP'lisinin de, MHP'lisinin de. Artık parti liderleri, 'şuraya gidin!' dediği zaman benim cebim zenginleşmiyor. Dolayısıyla, eğer bir çarpık yapılanma varsa, bir karadelik varsa, milletin CHP'lisi, MHP'lisi fark etmiyor, hepsi elbirliğiyle aklıselim neyi elverirse, onu yapmalı ve o kara delikleri kapatmalıdır. Şimdi bu milletin yargı sistemi, 5 tane insanın insafına ya da insafsızlığına bırakılamaz, demokrasi bu değildir, demokrasi; sorumlu yönetim düzenidir. Dolayısıyla 5 tane yargı üyesinin her biriyle ilgili, kamuoyunda olumlu-olumsuz bir sürü iddia dolanırken, diyorlar ki; 'biz yargıyı bunlara, Anayasa Mahkemesini de 11 asıl 4 tane de yedek üyeye bırakacağız ve 550 milletvekili ne yaparsa yapsın, orada 11 tane aslan gibi üyemiz duruyor, 11 kişiyle yasamanın üzerinde vesayet kuracağız, yüksek yargı organlarımızla da idarenin üzerinde vesayet kuracağız'... O zaman millet hangi alanı kullanacak? 40 tane bürokratla sistem tıkanıyorsa, bunun adı tamamen bir 'oligarşidir', bunun adı 'faşizan' yönetimdir. Bunun adına siz 'Halk Egemenliği' deyin, 'demokrasi' deyin bu bir 'ütopyadır'. O zaman, memleketin solcusu-sağcısı fark etmiyor, elbirliğiyle geleceklerini bu ipotekten kurtarmak, hangi partiye mensupsa, o partiye mensup olmanın bir vefa borcudur, onların birinci derecede insani görevidir, diye düşünüyorum.

Bu referandumda geçerli oy ne kadar? farz edelim ki 43 milyon, eğer biz meseleyi akıl merkezinden görüyorsak, bu 43 milyonun tamamının 'EVET' çıkması gerekir. Yok, bir sürü mantaliteyle, 'uydum kalabalığa' diyorsa, ona söyleyecek sözüm yoktur. Ama, bu milletin çocukları yeni Aktütün'lerden, yeni Hantepe'lerden, Gediktepe'lerden, İskenderun'lardan ve 30 senedir ne olduğu belli olmayan bir terör probleminden kurtulmak istiyorsa, 20 bin dolarları, 30 bin dolarları zorlayan bir milli gelir talep ediyorsak, bunu hak ettiğimizi düşünüyorsak, bunun göstergesi, 12 eylüldeki evet oylarının yüksekliğidir.

Yarınlarda bir hak talep edecek bu milletin 7 milyon vatan evladının, bugün ne yaptığına ve ne söylediğine bakması gerekir. Sendikalar anlamında da böyledir, vatandaş anlamında da böyledir. Yoğurt ekşimiş olabilir, ama ayran yapabilirsiniz. Ayran bozulmuş olabilir, ondan da başka bir şey yapabilirsiniz, ama eğer yağ bozulduysa yapacak bir şeyimiz yoktur. Şimdi bu sürecin yağı, tabiri caizse milletin bizatihi kendisidir. Millet, şimdi bütün bu araları temizleyecek, yeni baştan sisteme mührünü vuracak, iradesini gösterecek. Ben %100 evet çıkmasını bu mantıkla bekliyorum. %99 'EVET' çıkarsa, %1 'HAYIR' çıktı demektir, o %1 noktasında anlaşılmayan, bütün bu olayların onlara anlatamadığı daha vahim hadiseler mi bekleniyor? diye kendi kendime soruyorum, milletimiz bugüne kadar hep doğru karar vermiştir, bugüne kadar, hep fevkalade ince ayar çekmiştir. Ben bu sınavda da, milletimizin irfanı ile basireti ile hakikaten kadim kültüründen çok daha güzel bir kararla %100 bir 'EVET' çıkmasını temenni ediyorum. Bu millete yakışan da, bu milletin CHP'lisine, MHP'lisine, AKP'lisine, DP'lisine, BBP'lisine, SP'lisine yakışan da budur. Burada biz, hükümeti oylamıyoruz, burada başbakanı, cumhurbaşkanını oylamıyoruz. Açık yüreklilikle söylüyorum ki, burada biz, milletin geleceğini, devletin gelecekteki etkinliğini, gücünü, saygınlığını oyluyoruz.

Kim bu anlamda pozitif olmaz ki? Hangi vicdan, hangi akıl, hangi insanlık, hangi adalet, hangi irfan, hangi marifet tüm bu olumsuzluklardan yana 'HAYIR' diyebilir. Şimdi bir söylem olarak AKP'ye 'HAYIR' diyebilirsin, ama bunun sınavı bu değil, Genel Seçim. Sayın başbakana 'HAYIR' diyebilirsin. Ama bunun sınavı 12 eylül değil genel seçim. O bakımdan burada 'HAYIR' diyen insan, paradoksal bir biçimde, ipekböceğinin kendi etrafını ördüğü gibi, kendi etrafını ördüğünü bilerek yada bilmeyerek, böyle bir eylem içerisinde olduğunun farkına varmalıdır, diye düşünüyorum.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber