Sınavsız Anadolu lisesi: Güzel ama nasıl?

Kaynak : Yeni Şafak
Haber Giriş : 11 Aralık 2010 11:00, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 18:59

Kürşad Bumin

Nimet Çubukçu'nun farklı bir Milli Eğitim Bakanı olduğunu ben de kabul ediyorum. Bu farkın her şeyden önce bu makamı önceden işgal eden pek çok siyasetçiden farklı olarak bakanlığının adında yer alan "Milli"liği öğrencilerin ikide bir gözüne sokmamasından kaynaklandığını sanıyorum. (Yeri gelmişken tekrarlayayım: Bu bakanlığın adının önceden olduğu gibi Maarif Bakanlığı'na dönüştürülmesinin, ya da hiç değilse Eğitim Bakanlığı gibi sakin bir adda karar kılınmasının zamanı gelmedi mi hâlâ?) Çubukçu, -herkes şahit- eğitim-öğretimlerinden sorumlu olduğu öğrencilerin "milli" kalıba dökülmesi gerektiğinin sürekli tekrarlanması gibi eskinin pek makbul sayılan alışkanlıklarından uzak birisi. Tam tersine, bakanlığının imkanları dahilinde okul şartlarının iyileştirilmesi, öğretmen açığının kapatılması gibi önceliklerin gerçekleştirilmesiyle meşgul. Eğitimin-öğretimin daha fazla nasıl "milli" kılınabileceği gibi vakti geçmiş bir hayal yerine, okulun niteliğinin nasıl yenilenebileceğine kafa yoruyor. Çok da iyi yapıyor tabii ki. Bugünün dünyasında eğitimin-öğretimin "millisi" mi kaldı artık? (Çubukçu'ya bu övgümüz can sıkıcı sonuçlar doğurmaz umarım!)

Milli Eğitim Bakanı'nın medyada epeyce yer tutan son açıklamalarının da bu amacı güttüğü muhakkak. Yani bakanın özetle, 2014'e kadar düz lise-Anadolu lisesi ayrımının ortadan kalkacağını, ilk öğretimden sonra yolların (Fen liseleri ve Sosyal Liseler dışında) meslek liseleri ve Anadolu liseleri olarak ayrılacağının müjdelendiği açıklaması.

Çubukçu'nun önerdiği yöntem ?kabaca- bugün batı Avrupa eğitim sisteminde gözlenen bir yöntem. Bu yöntemin uygulanması sonucunda ?hiç şüphesiz- meslek liseleri ve üniversiteye hazırlayan liselerdeki öğrenci sayısı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi yarı yarıya yakın olacak. Bu son hatırlatmayı çok yakın tarihte bu konuda heyecanlı olarak yürüttüğümüz tartışmanın nasıl süratle "unutulduğunu"nun bir işareti olduğu için yapıyorum. Hatırlıyorsunuz; YÖK'ün yeni katsayı düzenlemesi sonrasında konuyu nasıl da heyecanla tartışmıştık. Tartışmada öne çıkan birinci tezin "Üniversiteli olmak herkesin, meslek liselilerin de hakkı" olduğunu da hatırlıyorsunuzdur.

Ama bakın, Çubukçu'nun Avrupa'yı örnek alarak önerdiği sistem, uygulandığı takdirde ?liseler arasındaki az sayıdaki geçişler dışında- ilköğretimin sonunda öğrencilere "Herkes kendi yoluna" diyecek bir sistem. (Bu arada, başarı puanına göre öğrenimlerine Anadolu liselerinde devam edecek öğrencilerden söz edilirken, "Anadolu İmam Hatip Liseleri"ne değinilmediğini gözlediğimi de söyleyeyim.)

Çubukçu'nun açıkladığı yeni sisteme karşı çıkmak, halihazır sistemin çok daha yararlı olduğunu iddia etmek kimsenin aklından geçmiyordur herhalde. Çünkü her şeyden önce, mevcut sistem bir "sistem" değil. Ülkenin eğitim politikasına yıllardır yapılan yamaların sonucu olarak, içinde -Çubukçu'nun da altını çizdiği gibi- "60'a yakın okul türü"nün yer aldığı bir yamalı bohça var karşımızda.

Peki Çubukçu'nun açıkladığı sistem toplumun eğitim-öğretim meselesine en iyi biçimde çözüm getiren bir sistem mi? Değil muhakkak, çünkü en başta bu sistemin anavatanı olan Avrupa'da da gözlendiği gibi, bu sistem "eşitlikçi" olmaktan çok uzak. Çünkü ilköğretim sonucunda elinizde olan ve sizin bundan sonra hangi liseye devam edeceğinizi belirleyen "başarı puanları" zaten büyük ölçüde önceden belirlenmiş durumda. Yani, Cem Karaca'nın sözleriyle "İşçisin sen işçi kal" durumu!

Evet durum böyle: Ama durumun böyle olması karşısında "Türk Milli Eğitim Sistemi"nin dünyada eşi benzeri bulunmayan, hem nitelikli hem de eşitlikçi bir yöntem icat edebileceği anlamına gelmiyor. Dolayısıyla, Çubukçu'nun açıkladığı sistemi "mevcuttan çok daha akılcı" diyerek benimsemekten başka seçenek yok görünüyor.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber