Kenan Evren, niçin 24 Kasım'ı öğretmenler için özel bir gün olarak tesis etti?

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 24 Kasım 2011 00:15, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

12 Eylül askerî darbesinin yapıldığı dönemde askerî yönetimin başında bulunan Kenan Evren, Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında, 24 Kasım'ın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanmasını kararlaştırmıştır. Atatürk bile 24 Kasım'ı 'Muallimler Günü' olarak ilan etmemişken, 12 Eylül darbecileri bugünü 'Öğretmenler Günü' olarak kutlamayı zorunlu hale getirmişlerdir. O dönemde bir taraftan 24 Kasım'ın Öğretmenler Günü olarak kutlanması zorunlu hale getirilirken, diğer taraftan da 1402 sayılı kanunla birçok bilim insanı üniversitelerden atılıyor, YÖK kuruluyor, öğretmenler meslekten atılıyor, sürgün ediliyor, sendikacılar tutuklanıp içeri atılıyor ve insanlar daha birçok baskıya maruz bırakılıyordu.Böylesi bir dönemde acaba Kenan Evren niçin 24 Kasım'ı öğretmenler için özel bir gün olarak tesis etmiştir? Öğretmenleri çok sevdiği için olabilir mi?

UFUK COŞKUN

MEB'de yeni bir zihniyet değişikliğini öngören 3797 sayılı 2011 tarihli KHK'yi "eğitimde bir normalleşme süreci" olarak değerlendirdiğim yazıma özellikle eğitimcilerden çok sayıda tepki almıştım. Kuşkusuz sayıları azda olsa düşüncelerimi takdirle karşılayan eğitimcilerde vardı. Büyük bir kesime göre KHK'den "Atatürk inkılâp ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, manevi, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan..." gibi ifadelerin çıkartılmış olması neredeyse vatanın yakında elden gideceğinin bir işareti gibiydi. Türkiye'de resmi ideolojinin kurguladığı ve onlara statükonun bekçiliği gibi kutsal bir vazifeyi yüklediği öğretmen kimliğinin tamda bu noktada sorgulanması gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye'de yıllardır eğitim kurumlarına dolayısıyla eğitimcilere de tuhaf bir kutsallık atfedilmiştir. Okulun ve eğitimcinin kutsal kabul gördüğü bir ülkede sanırım işlerin daha kolay yürüyeceği umuluyordu. Bilindiği gibi Türkiye'de "eğitim ordusunun" ülke için askerî ordudan daha önemli olduğu, yarınlarımızın çağdaş, ilerici, laik öğretmenlere emanet edildiği/edileceği, bilimin, aklın ve aydınlığın öncüsü öğretmenler olduğu gibi ifadeler yıllardır dillendirilir. Diğer taraftan mesleğe yeni başlayan öğretmenler, 24 Kasım'da Öğretmen Andı içerek göreve başlarlar. "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na, Atatürk inkılâp ve ilkelerine, Anayasa'da ifadesini bulan Türk milliyetçiliğine sadakatle bağlı kalacağıma.." diye başlayan bir yemin metnidir bu. Bir 12 Eylül yapımı olan 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde de yetkililer; öğretmenliğin ne denli kutsal bir meslek olduğu yönünde mesajlarını yayımlarlar.

24 KASIM 12 EYLÜL ÜRÜNÜDÜR

12 Eylül askerî darbesinin yapıldığı dönemde askerî yönetimin başında bulunan Kenan Evren, Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında, 24 Kasım'ın her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlanmasını kararlaştırmıştır. Atatürk bile 24 Kasım'ı 'Muallimler Günü' olarak ilan etmemişken, 12 Eylül darbecileri bugünü 'Öğretmenler Günü' olarak kutlamayı zorunlu hale getirmişlerdir. O dönemde bir taraftan 24 Kasım'ın Öğretmenler Günü olarak kutlanması zorunlu hale getirilirken, diğer taraftan da 1402 sayılı kanunla birçok bilim insanı üniversitelerden atılıyor, YÖK kuruluyor, öğretmenler meslekten atılıyor, sürgün ediliyor, sendikacılar tutuklanıp içeri atılıyor ve insanlar daha birçok baskıya maruz bırakılıyordu.

Böylesi bir dönemde acaba Kenan Evren niçin 24 Kasım'ı öğretmenler için özel bir gün olarak tesis etmiştir? Öğretmenleri çok sevdiği için olabilir mi? Bu sorunun cevabını bugünü neşe içinde kutlayan öğretmenlerin vermesini tavsiye ederim.

Darbe süreçlerinde en büyük yarayı alanlardan birisi de kuşkusuz eğitimdir. Bu dönemlerin ürettiği zihniyet ders kitaplarını da yansıtılmıştır.12 Eylül askerî cuntası, Atatürkçü olduklarının bir göstergesi olarak 24 Kasım'ın Öğretmenler Günü olarak kutlanmasını kararlaştırırken aslında Atatürkçülük kisvesi adı altında yaptıkları hataları, hukuksuzlukları kısmen de olsa üstünü örtmek istiyorlardı. Başka bir deyişle o dönemde yapılan tüm antidemokratik uygulamaların, şiddetin, baskının ve yasakların yanında, bir de ne kadar da Atatürkçü olduklarını ifade etmeye çalışıyorlardı. Diğer taraftan 12 Eylül darbe zihniyetinin ürettiği bu anlayış; resmi ideolojiyi kayıtsız-şartsız itaat eden, eleştiri kültüründen yoksun, sönük, özgürlükçü, bilim, sanat ve felsefe alanlarında kaliteli bireyler yetiştirmekten uzak bir öğretmen kitlesi oluşturmayı hedefliyordu.

Türkiye'de öğretmenleri kutsal yapan şey bir bakıma darbecilerin ideolojik öğretmen kurgusudur. Resmi ideolojiyi içselleştirdikleri oranda kendilerine kutsallık atfedilmiş olmalıdır. Gerçekte doğal insani özelliklerden soyutlanmış ve kutsallık atfedilmiş olan bu ideolojik öğretmen kurgusunun, eğitim bilimi açısından bakıldığında bir anlamı olmadığını düşünenlerdenim.

Dünyanın geldiği bu noktada bir eğitimcinin görev ve sorumluluğu öğrencilerine ideoloji aşılama olmamalıdır. Öncelikle teknik manada mesleğinin gerektirdiğini hakkıyla yapmak gibi ahlaki bir sorumluluğuna erişmelidirler. Aynı zamanda bir eğitimci özgürlükçü bir bakış açısına da sahip olmak zorundadır. Ne yazık ki bir kesimi hala farklı inançların, mezheplerin, ırkların, dinlerin, dillerin ve görüşlerin yaşadığı çok kültürlü bir ülkede, dünyaya dar bir milliyetçilik penceresinden bakmayı tercih etmektedir. Çünkü mevcut eğitim sisteminin tezgâhından geçen eğitimcilere evrensel değerlere açık, insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkan, ülkesinin itibarını ve kalitesini her alanda yükseltmeyi çabalayan insanlar olmak yerine resmi ideolojinin kendilerine biçtiği misyonu sürdürmeleri istenmiştir. Bu yüzden bazıları örneğin laiklik adı altında en temel haklardan birisi olan başörtüsüne tepki göstermekten kaçınmaz. Bununla ilgili olarak bir eğitimcinin Balıkesir'de başörtülü öğrencisini dövdüğünü biliyoruz. Sadece başörtüsüne de değil aynı zamanda farklı inanç, ırk ve düşünceye sahip öğrencilerini de benzer tepkileri gösteren eğitimciler yok değildir.

TEK TİPÇİ YAPI SONA ERMELİDİR

Okula farklı renkte kıyafet giyerek gelen ilkokul öğrencilerini rencide eden, saç trası olmayan öğrencilerin saçlarını ceza olarak arkadaşlarının önünde makasla kesen, törenlerde hazırola geçmeyen öğrencilerini döven, çocukların rahat hazır ol komutlarıyla asker gibi yürümelerinden rahatsızlık duymayan, andımızı ceza olarak 3-4 defa tekrarlatan, onların tek bir kıyafete mahkûm edilmelerini eğitim adına sakıncalı bulmayan, belirli gün ve haftalarda küçücük çocuklara oyuncak silahlarla müsamere yaptıran ve milliyetçiliğin içselleştirilmesi gereken en temel değerlerden birisi olduğuna inanan eğitimcilerin sayısı az değildir. Değişimlerin yaşanmaya başlandığı bir dönemde başta eğitimciler ve öğrencileri insan hakları ve özgürlükler alanında ciddi bir eğitimden geçirilmelidir. Artık eğitimciler evrensel değerler temelinde bir düşünce alışkanlığı geliştirmek durumundadır. Bu anlamda MEB Bakanı Ömer Dinçer'in eğitimcilerin seviyelerini yükseltmek istemesi ve eğitimcilerle ilgili çalışmalar hazırlaması olumlu görülmelidir. KHK'nin ardından atılacak en somut adımlardan birisi de eğitimcilerle ilgili çalışmalar olmalıdır. Kuşkusuz bu yeni eğitim anlayışından eğitimcilerde üzerine düşeni yapmak durumundadır. Kendilerini insan hak ve hürriyetleri alanında geliştirmek durumundadırlar. Bakanlık bunun için yeni projeler üretmek zorundadır. Örneğin gerekirse eğitimcilere ALES sınavından muaf tutularak eğitim alanında (isterlerse başka alanlarda da) doğrudan lisans yapma imkânı tanınmalıdır. Eğitim kurumlarını, gerek idarecilerini gerekse eğitimcilerini donanımlı (otoriter değil) daha modern, daha özgür ve bilim üreten ortamlar haline getirmek elbette mümkündür. Yeter ki yenilikçi, özgürlükçü ve bilimsel bir kafa yapısına sahip olunsun. Bu bakımdan eğitimciler maaş azlığından daha çok insan hak ve özgürlükleri konusunda hassasiyet göstermelidirler.

MEB BAKANI ÇALIŞMALARINI HIZLANDIRMALI

Bugün "farklılıklarla birlikte barış ve huzur içinde yaşamamız lazım" gibi söylemlerin sıklaştığı bir ortamda bir taraftan da buna engel olan örneğin "andımız" gibi metinleri, Milli Güvenlik derslerini eğitimin olmazsa olmazı gören ve bu tür uygulamaların kaldırılacak olmasını da cumhuriyetin imhasıymış gibi değerlendiren birçok eğitimcinin neredeyse sınırların ortadan kalktığı bir dünyada artık ufuklarının açılması gerekmektedir. Bu ülkede herkesimden insanla, Türküyle, Kürdüyle, Ermenisiyle, Alevisiyle, Müslümanı, Sunnisi ve gayri müslimiyle barış ve huzur içinde yaşamak gibi bir umudumuz olmalı. Umudumuzun gerçek olması içinde öncelikle ideolojik eğitim sisteminden, eğitimcilerine varana kadar bütün yapıyı ciddi bir reforma tabi tutmak zorundayız. Kısacası eğitimcilerin maaş sorunundan daha önemli olan özgürlük seviyelerinin yükseltilmesidir. Eğitim yapısının, eğitimcilerinin dolayısıyla öğrencilerin özgürleştirildiği bir ülke şüphesiz sosyal, siyasal, ekonomik ve bilim alanlarında gelişmeye açık zengin ve huzurlu bir ülke olacaktır.

* Özgür Eğitim-Sen MYK Üyesi-Yazar

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber