Sosyal güvenliğe 13 eleştiri...

Haber Giriş : 07 Haziran 2005 11:55, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Hükümetin hazırladığı ve reform olarak nitelendirilen Sosyal Güvenlik Tasarısı'na CHP 13 noktada itiraz ediyor. CHP'nin eleştirilerini Kemal Kılıçdaroğlu, Saygı Öztürk'e sıraladı.

Hükümetin ?reform? olarak nitelendirdiği ve Perşembe günü TBMM Sağlık ve Sosyal Alt Komisyonu'nda görüşmeye başlanacak Sosyal Güvenlik Tasarısına, CHP'den 12 konuda eleştiri geldi. Daha önce SSK Genel Müdürlüğü görevinde bulunan İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Gözcü'den Saygı Öztürk'e ?kazanılmış haklar geriye götürülmek isteniyor? dedi ve bunları örneklerle sıraladı.

Sosyal güvenlik sisteminde köklü değişiklikler öngören düzenlemeler kapsamında hamilelik döneminden itibaren maddi durumu iyi olmayan alilere yardım yapılması, evlilik, ölüm, emzirme ödeneklerinin artırılması, genel sağlık sigortasına geçildiğinde maddi durumu iyi olmayanların sağlık primlerinin devlet tarafından karşılanmasını öngören ?Sosyal Güvenlik Yasası? Perşembe gününden itibaren TBMM Sağlık ve sosyal Alt Komisyonu'nda görüşülmeye başlanacak. Sistemde köklü değişiklikler öngören düzenlemelerin, tartışması da konunun anlaşılmaya başlanmasıyla birlikte artacak gibi gözüküyor.

Emeklilik Sigortası, Sağlık Sigortası, Primsiz Sigortacılık, Sosyal Güvenlik Kuruluş Yasa tasarılarının getirdiği bazı olumlu yönlerinin yanı sıra, kazanılmış bir çok hakkı da ortadan kaldırdığı ya da zorlaştırdığı öne sürüldü. SSK Genel Müdürlüğü görevinde bulunuş, sosyal güvenlik konularında ?uzman? olarak bilinen İstanbul CHP Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, tasarıların beraberinde önemli sorunlara ve hak kayıplarına yol açacak maddeler içerdiğine dikkat çekti.

Kemal Kılıçdaroğlu, tasarıda yer alan hükümler konusundaki eleştirilerini şöyle sıraladı:

1. Bu tasarı yasalaştığında, Yasayı uygulayacak kurum, tasarının 3. maddesinde, ?Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı? olarak belirlenmiştir. Ancak halen Türkiye'de böyle bir kurum yok. Çünkü bu kurumla ilgili yasa tasarısı henüz parlamentoya sevkedilmiş değil.

2. Bugün için yürürlükte olan yasalarla sigortalılara sağlanan pek çok hak, tasarı ile zorlaştırılmakta ya da ek yükümlülükler getirilmektedir. Örneğin, Tasarı ile emekli aylığı bağlama oranı 2016 yılına kadar yüzde 50'ye kadar düşürülecek. Bugün için aylık bağlama oranı, SSK'lılar için yüzde 70, Bağ-Kur'lular için yüzde 65, Emekli Sandığı iştirakçileri için de yüzde 75'tir. Yani insanlar, Tasarı yasalaştığında, sisteme daha uzun süre para aktaracak, ancak buna karşın daha düşük oranlarda emekli aylığı alacaklardır. Zaten Tasarının ana felsefesi de budur. Uzun dönemde, finansman dengesinin bu yöntemle sağlanacağı düşünülüyor.

3. Kısa dönemde ise sistemi memurlar finanse edecek. Çünkü memurlar aldıkları tüm ücretler için (ek ödeme, yan ödeme, tazminatlar vb) prim öderlerken, SSK ve Bağ-Kur'lular belli sınırlar içinde ödeyecekler. Böylece, memurlar bugün ödediklerinden daha fazla bir parayı sosyal güvenlikleri için ödeyecekler.

4. Normal koşullarda bugün bir SSK'lı kadın 58, erkek ise 60 yaşını doldurmak ve en az 7000 gün prim ödemek koşuluyla emekli olabilmektedir. Tasarıyla uzun dönemde emeklilik yaşı yükseltilmekle birlikte, prim ödeme gün sayısı 9000 güne çıkarılmaktadır. Kayıtdışı ekonominin çok yaygın olduğu ülkemizde 9000 günlük koşulu doldurmak, kamu ve sendikalı işyerleri dışında) hemen hemen olanaksızdır.

5. Yürürlükteki yasalara göre, en az 5 yıl sigortalı olan ve ortalama her yıl için 180 gün (5x180=900 gün) prim ödeyen sigortalının ölümü halinde geride kalan eş ve çocuklarına ölüm aylığı bağlanıyor. Tasarı ile ölüm aylığı bağlama koşulları da ağırlaştırılıyor. Tasarıya göre ölüm aylığı bağlanması için, prim ödeme gün sayısı 900'den 1800'e çıkarılıyor.

6. Yürürlükte olan Sosyal Sigortalar Yasasında, iş kazasına uğrayıp, meslekte kazanma gücünü yüzde 25 ve daha aşağı oranda kaybedenlere gelirlerinin peşin sermaye değerinin toptan ödenmesi öngörülmüşken, Tasarı ile bu hak yürürlükten kaldırılıyor.

7. Yürürlükte olan Sosyal Sigortalar Yasasında, iş kazası ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün yüzde 60'ını kaybeden sigortalı malul sayılıyor. Tasarı ile bu oran sigortalının aleyhine olarak yüzde 66'ya yükseltiliyor.

8. Yer altı maden işlerinde çalışan sigortalıların, çalışma koşulları dikkate alınarak, bunlar için özel emeklilik koşulları uygulanıyor. Tasarı ile bu düzenlemeye de son verilmektedir.

9. Emekli aylıkları hesaplanırken, yıllık kalkınma hızının (refah artışı) dikkate alınmaması ilkesi aynen korunuyor. Oysa yıllarca çalışıp emekli olan bir kişinin, emekli aylığında artış yapılırken, refah payının da ?en azından bir kısmının- dikkate alınması sosyal devlet ilkesine daha uygun düşerdi. Emekliyi, emekli olduğu yılın aylığına mahkum edip, refah artışından yararlandırmamak, emeklinin bu ülkenin kalkınması için gösterdiği çabayı görmezden gelmek demektir.

10. Tasarı ile, ölen sigortalının hesaplanan aylığının hisse payı düşürülüyor. Benzer hak kayıpları, iş kazası ve meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünü kaybedenler için de söz konusu...

11. Tasarıya göre, ?...Kurumca sağlanacak sağlık hizmetlerinin cinsleri, belirlenecek zaman aralığında kullanım miktarları ve kullanım süreleri Kurumca Sağlık Bakanlığının görüşü alınarak...? belirlenecektir. Bu düzenleme idareye, sağlık hizmetlerinde sınırlama getirme yetkisi veriyor. Kurum bu yetkisini ?maliyet-fayda, maliyet-etkililik ve benzeri ölçütleri dikkate...? alarak kullanacaktır. Oysa bugün için gerek SSK'lılar ve gerekse emekli sandığı emeklileri için herhangi bir sınırlama yok. İdarelerin böyle bir yetkileri de bulunmuyor.

12. Türkiye'de tedavisi mümkün olmayan durumlarda, SSK ve Emekli Sandığı sigortalısını yurt dışında tedavi ettiriyor, tüm sağlık harcamalarını karşılıyor. Tasarıya göre ise yurt dışı tedavilerde ödenecek bedel, ?yurt içinde sözleşmeli sağlık hizmet sunucularına ödenen tutarı geçemez? deniliyor. Bu demektir ki, yurt dışı tedavilerde, sağlık harcamalarının önemli bir bölümünü sigortalının kendisi ödeyecek.

13. Bugün için prim borcu olan Bağ-Kur'lular, sağlık hizmetlerinden yararlanamıyor. Aynı ilke tasarıda korunuyor. Bu yaklaşım, devletin zaaflığını göstermektedir. Prim ödemesi zorunlu olan bir sistemde, borcu olandan primi alınır. Siz devlet olarak prim toplamak için hiç çaba harcamayacaksınız, sonra da kişi hastalandığında, ?borcunu ödemedin kusura bakma ben sana bakamam, çünkü sen ölümü hakkettin? diyeceksiniz. Sosyal devlette bu yaklaşımın mantıklı bir yönü var mı?

BU, BİR BÜROKRATIN FERYADIDIR

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, bürokrasideki kadrolaşma ve vekaleten atamalar konusunu gündeme getirmesi, bazılarının keyfini kaçırmış olacak ki, hemen karşı atağa geçtiler. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu'nda görev yapan bir üyenin durumunu ?skandal? olarak gündeme getirip bir bir skandal yarattılar. Haberde, ?Eski Başsavcı Nurettin Soyer, İzmir Seferihisar'da 600 yataklı TEOS adlı bir tatil köyü sahibi olurken, Soyer'in bu serveti edinmesinde büyük rolü olan Recep Sanal da, yine ne yazık ki Devlet Denetleme Kurulu Üyesi olarak görev yapıyor. Bu nasıl tesadüftür?? deniliyor.

Recep Sanal'a ?Bu olay nedir?? diye sorduğumda, gazeteye gönderdiği açıklamanın örneğini gönderdi. Okuyoruz:

- 24 yıla yaklaşan kamu görevimin, 18 yılını İçişleri Bakanlığı'nda mülki idare amiri olarak geçirdim. 2000 yılının Ocak ayından bu yana da Devlet Denetleme Kurulu Üyeliği görevini yürütmekteyim. Şimdiye kadar, Devlete veya özel kişilere ait herhangi bir taşınmazın alımına, satımına veya başka biçimlerde birileri tarafından mülk edinilmesine doğrudan veya dolaylı aracılık etmeyi sağlayacak; yasama, yürütme veya yargı makamlarından herhangi birinde görev yapmadım.

- İzmir'in Seferihisar ilçesine resmi veya özel amaçlarla dahi hayatımda hiç gitmedim. TEOS adlı turistik tesisin yerini ve niteliğini bilmiyorum. Sahiplerini de bilmem ve tanımam. Nurettin Soyer isimli kişiyi hayatımda hiç görmedim ve tanımıyorum. Bu kişinin adını, ilk defa yazar Erdal Bilallar'ın 2002 yılındaki haberinden duydum. Kim olduğunu araştırdığımda, yıllar önce vefat etmiş yaşlı birisi olduğunu öğrendim. Gazeteci Erdal Bilallar'ın 18 Mayıs 2002'de yayımlanan yazısını okuyunca, derhal kendisine gerçekleri anlatan bir açıklama gönderdim. Ancak, gönderdiğim açıklamayı yayımlamadı.

- Bu gelişme üzerine; tazminat davası açtım. Ceza infaz edildi. Şerefli bir Türk bürokratı olarak; bugüne kadar hukuka, ahlaka veya vicdana aykırı hiçbir eylem ve işlemim yoktur. Kamu görevim boyunca; bırakınız herhangi bir adli veya idari işleme muhatap olmayı, disiplin soruşturması dahi geçirmedim. Sicil dosyam tertemiz olup, başarı belgeleri ve takdirnameler ile doludur.

Bürokratın haykırışını biz duyduk ve gerçeklerin bilinmesi açısından da açıklamasını sizlerle de paylaştık. Cumhurbaşkanını eleştireceğiz diye yanlışı olmayan bir bürokratı, ilgisi olmayan bir konuda yıpratmak isteniyorsa bunun da bir hesabını veren çıkacaktır.

Gözcü


Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber