'Dünyada hiçbir saygın üniversitede bizdeki gibi seçim mekanizması yok'

Haber Giriş : 30 Haziran 2005 06:16, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Taha AKYOL/Milliyet

DİLİMİZDE yerleşmiş terimler var: "Demokratik üniversite, özerk, özgür üniversite" gibi...
Ama bu terimler üniversitede "öğretim" ve "araştırma" konularında verimliliğin nasıl artacağıyla ilgili değildir!
"Demokratik, özgür, özerk" ama verimsiz, sorumsuz, içe kapanık bir üniversiteyi kim ister?!
Türkiye, 1961-1980 arasında böyle "özgür, özerk, demokratik" bir üniversite dönemini yaşadı. Prof. Joseph S. Szyliowicz'in belirttiği gibi, bu dönemde Türk üniversitelerinin hali vahimdir. (M. Heper, A. Evin, Politics in the Third Turkish Republic, Westview Press, 1994)
O dönemde üniversitemiz bilimsel üretkenlikte İran'ın gerisindedir!
YÖK sistemi buna tepki olarak, aşırı merkeziyetçi, hiyerarşik bir yapı getirdi. Rektörler üniversitenin 'şef'i gibi düşünüldü.
1991 ve 1992'de yapılan iki değişiklikle, rektör adaylarını öğretim üyelerinin seçmesi, bu seçimin YÖK süzgecinden geçmesi ve cumhurbaşkanı tarafından atanması usulü getirilerek, sistem daha da kötüleştirildi.
***
ELBETTE istisnaları az değildir ama bu 'sistem' üç şeyi teşvik ediyor: Rektörün gözüne girmek, YÖK'le iyi geçinmek, cumhurbaşkanı tarafından mimlenmemek!
Bu üç faktör, "akademik performans"ı teşvik ediyor mu?!
YÖK, gerekli olan koordinasyondan öteye çok aşırı hiyerarşik ve merkeziyetçi yetkilere sahiptir.
Rektörlük kurumu da hem diktatörce yetkilere sahiptir, hem öğretim üyelerinin oylarına bağımlıdır! Bu sistem, "yandaş" kadrolar oluşturulmasını, "eş, dost, akraba" atamalarını teşvik ediyor. "Yandaş" olmayanlar üzerinde rektörün baskı yapmasını kolaylaştırıyor!
Böyle bir sistem "akademik performans ölçümü"nü ve "akademik kalite kontrolü"nü değil, "yandaşlığı" teşvik ediyor!
Bunun basına ve mahkeme kararlarına intikal etmiş örnekleri çoktur.
Onun için rektör adaylarını öğretim üyelerinin seçmesi yanlıştır; demokrasiyle falan da ilgisi yoktur!
***
DÜNYADA hiçbir saygın üniversitede bizdeki gibi seçim mekanizması yoktur.
Türkiye, üniversite yönetimi için "mütevelli heyet" benzeri modelleri tartışmalıdır. Rektörü, denetleyeceği kimselerin seçmemesi modern üniversite yönetiminin en önemli ilkelerden biridir.
Seçim, akademik kariyerde üstün başarı göstermiş, o sebeple artık "denetlenen" değil, "denetleyen" durumunda olabilecek az sayıdaki 'elit' öğretim üyeleri ile, sanayi temsilcileri, itibarlı mezunlar ve Milli Eğitim temsilcisinden oluşan karma komitelerce yapıldığı zaman hem özerklik hem "kalite kontrolü" birlikte mümkün olmaktadır.
Prof. İhsan Doğramacı'nın "Rektör Seçimi ve Atama Krizi" adlı kitabında bu konuda geniş izahat vardır.
Bizde bilimsel yayın sayısı neden hızla artıyor? Akademik terfiler için zorunludur da ondan... Bu iyi bir örnek! Akademik kadrolara giriş ve terfiler de mutlaka objektif akademik kıstaslara bağlanmalı, ama bunu "yandaş jüriler" değil, kadro ilişkisi bulunmayan, ayrı fakültelerden komisyonlar belirlemelidir.
Modeli ne olursa olsun, üniversitelerimizde "akademik rekabet, akademik kalite, şeffaflık, hesap verirlik" gibi mekanizmaları geliştirmemiz gerekiyor.
Yüksek performanslı üniversitelerimizi "elit araştırma üniversiteleri" olarak düşünmeliyiz artık.
Ciltler dolduracak, farklı öneriler getirilecek bir konu. Ama mevcut sistemin tıkandığı belli.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber