Memurlarla ilgili 7 adet Danıştay Kararı

Danıştay'ın 7 adet kararını yayımlıyoruz. Bu kararlar içerisinde bir üst öğrenimin bitirilmesi halinde intibakın nasıl yapılacağı, uzman öğretmenlik başvuruları, hırsızlık şüphesi nedeniyle hizmet sözleşmesi fesih edilen bir kamu personelinin hak mücadelesi, idarelerin Danıştay tarafından verilen her kararı hemen uygulamak zorunda olmadığı gibi hususlar yer almaktadır. Kararlar için başlığa tıklayınız.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 21 Ağustos 2012 00:38, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

ORTAOKUL MEZUNU OLARAK MEMURİYETE GİREN DAHA SONRA MESLEK LİSESİNİ BİTİREN KİŞİNİN İNTİBAKI NASIL YAPILIR?

T.C.
DANIŞTAY
Onbirinci Daire

Esas No : 2009/4295 Karar No : 201 1/5943

Anahtar Kelimeler: Sözleşmeli Personel, Üst Öğrenim, Emsal İntibakı

Özeti : Kazanılmış hak aylık derece ve kademesinin üzerine 5434 sayılı Kanun'un Ek 18. maddesinde belirtilen yönteme göre sigortalı hizmet sürelerinin eklenmesi suretiyle emekli keseneğine esas derece ve kademenin belirlenmesi gerektiği hakkında.

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : ...

Çamlıbel Elektrik Dağıtım A.Ş.

Karşı Taraf (Davalı) : Çamlıbel Elektrik Dağıtım A.Ş.

Vekili : Av. ...

İstemin Özeti : Sivas idare Mahkemesinin 21.12.2006 gün ve

E:2006/212, K:2006/4162 sayılı kararının; davacı tarafından, temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Füsun Erkin

Düşüncesi : Dava, davalı idarede 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye tabi sözleşmeli personel olarak görev yapan davacı tarafından 29.8.2005 tarihinde meslek lisesini bitirmesi üzerine emekli keseneğine esas derece ve kademesinin bitirdiği üst öğrenim gözetilerek yeniden belirlenmesi için yaptığı başvurunun emsalini aşamayacağı belirtilerek reddi yolunda tesis edilen işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

657 sayılı Kanun'un 36. maddesinin A-12/d bendi ve 5434 sayılı Kanun'un Ek 18. maddesi uyarınca yapılan intibakı, emsalini aşmayan davacı hakkında tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmayıp, iptali gerektiğinden aksi yönde verilen Mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı : Metin Gürz

Düşüncesi : Çamlıbel Elektrik Dağıtım A.Ş.'nde sözleşmeli personel statüsünde koruma ve güvenlik görevlisi olarak görev yapan davacının, 2005 yılında meslek lisesinden mezun olması üzerine emekli keseneğine esas aylık intibakının meslek lisesi mezuniyeti gözönünde bulundurulmak suretiyle yeniden belirlenmesi yolundaki başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddine karar veren idare Mahkemesi kararının bozulması istenilmektedir.

Sözleşmeli personelin sosyal güvenlik mevzuatı yönünden 5434 sayılı Kanun'a tabi olması nedeniyle emekli keseneğine esas aylık intibakının, 5434 sayılı Kanun'un ek 70. maddesi uyarınca hesaplanacak kurum karşılıkları ile sözleşmeli personelden yapılacak kesintiler ile aynı Yasanın 41. maddesi uyarınca bağlanacak emekli aylığının hesaplanmasında uygulanacak gösterge rakamlarının belirlenmesi açısından dikkate alınması zorunludur.

Bu durumda, 22.6.1977 tarihinde ilkokuldan, 30.6.1993 tarihinde ortaokuldan, 2005 yılında da meslek lisesinden mezun olan davacının emsalinin, 2001 yılında meslek lisesini bitirerek göreve başladığı, 2005 yılında ise 6. derecenin 2. kademesinde bulunduğu dikkate alındığında, emekli keseneğine esas aylık intibakının emsalini aşmadığı saptanan davacının, 2005 yılında meslek lisesinden mezun olması nedeniyle emekli keseneğine esas aylık intibakının meslek lisesi mezuniyeti gözönünde bulundurulmak suretiyle yeniden belirlenmesi gerekirken, bu yöndeki başvurusunun reddine ilişkin işlemde ve bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddine karar veren idare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile idare mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onbirinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

Dava, Çamlıbel Elektrik Dağıtım A.Ş.'nde 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki (II) sayılı Cetvele tabi sözleşmeli personel statüsünde koruma ve güvenlik görevlisi olarak çalışan davacı tarafından, 29.8.2005 tarihinde Açık Öğretim Meslek Lisesini bitirmesi nedeniyle emekliliğe esas derece ve kademesinin bitirdiği üst öğrenim dikkate alınarak yeniden belirlenmesi amacıyla yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

idare Mahkemesince, davalı idarede göreve başladığı sırada ortaokul mezunu olan davacının emsalinin 30.6.1993 tarihinde ortaokulu bitiren, 30.6.1996 tarihinde mesleki liseyi bitirerek memuriyete giren kişi olacağı ve bu emsalinin davacının şu an bulunduğu derece ve kademeye ulaşamayacağı, bu nedenle, davacının intibakı hesaplanıp emsalini geçemeyeceği belirtilerek emekliliğe esas derece ve kademesinde değişiklik yapılmaması şeklinde tesis edilen işlemde mevzuata aykırı bir husus bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek Mahkeme kararının bozulması istenilmektedir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 36. maddesinin "Ortak Hükümler" başlıklı (A) işaretli fıkrasının (12/d) bendinde, memuriyette iken veya memuriyetten ayrılarak (657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 87. maddesine tâbi kurumlarda çalışanlar dahil) üst öğrenimi bitirenlerin, aynı üst öğrenimi tahsile ara vermeden başlayan ve normal süresi içinde bitirdikten sonra memuriyete giren emsallerinin ulaştıkları derece ve kademeyi aşmamak kaydıyla, bitirdikleri üst öğrenimin giriş derece ve kademesine memuriyette geçirdikleri başarılı hizmet sürelerinin tamamı her yıl bir kademe, her üç yıl bir derece hesabıyla ilave edilmek suretiyle bulunacak derece ve kademeye yükseltilecekleri kuralına yer verilmiştir.

5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun Ek 18. maddesinde ise, Sosyal Sigortalar Kanunu'na tabi görevlerde bulunduktan sonra iştirakçi olanların, emeklilik keseneklerine, personel kanunları gereğince kazanılmış hak olarak aldıkları derece ve kademe aylıkları üzerine, sigorta primi ödemek suretiyle geçirdikleri sürelerin, her yılı bir kademe ilerlemesine ve tahsil durumlarına göre her 2, 3, 4 veya 5 yılı bir derece yükselmesine esas olacak şekilde eklenerek bulunacak derece ve kademe aylığının esas alınacağı, bunların, personel kanunlarına göre kazanılmış hak olarak aldıkları kademelerin ilerletildiği veya derecelerin yükseltildiği sürece, emeklilik keseneğine esas kademelerinin ilerletileceği ve derecelerinin yükseltileceği, ancak, bunların emeklilik keseneğine esas aylık derecelerinin yükseltilebilmesi için, tahsil durumları itibariyle personel kanunları hükümlerine göre, en son yükselebilecekleri dereceleri geçmemelerinin ve bir derecede en az geçirilmesi gereken yıl sayısı kadar kademeden emeklilik keseneği ödemiş olmalarının şart olduğu, 18. yaşın ikmalinden önce veya iştirakçi oldukları tarihteki tahsil derecelerinden daha aşağı bir tahsil derecesinde sigorta primi ödemek suretiyle geçirdikleri sürelerin dikkate alınmayacağı, sigorta primi ödemek suretiyle geçen sürelerin, personel kanunları hükümlerine göre, memuriyette geçmiş sayılmak suretiyle, kazanılmış hak derece ve kademelerinin tespitinde değerlendirilen kısımlarının, bu madde uyarınca, emeklilik keseneğine esas aylığın tespitinde ayrıca nazara alınmayacağı kurala bağlanmıştır.

Anılan Yasa kuralı uyarınca, ilgilinin kazanılmış hak aylık derece ve kademesinin üzerine maddede belirtilen yönteme göre sigortalı hizmet sürelerinin eklenmesi gerekmektedir.

Dosyanın incelenmesinden, doğum tarihi 29.1.1966 olan ve 22.6.1977 tarihinde ilkokulu bitiren davacının ilk olarak 2.11.1989 tarihinde Sivas Demir Çelik İşletmelerinde 1475 sayılı iş Kanunu ve emeklilik yönünden Sosyal Sigortalar Kurumu'na tabi olarak göreve başladığı, 12.7.1993 tarihinde ortaokulu bitirdiği, 1.9.1 998 tarihinde 4046 sayılı Kanun kapsamında Çamlıbel Elektrik Dağıtım A.Ş.'nde Emekli Sandığı'na tabi olarak göreve başladığı, Çamlıbel Elektrik Dağıtım A.Ş.'de göreve başladığı tarihte emekliliğe esas derece ve kademesinin Sosyal Sigortalar Kurumu'na tabi 8 yıl 7 ay 29 gün hizmeti ile 1 yıl 6 ay askerlik hizmeti ve ortaokul mezunu olduğu gözetilerek 11. derece 3. kademe olarak belirlendiği ve emekliliğe esas intibakı yönünden 7. derecenin 2. kademesinde bulunduğu 29.8.2005 tarihinde Açık Öğretim Lisesi Mesleki Açıköğretim Programını bitirmesi üzerine emekliliğe esas derece ve kademesinin bitirdiği üst öğrenim dikkate alınarak yeniden belirlenmesi amacıyla yaptığı başvurunun emsalini aşamayacağı belirtilerek reddedilmesi üzerine bu işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davayı açtığı anlaşılmıştır.

Yukarıda yer verilen yasa kuralları uyarınca, davacının emsali 1.9.2001 tarihinde meslek lisesini bitirmiş olarak 12. derecenin 2. kademesinde Emekli Sandığı'na tabi göreve başlayan kişidir. Davacının emsalinin kazanılmış hak aylık derece ve kademesi, davacının idareye başvuruda bulunduğu 29.12.2005 tarihine kadar olan görev süresi, 5189 sayılı Kanun'la verilen 1 derece, 657 sayılı Kanun'un 64. maddesi uyarınca aldığı 1 kademe gözetildiğinde, 9. derecenin 1. kademesine ulaşmakta, kazanılmış hak aylık derecesinin üzerine sigortalı hizmet süresi ve askerlik süresi eklendiğinde emekli keseneğine esas intibak derecesi 6. derecenin 2. kademesine ulaşmaktadır.

Bu durumda, davacının idareye başvurduğu tarihte emeklilik keseneğine esas intibakının 7. derecenin 2. kademesinde bulunduğu dikkate alındığında, emekli keseneğine esas derece ve kademesinin bitirdiği üst öğrenim dikkate alınarak belirlenmesi amacıyla yaptığı başvurunun emsalini aştığı ileri sürülerek reddedilmesinde hukuka uyarlık bulunmayıp, aksi yönde verilen idare Mahkemesi kararında yasal isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın Mahkemeye gönderilmesine, 16.1 1.201 1 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


2. SINIF EMNİYET MÜDÜRÜNÜN 1. SINIF EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNE ATANMASINDA İDARENİN TAKDİR HAKKININ KAPSAMI

T.C. DANIŞTAY
Onikinci Daire

Esas No : 2008/4082 Karar No : 201 1/4264

Anahtar Kelimeler: Rütbe Terfi, Takdir Yetkisi

Özeti : Emniyet Teşkilatında 1 .sınıf emniyet müdürlerinin unvanlarının konumu ve kadro sayısının sınırlı olduğu, bu kadrolara atamalarda idarenin kişileri kıdem ve liyakata göre atama konusunda takdir yetkisine sahip bulunduğu hakkında.

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı): İçişleri Bakanlığı

Karşı Taraf : ...........

İsteğin Özeti : Manisa İdare Mahkemesince verilen

28.2.2008 günlü, E:2007/1204, K:2008/398 sayılı kararın dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Oğuz Özkarslı

Düşüncesi : idare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından anılan kararın onanması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı : E. Nur Necef

Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onikinci Dairesince işin gereği düşünüldü:

Dava, 2. sınıf emniyet müdürü olarak görev yapan davacının, 2007 yılı terfi döneminde 1. sınıf emniyet müdürlüğü rütbesine terfi ettirilmemesine ilişkin işlemin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kalınan özlük haklarının yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

Manisa İdare Mahkemesince verilen 28.2.2008 günlü, E:2007/1204, K:2008/398 sayılı kararla; 2. sınıf emniyet müdürü olarak görev yapan davacının, 2007 yılında bir üst rütbeye terfi değerlendirmesine alınan 2. sınıf emniyet müdürleri için hazırlanan kıdem tablosunda 154. sırada yer aldığı, 110 personelin terfi ettirildiği, kıdem ve liyakat yönünden bir üst rütbeye terfi için gerekli yeterliliğe sahip olan davacının, kendisinden daha kıdemsiz ve sicil ortalaması düşük olan personelin terfi ettirilmesine karşın hukuken kabul edilebilir mahiyette ve haklı bir neden olmaksızın bir üst rütbeye terfi ettirilmemesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline ve yoksun kalınan mali hakların yasal faiziyle birlikte tazminine hükmedilmiştir.

Davalı idare; 425 2. sınıf emniyet müdürünün durumunun görüşülüp 1 10 kişinin 1. sınıf emniyet müdürlüğü rütbesine yükseltildiğini, davacının 154. sırada yer aldığını, 3.sınıf emniyet müdürü olarak görev yaptığı dönemde işlediği suçlar nedeniyle hakkında ceza mahkemelerince verilmiş iki ayrı mahkumiyet kararı bulunduğunu, dolayısıyla takdir yetkisi kullanılarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu'nun 4638 sayılı Yasa ile değişik 55. maddesinde; emniyet müdürlüğü sınıfları ve en az bekleme süreleri belirtilip terfilerin kıdem ve liyakata göre yapılacağı, rütbede belirlenen zorunlu bekleme süreleri sonunda bir üst rütbeye terfii edebilmek için bekleme süresi kadar olumlu sicil alıp bir üst rütbede boş kadronun olması gerektiği ve kıdem sırasının her yıl duyurulacağı, polis amirlerinin bir üst rütbeye terfiinde bu rütbedeki fiili çalışma süresinin esas alınacağı ve kıdem sırasının tesbitinde bulunulan rütbeye terfi tarihinin esas alınacağı hükme bağlanmıştır.

10.8.2001 günlü 24489 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Emniyet Hizmetleri Sınıfı Personeli Rütbe Terfileri ve Değerlendirme Kurullarının Çalışmalarına ilişkin Yönetmeliğin 4. maddesinde; "Kıdem", bir rütbede geçen fiili çalışma süresi; "liyakat" ise, personelin aldığı sicil, ödül ve takdirnamesi, eğitim ve öğrenimle kazanılan bilgi, beceri ve davranışlar ile geçmiş hizmetlerinde almış olduğu cezalar, geçirdiği ve devam eden soruşturmaların niteliğine göre belirlenecek terfi yeterliliği olarak tanımlanmış, 8. ve devamı maddelerde rütbelere terfi ve kıdem esaslar sayılmış, 9. maddesinde, polis amirlerinin rütbelere terfilerinin bu Yönetmeliğin 11. maddesinde belirtilen şartları taşımak kaydıyla kıdem ve liyakata göre yapılacağı vurgulanmış olup, 16. maddesinde de kıdem sırasının tesbitinde nelerin belirleyici olduğu kurallara bağlanmıştır. Yukarıda belirtilen mevzuatın değerlendirilmesinden; Yüksek Değerlendirme Kurulunca, bir amirin bir üst rütbeye terfi ettirilip ettirilemeyeceği hususundaki değerlendirmesini, ilgili amirin kıdem ve liyakatini göz önünde bulundurmak suretiyle yapacağı, liyakatin yerinde olup olmadığının değerlendirilmesinde ise personelin aldığı sicil, ödül ve takdirnamesi, eğitim ve öğrenimle kazanılan bilgi, beceri ve davranışlar ile geçmiş hizmetlerinde almış olduğu cezalar, geçirdiği ve devam eden soruşturmaların niteliğine göre belirlenecek terfi yeterliliği gibi unsurları dikkate alacağı kuşkusuzdur.

Dosyanın incelenmesinden, 2. Sınıf Emniyet Müdürü olan davacının, 1. sınıf Emniyet Müdürlüğü rütbesine yükselmeyi hak eden emniyet müdürleri için hazırlanan 2007 yılı kıdem listesinde, 154. sırada yer aldığı, 2007 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Değerlendirme Kurulunca 110 emniyet müdürünün 1. sınıf Emniyet Müdürlüğü rütbesine terfi ettirilmesine karar verildiği, davacının sicil not ortalamasının 94,33, takdir-taltif sayısının ise 10 olduğu, 3. sınıf emniyet müdürü olarak görev yaptığı dönemde işlediği fiiller nedeniyle, Tunceli Asliye Ceza Mahkemesinin 16.1.2001 gün ve E:2000/46, K:2001/l sayılı kararıyla adli görevi ihmal suçundan, 5 ay hapis ve 2 ay 15 gün memuriyetten men cezası ile cezalandırıldığı, yine Tunceli Asliye Ceza Mahkemesinin 16.1.2001 gün ve E:2000/69, K:2001/4 sayılı kararıyla "Baskı ve nüfuzunu kullanarak tanıkları yalan tanıklığa sevk etmek" suçundan dolayı 8 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı, anılan cezaların mahkemece ertelenmesine karar verildiği anlaşılmıştır.

Yüksek Değerlendirme Kurulunun disiplin ve hiyerarşiyi bozmamak için mevcut boş kadrolara en kıdemli ve liyakatliyi tespit ederek bu sıralamaya göre terfi işlemlerini yapması gerekmektedir. Polis amirlerinin bir üst rütbeye atanmalarında öncelikle kıdemin esas olduğu ancak, bulundukları rütbedeki en az bekleme sürelerini dolduranların da, liyakat esasına göre yasa ve yönetmelikte yer alan diğer hususların değerlendirilmesi sonucu bir üst rütbeye atanabilecekleri açıktır.

Bu durumda; emniyet teşkilatı içerisinde önemli bir yer işgal eden ve rütbe karşılığı II Emniyet Müdürlüğü ve Daire Başkanlığı olan 1. sınıf emniyet müdürlerinin ünvanlarının konumu, kadro sayısının sınırlı olması nedeniyle kıdem ve liyakata sahip 2. sınıf emniyet müdürlerinin hepsinin 1. sınıf emniyet müdürlüğü görevine atanma olanağının olmaması, 3201 sayılı Yasa'nın 55. maddesi uyarınca, bu kadrolara yapılan atamalarda idarenin kişileri kıdem ve liyakata göre değerlendirmeye tabi tutarak atarken kamu yararı ve hizmet gerekleri ile sınırlı olarak takdir yetkisini kullanabileceği hususları birlikte değerlendirildiğinde ve davacının kıdem sıralamasında terfi edecek ilk 110 kişi arasına giremeyerek 154. sırada yer alması, sicil ortalamasının ve takdir-taltif sayısının terfi eden personelin büyük bölümüne göre düşük kalması, bir önceki rütbede olsa bile ceza mahkemesi tarafından 2 ayrı davada mahkumiyetine hükmedilmiş olması, hapis cezası almasına neden olan fiillerin niteliği dikkate alındığında; 1. sınıf emniyet müdürlüğü rütbesine yükseltilmemesinde hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine ulaşıldığından, dava konusu işlemin iptaline dair İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle Manisa idare Mahkemesince verilen 28.2.2008 günlü, E:2007/1204, K:2008/398 sayılı kararının 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin l/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Yasa ile değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen nedenler gözetilmek suretiyle yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, artan 6,00 TL. posta pulu ücretinin istemi halinde davalı idareye iadesine, 20.09.2011 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Davalı idarenin temyiz istemi reddedilerek hukuk ve usule uygun bulunan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği görüşü ile aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.


HIRSIZLIK ŞÜPHESİYLE HİZMET SÖZLEŞMESİ FESİH EDİLEN VE FESİH EDİLME İŞLEMİNİ MAHKEMEDE İPTAL ETTİREN PERSONELİN AÇACAĞI TAZMİNAT DAVASINDA, MAHKEME NELERE BAKMALIDIR?

T.C. DANIŞTAY
Onikinci Daire

Esas No : 2009/3222 Karar No : 201 1/4315

Anahtar Kelimeler: Tip Hizmet Sözleşmesi, Bilgi Notu, Manevi Tazminat

Özeti : Manevi tazminat, karşı tarafın işlem ve eylemleri sonucu ilgililerin, kişilik haklarına kasıtlı ve ağır bir saldırı nedeniyle uğradıkları elem ve üzüntünün kısmen giderilmesine yönelik bir tatmin aracı olduğundan, kasıtlı ve ağır saldırı hususunun her yönüyle araştırılıp incelenmesinden sonra bir karar verilmesi gerektiği hakkında.

Temyiz isteminde Bulunan (Davacı) : ...

Vekili : Av. ...

Karşı Taraf : Kültür ve Turizm Bakanlığı

İsteğin Özeti : Ankara 4. idare Mahkemesince verilen

26.12.2008 günlü, E:2008/l 212, K:2008/2370 sayılı kararın, dilekçede yazılı nedenlerle 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Temyize konu kararın onanması gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi : Harun Samsa

Düşüncesi : İdare Mahkemesince verilen kararın bozulması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı : Nazmiye Kılıç

Düşüncesi : idare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onikinci Dairesince işin gereği düşünüldü:

Dava, Paris Kültür ve Tanıtma Müşavirliğinde sözleşmeli statüde mahalli katip sekreter olarak görev yapan davacının sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin 29.03.2007 gün ve 53802 sayılı işlemin yargı kararıyla iptal edildiğinden bahisle 20.000 TL. manevi tazminatın ödenmesi istemiyle açılmıştır.

Ankara 4. İdare Mahkemesince verilen 26.12.2008 günlü, E:2008/1212, K:2008/2370 sayılı kararla, davacının hizmet sözleşmesinin feshedilmesi işlemine dayanak oluşturan bilgi notunda, davacının ... TV kanalının 2007 yılında istanbul Formula 1 pistinde düzenlemeyi planladığı WTCC araba yarışının organizasyonu amacıyla Müşavirlikten Türk sponsor bulunması konusundaki talebi reddedildiği halde, davacı tarafından firmaya bu konuda yardımcı olunmak üzere yazışmalar yapıldığının belirlendiği, ayrıca SMT Paris Fuarında sırasında ikram amacıyla bulundurulan meyve sularının düzenli olarak fuar kapanış saatinde standdan çıkarılırken yakinen tespit edildiği ve izlendiği bilgilerinin yer aldığı görülmüş olup olayda davalı idarenin manevi tazminat ödemeye hükmedilmesini gerektiren ağır hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.

Davacı, hırsızlık isnadıyla sözleşmesinin feshedildiğini, bu durumun iş ve aile çevresindeki itibarını zedelediğini, uğradığını ileri sürdüğü bu haksızlık nedeniyle kendisinde oluşan manevi zararın tazmininin gerektiğini, bu nedenle İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmadığını öne sürmekte ve kararın temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

Dosyanın incelenmesinden, Paris Kültür ve Tanıtma Müşavirliğinde sözleşmeli statüde görev yapan davacının, 31.3.2007 tarihinden itibaren sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davada; Kültür ve Turizm Bakanlığı ile davacı arasında imzalanan Tip Hizmet Sözleşmesinin 13. maddesinin (g), (h), (j), (I), (m), (o) bentlerine aykırı davranışlarının tespit edildiğinden bahisle sözleşmesi feshedilen davacının, görevinde yetersiz veya başarısız olduğu, görevini kamu yararı ve hizmet gerekleri açısından gereği gibi yerine getirmediği yolunda somut bilgi ve belge bulunmaksızın, gerçekliği araştırılarak saptanmamış bir bilgi notu uyarınca tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptali yolunda Ankara 7. idare Mahkemesince verilen 26.12.2007 günlü, E:2007/341, K:2007/2667 karar üzerine, davacı tarafından sözleşmesinin feshedilmesine dayanak gösterilen Tip Hizmet Sözleşmesinin 13. maddesinin özellikle (o) bendiyle kendisine açıkça hırsızlık isnadında bulunulduğundan bahisle 20.000 TL. manevi tazminata hükmedilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Doktrinde ve yargı içtihatlarında açıkça ortaya konulduğu üzere, manevi tazminat, karşı tarafın işlem ve eylemleri sonucu ilgililerin, kişilik haklarına kasıtlı ve ağır bir saldırı nedeniyle uğradıkları elem ve üzüntünün kısmen giderilmesine yönelik bir tatmin aracıdır.

Olayda, davacının sözleşmesinin feshine ilişkin işlemin iptaline ilişkin Ankara 7. İdare Mahkemesince verilen 26.12.2007 günlü, E:2007/341, K:2007/2667 sayılı karar üzerine sözleşmenin feshedilmesine sebep olan bilgi notunda yer alan suçlamalarla ilgili olarak davacıya isnat edilen eylemlerin sübut bulup bulmadığının tespiti amacıyla davalı idarece soruşturma açılıp açılmadığı, açılmışsa bu soruşturma sonucu herhangi bir işlem tesis edilip edilmediği, ayrıca bu suçlamalarla ilgili ceza yargılamasının yapılabilmesi için Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulup bulunulmadığı, eğer bulunulmuşsa bunun neticesinin araştırılması ve buna göre karar verilmesi gerekirken bu tür bir araştırma yapılmaksızın verilen manevi tazminat isteminin reddine yönelik İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Ankara 4. idare Mahkemesince verilen 26.12.2008 günlü, E:2008/1212, K:2008/2370 sayılı kararın 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin l/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Yasa ile değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen nedenler gözetilmek suretiyle yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 21.09.201 1 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


GEÇİCİ İŞÇİYE DAİMİ KADRO VERİLMESİNDE, VİZELİ 180 GÜN ÇALIŞMADA, VİZESİZ ÇALIŞILAN GÜNLERİN DİKKATE ALINAMAYACAĞI

T.C. DANIŞTAY
Onikinci Daire

Esas No : 2009/7786 Karar No : 2011/5837

Anahtar Kelimeler: Geçici İşçi, Vizesi Yapılmış Geçici iş Pozisyonları

Özeti : Davalı idarede 5620 sayılı Yasa'da öngörülen usulüne uygun vizesi yapılmış geçici iş pozisyonunda toplam 6 ay (180 gün) çalışma koşulunu taşımadığı açık olan davacının sürekli işçi kadrosuna atanması istemiyle yaptığı başvurunun reddine dair işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı hakkında.

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalılar) : 1- Başbakanlık Hazine

Müsteşarlığı

2- TCDD işletmesi Genel Müdürlüğü

Vekili :Av. ...-

Karşı Taraf : ...

Vekili : Av. ...

İsteğin Özeti : Danıştay Onikinci Dairesinin 27.02.2009

günlü ve E:2009/539, K:2009/1002 sayılı bozma kararına uyularak Ankara 1. idare Mahkemesi'nce verilen 13.05.2009 günlü, E:2009/l 557, K:2009/713 sayılı kararın dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi: M.Önder Tekin

Düşüncesi : idare Mahkemesince verilen karar ve dayandığı

gerekçe hukuk ve usule uygun olup, bozulmasını gerektirecek bir neden de bulunmadığından anılan kararın onanması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı : Gül Filiz Ercan Aslantaş

Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen

kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onikinci Dairesince işin gereği düşünüldü:

Dava; davalı idarede geçici işçi statüsünde çalışan davacının, 5620 sayılı Kanun uyarınca sürekli işçi kadrosuna atanma talebinin reddine ilişkin 1 7.10.2007 günlü ve 1 6386 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Onikinci Dairesinin 27.02.2009 günlü ve E:2009/539, K:2009/1002 sayılı bozma kararına uyularak Ankara 1. idare Mahkemesinin 13.05.2009 günlü, E:2009/l 557, K:2009/713 sayılı kararı ile, TCDD İşletmesine bağlı işyerlerinde geçici işçi olarak çalışan ve 2006 yılı içerisinde çalışma süresi toplamı 195 gün olan davacının, hangi statüde çalıştırılacağında, TCDD işletmesinin belirleyici olması ve 21.04.2007 tarihi itibariyle iş akdinin devam etmesi karşısında; davacının 5620 sayılı Kanun uyarınca sürekli işçi kadrosuna geçirilmesi gerekmekte iken, aksi yönde tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir.

TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü; 5620 sayılı Kanunun l/b maddesinde; usulüne uygun olarak vizesi yapılmış geçici iş pozisyonlarında toplam 6 ay veya daha fazla çalışan geçici işçilerin sürekli işçi kadrosuna geçirileceğinin öngörüldüğünü, ayrıca, davacının 21.04.2007 tarihi itibariyle kurum ile sözleşmesinin bulunmadığını, 2006 yılında da toplam 120 gün süreli vizeli kadroda çalıştığını, bu nedenle, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı ise, davacının vizesiz olarak çalıştırılmasında sorumluluklarının olmadığını, davacının 2006 yılında 6 aydan daha az süre çalıştırıldığını, bu nedenle sürekli işçi kadrosuna geçirilmemesinin hukuka uygun olduğunu ileri sürmekte ve idare Mahkemesi kararının temyizen incelerek bozulmasını istemektedirler.

21.4.2007 günlü ve 26500 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5620 sayılı "Kamuda Geçici iş Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına veya Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici işçi Çalıştırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun "Kapsam" başlıklı 1. maddesinde;

" (1 )Bu Kanun;

a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, 10.12.2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idareler ve (IV) sayılı cetvelde yer alan sosyal güvenlik kurumları ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, kanunlarla kurulan fonlar ve kefalet sandıkları, özel kanunlarla kurulan kuruluş ve teşekküller ile hizmetlerini genel bütçenin transfer tertiplerinden yardım alarak yürüten kamu kurum ve kuruluşlarında,

b) Kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları (iştirakler hariç), 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun çerçevesinde özelleştirme kapsamında veya programında bulunanlardan sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait kuruluşlar ile 4.2.1924 tarihi ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanunu ile kurulmuş ve sermayesinin tamamı Hazineye ait kuruluşlarda,

c) il özel idareleri, belediyeler, bunların kurdukları veya üye oldukları mahalli idare birlikleri ile müessese ve işletmelerinde (Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olan şirketler hariç) ve belediyelerin bağlı kuruluşlarında, 2006 yılı içerisinde usulüne uygun olarak vizesi yapılmış geçici işçi pozisyonlarında toplam 6 ay veya daha fazla süreyle çalışmış olan geçici işçileri kapsar. 2005 veya 2006 yıllarında aynı şartlarda çalışıp da askerlik, doğum veya sağlık kurulu raporuyla belgelendirilen sağlık sorunları sebebiyle iş sözleşmesi askıda kalanlar da bu fıkra kapsamında değerlendirilir." hükmüne yer verilmiştir.

Olayda; davalı idarede geçici işçi statüsünde çalışan davacının, 2006 yılı içerisinde fiilen toplam 195 gün çalışmış olmasına rağmen, bu hizmetlerinin 120 gününün vizeli, 75 gününün ise vizesiz işlerde geçtiği, dolayısıyla 5620 sayılı Yasa'da aranılan "2006 yılı içerisinde usulüne uygun olarak vizesi yapılmış geçici iş pozisyonlarında toplam 6 ay (180 gün) çalışmış olma" şartını taşımadığından Yasa kapsamında olmadığı, bu nedenle daimi işçi kadrosuna atanmadığı anlaşılmıştır.

Bu durumda, davalı idarede 5620 sayılı Yasada öngörülen usulüne uygun vizesi yapılmış geçici iş pozisyonlarında toplam 6 ay (180 gün) çalışma

koşulunu taşımadığı açık olan davacının, anılan Yasa uyarınca sürekli işçi kadrosuna atanması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarelerin temyiz istemlerinin kabulüyle Ankara 1. idare Mahkemesi'nce verilen 13.05.2009 günlü, E:2009/1557, K:2009/713 sayılı kararın 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin l/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Yasa ile değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen nedenler gözetilmek suretiyle yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine 15.11.201 1 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


DÜZENLEYİCİ İŞLEM İPTAL OLURSA, DAHA ÖNCE DÜZENLEYİCİ İŞLEME KARŞI DAVA AÇMAMIŞ OLANLARIN DA 10 YILLIK ZAMANAŞIMI SÜRESİ İÇİNDE MALİ HAKLARINI İSTEYEBİLECEKLERİ HAKKINDA

T.C. DANIŞTAY
İdari Dava Daireleri Kurulu

Esas No : 201 1/217 Karar No : 2011/616

Anahtar Kelimeler: Düzenleyici İşlem, Ek Ödeme, Genel Zamanaşımı Süresi

Özeti : /- Bir düzenleyici işlemin yargı kararı ile iptal edilmesi üzerine, daha önce düzenleyici işleme karşı dava açmamış olan, ancak iptal kararından yararlanmak üzere daha sonra 2577 sayılı Yasa'nın 10. maddesi kapsamında idareye başvuran kişilerin düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlanmalarının hukuk devleti ilkesinin gereği olduğu,

2- Öte yandan, söz konusu başvurunun dayanağının düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararı olması nedeniyle, belli bir uygulama tarihi esas alınarak açılmayan bu davalarda geçmişe yönelik hak kayıplarının karşılanmasında, ilamların infazına ilişkin 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin esas alınması gerektiği, hakkında.

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : ...

Vekili : Av. ...

Karşı Taraf (Davalı) : Sağlık Bakanlığı

İstemin Özeti : Samsun 2. İdare Mahkemesinin 15.10.2010

günlü, E:2010/674, K:2010/1048 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması, davacı tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Samsun 2. idare Mahkemesince verilen ısrar kararının usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi Bülent Küfüdür'ün Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile idare Mahkemesince verilen ısrar kararının onanması gerektiği düşünülmektedir. Danıştay Savcısı Handan Yağuş'un Düşüncesi : idare Mahkemesince Danıştay Onbirinci Dairesinin bozma kararına uyulmayarak verilen ısrar kararının Daire kararında belirtilen gerekçe ile bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay idari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Dava; ... hemşire olarak görev yapan davacının, adı geçen Hastanenin Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı olduğu dönemde yürürlükte bulunan "SSK Ek Ödeme Yönergesinin 5. maddesinin 1 1. bendinde yer alan "...aylık 80 saatin üzerinde..." ve "...80 saate kadar tutulan nöbetler için ek ödeme yapılmaz." ibarelerinin yargı kararı ile iptali üzerine, iptal edilen ibareler nedeniyle 15.9.2003 - 19.2.2005 tarihleri arasında aylık 80 saate kadar tuttuğu nöbetler karşılığı ödenmeyen ek ödeme tutarlarının ödenmesi istemiyle yaptığı 13.2.2008 tarihli başvurunun reddine ilişkin 13.2.2008 günlü, 7060-50 sayılı işlemin iptali ile belirtilen dönemde ödenmeyen ek ödeme tutarlarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Samsun 2. idare Mahkemesinin 9.7.2008 günlü, E:2008/173, K:2010/735 sayılı kararıyla; SSK Ek Ödeme Yönergesine karşı açılan davada Danıştay Onbirinci Dairesince verilen iptal kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlanmak amacıyla davacı tarafından yapılan 13.2.2008 günlü başvurunun 2577 sayılı Yasanın 10. maddesi kapsamında bir başvuru olduğunun kabulü gerektiğinden, bu başvurunun reddine ilişkin dava konusu 13.2.2008 günlü, 7060-50 sayılı işlemin 13.2.2008 tarihinde tebliği üzerine 21.3.2008 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunmadığı; ayrıca, başvuru tarihi itibarıyla kadrosu Sağlık Bakanlığında olan ve bu Bakanlığa bağlı hastanede görev yapan davacının SSK personeli olduğu dönemden kaynaklanan parasal haklarına ilişkin talebini yönelteceği bakanlığın, Sağlık Bakanlığı ve ilgili biriminin de bu Bakanlığa bağlı sağlık birimleri olduğunun kuşkusuz olduğu; bu bağlamda davalı idarenin, süre aşımı bulunduğuna ve husumete yönelik itirazlarının yerinde görülmediği; işin esasına gelince, nöbet hizmetinden dolayı ek ödeme yapılmasını engelleyen Yönergeye karşı süresi içinde dava açmayan davacının, bu Yönergeye karşı Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası tarafından açılan davanın iptal kararı ile sonuçlanması üzerine 80 saate kadar tuttuğu nöbet hizmetlerinden dolayı tarafına ek ödeme yapılması istemiyle yaptığı başvurunun reddi üzerine bakılan davayı açtığı, buna göre, davacının Yönergenin uygulandığı dönemde dava açmaması nedeniyle, geçmişe dönük parasal hakları alamayacağı, idareye başvuru tarihinden başlayarak ileriye doğru parasal hakların ödenmesinin mümkün olabileceği, ancak idareye başvuru tarihi itibariyle davacı Sağlık Bakanlığı personeli olduğundan adı geçen Yönergenin davacıya uygulanamayacağı, dolayısıyla, 2003 - 2005 yıllarına ait nöbet hizmetlerinden dolayı davacıya ek ödeme yapılmasına hukuki olanak bulunmadığından, davacının tarafına ödeme yapılması yönündeki başvurusunun reddine ilişkin işlemde ve davacıya ödeme yapılmamasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Anılan karar, Danıştay Onbirinci Dairesinin 26.1.2010 günlü, E:2008/l 5323, K:2010/474 sayılı kararıyla; Anayasanın 2. ve 138. maddeleri ile 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinde yer verilen hükümler doğrultusunda iptal edilen bir düzenleyici işlemin yürürlükte olduğu dönemde, bu düzenleyici işlemin kısıtlayıcı hükümleri nedeniyle hakkı muhtel olan kişilerin, düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlanmaları, yani, düzenleyici işlem nedeniyle yoksun kalınan hakların ilgililere iadesi, idarenin yargı kararının gereklerine göre işlem tesis etmesi mecburiyetinin dolayısıyla da hukuk devleti ilkesinin gereği olduğu, düzenleyici işlemin iptalinin, bu düzenleyici işlem nedeniyle menfaati ihlal edilen veya hakkı muhtel olan kişiler için, düzenleyici işlemin bu kişilere geleceğe dönük uygulanma imkanı kalmadığı durumlarda, iptal edilen düzenleyici işlem nedeniyle bu işlemin yürürlükte olduğu süre içinde yoksun kaldıkları hakların iadesi biçiminde hukuki sonuç doğurmayacağını kabul etmenin, yargı kararının hiçbir şekilde uygulanmaması sonucunu doğuracağı, bu durumun ise hukuk devleti ilkesini işlevsiz bırakacağının açık olduğu; diğer yandan, Danıştay Onbirinci Dairesinin istikrar kazanmış içtihatlarına göre, bir düzenleyici işlem yürürlükte iken, bu düzenleyici işleme dayanılarak tesis edilen birel işlemlerin iptali ve bu işlem nedeniyle yoksun kalınan parasal hakların tazmini istemiyle açılan davalarda, idareye başvuru tarihinden itibaren yoksun kalınan parasal hakların tazminine hükmedilmekle birlikte, birel işlemin dayanağı olan düzenleyici işlemin iptali durumunda, "yeni bir hukuki" durum ortaya çıkacağından, daha önce dava açıp idareye başvuru tarihinden itibaren yoksun kaldıkları parasal hakları tazmin edilen kişilerin de bu yeni hukuki durumdan yararlanarak, düzenleyici işlem nedeniyle yoksun kaldıkları tüm parasal hakların tazmini istemiyle idareye başvurabilecekleri ve başvurunun reddi üzerine dava açabileceklerinin kabul edildiği, ayrıca, davacıya 80 saate kadar tuttuğu nöbetler için ek ödeme yapılmamasının dayanağı olan düzenleyici işlemin iptali istemiyle açılan davada, davacı Sendika tarafından tüm üyelerinin parasal haklarının tazmininin de istenildiğinin, ilgililerin bu davanın sonucunu bekleyerek dava açmadıklarının, dava sonucunda, parasal hak isteminin ehliyet yönünden reddine karar verildiğinin ve bunun üzerine ilgililer tarafından yoksun kaldıkları parasal hakların tazmini istemiyle dava açıldığının gözden uzak tutulmaması gerektiği; bu durumda, dava konusu işlemin iptali ile 15.9.2003 - 19.2.2005 tarihleri arasında aylık 80 saate kadar tuttuğu nöbetlere ilişkin ek ödeme tutarının yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesine hükmedilmesi gerekirken, davanın reddi yönünde verilen Mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle bozulmuş ise de, idare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak davanın reddi yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.

Davacı, Samsun 2. İdare Mahkemesinin 15.10.2010 günlü, E:2010/674, K:2010/1048 sayılı ısrar kararının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmekte ve temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

Dosyanın incelenmesinden; ... hemşire olarak görev yapan davacının, adı geçen Hastanenin Sosyal Sigortalar Kurumuna bağlı olduğu dönemde yürürlükte bulunan "SSK Ek Ödeme Yönergesinin 5. maddesinin 11. bendinde yer alan "...aylık 80 saatin üzerinde..." ve "...80 saate kadar tutulan nöbetler için ek ödeme yapılmaz." ibarelerinin Danıştay Onbirinci Dairesinin 1 1.4.2005 günlü, E:2005/4345, K:2005/1819 sayılı kararıyla iptal edilip bu kararın Danıştay idari Dava Daireleri Kurulunun 12.10.2006 günlü, E:2005/3264, K:2006/l 156 sayılı kararı ile onanması üzerine iptal edilen söz konusu ibareler nedeniyle 80 saate kadar tuttuğu nöbetler nedeniyle tarafına ödenmeyen ek ödeme tutarlarının ödenmesi istemiyle 13.2.2008 tarihli dilekçe ile görev yaptığı hastane baştabipliğine başvurduğu, davacının bu başvurusunun 13.3.2008 günlü, 7060-50 sayılı işlemle reddedilmesi üzerine bu işlemin iptali ve anılan SSK Ek Ödeme Yönergesinin uygulanmaya başladığı 1 5.9.2003 tarihi ile görev yaptığı hastanenin Sağlık Bakanlığına devredilmesi sonucu söz konusu Yönergenin uygulanmasının sona erdiği 19.2.2005 tarihleri arasında tuttuğu aylık 80 saate kadar nöbetleri karşılığında alması gereken ancak, anılan Yönergenin daha sonra yargı kararı ile iptal edilen hükümlerine dayanılarak ödenmeyen ek ödeme tutarlarının hesaplanarak yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle 21.3.2008 tarihinde bakılan davayı açtığı anlaşılmıştır.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 10. maddesinde, "1- llgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler.

2- Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştay, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler. Altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgili bu cevabı istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebilir. Bu takdirde dava açma süresi işlemez. Ancak, bekleme süresi başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemez. Dava açılmaması veya davanın süreden reddi halinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açabilirler." kuralı yer almaktadır.

İdare Hukuku ilkelerine göre, iptal kararları, iptali istenilen işlemi tesis edildiği tarih itibariyle ortadan kaldırarak, o işlemin tesisinden önceki hukuki durumun geri gelmesini sağlar. Bir genel düzenleyici işlemin iptal edilmesi durumunda, verilen yargı kararının, sadece o davayı açanı değil, bu genel düzenleyici işlem ile ilgili diğer kişileri de etkileyeceği kuşkusuzdur. Bu nedenle iptal edilen bir düzenleyici işlemden dolayı, menfaati veya hakkı ihlal edilen kişinin, iptal kararının doğurduğu sonuçlardan yararlanmak amacıyla idareye başvurabileceği tabiidir.

Bu bağlamda, davacının 13.2.2008 tarihinde davalı idareye yapmış olduğu başvurunun, genel düzenleyici nitelikteki bir işlemin iptali yolundaki kararın, o düzenleme ile ilgili herkes için hüküm ifade edeceği hukuksal gerçeğinden hareketle kararın sonuçlarından kendisinin de yararlanması, geçmiş yıllara ait 80 saate kadar tuttuğu nöbetler karşılığında ödenmeyen ek ödeme tutarlarının tarafına ödenmesi istemiyle yapıldığı ve başvurunun 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 10. maddesi kapsamında olduğu tartışmasızdır.

Bakılan davada, İdare Mahkemesince verilen kararda, davacının düzenleyici işlemin iptal edilmesi üzerine ortaya çıkan yeni hukuki durumdan yararlanmak için idareye başvurabileceği ve bu başvurusunun 2577 sayılı Yasanın 10. maddesi kapsamında bir başvuru olduğu kabul edilmekle beraber, iptal edilen düzenleyici işlem nedeniyle geçmişe yönelik hak talebi yönünden düzenleyici işleme karşı dava açanlar ile dava açmayanlar bakımından bir ayrıma gidilerek, belirtilen hukuki durumun düzenleyici işleme karşı dava açmayanlar yönünden geçmişe yönelik bir hak doğurmayacağı belirtilmek suretiyle Danıştay Onbirinci Dairesinin bozma kararına bu yönüyle uyulmayarak davanın reddine hükmedilmiştir.

Bu nedenle; uyuşmazlığın çözümü için bir düzenleyici işlemin yargı kararı ile iptal edilmesinin daha önce düzenleyici işleme karşı dava açmamış olan, ancak, iptal kararından yararlanmak üzere daha sonra 2577 sayılı Yasanın 10. maddesi kapsamında idareye başvuran kişiler yönünden geçmişe yönelik bir hak doğurup doğurmayacağının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.

Anayasanın 2. maddesinde hukuk devleti ilkesine yer verilmiş, bu ilkenin işlerlik kazanması için de, 138. maddede, yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları; bu organlar ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği kurala bağlanmış, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 28. maddesinde, Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarının icaplarına göre idarenin, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu belirtilmiştir.

Anılan Anayasal ve yasal hükümler doğrultusunda, iptal edilen bir düzenleyici işlemin yürürlükte olduğu dönemde, bu düzenleyici işlemin kısıtlayıcı hükümleri nedeniyle hakkı muhtel olan kişilerin, düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlanmaları, yani, düzenleyici işlem nedeniyle yoksun kalınan hakların ilgililere iadesi, idarenin yargı kararının gereklerine göre işlem tesis etmesi mecburiyetinin, dolayısıyla hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Düzenleyici işlemin iptalinin, bu düzenleyici işlem nedeniyle menfaati veya hakkı ihlal edilen kişiler için, iptal edilen düzenleyici işlem nedeniyle bu işlemin yürürlükte olduğu süre içinde yoksun kaldıkları hakların iadesi sonucunu doğurmayacağını kabul etmek, Danıştay Onbirinci Dairesinin kararında da belirtildiği üzere, yargı kararının uygulanmaması sonucunu doğuracaktır ki, bu durumun hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı açıktır.

Diğer taraftan, düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararının doğurduğu hukuki sonuçlardan yararlanmak üzere ilgili idareye başvuran hak sahibi üçüncü kişilerin başvurusunun dayanağı düzenleyici işlemin iptaline ilişkin yargı kararı olduğuna göre somut olayda olduğu gibi belli bir uygulama tarihi esas alınarak açılmayan bu davalarda geçmişe yönelik hak kayıplarının karşılanmasında ilamların infazına ilişkin 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin esas alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.

Bu itibarla dava konusu uyuşmazlıkta, SSK Ek Ödeme Yönergesinin 80 saate kadar tutulan nöbetler için ek ödeme yapılmamasını öngören hükümlerinin iptaline ilişkin kararın onanmasına dair Danıştay idari Dava Daireleri Kurulu kararının verildiği 12.10.2006 tarihinden geriye dönük olarak ilamların infazına ilişkin 10 yıllık genel zamanaşımı süresi içinde kaldığı anlaşılan 15.9.2003-19.2.2005 tarihleri arasındaki davacının aylık 80 saate kadar tuttuğu nöbetler nedeniyle ödenmeyen ek ödeme tutarlarının yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesi gerektiğinden davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Samsun 2. idare Mahkemesince verilen 15.10.2010 günlü, E:2010/674, K:2010/1048 sayılı kararın bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın idare Mahkemesine gönderilmesine, 2.6.201 1 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

X- idare Mahkemesince verilen ısrar kararının usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddi ile İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.

KARŞI OY

XX- Dava, Sinop Atatürk Devlet Hastanesinde hemşire olarak görev yapan davacının, SSK Ek Ödeme Yönergesinin yargı kararı ile iptal edilmesi üzerine 15.9.2003-19.2.2005 tarihleri arasında tuttuğu aylık 80 saate kadar olan nöbetler nedeniyle ek ödeme yapılması isteğiyle yaptığı 13.2.2008 tarihli başvurusunun reddine ilişkin 13.2.2008 tarih ve 7060-50 sayılı davalı idare işleminin iptali ile belirtilen dönemde ödenmeyen ek ödeme tutarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.

Düzenleyici işlemlerin yargı kararı ile iptal edilmesi üzerine, iptal davalarının objektifliği nedeniyle söz konusu iptal kararının hukuki sonuçlarından ileriye dönük olarak kapsamda bulunan herkesin yararlanabileceği açıktır. Ancak, bir düzenleyici işlemin iptali halinde düzenlemeye dayalı olarak tesis edilen işlemlere karşı ayrı ayrı dava açılmadıkça bütününün iptali sonucunu doğurmayacağı gibi bunları yok hükmünde sayma olanağı da bulunmamaktadır. Yok hükmünde sayılabilecek işlemler hariç, idari işlemler hukuka aykırı olarak tesis edilseler bile yasal dava açma süresi geçtikten sonra hukuki kesinlik kazanırlar. Bu durumda hukuken kesinleşmiş işlemlerin, bunların dayanağı olan düzenleyici işlemlerin iptal edildiğinden bahisle yeniden dava konusu edilmeleri idari davalarda süre aşımını düzenleyen yasa kurallarına aykırı olduğu gibi, idari istikrar prensibiyle de bağdaşmaz. Nitekim, normlar hiyerarşisinde en üstte yer alan kanun ve kanun hükmünde kararnamelerin yargısal denetimini yapan Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümezliği anayasal ilke olarak düzenlenmiş olup diğer düzenleyici işlemlerin yargısal denetiminde de bu ilkenin esas alınması idari istikrar prensibinin zorunlu bir sonucudur.

2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinde, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde idare mahkemelerinde altmış gün olduğu; 1 1. maddesinde, ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurmanın, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı, 12. maddesinde de, işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açılabileceği hükme bağlanmıştır.

Buna göre, belli bir uygulama (ödeme) dönemi esas alınarak istekte bulunulan davalarda idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesine göre uygulama üzerine davalı idareye başvurmuş ise 12. maddenin göndermede bulunduğu T1. maddeye göre idarenin bu başvuruya cevap vermemiş olduğu hallerde uygulama tarihinden itibaren en geç 120 gün, idarenin cevap verdiği durumlarda ise uygulama tarihinden itibaren başvuru tarihine kadar geçe süre de hesaba katılmak koşuluyla cevabın davacıya tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içinde idari davanın açılmış olması gerekir.

Uyuşmazlık konusu olayda, davacının 13.2.2008 tarihli başvurusunun, bu başvuru tarihinden itibaren ileriye dönük olarak ek ödemeden yararlanma istemi olmadığından 2577 sayılı Yasa'nın 10. maddesi kapsamında değerlendirme olanağı bulunmamaktadır. Diğer bir ifadeyle davacının 15.9.2003-19.02.2005 tarihleri arasında tuttuğu nöbetler nedeniyle ek ödemelerinin eksik ödendiği, dolayısıyla ödememe işleminin tesis edildiği, aylık 80 saate kadar olan nöbetler nedeniyle eksik ödenen "ek ödeme farkının" ödenmesi isteğiyle yaptığı başvurunun 2577 sayılı Yasa'nın 11. maddesi kapsamında bir başvuru olduğu açıktır. Aksine bir yorum, dava açma süresi geçmekle hukuken kesinleşmiş işlemlerin yeniden yargısal denetime tabi tutulması sonucunu doğuracaktır.

Buna göre, 15.9.2003-19.2.2005 tarihleri arasında yapılan eksik ödemeler nedeniyle davacının 2577 sayılı Yasa'nın 11. maddesi kapsamında 60 günlük süreyi geçtikten çok sonra 13.2.2008 tarihinde yaptığı başvurunun reddi üzerine açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerektiğinden, uyuşmazlığın esasına girilerek davanın reddi yolundaki mahkeme kararının belirtilen gerekçe ile onanması gerektiği görüşü ile karara katılmıyoruz.

GEREKÇEDE KARŞI OY XXX- Davacı, 15.09.2003-19.02.2005 tarihleri arasında tuttuğu nöbetlere ilişkin ödenmeyen ek ödeme tutarlarının ödenmesi talebiyle 13.02.2008 tarihinde idareye başvurmuş ve talebinin idarece 13.02.2008 tarihinde reddedilmesi üzerine, bu ret işleminin iptali ve ödenmeyen ek ödeme tutarının yasal faiziyle ödenmesine yönelik olarak temyize konu davayı açmıştır.

Her ne kadar davacının idareye başvurusunun temelinde, bu tür ek ödemelerin ödenmeyeceğine dair SSK Ek Ödeme Yönergesine karşı ilgili bir sendika tarafından açılan davada Danıştay idari Dava Daireleri Kurulunun 12.10.2006 tarihli onama kararıyla kesinleşen iptal kararı bulunduğu anlaşılmaktaysa da, somut olayda davacının yazılı başvurusunun 2577 sayılı Kanunun 10. maddesine göre yapılan bir başvuru ve/veya açtığı davanın aynı Kanunun 28. maddesinin 3. fıkrasına göre açılan bir dava olarak nitelenmesine olanak bulunmamaktadır. Nitekim somut olayda davacının idarenin bir eyleminden (idarenin hareketsiz kalarak, tutmuş olduğu nöbetler için davacıya ek ödeme yapmama eylemi) ötürü maddi bir zarara uğradığı ve bu zararının karşılanması talebiyle 2577 sayılı Kanunun 13. maddesi uyarınca idareye başvurduğu ve ödeme başvurusunun idarece reddedilmesi üzerine sözkonusu davayı açtığı anlaşılmaktadır. Bu durumda açılan davanın anılan Kanunun 13. maddesi anlamında bir tam yargı davası olarak nitelenmesi daha uygundur, ilgili Yönergenin iptaline ilişkin kararın 12.10.2006 tarihli onama kararı üzerine kesinleştiği dikkate alındığında, davacının gördüğü zarardan tam olarak kendisine tebliğ edilmemiş bu karardan haberdar olduğu tarihte bilgi sahibi olduğu varsayılacağından ve ayrıca idareye yaptığı başvuru her halükarda zarara sebebiyet veren eylemden itibaren 5 yıllık süre içinde kaldığından, somut davanın 2577 sayılı Kanunun 13. maddesi anlamındaki bir tam yargı davası olarak görülmesine hiçbir engel bulunmamakta olup; davacı sözü edilen yönergeye karşı açılan davada taraf olmadığından, davanın 2577 sayılı Kanunun 28. maddesinin 3. fıkrasında öngörülen dava kapsamında görülmesine gerek bulunmamaktadır.

Öte yandan, SSK Ek Ödeme Yönergesine ilişkin iptal kararı davacıya tebliğ edilmediğinden ve davacının bu karardan idareye başvuru tarihinde haberdar olduğu varsayılması gerektiğinden davacı açısından 2577 sayılı Kanunun 13. maddesinde öngörülen 1 yıllık sürenin geçtiği ileri sürülemeyeceği gibi, 2577 sayılı Kanunun 13. maddesi uyarınca bireylerin geçmiş 5 yıla yönelik olarak devletten olan alacaklarını geçmişe yönelik olarak talep etmeleri mümkün olduğuna ve davacının somut olayda talep ettiği meblağ talep tarihinden itibaren son 5 yıllık süreye ilişkin olduğuna ve ayrıca, davalı idarenin bu ek ödemeyi yapmamasının hukuka aykırı olduğunda kuşku bulunmadığına göre, davacının temyiz isteminin bu gerekçe ile kabulü ve Samsun İdare Mahkemesinin temyize konu kararının bu gerekçeyle bozulması gerektiği düşüncesiyle, çoğunluk kararının gerekçesine katılamıyorum.


ANAYASA MAHKEMESİ KARARI SONRASINDA UZMAN ÖĞRETMENLİKTEN YARARLANMAK İÇİN YAPILAN BAŞVURULAR HAKKINDA

T.C. DANIŞTAY
İkinci Daire

Esas No : 201 1/8872 Karar No : 2011/6709

Anahtar Kelimeler: Parasal Hak, Uzman Öğretmenlik

Özeti : Uzman öğretmenlik başvurusunun, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı nedeniyle oluşan yeni hukuki durum kapsamında ve 2577 sayılı Kanun'un 10. madesi uyarınca yapılmış bir başvuru olduğu, bu nedenle uzman öğretmenlikten kaynaklanan parasal hakların başvuru tarihinden itibaren hesaplanması gerektiği hakkında.

Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Milli Eğitim Bakanlığı

Karşı Taraf : ... adına Eğitimciler Birliği Sendikası

Vekili : Av. ...

İsteğin Özeti : Kayseri 1. idare Mahkemesi'nin 24.05.2011

günlü, E:201 1/21 1, K:201 1/562 sayılı kararının iptal ve kabule ilişkin kısmının, dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.

Cevabın Özeti : Cevap verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi: Nafi Alantar

Düşüncesi : İdare Mahkemesi kararının, dava konusu

işlemin iptali ile idareye başvuru tarihinden itibaren yoksun kaldığı parasal haklarının hesaplanarak yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin kısmının onanmasına, başvuru tarihinden geriye doğru altmış gün içinde kalan ilk uygulamanın yapıldığı tarihten itibaren yoksun kalınan parasal hakların idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin kısmının ise bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı : Ahmet Çobanoğlu

Düşüncesi : idare ve vergi mahkemelerince verilen

kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay ikinci Dairesince işin gereği düşünüldü:

Dava, Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavı'ndan yeterli puanı alan, ancak yapılan değerlendirme sonucunda uzman öğretmenlik sertifikası almaya hak kazanamayan davacının, Anayasa Mahkemesi'nin 21.05.2008 günlü, E:2004/83, K:2008/107 sayılı kararından bahisle uzman öğretmenlik unvanı verilmesi istemiyle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali ile yoksun kaldığı malî haklarının uzman öğretmenlik sınav sonuçlarının açıklandığı tarihten itibâren işletilecek yasal fâiziyle birlikte tazminine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır. Kayseri 1. idare Mahkemesi'nin 24.05.2011 günlü, E:201 1/211, K:2011/562 sayılı kararıyla; Anayasa Mahkemesi'nce 5204 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ve Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına ilişkin Kanunun 1. maddesiyle, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 43. maddesinin sonuna eklenen ve yönetmelikle düzenlenecek hususların sayıldığı 6. fıkrası ile toplam serbest öğretmen kadrosu içinde, uzman öğretmenlik kontenjan oranının %20, başöğretmenlik kontenjan oranının %10 ile sınırlanmasına ilişkin 7. fıkrası iptal edildiğinden, branşlara göre kontenjan sınırlaması getirilmesinin yasal dayanağının kalmadığının anlaşılması karşısında, Öğretmenlik Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavı'nda başarılı olmasına karşın kontenjan yetersizliği nedeniyle uzman öğretmen unvanı alamayan davacının tarafına uzman öğretmenlik unvanı verilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı, diğer taraftan davanın, dava konusu işlem nedeniyle yoksun kalınan mali hakların sınav sonuçlarının açıklandığı tarihten itibaren yasal faiziyle birlikte tazminine karar verilmesine yönelik istem kısmına gelindiğinde ise, davacıya davanın açıldığı tarihten geriye doğru 120 günü aşmamak koşuluyla başvuru tarihinden geriye doğru altmış günlük süre içindeki ilk uygulama esas alınarak uzman öğretmenler için ödenen mali hakların ödenmesinin mümkün olduğu, buna karşın davanın açıldığı tarihten geriye doğru 120 günü ve/veya başvuru tarihinden geriye doğru altmış günlük süreyi aşan dönemdeki uygulamalardan doğan zararların ödenmesine süre aşımı nedeniyle imkan bulunmadığı gerekçeleriyle dava konusu işlemin iptaline, işlem nedeniyle yoksun kalınan mali hakların tazmini isteminin kısmen kabulü ile davanın açıldığı tarihten geriye doğru 120 günü geçmemek üzere idareye başvuru tarihinden geriye doğru altmış gün içinde kalan ilk uygulamanın yapıldığı tarihten itibaren yoksun kalınan parasal hakların idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, bu tarihten önceki döneme ait parasal hak farklarının tazmini isteminin ise 2577 sayılı Kanun'un 15/1 -b maddesi uyarınca süre aşımı yönünden reddine hükmedilmiştir.

Davalı idare, dava konusu işlemin hukuka uygun olduğunu öne sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının iptal ve kabule ilişkin kısımlarının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenerek bozulabilmeleri, 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde belirtilen nedenlerden birinin varlığına bağlı olup, davalı idare tarafından ileri sürülen hususlar İdare Mahkemesi kararının, dava konusu işlemin iptali ile idareye başvuru tarihinden itibaren yoksun kaldığı parasal haklarının hesaplanarak yine aynı tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

idare Mahkemesi kararının başvuru tarihinden geriye doğru altmış gün içinde kalan ilk uygulamanın yapıldığı tarihten itibaren yoksun kalınan parasal hakların idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin hüküm fıkrasına gelince:

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 7. maddesinde, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay'da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğuna işaret edilmiş, 10. maddesinde ise ilgililerin, haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için idari makamlara başvurabileceği, altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, ilgililerin altmış günün bittiği tarihten itibaren dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştay, idare ve v ergi mahkemelerinde dava açabileceği, altmış günlük süre içinde idarece verilen cevap kesin değilse ilgilinin bu cevabı, istemin reddi sayarak dava açabileceği gibi, kesin cevabı da bekleyebileceği, bu takdirde dava açma süresinin işlemeyeceği, ancak bekleme süresinin başvuru tarihinden itibaren altı ayı geçemeyeceği, dava açılmaması veya davanın süre yönünden reddi hallerinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra yetkili idari makamlarca cevap verilirse, cevabın tebliğinden itibaren altmış gün içinde dava açılabileceği hükme bağlanmıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden, öğretmen olarak görev yapan ve 27.11.2005 tarihinde yapılan Öğretmenlik Kariyer Basamaklarında Yükselme Sınavı'ndan altmış puanın üzerinde puan almak suretiyle başarılı olmasına karşın yapılan değerlendirme sonucunda uzman öğretmenlik sertifikası almaya hak kazanamayan davacının, Anayasa Mahkemesi'nin 21.05.2008 günlü, E:2004/83, K:2008/107 sayılı kararından bahisle uzman öğretmen unvanının verilmesi istemiyle yaptığı başvurunun reddi üzerine bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Anayasa'nın 138. maddesinde yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğu, bu organlar ve idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği; 153. maddesinde, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin olduğu ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının herkesi bağlayıcı özelliği nedeniyle bu kararların hukuk aleminde yeni hukuki durumlar yarattığı kuşkusuzdur. Yeni hukuki durumun ortaya çıkması halinde ise ilgililerin idareye başvurarak işlem tesis ettirebileceği tabii olup bu yolda yapılan başvuruların da 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında olduğunun kabulü gerekir.

Olayda da, davacı başvurusunun, Anayasa Mahkemesi'nin 21.05.2008 günlü, E:2004/83, K:2008/107 sayılı iptal kararı nedeniyle oluşan yeni hukuki durum kapsamında ve 2577 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca yapılmış bir başvuru olduğu açıktır.

Bu itibarla, kontenjan yetersizliğinden dolayı uzman öğretmenlik unvanı verilmemesine ilişkin ilk işleme karşı davanın açılmadığı, davanın, davacının Anayasa Mahkemesi'nin 21.05.2008 günlü, E:2004/83, K:2008/107 sayılı kararı uyarınca oluşan yeni hukuki durumdan faydalanmak suretiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesi kapsamında yaptığı başvurusunun reddi üzerine açıldığı göz önünde bulundurulduğunda, uzman öğretmenlik unvanının verilmemesinden kaynaklanan maaş farkının da, idareye başvuru tarihinden itibaren hesaplanması gerekmektedir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen reddiyle, Kayseri 1. idare Mahkemesi'nce verilen 24.05.2011 günlü, E:201 1/211, K:2011/562 sayılı kararın; dava konusu işlemin iptali ile idareye başvuru tarihinden itibaren yoksun kaldığı parasal haklarının hesaplanarak aynı tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin kısmının onanmasına, davalı idarenin temyiz isteminin kısmen kabulüyle, başvuru tarihinden geriye doğru altmış gün içinde kalan ilk uygulamanın yapıldığı tarihten itibaren yoksun kalınan parasal hakların idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin kısmının ise 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin l/b. fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanun'la değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek bozulan kısım yönünden yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme'ye gönderilmesine, 15.12.201 1 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


İDARELER, DANIŞTAYIN VERDİĞİ BOZMA KARARINI 30 GÜN İÇİNDE HEMEN UYGULAMAMALI... İDARE MAHKEMESİ KARARINI BEKLEMELİ

T.C. DANIŞTAY
Beşinci Daire

Esas No : 2010/32 75 Karar No : 201 1/2757

Anahtar Kelimeler: Yargı Kararlarının Uygulanması

Özeti : İdare mahkemelerince verilen nihai kararların temyizen incelenmesi sonucu Danıştayca verilen bozma kararındaki hüküm fıkrası, mahkeme kararının bozulmasına yönelik olup, dava konusu işlemin iptali veya davanın reddi sonucunu doğurmadığından, verilen bozma kararının idarece uygulanacak bir karar niteliğinde olmadığı hakkında.

Temyiz İsteminde Bulunan (Davacı) : ... TCDD 7. Bölge Teftiş

Kurulu Kontrolörü

Karşı Taraf : TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü

Vekili : Av. ...

İsteğin Özeti : Afyon kara hisar idare Mahkemesi'nin

25.3.2010 günlü, E:2009/763, K:2010/125 sayılı kararının dilekçede yazılı nedenlerle temyizen incelenerek bozulması isteminden ibarettir.

Cevabın Özeti : Cevap verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : Işın Aka Delice

Düşüncesi : İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmüştür.

Danıştay Savcısı : Mehmet Akkaya

Düşüncesi : idare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesi'nce işin gereği düşünüldü:

Afyonkarahisar TCDD 7. Bölge Müdürlüğü'nde Teftiş Kurulu Kontrolörü olarak görev yapmakta iken, 18.1.2006 günlü, 3091 sayılı işlemle Eğitim Müdürü olarak atanan davacı, atandığı görevi vekâleten yürüten kişi tarafından, bu işleme karşı açılan davada, davanın reddi yolunda verilen Afyonkarahisar idare Mahkemesi'nin 28.2.2008 günlü, E:2007/230, K:2008/101 sayılı kararının Danıştay Beşinci Dairesi'nin 26.6.2009 günlü, E:2008/3387, K:2009/4078 sayılı kararı ile bozulması üzerine, Eğitim Müdürlüğü görevinden alınarak Teftiş Kurulu Kontrolörlüğüne atanmasına ilişkin 4.9.2009 günlü, 7499 sayılı işlemin iptali istemiyle dava açmıştır.

Afyonkarahisar idare Mahkemesi'nin 25.3.2010 günlü, E:2009/763, K:201 0/125 sayılı kararıyla; davacının Eğitim Müdürü olarak atanmasına ilişkin işleme karşı ... tarafından açılan davanın reddi yolunda Afyonkarahisar idare Mahkemesi'nce verilen 28.2.2008 günlü, E:2007/230, K:2008/101 sayılı kararın, davacının Eğitim Müdürü olarak atanmasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle Danıştay Beşinci Dairesi'nin 26.6.2009 günlü, E:2008/3387, K:2009/4078 sayılı kararıyla bozulması üzerine anılan bozma kararının uygulaması amacıyla kurulan dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.

Davacı, dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmekte ve idare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.

2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararların sonuçları" başlıklı 28.maddesinin 1 .bendinde.; "Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre, idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir." hükmü. "Kararın bozulması" başlıklı 49 maddesinin 3.. bendinde "Kararın bozulması halinde dosya, Danıştayca kararı veren mahkemeye gönderilir. Mahkeme, dosyayı diğer öncelikli işlere nazaran daha öncelikle inceler ve varsa gerekli tahkik işlemlerini tamamlayarak yeniden karar verir." hükmü, "Temyiz veya itiraz istemlerinde yürütmenin durdurulması başlıklı" 52 maddesinin 4. bendinde "Kararın bozulması, kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurur." hükmü yer almıştır.

Yukarıda yazılı yasal düzenlemeler uyarınca idare mahkemelerince verilen nihai kararların temyizen incelenmesi sonucu Danıştayca verilen bozma kararındaki hüküm fıkrası, Mahkeme kararının bozulmasına yönelik olup, dava konusu işlemin iptali veya davanın reddi sonucunu doğurmadığından, idarece uygulanacak bir karar niteliğinde de değildir.

Dosyasının incelenmesinden; davacının Afyonkarahisar TCDD 7. Bölge Müdürlüğü'nde Teftiş Kurulu Kontrolörü olarak görev yapmakta iken 18.1.2006 günlü, 3091 sayılı işlemle 7. Bölge Müdürlüğü emrine Eğitim Müdürü olarak atandığı; bu işlemin iptali istemiyle 7. Bölge Müdürlüğünde Servis Müdür Yardımcısı olarak görev yapan ... tarafından açılan davanın, Afyonkarahisar idare Mahkemesi'nin 28.2.2008 günlü, E:2007/230, K:2008/101 sayılı kararıyla reddedildiği, anılan kararın temyizen incelenmesi üzerine Danıştay Beşinci Dairesi'nin 26.6.2009 günlü, E:2008/3387, K:2009/4078 sayılı kararıyla bozulduğu; bahse konu bozma kararının uygulanması amacıyla davacının 7. Bölge Eğitim Müdürlüğü görevinden alınarak Teftiş Kurulu Kontrolörlüğü görevine atandığı, bu işlemin iptali istemiyle de bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, 2577 sayılı yukarıda yazılı hükümleri uyarınca, İdarece, davanın reddi yolundaki Mahkeme kararının bozulmasına yönelik Danıştay Beşinci Dairesi kararı üzerine mahkemece yeniden verilecek karara göre işlem kurulması gerekirken, dava konusu işlemin iptali yolunda hüküm bulunmayan bozma kararı üzerine kurulan işlemde hukuka uyarlık, davanın reddi yolundaki Mahkeme kararında ise hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Afyonkarahisar idare Mahkemesi'nce verilen 25.3.2010 günlü, E:2009/763, K:2010/125 sayılı kararın 2577 sayılı idari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinin l/b fıkrası uyarınca bozulmasına; aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkeme'ye gönderilmesine, 22.5.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber