Yargıtay Başkanı haklı değil

Haber Giriş : 08 Eylül 2005 10:05, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Yargıtay başkanlarının her adli yıl açılışında yaptıkları konuşmalar merakla beklenir. "Türkiye'de hukukun üstünlüğü" yönünden önemli görülen hususlara işaret eden bu konuşmalar, büyük gürültü koparır. Gerçi bunlar maalesef iki üç gün başlıklarda yer alır ve bir dahaki yıla kadar, hiç hatırlanmamak üzere tozlu raflara atılır. Hükümetler de bu konuşmaları duymazdan gelir. "Bu Yargıtay Başkanı yargı bağımsız değil diyor, o halde bir şeyler yapmamız gerekmez mi?" diyen hiçbir hükümet mensubu, hiçbir Başbakan çıkmamıştır. 1983'ten bu yana, birçok hükümet geldi geçti, Meclis kaç kez yenilendi, tartışılan anayasal hükümlerden hangisi değişti?

Bu yıl Yargıtay Başkanı, geleneksel konuşmasında "Anayasa Mahkemesi'nden Yüce Divan görevinin alınmasını" istedi. Gerekçelerinden biri olarak, "Anayasa Mahkemesi üyelerinin bir bölümünün hukukçu olmadıklarını" ileri sürdü. Üstelik, "Anayasa Mahkemesi'nin, görev, yetki ve kuruluşuna ilişkin değişiklik önerilerini" de ağır bir şekilde eleştirdi. "Anayasa Mahkemesi'nin, yargı üzerinde süper yetkili bir üst mahkeme olmak istediğini" ileri sürdü.

Açıkçası, kendisine hiç katılmıyorum. Sözleri tamamen yanlış olduğu için mi? Hayır. Yüce Divan görevinin, Anayasa Mahkemesi'nden alınıp Yargıtay'a verilmesi tabii ki ileri sürülebilir, tartışılabilir. Üstelik bu yeni bir tartışma da değil. Bu yıl başlatılmadı. Uzun yıllardır tartışılan, hatta Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında daima tartışmalara yol açmış bir konu. Ancak Yargıtay Başkanı konuşmasını buna ayırınca, maalesef 'Türkiye'de hukukun üstünlüğü anlayışının tek eksiği buymuş" görüntüsü ortaya çıktı. İşte bu bakımdan Başkan kesinlikle haklı değil.

'Hukuksuzluk' yine gölgede kaldı
1982 Anayasası "otoriter bir devlet" öngördüğü, Cumhurbaşkanı'nın yetkileri, hak ve özgürlüklere sınırlamalar getirdiği gerekçeleriyle hep tartışıldı. Ama en tartışılacak yönü, "hukuk devleti yönünde" getirdiği sınırlamalardı. 1982 Anayasası hukuk devletini gerçekten de çok sınırlandırmıştı.

1) Anayasa Mahkemesi'nin siyasal sistem içindeki etkisini azaltmıştı. Başvuru olanakları daraltılmış, başvurabilecekler son derece sınırlandırılmış, başvuru süreleri kısaltılmış, şekil denetimi dediğimiz çok önemli denetim usulünün çerçevesi çok daraltılmıştı.

2) Yine hukuk devleti anlayışına aykırı olarak, birçok işlem "yargı denetimi dışında" bırakılmıştı. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yüksek Seçim Kurulu, YAŞ gibi idari kurulların yanı sıra "olağanüstü kanun hükmünde kararnameler" bile denetlenemiyordu.

3) Yargıçların ve savcıların güvenceleri son derece daraltılmıştı. 1982 Anayasası, "Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun" hem oluşumunu hem de işleyişini yargı bağımsızlığı yönünden son derece sınırlayan düzenlemelere yer veriyordu. "Yürütmenin temsilcisi olan Adalet Bakanı'nın, Kurulda yer alması, işleyişi üzerinde son derece etkili olması, yargıç ve savcılar hakkındaki araştırma ve soruşturmaların Adalet Bakanlığı'na bağlı müfettişlerce yapılması" hep hukuk devleti anlayışını zorlayan düzenlemelerdi.

Bugüne kadar genelde her siyasal parti, muhalefetteyken, Anayasa'yı eleştirmiş, ama Meclis'te çoğunluk olduğunda hiçbir şey yapmamıştı. Tam tersine, "yargıç bağımsızlığının" daha da azaltılması için yapılanları gördük, görüyoruz da. Bugüne kadar hep bunları tartıştık, sonuçlarını da hep birlikte yaşıyoruz. "Hukuka güvenmeyen, inanmayan ve maalesef hukuku artık kendi eliyle yaratmaya yönelen bir toplum!" Ve maalesef Yargıtay Başkanı'nın bu konuşması yüzünden, "hukuksuzluğu" bir yana bırakıp, Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki bu kavgaya odaklanacağız. Zaten her zaman en fazla bir hafta, on gün sürüyor bu ilgi, onu da bu kavgaya ayıracağız.

Vatan/Süheyl Batum

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber