Öğretmen Kariyer Sınavı üzerine bir değerlendirme

Haber Giriş : 14 Eylül 2005 15:15, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

"Bugünkü öğretmen profili içerisinde bu sınavı kazanan öğretmen sayısı yüzde 5'i geçmez. Bu da öğretmenlerin saygınlığını daha da düşürmenin ötesinde bir işe yaramaz." Eğitsen Genel Başkanı Alaattin Dinçer, bu yıl ilki yapılacak olan Öğretmen Kariyer Sınavı'na (ÖKS) karşı çıkarken böyle söylemiş. Önce duymayanlar için kısaca özetleyelim: Milli Eğitim Bakanlığı son derece isabetli bir kararla, Öğretmen Kariyer Sınavı adıyla bir sınav yapma kararı aldı. Amaç, öğretmenliğe kalite getirmek... Kariyer yapmak, uzman öğretmen ya da başöğretmen unvanlarını kazanmak isteyen öğretmenler eğer isterlerse (ve sınava katılma yeterliliği taşıyorlarsa) ÖKS'ye girecek ve kazanırlarsa hem söz konusu unvanları alacak, hem de belli bir maaş farkına hak kazanacaklar. Tabii, tam da beklendiği gibi, sınav hem öğretmenlerin hem de öğretmen kuruluşlarının yoğun tepkisiyle karşılaştı. Eğitim Sen yürütmenin durdurulması için dava açtı. Şimdi yazının başındaki alıntıya dönebiliriz. Aslında Eğitsen Genel Başkanı'nın sınava itiraz ederken ileri sürdüğü gerekçe bile, böyle bir sınavın çoktan yapılması gerektiğini ortaya koymaya yetiyor. Bir kere, bugünkü öğretmen profili o kadar kötüyse, herhangi bir performans değerlendirmesinde öğretmenlerimizin yüzde 95'i dökülecekse, bu profilin düzeltilmesi için, öğretmenlerin kendi kendilerini yetiştirmelerini teşvik edecek böyle sınavlara ihtiyaç yok mudur? İkincisi, öğretmenlerimizin profili bu kadar kötüyse, hangi saygınlıktan söz ediyoruz, ya da zaten hak edilmeyen bir saygınlığın daha da düşmesinden neden korkuyoruz? Kendimizi kandırmaya devam edebilmek için mi?

***

Bu sistem, öğretmek için kendini paralayan öğretmenle, mesleğinde yetersiz öğretmen arasında hiçbir ayrım yapmıyor. Ne iyiyi ödüllendiriyor, ne kötüyü cezalandırıyor. Oysa bugün ABD dahil bütün dünya, eğitim reformlarına öğretmenin yeterliliğini sorgulayarak başlıyor. Öğretmenin performans değerlendirmesini doğru bir biçimde yapabilmek için çeşitli yöntemler deneniyor. Kimi ülkelerde (örneğin Japonya'da) bir öğretmen bir ilde görev yapabilmek için önce o ilde oluşturulan özerk bir eğitim komisyonunun yaptığı sınavdan geçmek zorunda. Ayrıca bütün öğretmenler, her beş yılda bir ülke genelinde yapılan bir sınavla test ediliyorlar. Bizde ise ne performans değerlendirmesi, ne de doğru dürüst bir teftiş sistemi var. Her yıl ÖSS'den binlerce öğrenci 0 çekiyor, binlerce lise birincisi barajı aşamıyor, biz dönüp de öğretmenlerimize, "Bu ne rezalet, öğretmeyi bilmiyorsanız orada ne arıyorsunuz" diye sormuyoruz. Asıl 0 çekenin öğrenciler değil öğretmenler olduğunu gözardı ediyoruz. Tek yaptığımız öğretmenleri yarı azizler-azizeler haline getirip, haklarında kahramanlık menkıbeleri anlatarak, öğretmenliği herhangi bir meslek olmaktan çıkarıp kutsallaştırmak ve dokunulmaz kılmak... Öğretmen böyle kutsal olunca, iyi öğretmen olmak için çabalamasına, bilgi çağını yakalamak gibi zahmetlere girmesine de hiç gerek kalmıyor. Öyle ya, "Kutsal"ın performansını ölçmek kimin haddine!

Gülay Göktürk/Bugün

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber