Türkiye'de eğitim, sistem ve mevzuat alanlarında yoğunlaştı

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 22 Eylül 2005 10:36, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi ve AB Genel Sekreterliği Topluluk Programları Koordinatörü Sevinç Atabay, Türkiye'deki 347 okulun, Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerdeki okullarla ortak projeler yürüteceğini bildirdi.

3 Ekim'de başlaması beklenen AB müzakere sürecine geri sayım sürerken, MEB ve YÖK yetkilileri ile rektörler ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri, eğitimin durumunu ve uyum sürecinde gelinen noktayı değerlendirdi. Değerlendirmelerdeki ortak görüş; Türk eğitim sisteminin, program açısından genel olarak AB ülkeleriyle uyumlu olduğu, ancak fiziki altyapı, ödenek ve öğretmen yetersizliği sorunları yaşadığı yönünde.

ÇALIŞMALAR

AB'ye uyum çalışmaları, sistem ve mevzuat alanlarında yoğunlaşıyor.

Eğitim alanında AB'ye uyum çalışmaları, müzakere tarihi alınmasından önce başlatıldı.

MEB'de 2001 yılında alınan kararla, "Avrupa Birliği Müktesebatına Uyum Komisyonu" kuruldu. Komisyonda AB müktesebatı taranarak, MEB ile ilgili konular belirlendi ve bu doğrultuda Türk mevzuatının uyumunun sağlanması için kanunlar ve yönetmelikler çıkarıldı.

Bu amaçla çıkarılan kanunların başında 4702 sayılı mesleki ve teknik eğitimi düzenleyen kanun geliyor. Mesleki ve teknik ortaöğretim ile yükseköğretim programları arasında bütünlük sağlamayı amaçlayan kanun, meslek liselerinden meslek yüksekokullarına sınavsız geçiş sistemini getirdi.

Bu süreçte çıkarılan "Türk vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerin Öğrenilmesi Hakkında Yönetmelik" ve "Göçmen İşçi Çocuklarının Eğitimi Yönetmeliği" ile "Ortaöğretim Kurumları Ödül ve Disiplin Yönetmeliği"nde yapılan değişiklikler de AB müktesebatına uyumda önemli bir yer aldı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın sorumluluğunda olan "Ulusal Meslek Standartları" ve AB Genel Sekreterliği tarafından hazırlanan "Mesleki Niteliklerin Karşılıklı Tanınması" ile ilgili kanun taslaklarının yasalaşmasıyla, uyum çalışmalarının büyük kısmının tamamlanacağı bildirildi.

TAM KATILIM

Türkiye'nin, AB'nin ortak eğitim alanına girmesi, Nisan 2004'de AB eğitim programlarına (Socrates, Leonardo da Vinci ve Youth) resmi olarak katılmasıyla gerçekleşti.

Bu programların ortak hedefini, "girişimci bireyler yetiştirmek, Avrupa vatandaşlığı bilincini yaygınlaştırmak, kültürlerarası diyaloğu artırmak, yabancı düşmanlığı ve ırkçılıkla mücadele etmek" oluşturuyor.

Anaokulundan yetişkin eğitimine kadar tüm yaş gruplarını kapsayacak şekilde düzenlenen bu programlar çerçevesinde ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim alanlarında ülkeler arasında karşılıklı öğrenci, öğretmen ve öğretim üyesi değişimi yapılıyor. Eğitim kurumları arasında ortak projeler gerçekleştiriliyor. Bu eğitim programları, Türkiye'de Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bünyesinde oluşturulan Ulusal Ajans'ın koordinatörlüğünde yürütülüyor.

"YABANCI DİL STANDARDINA UYDUK"

MEB Talim ve Terbiye Kurulu Üyesi ve AB Genel Sekreterliği Topluluk Programları Koordinatörü Atabay, Türkiye'nin eğitim alanındaki hazırlıklarıyla ilgili AA muhabirine değerlendirmede bulundu.

AB'nin birçok alanda ortak politika belirlemesine karşın genellikle ülkelerin eğitim sistemlerine müdahale etmediğini vurgulayan Atabay, AB'nin eğitim konusundaki direktiflerinin, genellikle Socrates, Leonardo da Vinci ve Youth programlarıyla ilgili olduğunu söyledi.

Bu programların dışında da bazı ortak kriterler bulunduğunu ifade eden Atabay, "öğrencinin, zorunlu eğitimi tamamladığı zaman en az 2 yabancı dili öğrenmiş olması"nın, bu kriterlerden biri olduğunu kaydetti.

İlköğretimin ilk 5 sınıfının müfredatının, Avrupa'nın benimsediği "öğrenci merkezli" yaklaşımla yenilendiğini belirten Atabay, yabancı dil öğretiminin 4. sınıftan başlatıldığına işaret ederek şunları söyledi:

"Şu da bir gerçek ki Avrupalılar, birbirlerinin dillerini daha kolay öğrenebiliyorlar. Bizim dilimizin özelliğinden dolayı bu Türkiye'de kolay değil. O halde biz 1 yabancı dili çok iyi öğreterek öğrencilerimizi mezun etmek zorundayız. Bunun için de ne yaptık?

AB'nin ortak dil programı çerçevesinde, Talim ve Terbiye Kurulu yeni yabancı dil programı hazırladı, ilköğretim 4. sınıftan, 8. sınıfın sonuna kadar. Bunda da hedefimiz şu: Avrupa'daki gibi, örneğin 8. sınıfı bitiren bir İspanyol çocuk 8. sınıf sonunda hangi düzeyde öğrenmiş oluyorsa, biz de o düzeyde öğreteceğiz. Bugüne kadar biz düzeyi belli etmezdik. Kim ne öğrendiyse orada kalırdı. Şimdi öyle değil. 8. sınıfı bitiren çocuklar, Çerçeve Program'da A2 düzeyi diye bir düzey var, o seviyeye gelecek. Kendini iyi ifade edebilen, günlük İngilizceyi kullanabilen, iletişimi kurabilen bir seviyeye gelecek. Grameri çok geri plana atıyoruz. Bugüne kadar bizde hep gramer ön plandaydı. Bununla olmadığını artık gördük. Onun için de sadece günlük konuşmayı, iletişim kurabilmeyi ön plana çıkartıyoruz. Yabancı dil konusunda eğer bir standarda uyumdan söz edeceksek, evet öyle yaptık."

"ÇOCUKLAR, ÖĞRENMEYİ ÖĞRENECEK"

İlköğretim müfredatının, eğitimin tüm paydaşlarının geniş katılımıyla, birçok ülkenin programları taranarak hazırlandığını belirten Sevinç Atabay, şöyle devam etti:

"Biz 8 yılın sonunda, zorunlu eğitimdeki bir mezundan ne beklediğimizin felsefesini programa koyduk. Önemli olan, öğrenciye ne kadar matematik öğrettiğiniz değil, O matematiği çocuğun hayata nasıl geçirdiği. Niye Türkiye, PISA sınavlarında geride kalıyor? Çünkü bizim çocuklarımızın, öğrendiklerini hayata geçirmede zorlukları var.
Yabancı dilde öğrendiklerimizi hayata geçiremedik, Matematikte öğrendiklerimizi hayata geçiremedik. AB'de mesele neyin ne kadar öğretildiği değil, nasıl bir standart ve felsefeyle öğretildiği. Biz şimdi bunu yaptık. Öğretmenin rehber olduğu bir sistem. Çocuklar, öğrenmenin ne olduğunu öğrenecek."

"MUSLUKLARI, HALA EVDEKİ ERKEKLER TAMİR EDİYOR"

AB'ye hazırlanan Türkiye'nin mesleki eğitime önem vermesi gerektiğini vurgulayan Atabay, şöyle konuştu:

"Çıkan ilerleme raporlarına bakın, bizim en çok eleştirildiğimiz alan, mesleki eğitimdeki standartlarımız. Evet bugüne kadar mesleki eğitime yeterince ilgi göstermediğimizi ülke olarak kabul ediyoruz.

Ama şimdi durum tam tersine döndü. Bu sadece AB istediği için değil, ekonomik ihtiyaçlarımız, rekabet edebilir bir ülke olmamız ve bu kadar genç ve büyük nüfusumuzun istihdam edilebilmesi için de bizim için öncelikli.

Bizde herkes üniversiteye yönelmiş durumda. Avrupa'da ise yatay eğitim modeli var. Ara insan gücü yetiştiriyorlar.

Türkiye'de hizmet sektörü yok. Hala evdeki erkekler, musluklarını kendilerini tamir etmeye çalışırlar. Ama bu bir sektördür ve bu alanda yetişmiş insan gücünün kullanılması lazım.

"BİRAZ DAHA ZAMANIMIZ VAR"

Bizde duvar ustası nasıl yetişir, sokakta yetişir. Avrupa bunu istemiyor. Bir gün serbest dolaşım olacaksa, benim duvar ustam Avrupa'ya gidecekse, sertifikalandırılmış bir eğitimden geçmesi gerekiyor. İşte hedef bu. Eğer bu anlamda (Avrupa ile uyumda hangi aşamadayız) dersek, biraz daha zamanımız var, biraz daha çalışmamız gerekiyor.

Hizmet sektörü devreye girdiğinde, ekonominin nasıl farklı bir noktaya gideceğini düşünün. Avrupa böyle çalışıyor. Artık bizim ihtiyacımız bu. Dikey eğitim modelinden yatay eğitim modeline geçip, ara insan gücünü ve hizmet sektörünü hayata geçirmek. Ama önemli olan, şu anda Bakanlığın bunun farkında olması ve mesleki eğitimle ilgili belgelendirilmiş ara insan gücünün yetişmesi için bütün kaynakları ayırıyorlar." Atabay, İşkur meslek standartlarını belirlemek amacıyla çalışmaların sürdüğünü de kaydetti.

"AVRUPA, ERKEN HAMİLELİK VE UYUŞTURUCUYLA UĞRAŞIYOR"

Sevinç Atabay, Türkiye'nin "eksiklerini" de şöyle anlattı:

"Fiziki altyapı, öğretmen yeterli değil ama sanmayalım ki Avrupa'nın her yerinde her şey çok güzel. Bizde fiziki altyapı sorunu var, Avrupa'daki öğrencilerde deformasyon sorunu var. Ülkemizin genç nüfusu, birçok AB ülkesinin nüfusundan daha fazla. Bizde, okul sunamadığımız, sınıf sunamadığımız çocuklarımız var, Avrupa ise erken hamilelikle uğraşıyor, uyuşturucuyla uğraşıyor. Herkesin sorunu farklı. Çünkü her ülkenin iç dinamikleri farklı. Hiçbir ülke, eğitimi sıfır sorunla götürmüyor. Bunu da görebilmek lazım." Atabay, ilköğretim ve ortaöğretim okullarını kapsayan AB eğitim programı Comenius kapsamında, Türkiye'deki okulların, AB ülkelerindeki okullarla ortak yürütmek üzere hazırladıkları 347 projenin kabul edildiğini belirterek şunları kaydetti:

"347 okulumuz, İtalya, İspanya, Fransa, Almanya, Hollanda ve diğer AB ülkeleriyle proje yapacaklar. Bu çerçevede yaklaşık 1100 öğretmenimiz ve 760 öğrencimiz, ülkelere gidip gelmiş olacaklar. Bu da bizim hangi standartlara ulaştığımızı gösteren iyi bir örnek diye düşünüyorum. Avrupa'daki öğretmenler de Türkiye'de öğretmenlik yapabilmek üzere Comenius programlarına başvuruyorlar. Şu anda 110 öğretmen başvurmuş durumda. Bu da başka bir şeyin göstergesi." Atabay, "Genel açıdan değerlendirildiğinde ilköğretim ve ortaöğretim AB'ye hazır mı?" sorusunu "İçerik ve programlar açısından hazırız. Sadece fiziki altyapı sorunumuz var" yanıtını verdi.
Zorunlu eğitim süresinin Türkiye'de 8 yıl, AB ülkelerinde ortalama 9-10 yıl olduğunu belirten Atabay, "AB'nin, eğitim süresiyle ilgilibir diktesi yok. Mesele, zorunlu eğitim süresi içinde neyi ne kadar öğrettiğiniz" diye konuştu.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber