Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararları

Aşağıdaki kararlar 6 Nisan 2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 06 Nisan 2013 10:29, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 19:01

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, Ürdün vatandaşı olduğu sırada yabancı uyruklu öğrenci statüsünde iken tıpta uzmanlık belgesi almaya hak kazandığını, daha sonra ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına kabul edildiğini, bunun üzerine devlet hizmeti yükümlülüğüne tabi tutulduğunu ve bu kapsamda tıpta uzmanlık belgesinin elinden alındığını, idarenin bu işlemine karşı tükettiği yargısal yollardan sonuç alamadığını, hukuka aykırı olarak alınan kararlar sonucu anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 26/09/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine bizzat yapılmış; belirlenen eksikliklerin tamamlanmasının ardından başvuru dilekçesi ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı belirlenmiştir.

Başvuru Numarası Karar Tarihi

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 25/12/2012 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, Ürdün vatandaşı olduğu sırada yabancı uyruklu öğrenci statüsünde 14/7/1996 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olmuş, 1/6/2006 tarihinde İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Bölümünde uzmanlık eğitimini tamamlayarak tıpta uzmanlık belgesi almaya hak kazanmış ve uzmanlık belgesinin tescili yabancı uyruklu olarak 28/8/2006 tarihinde yapılmıştır.

6. Başvurucu, 7/6/2006 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçmesi nedeniyle 13/9/2007 tarihinde idareye başvurarak, uzmanlık belgesinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tescilini talep etmiş, bunun üzerine 14/9/2007 tarihinde uzmanlık belgesinin tescili yeni hukuki durumuna göre yapılmıştır.

7. Başvurucu, 16. Dönem Devlet Hizmeti Yükümlülüğü Kurasına tabi tutularak, 16/11/2007 tarihinde çekilen kura ile Mardin Kızıltepe Devlet Hastanesine atanmıştır. Bunun üzerine başvurucu 22/11/2007 tarihinde idareye başvurarak uzmanlık belgesinin verilmesini talep etmiş, ancak bu talebi 7/6/2006 tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu ve 1/6/2006 tarihinde uzmanlığa hak kazandığı ve kendi talebi doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak diploma tescil işlemlerinin yapıldığı, bu nedenle devlet hizmeti yükümlülüğüne tabi olduğu gerekçesiyle talebi reddedilmiştir.

8. Başvurucu, başvurusunun idarece reddedilmesi işleminin iptaline karar verilmesi istemiyle Ankara 11. İdare Mahkemesinde dava açmış, yapılan yargılama sonucunda anılan Mahkemenin 31/10/2008 tarih ve E.2008/336, K.2008/2235 sayılı kararı ile işlem hukuka uygun bulunarak dava reddedilmiştir.

9. Bu karara karşı başvurucu temyiz yoluna başvurmuş, Danıştay Beşinci Dairesinin 13/12/2011 tarih ve E.2009/2392, K.2011/7344 sayılı kararıyla temyiz isteminin reddine ve anılan kararın onanmasına karar verilmiştir.

10. Başvurucu, Danıştay Beşinci Dairesinin onama kararma karşı karar düzeltme isteminde bulunmuş, akabinde 26/9/2012 tarihli dilekçe ile karar düzeltme talebinden feragat etmiştir.

B. İlgili Hukuk

11. 6/1/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2, 46 ve 54. maddeleri, 7/5/1987 tarih ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nun ek 3. maddesi ile geçici 6. maddesi.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/9/2012 tarih ve 2012/26 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği görüşüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

13. Başvurucu, Ürdün vatandaşı olduğu sırada yabancı uyruklu öğrenci statüsü ile Türkiye'de tıp fakültesinden mezun olduğunu, yine bu statüde uzmanlık eğitimini tamamlayarak 1/6/2006 tarihinde iç hastalıkları uzmanlığına hak kazandığını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına ise yabancı uyruklu olarak uzmanlığa hak kazandığı tarihten sonra 7/6/2006 tarihinde kabul edildiğini, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına uzmanlığa hak kazandığı tarihten sonra kabul edilmesi nedeniyle devlet hizmeti yükümlüsü olmadığını, buna rağmen mevzuatın yanlış yorumlanarak devlet hizmeti yükümlülüğüne tabi tutulduğunu ve bu kapsamda tıpta uzmanlık belgesinin elinden alındığını, idarenin bu işlemine karşı tükettiği yargısal yollardan sonuç alamadığını, hukuka aykırı olarak alınan kararlar sonucu çalışma hürriyetinin ve seyahat hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

14. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. "

15. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"(2) İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

16. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır.

17. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltil memesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir.

18. İdari işlemler, idarenin kamu gücünü kullanarak tesis ettiği, tek yanlı irade açıklaması ile hukuksal sonuç doğuran işlemlerdir. 2577 sayılı Kanun'da ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem veya eylem dolayısıyla Danıştay'a, idare ve vergi mahkemelerine dava açabilecekleri, mahkemelerce verilen nihai kararların Danıştay'da temyiz edilebileceği, temyiz talebi üzerine verilen Danıştay kararlarına karşı bir defaya mahsus olmak üzere kararın düzeltilmesi yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir.

19. Bu çerçevede, idari işlemlerden kaynaklanan hak ihlallerinin giderilmesi için öncelikle idari yargıda dava açılması gerektiği, olağan kanun yolları tüketildikten sonra hak ihlali hâlâ devam ediyorsa ancak bu takdirde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunulabileceği açıktır.

20. Başvuru konusu olayda başvurucu, devlet hizmeti yükümlülüğüne tabi tutulmasına ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi istemiyle Ankara 11. İdare Mahkemesinde dava açmış ve dava anılan Mahkemenin 31/10/2008 tarih ve E.2008/336,

K.2008/2235 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Bu karara karşı Danıştay nezdinde temyiz talebinde bulunulmuş, Danıştay Beşinci Dairesinin 13/12/2011 tarih ve E.2009/2392, K.2011/7344 sayılı kararıyla temyiz isteminin reddine ve anılan kararın onanmasına karar verilmiştir. Başvurucu, Danıştay Beşinci Dairesinin onama kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunmuş, ancak 26/9/2012 tarihli dilekçesi ile karar düzeltme talebinden feragat etmiştir.

21. Bir kanun yoluna başvurulmuş olması tek başma bu yolun tüketildiği anlamına gelmez. Bir kanun yolunun tüketildiğinden söz edilebilmesi için öncelikle yapılan başvurunun sonucunun beklenmesi ve inceleme süresince öngörülmüş olan yöntem, biçim, süre ve diğer koşullara uygun hareket edilmesi gerekir. Başvurucunun, etkili ve sonuç almaya yeterli görerek başvurduğu bir kanun yolunun sonucunu beklemeksizin, karar düzeltme talebinden feragat etmek suretiyle bu süreci kendi iradesiyle sona erdirdiği ve böylece olağan kanun yollarını usulüne uygun bir şekilde tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

22. Açıklanan nedenlerle, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemesi" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

^ Başvurunun, "başvuru yollarının tüketilmemesi" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 2/7/2012 tarih ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle'''' ibaresi nedeniyle, mahkum olduğu resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin cezasının infazının ertelenmesi imkânından yararlandırılmadığını, bu durumun anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 15/10/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 25/12/2012 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/10/2008 tarih ve E. 1999/478, K.2008/287 sayılı kararı ile resmi belgede sahtecilik suçundan 2 yıl 11 ay hapis cezasıyla cezalandırılmış ve karar Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 8/2/2012 tarih ve E.2010/1256, K.2012/1164 sayılı kararı ile onanarak aynı tarihte kesinleşmiştir.

6. Başvurucunun talebi üzerine İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca, hükmolunan cezanın infazının 10/10/2012 tarihine kadar ertelenmesine karar verilmiştir.

7. Başvurucu, mahkûm olduğu suçun 6352 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemenin kapsamında bulunmaması nedeniyle sağlanan "hükmün infazının ertelenmesi" hakkından yararlanamadığını, hükmolunan cezanın infazının durdurulması gerektiğini belirterek 25/9/2012 tarihinde İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesine başvurmuştur. Ayrıca başvurucu anılan Mahkeme önünde Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle'''' ibaresinin Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu iddiasında bulunmuştur.

8. İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun Anayasa'ya aykırılık iddiasını ciddi bulmamış ve cezanın infazının ertelenmesi talebini de yerinde görmeyerek 26/9/2012 tarihinde reddetmiştir.

9. Anılan karara yapılan itiraz da İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince 4/10/2012 tarihinde reddedilmiş ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir. Bu karar ise başvurucu vekiline 12/10/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

10. 6352 sayılı Kanun'un "Dava ve cezaların ertelenmesi" kenar başlıklı geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;

a) Soruşturma evresinde, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 171 inci maddesindeki şartlar aranmaksızın kamu davasının açılmasının ertelenmesine,

b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine,

c) Kesinleşmiş olan mahkûmiyet hükmünün infazının ertelenmesine,

karar verilir."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

11. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 15/10/2012 tarih ve 2012/237 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

12. Başvurucu, resmi belgede sahtecilik suçundan mahkûm olduğunu, 6352 sayılı Kanun ile getirilen cezanın infazının ertelenmesine ilişkin hükmün bu suçu kapsamaması nedeniyle öngörülen düzenlemeden yararlanamadığını, anılan Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle" ibaresinin itiraz yolu ile iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması ve hakkındaki ilamın infazının durdurulması yönündeki talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirterek, söz konusu ibarenin Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürmüş ve kuralın iptali talebinde bulunmuştur.

13. Anayasa'mn 148. maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa însan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden kişilere Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmıştır.

14. 6216 sayılı Kanun'un, "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir. "

15. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz. "

16. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, ...açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

17. Bireysel başvuru yolu, bireylerin maruz kaldığı temel hak ihlallerinin tespit edildiği ve tespit edilen ihlalin ortadan kaldırılması için etkin araçları içeren anayasal bir güvencedir. Ancak Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, kamusal bir düzenlemenin soyut biçimde Anayasa'ya aykırılığının ileri sürülmesini sağlayan bir yol olarak düzenlenmemiştir.

18. Bir yasama işleminin, temel hak ve özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda, bireysel başvuru yoluyla doğrudan yasama işlemine değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı başvuru yapılabilecektir. Bu şekilde bireysel başvuru yolunun kullanılabilmesi için söz konusu işlem, eylem ve ihmallere karşı başvurulabilecek kanun yollarının da tüketilmiş olması gerekir.

19. Başvuru konusu olayda başvurucu açıkça kapsamı içinde olmadığı bir kanun hükmünün kendisine uygulanmasını sağlamak amacıyla derece mahkemelerine başvuru yapmış ve bu başvurusu sırasında da Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunmuştur. Bu yöndeki talepleri reddedilen başvurucu, böylece kanun yollarını tükettiğini belirterek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, dilekçesinde yasama organının basın yoluyla işlenen suçlarda cezanın infazının ertelenmesini öngörürken kendi durumu için ertelenme imkânının getirilmemesinin, anayasal haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Bu hususlar dikkate alındığında başvurucunun asıl amacının işlediği suçu kapsamına almayan kanun hükmünün kendisine uygulanmasını ve bu yolla infazın ertelenmesi kuralından yararlanmak istediği anlaşılmaktadır.

20. Dolayısıyla başvuru dilekçesinde, 6352 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan "basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle" ibaresinin Anayasa'mn 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle iptali gerektiği iddia edilmiştir. Ancak bireysel başvuru kapsamında, bir yasama işleminin doğrudan ve soyut olarak Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvuru yapılamaz.

21. Diğer taraftan başvurucu yerel mahkemece anılan kanun hükmünün itiraz yolu ile iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulması ve hakkındaki ilamın infazının durdurulması yönündeki talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

22. Bir anayasal hakkın ihlali iddiası içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu çerçevede, kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olmadığına yönelik şikâyetler bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz ve derece mahkemelerinin delilleri takdirinde ve hukuku yorumlamasında açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz.

23. Başvuru konusu olayda başvurucunun talepleri hakkında karar veren mahkemenin hukuku yorumlamasında ve delilleri takdirinde keyfilik bulunmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmı açıkça dayanaktan yoksundur.

24. Açıklanan nedenlerle, başvurunun doğrudan ve soyut olarak yasama işlemlerinin iptali talebini içeren bölümünün "konu bakımından yetkisizlik" ve adil yargılanmadığı iddialarına ilişkin bölümünün ise "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedenleriyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvurunun,

1. Doğrudan ve soyut olarak yasama işlemlerinin iptali talebini içeren bölümünün ''konu bakımından yetkisizlik ",

2. Adil yargılanmadığı iddialarına ilişkin bölümünün "açıkça dayanaktan yoksun

olması",

nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucunun tutuklama müzekkeresinde yer aldığı biçimiyle Türkiye Cumhuriyetini cebren devirmek, hükümetin görevlerini kısmen veya tamamen engellemek, engellemeye teşebbüs etmek, darbeye teşebbüs etmek suçlarından dolayı, 21/4/2012 tarihinde Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimliği tarafından tutuklandığı, soruşturma devam ederken tahliye talebinde bulunduğu, talebinin reddedilmesi üzerine bu karara karşı yaptığı itirazın da reddedildiği, 6 aydır tutuklu olması sebebiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği ileri sürülmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 17/10/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 22/3/2013 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 2011/206 sayılı soruşturma kapsamında Türkiye Cumhuriyetini cebren devirmek, hükümetin görevlerini kısmen veya tamamen engellemek, engellemeye teşebbüs etmek, darbeye teşebbüs etmek suçlarından dolayı, 21/4/2012 tarihinde Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimliği tarafından tutuklanmıştır.

6. Başvurucunun Ankara Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 10. Maddesi île Görevli 1 NoTu Hâkimliğine yaptığı tahliye talebine ilişkin müracaatı, 7/9/2012 tarih ve 2012/81 Değişik İş sayılı karar ile reddedilmiştir.

7. Başvurucu, 18/9/2012 tarihli dilekçe ile bu karara itiraz ederek bihakkın tahliyesini veya adli kontrol altına alınmak suretiyle serbest bırakılmasını talep etmiştir.

8. Ankara TMK'nın 10. Maddesi İle Görevli 2 No'lu Hâkimliği 20/9/2012 tarih ve 2012/84 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucunun itirazının reddine kesin olarak karar vermiştir.

9. Dosyadaki bilgilere göre, başvurucu halen tutuklu bulunmaktadır ve başvuru tarihinde soruşturma derdesttir.

B. İlgili Hukuk

10. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 108. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile 267,268 ve 271. maddeleri.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

11. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 17/10/2012 tarih ve 2012/260 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

12. Başvurucu, 5271 sayılı Kanun'un 101. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tutuklamaya veya tutukluluğun devamına karar verilirken kararda kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin varlığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren delillerin somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilmesi gerekirken Mahkemenin tüm şüpheliler için dayandığı gerekçenin ortak olduğunu, kaçma şüphesi ve delilleri karartma ihtimali bulunmadığı hâlde kaçma şüphesi ve delilleri karartma ihtimali gerekçe gösterilerek tutukluluk hâlinin devamına karar verildiğini, aynı gerekçelerle 6 aydır tutuklu olduğunu belirterek Anayasa'mn 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

13. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler,"

14. Anılan hüküm uyarınca Anayasa Mahkemesinin yetkisinin zaman bakımından başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Bu açık düzenlemeler karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir.

15. Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurularda zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51, § 18,25/12/2012).

16. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında yürütülen soruşturma tutuklu olarak devam ederken, başvurucunun tahliye talebi Ankara TMK 10. Maddesi İle Görevli 1 No'lu Hâkimliğince, 7/9/2012 tarih ve 2012/81 Değişik İş sayılı karar ile reddedilmiştir. Başvurucu tarafından bu karara karşı yapılan itiraz ise Ankara TMK'nın 10. Maddesi İle Görevli 2 No'lu Hâkimliğince 20/9/2012 tarih ve 2012/84 Değişik İş sayılı karar ile reddedilmiştir. Başvurucunun tutukluluğu hakkında verilen karar, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulara ilişkin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleşmiştir.

17. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu tutukluluğa itirazın reddine ilişkin kararın 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

w Başvurunun, "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucular, tapuda iştirak (elbirliği) hâlinde maliki oldukları arsanın 1994 yılında yapılan kadastro çalışması ile başkası adma kayıt ve tescil edilmesi üzerine tescilin iptali istemiyle açtıkları davada verilen ret kararı nedeniyle hak arama hürriyeti ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular, 23/10/2012 tarihinde Konya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçeler ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 25/12/2012 tarihinde birinci başvurunun. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 20/2/2013 tarihinde ikinci başvurunun, karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemelerinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyaların Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4.26/3/2013 tarihinde, 2012/404 bireysel başvuru numaralı dosyanın, aynı konuya ilişkin olmaları nedeniyle 2012/403 numaralı bireysel başvuru İle birleştirilmesine, incelemenin 2012/403 numaralı bireysel başvuru üzerinden yürütülmesine karar verilmiştir.

A. Olaylar

5. Başvuru dilekçelerindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucular, tapuda iştirak (elbirliği) hâlinde maliki oldukları arsanın tamamının 1994 yılında yapılan kadastro çalışması ile başkası adına kayıt ve tescil edildiğini 2008 yılında öğrenmişlerdir.

7. Başvurucular, idarenin ağır kusuru sonucu oluştuğu ileri sürülen işlemin düzeltilmesi amacıyla 18/3/2008 tarihinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne başvurmuş ancak, başvuru 10 yıllık hak düşürücü dava açma süresinin geçtiği gerekçesiyle 22/5/2008 tarihinde reddedilmiştir.

8. Başvurucuların, bahsedilen arsanın kendileri adına tescili talebiyle açtığı dava ise 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı gerekçesiyle Marmara Asliye Hukuk Mahkemesinin 23/12/2010 tarih ve E.2008/53, K.2010/94 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

9. Başvurucuların temyiz talebi ise Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 2/4/2012 tarih ve E.2011/6032, K.2012/3010 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Karar başvuruculara 27/9/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular, bu karara karşı 5/10/2012 tarihinde karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Karar düzeltme talebi, başvuru tarihinde Yargıtay 16. Hukuk Dairesinde derdesttir.

B. İlgili Hukuk

10. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesinin (1) ve (II) numaralı fıkraları şöyledir:

(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete 'de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.

11. 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesinin (I) numaralı fıkrası, şöyledir:

"Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde aşağıdaki sebeplerden dolayı karar düzeltilmesi istenebilir:

1 - (Değişik alt bent: 16/07/1981 - 2494/31 md.) Temyiz dilekçesi ve kanuni süresi içinde verilmiş olması şartiyle karşı tarafın cevap dilekçesinde ileri sürülüp hükme etkisi olan itirazların kısmen veya tamamen cevapsız bırakılmış olması,

2 - Yargıtay kararında birbirine aykırı fıkralar bulunması,

3 - Yargıtay incelemesi sırasında hükmün esasını etkileyen belgelerde bir hile veya sahteliğin ortaya çıkması.

4 - Yargıtay kararının usul ve kanuna aykırı bulunması," IV. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 23/10/2012 tarih ve 2012/403 ve 23/10/2012 tarih ve 2012/404 numaralı bireysel başvurulan birlikte incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

13. Başvurucular, tapuda maliki oldukları arsanın 1994 yılında yapılan kadastro çalışması ile başkası adına kayıt ve tescil edildiğini ve yurtdışında meskûn olduklarından bu durumu 2008 yılında öğrenebildiklerini, haksız tescil ile mülkiyet ediniminin yok hükmünde olması gerektiğini, aynı kadastro işlemi için 2003 yılında açılan bir davanın hak düşürücü süreyi kesmesi gerektiğini, özel şahısların mülkiyetlerinin korunmasının devletin yükümlülüğünde olduğunu belirterek, maliki oldukları arsanın başkası adına tescilinin hak arama özgürlüğünü ve mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

14. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması

şarttır."

15. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

16. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır.

17. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir.

18. 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete'de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanun'un temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunmaktadır.

19. Hukuk davalarında 1086 sayılı Kanun'un 440. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Yargıtay kararlarına karşı tefhim veya tebliğden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulabilmektedir. Bu yola başvurulması hâlinde karar düzeltme talebine ilişkin bir karar verilinceye kadar mahkeme kararının kesinleşmesi ve başvuru yollarının tüketilmesi söz konusu değildir. Bu durumda karar düzeltme talebine ilişkin bir karar verilmeden hukuk yollarının tüketildiği söylenemez.

20. Bu çerçevede, hukuk davalarında karar düzeltme yoluna başvurulmuş ise Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için, öncelikle bu talebe ilişkin kararın beklenerek bu yolun tüketilmesi gerektiği açıktır. Başvuru konusu olayda, başvurucuların karar düzeltme talebi hakkında henüz karar verilmediğinden olağan kanun yolları tüketilmemiş sayılmaktadır.

21. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu işleme karşı kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvuruların diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemiş olmasf nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvuruların^ "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, yetkili amirin kararıyla hakkında herhangi bir mahkeme kararı bulunmaksızın oda hapsi cezası verilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 2/11/2012 tarihinde Silivri 2. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 22/3/2013 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, Silivri Cezaevi Jandarma Tabur Komutanlığında astsubay jandarma başçavuş olarak görev yapmaktadır.

6. Başvurucu, Pülümür İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde jandarma kıdemli üstçavuş olarak görev yaptığı sırada "daha önceden mesaiye katılması konusunda emir verilmesine rağmen 22/11/2008 tarihinde mesaiye katılmadığı" gerekçesiyle 22/11/2008 tarihinde 22/5/1930 tarih ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 171. maddesi uyarınca disiplin amiri tarafından Uç gün oda hapsi cezası ile tecziye edilmiştir.

7. Oda hapsi cezası başvurucuya 22/11/2008 tarihinde tebliğ edilmiş ve ceza 22/11/2008 ila 25/11/2008 tarihleri arasında infaz edilmiştir.

8. Başvurucu, oda hapsi cezasının kaldırılması amacıyla 25/9/2012 tarihinde görev yapmakta olduğu Silivri Cezaevi Jandarma Tabur Komutanlığına şikâyet başvurusunda bulunmuştur.

9. Anılan başvuru, Silivri Cezaevi Jandarma Tabur Komutanlığının 5/10/2012 tarih ve 7314 sayılı işlemiyle evvelce tesis edilen cezaların kaldırılmasında Silivri Cezaevi Jandarma Tabur Komutanının yetkili olmadığı, kararın verileceği zamanda cezayı vermiş olan amirin bir derece üstü olan disiplin amirinin yetkili olduğu ve disiplin cezalarından şikâyetin de söz konusu amire doğrudan doğruya yapılması gerektiği belirtilerek reddedilmiştir.

B. İlgili Hukuk

10. 22/5/1930 tarih ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun, 16/2/2013 tarih ve 28561 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nun 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendi ile yürürlükten kaldırılmakla birlikte başvuruya konu oda hapsi cezasının verildiği tarihte yürürlükte bulunan "Disiplin âmirlerinin ceza salâhiyeti" başlıklı 171. maddesi şöyledir:

"Disiplin amirlerinin ceza vermek salâhiyetleri merbut cetvelde gösterilmiştir. "

11. 1632 sayılı Kanun'un 6413 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendi ile mülga olmakla birlikte başvuruya konu oda hapsi cezasının verildiği ve uygulandığı tarihte yürürlükte bulunan "Cezanın kat'deşmesi" başlıklı 181. maddesi şöyledir:

"Bir disiplin cezası resmi surette mahkuma tebliğ edildiği vakit kat'ileşir. Ve bu cezayı veren tarafından kaldırılamaz ve değiştirilemez. Bu cezanın kaldırılması veya değiştirilmesi ancak şikayet yoluyla veya ceza veren âmirin mahkum lehine yapacağı müracaat üzerine veyahut ajfı âli ile kabildir. "

12. Aynı Kanun'un yine 6413 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendi ile mülga "Şikâyet" başlıklı 188. maddesi ise şöyledir:

"1. - Bir disiplin cezasından şikâyet, cezalı tarafından veya kendisinin mafevkleri tarafından doğrudan doğruya yapılır.

2 - Cezalı tarafından yapılacak şikâyet ancak tebliğinden bir gece sonra yapılabilir.

3 - Şikâyet cezanın infazım geri bırakmaz.

4 - Disiplin cezaları hakkında cezalı tarafından yapılacak şikâyet üzerine karar vermeğe salâhiyetti âmir, bu kararın verileceği zamanda cezayı vermiş olan âmirin bir derece mafevki olan disiplin amiridir.

5 - Şikâyetler hemen tetkik edilerek bir karara bağlanır."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 2/11/2012 tarih ve 2012/595 numaralı başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

14. Başvurucu, hakkında hiçbir mahkeme kararı bulunmaksızın yetkili amirin kararıyla özgürlüğünden alıkonulduğunu, savunmasının da sembolik olarak istendiğini, cezayı aldığı tarihlerdeki ortam gereği olası şikâyet halinde daha ağır yaptırımlarla karşılaşmasının kuvvetle muhtemel olduğunu, bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını öğrendiği zaman görev yaptığı yerdeki yetkili amire itirazda bulunduğunu, ilgili kanunda da şikâyet için süre şartı bulunmadığını belirterek Anayasa'mn 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

15. 6216 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. "

16. 6216 sayılı Kanun'un yukarıda yer verilen hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir.

17. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51, § 18, 25/12/2012).

18. Öte yandan, 1632 sayılı Kanun'un başvuruya konu oda hapsi cezasının verildiği ve uygulandığı tarihte yürürlükte olan mülga 181. maddesi gereğince anılan Kanun kapsamında verilen disiplin cezalarının, cezalıya tebliğ edildiği tarihte kesinleşeceği hususunda duraksamaya yer bulunmamaktadır.

19. Başvuru konusu olayda başvurucu 22/11/2008 tarihinde 1632 sayılı Kanun'un 171. maddesi uyarınca disiplin amiri tarafından üç gün oda hapsi cezası ile cezalandırılmış ve bu ceza kendisine aynı gün tebliğ edilmiştir. 1632 sayılı Kanun'un mülga 181. maddesinin açık hükmü uyarınca başvuruya konu oda hapsi cezası, başvurucuya tebliğ edildiği 22/11/2008 tarihinde ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulara ilişkin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleşmiştir.

20. Başvurucu, hakkında verilen oda hapsi cezasına karşı Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi başladıktan sonraki tarih olan 25/9/2012 tarihinde şikâyet yoluna başvurmuş ise de şikâyetin verilen cezanın kesinleşmesi üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.

21. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu işlemin 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvurunun, "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, iftira suçundan yargılandığı İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesinde yapmış olduğu hâkimin reddi ve mahkemenin görevsizliğine ilişkin taleplerinin anılan Mahkeme ve üst mahkemece reddedilmesi nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 9/11/2012 tarihinde İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 25/12/2012 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2010/506 sayılı dosyasında iftira suçundan yargılanmaktadır.

6. Davaya bakan Hâkim, görülmekte olan davadan dolayı başvurucu tarafından aleyhinde yapılan şikayetin Adalet Bakanlığınca işleme konulmamasına rağmen başvurucunun bu işlem aleyhine idari yargı yoluna başvurmuş olması nedeniyle mağdur olduğu düşüncesi ile 22/12/2011 tarihli duruşmada "davadan çekinme" kararı almıştır.

7. İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesince, Hâkimin çekinme talebi yerinde görülmeyerek 27/12/2011 tarihinde reddedilmiştir.

8. Başvurucunun anılan karara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilmesine yönelik 22/3/2012 tarihli talebi, Adalet Bakanlığınca "sorunun yargısal yollardan çözülebileceği" gerekçesiyle 18/5/2012 tarihinde reddedilmiştir. Ayrıca başvurucu, 26/3/2012 tarihli dilekçesi ile hâkimin reddi talebinde bulunmuş olup, bu talebi davayı gören Mahkemece 29/3/2012 tarihinde ve itirazı inceleyen İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesince de 17/5/2012 tarihinde reddedilmiştir.

9. Başvurucu, 17/9/2012 havale tarihli dilekçesi ile bir kez daha hâkimin davadan çekinmesi ve yargılamasının da Ağır Ceza Mahkemesinde yapılması gerektiği yönünde talepte bulunmuştur. Bu talebi de Mahkemece 18/9/2012 tarihli duruşmada "daha önceden hâkimin reddi konusunda karar verilmiş olduğu, ayrıca iftira suçlarını yargılama görevinin Asliye Ceza Mahkemesine ait bulunduğu " gerekçesi ile reddedilmiştir.

10. Anılan karara başvurucunun yaptığı itiraz da İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesince 3/10/2012 tarihinde reddedilmiş ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir. Bu karar, başvurucuya 1/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

11. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Re^sen görev kararı ve görevde uyuşmazlık" kenar başlıklı 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Davaya bakan mahkeme, görevli olup olmadığına kovuşturma evresinin her aşamasında re'sen karar verebilir. "

12. 5271 sayılı Kanun'un "Ret istemi üzerine verilecek kararlar ve başvurulacak kanun yollan" kenar başlıklı 28. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Ret isteminin kabulüne ilişkin kararlar kesindir; kabul edilmemesine ilişkin kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir. İtiraz üzerine verilen ret kararı hükümle birlikte incelenir."

13. 23/3/2005 tarih ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 4/4/1929 tarih ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun "Kanuna muhalefet halleri" kenar başlıklı 308. maddesinin birinci fıkrası ile (3) ve (4) numaralı bentleri şöyledir:

"Aşağıda yazılı hallerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.

3 - Makbul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vaki olupta bu talep kabul olunduğu halde hakimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hakimin hükme iştirak ettirilmesi,

4 - Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmağa kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi"

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 9/11/2012 tarih ve 2012/670 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

15. Başvurucu, başvuru tarihinde iftira suçundan İstanbul 31. Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanmakta olduğunu, bu davanın Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesi gerektiğini, ayrıca davadan çekinme gereği duyan Hâkimin tarafsızlığını yitirdiğini, üst mahkemece dosyaya bakmaya zorlanmasının adil yargılanma hakkını İhlal ettiğini ileri sürmüştür.

16. Anayasa'nm 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması

şarttır."

17.30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir. "

18. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Dolayısıyla, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır.

19. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir.

20. Başvuru konusu olayda başvurucunun yargılandığı dava hâlen kovuşturma aşamasında olup hüküm verilmemiştir. Başvuruya konu edilen hâkimin reddi ve mahkemenin görevsizliği talebine ilişkin ilk derece ve itirazı inceleyen mahkemeler tarafından verilen kararlar 5271 sayılı Kanun'un anılan hükümleri uyarınca ara karar niteliğinde olup, bu kararların hükümle birlikte temyiz kanun yolunda incelenmesi mümkündür.

21. Açıklanan nedenlerle, ihlal iddiasına konu kararlar için öngörülmüş olan kanun yollarının tamamı tüketilmeden bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvurunun,^ "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, taksirle yaralama isnadıyla yargılandığı davada Küçükçekmece 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet kararının kesin olması nedeniyle hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 19/11/2012 tarihinde Küçükçekmece 3. Sulh Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. 25/1/201 i günü başvurucunun sevk ve idaresindeki araçla başka bir aracın karıştığı trafik kazası nedeniyle, diğer araç sürücüsü kemik kırılmasına neden olacak şekilde yaralanmıştır.

6. Başvurucu hakkında, taksirle yaralama suçundan Küçükçekmece 3. Sulh Ceza Mahkemesine 24/2/2011 tarih ve 2011/4227 sayılı iddianameyle kamu davası açılmıştır.

7. Başvurucu, Küçükçekmece 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 19/10/2012 tarih ve E.2011/700, K.2012/2456 sayılı kararıyla, 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kaııunu'nun 89. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (2) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca 2.240 TL adli para cezasına kesin olarak mahkûm edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

8. 5237 sayılı Kanun "un 89. maddesinin (1) numaralı fıkrası ve (2) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:

"(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

h) Vücudunda kemik kırılmasına,

Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır. "

9. 23/3/2005 tarih ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 31/3/2011 tarih ve 6217 sayılı Kanun ile eklenen geçici 2. maddesi şöyledir:

" Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz. "

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

10. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 19/11/2012 tarih ve 2012/799 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

11. Başvurucu, hakkında verilen adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün kesin olduğunu, bu hükme karşı kanun yoluna başvuramadığını, bunun hak arama özgürlüğünü sınırladığını, bir karara karşı itiraz hakkını da içeren savunma hakkının daraltılması sonucunu doğurduğunu, ceza adalet sisteminde "önemsiz sayılabilecek suçlar" kategorisi oluşturmanın hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını belirterek, Anayasa'nın 36. ve 40. maddelerinde tanımlanan hak arama hürriyeti, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve bu ihlalin kaldırılmasını veya tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

12. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. "

13. Anayasa'nın 141. maddesinin son fıkrası şöyledir:

"Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir. "

14. Anayasa'nın 142. maddesi şöyledir:

"Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir."

15. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi'" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, ...açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir. "

16. Anayasa'mn 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir.

17. Anayasa'n m tüm maddeleri aynı etki ve değerde olup, aralarında bir üstünlük sıralaması bulunmadığından, uygulamada bunlardan birine öncelik tanımak olanaklı değildir. Bu nedenle, kimi zaman zorunlu olarak birlikte uygulanan iki Anayasa kuralından biri, diğerinin sınırını oluşturabilmektedir.

18. Hak arama özgürlüğü Anayasa'nrn 36. maddesinde düzenlenmiş ve anılan maddede hak arama hürriyeti için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş ise de, Anayasa'nın, mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini öngören 142. ve davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını ifade eden 141. maddelerinin, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır.

19. Anayasa'da, "mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin''' kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. Buna göre, usul kanunlarının Anayasa'ya uygun olmak koşuluyla düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır. Anayasa'da tüm mahkeme kararlarının temyiz edilebilmesi hakkını içeren bir kurala yer verilmemiştir.

20. Öte yandan, Avrupa însan Haklan Sözleşmesi'nin Türkiye tarafından imzalanan ancak henüz onaylanmayan Ek 7 nolu protokolünün "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı"nı düzenleyen 2. maddesinde "az önemli suçlar''' yönünden bu hakka istisna getirilebileceği düzenlenmektedir,

21. Ceza adalet sistemi üzerinde sonuçları dikkate alındığında "az önemli suçlar" kategorisi içerisinde mütalaa edilmesi mümkün suçlar yönünden temyiz sınırı öngörülmesinin ve kanunda belirlenen sınırının, adalet duygusunu rencide edecek veya hukuk devleti kavramıyla bağdaşmayacak sonuçlara yol açacak boyutta bulunmaması nedeniyle anayasal haklan ihlal etmediği açıktır. (Anayasa Mahkemesinin 23/7/2009 tarih ve E.2006/65, K.2009/114 sayılı kararı).

22. Açıklanan nedenlerle, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin, "açıkça dayanaktan yoksunluk" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

_ Başvurunun, "açıkça dayanaktan yoksunluk" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, Sivas 3. Asliye Ceza Mahkemesinde resmî belgede sahtecilik suçundan yargılandığı davada eksik inceleme neticesinde hakkında hapis cezasına hükmedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

IL BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 16/11/2012 tarihinde Sivas 3. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu 24/4/4004 tarihinde Sivas ilinde bulunan bir tüketim kooperatifini yönetim kurulu başkanı olarak temsile yetkili kılınmış, bu yetki 28/10/2006 tarihinde sona etmiştir.

6. Başvurucu hakkında, 20/11/2006 keşide tarihli çeki kooperatifi temsil yetkisinin olmadığı dönemde düzenlediği iddiasıyla Sivas 3. Asliye Ceza Mahkemesinde resmî belgede sahtecilik suçundan kamu davası açılmıştır.

7. Sivas 3. Asliye Ceza Mahkemesi 18/9/2012 tarih ve E.2012/93, K.2012/616 sayılı kararıyla başvurucunun resmi belgede sahtecilik suçundan hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.

8. Bu karara yapılan itiraz ise Sivas 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/10/2012 tarih ve 2012/560 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.

B. İlgili Hukuk

9. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Resmi belgede sahtecilik" başlıklı 204. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, ... kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. "

10. 5237 sayılı Kanun'un "Resmi belge hükmünde belgeler" başlıklı 210. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Özel belgede sahtecilik suçunun konusunun, emre veya hamile yazılı kambiyo senedi, ... olması halinde, resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümler uygulanır"

11. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 223. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"...Beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve düşmesi kararı, hükümdür. "

12. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (5), (6), (8). (10), (11) ve (12) numaralı fıkraları şöyledir:

"(5) ... Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder. "

"(6) ... Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez. "

"(S) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur.

Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur. "

"(10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davramldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.

(11) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. ... "

"(12) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir. " IV. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 16/11/2012 tarihli ve 2012/833 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

14. Başvurucu, resmî belgede sahtecilik iddiasıyla yargılandığı davada, temsile yetkili olduğu kooperatif adına ileri tarihli keşide ettiği çekin, görevi devrettikten sonraki dönemde düzenlenmiş kabul edilip, eksik incelemeyle resmî belgede sahtecilik suçundan hakkında ceza tayin edildiğini belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

15. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. "

16. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır. "

17. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye 'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. "

18. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, ...açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir. "

19. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanığa yüklenen suça ilişkin yargılama sonunda cezaya hükmedilmesi hâlinde, hükmün açıklanmasının belirli koşulların gerçekleşmesine bağlı olarak ertelenmesi anlamına gelmektedir. Kanunda belirtilen koşulların gerçekleşmesine karşın, sanığın kabul etmemesi hâlinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (6) numaralı fıkrasının son cümlesinde ifade edilmektedir. Bu kapsamda sanığın, yargılamanın hukuki kesinliği ifade eden bir hükümle sonuçlanmasını ya da cezaya hükmedilmesi durumunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını tercih etme imkânı bulunmaktadır.

20. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesine göre, yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Anılan maddenin (5) numaralı fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiği belirtilmektedir. Öte yandan, aynı Kanun'un 223. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hüküm niteliğindeki kararlar arasında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı sayılmamaktadır.

21. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmayıp, ceza yargılamasını sona erdiren düşme nedenlerinden birisidir. 5271 sayılı Kanun'un 231. maddesinin (10) ve (11) numaralı fıkralarında belirtildiği üzere, denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmediği takdirde açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasına karar verilir.

22. Aynı maddenin (12) numaralı fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir. Bununla birlikte, denetim süresi içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmesi hâlinde hükmün açıklanmasıyla veya bu süre içinde kasıtlı yeni bir suç işlenmemesi hâlinde düşme kararıyla yargılama nihai olarak sona erdiğinde, hüküm niteliği olan bu kararlara karşı kanun yoluna başvurulabilir ve esasa ilişkin itirazlar bu aşamada ileri sürülebilir.

23. Somut olayda başvurucu, yargılama sonunda hakkında beraat kararı verilmemesi hâlinde lehe hükümler kapsamında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Yargılama sonunda eksik incelemeye dayalı olarak verilen mahkûmiyet kararının temel hakları ihlal ettiği iddiası, başvurucunun talebi üzerine hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olması ve temyiz yoluna başvurmayı mümkün kılan bir karar verilmesini başvurucunun tercih etmediği dikkate alındığında dayanaktan yoksun görünmektedir.

24. Açıklanan nedenlerle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı kapsamındaki mahkûmiyet kararının eksik incelemeye dayanması nedeniyle ihlal oluşturduğuna ilişkin başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartlan yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksunluk" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvurunun "açıkça dayanaktan yoksunluk" nedeniyle KABUL. EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, oda hapsi cezasıyla cezalandırılmasının yargı kararına dayanmaması ve verilen cezaya karşı yargı yolunun kapalı olması nedeniyle Anayasa'mn 19. ve 36. maddelerinde düzenlenen temel haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

n. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 4/12/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 28/2/2013 tarihinde başvurunun çözümünün İlke kararını gerektirmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, 1987 doğumlu olup Samsun'da ikamet etmektedir.

6. Başvurucu TCG ... Komutanlığı emrinde astsubay kıdemli çavuş olarak görev yapmaktadır.

7. Başvurucu, "... Limanı'nda bulunmakta olan gemiye (görev yerine) son dönüş tarih ve saati olan 15/4/2012 tarih ve saat 23:59'da dönmesi gerekmekte iken, 16/4/2012 tarihinde saat 07:30'da döndüğü" gerekçesiyle 4/5/2012 tarihinde 15/6/1930 tarih ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 171. maddesi uyarınca disiplin amiri tarafından 7 gün oda hapsi cezası ile cezalandırılmıştır.

8. Başvurucu, 1632 sayılı Kanun'un 188. maddesinde yer alan oda hapsi cezalarına karşı iç hukukta tanınan bir üst amire başvuru yoluna, itirazının sonuçsuz kalacağı düşüncesiyle başvurmamıştır.

9. Başvurucu hakkında verilen oda hapsi cezası 31/10/2012 ilâ 7/11/2012 tarihleri arasında ... Disiplin Ceza Tutukevinde infaz edilmiştir.

B. İlgili Hukuk

10. 1632 sayılı Kanun'un 171. ve 188. maddeleri.

11. 1632 sayılı Kanun'un 181. (Mülga: 31/1/2013-6413/45 md.) maddesi şöyledir:

"Bir disiplin cezası resmi surette mahkûma tebliğ edildiği vakit katileşir. ...Bu cezanın kaldırılması veya değiştirilmesi ancak şikayet yoluyla veya ceza veren amirin mahkûm lehine yapacağı müracaat üzerine veyahut affı ali ile kabildir. Yanlış verilen ... disiplin cezaları daha yüksek makam tarafından ... kaldırılabilir veya değiştirilebilir. "

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/12/2012 tarih ve 2012/889 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

13. Başvurucu, hakkında hiçbir mahkeme kararı bulunmaksızın yetkili amirin kararıyla 7 gün süreyle kişisel özgürlüğünden yoksun bırakıldığını, bu tür cezaların yargı makamlarınca verilmesi gerektiğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ve 36. maddesindeki hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

14. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında herkesin, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceği hükmüne yer verilmiştir. Anayasa'nın geçici 18. maddesinde uygulama kanununun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bireysel başvuruların kabul edileceği, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 76. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise Kanun'un 45 ila 51. maddelerinin 23/9/2012 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.

15. 6216 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."

16. Anılan Anayasa ve 6216 sayılı Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Mahkemenin zaman bakımından yetkisine ilişkin bu düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararlan da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/832, § 14,12/2/2013).

17. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi İçin kesin tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51, § 18,25/12/2012).

18. Başvuru konusu olayda başvurucu 4/5/2012 tarihinde 1632 sayılı Kanun'un 171. maddesi uyarınca disiplin amiri tarafından yedi gün oda hapsi cezası ile cezalandırılmıştır. Başvurucu 1632 sayılı Kanun'un 188. maddesine göre bir üst amire itiraz hakkını itirazının sonuçsuz kalacağı düşüncesiyle kullanmamıştır. Başvurucu hakkında verilen ceza, 1632 sayılı Kanun'un 181. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurulara ilişkin zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleşmiştir.

19. Başvurucu hakkında verilen oda hapsi cezası Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi başladıktan sonraki tarih olan 31/10/2012 ilâ 7/11/2012 tarihleri arasında infaz edilmiş ise de infazın verilen cezanın kesinleşmesi üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır.

20. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu işlemin 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemezliğine karar verilmesi gerekir.

¥. HÜKÜM

Başvurunun, "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


L BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, belediye tarafından kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın tescili talebiyle açılan davada kamulaştırmasız el atmaya ilişkin iddialarının karşılanmadığını belirterek, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 4/12/2012 tarihinde Samsun 3. Aliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAYLAR VE OLGULAR A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından 6/1/2011 tarihinde Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde başvurucu aleyhine açılan davada, başvurucuya ait taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın tapu kaydının iptali ile yola terkini talep edilmiştir.

6. Başvurucu yargılama sırasında, kamulaştırma bedelinin düşük olduğunu ve cebri icra yoluyla tahsil edilmesi gerektiğini savunmasına rağmen Samsun Büyükşehir Belediyesi aleyhine karşılık dava açmamıştır.

7. Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 6/9/2011 tarih ve E.2011/4, K.2011/349 sayılı kararıyla, Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından kamulaştırma bedelinin depo edilmediği gerekçesiyle davanın reddine hükmedilmiştir.

8. Kararın başvurucu tarafından, Samsun Büyükşehir Belediyesince taşınmaza fiilen el konulduğu ve kamulaştırma bedelinin cebri icra yoluyla tahsil edilmesi gerektiği iddiasıyla temyizi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 10/4/2012 tarih ve E.2011/19222, K.2012/7362 sayılı ilamıyla davalının el koymanın önlenmesi davası veya taşınmazın değerinin tahsili davası açabileceği, davacı tarafından bedelin yatırılmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle hüküm onanmış, karar düzeltme istemi Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 9/10/2012 tarih ve E.2012/12443, K.2012/18851 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

B. İlgili Hukuk

9. Olay tarihinde yürürlükte olan mülga 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 74. maddesi.

10. 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun "Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili'''' kenar başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7 ncı maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister. "

11. 2942 sayılı Kanun'un "Dava hakkı" kenar başlıklı 14. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından ... kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal ve maddi hatalara karşı da adli yargıda düzeltim davası açılabilir. "

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/12/2012 tarih ve 2012/946 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

13. Başvurucu, Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından taşınmazı içerisinden yol açılarak taşınmazın kullanılamaz duruma getirilmesine rağmen Belediye Başkanlığınca açılan taşınmazın değerinin tespiti ve tapu kaydının iptali ile yola terkini istemlerine ilişkin davanın, kamulaştırma bedelinin Belediyece ödenmesi yönündeki savunmaları değerlendirilmeksizin reddedildiğini belirterek, Anayasa'mn 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesini talep etmiştir.

B. Değerlendirme

14. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nm 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması

şarttır. "

15. 30/03/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un, "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"îhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir. "

16. Anayasa'mn 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.

17. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.

18. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir.

19. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle iç hukukta düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir.

20. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz.

21. Öte yandan mülga 1086 sayılı Kanun'un 74. maddesi uyarınca mahkemelerce davacının talebi dışında, talepten fazlaya veya başka bir şeye hükmedilemeyeceği gibi, davacı tarafından talep konusu yapılmayan veya davalı tarafından karşılık dava ile talep edilmeyen bir hususta resen karar verilemez.

22. Başvuru konusu olayda, Samsun Büyükşehir Belediyesi tarafından başvurucu aleyhine kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın tapu kaydının iptali ile yola terkini istemiyle açılan davanın reddine karar verilmiş olup davalı tarafından açılan bir dava olmadığı için davalının yargılama sırasındaki savunmasında ileri sürdüğü iddialar doğrultusunda kamulaştırma bedelinin ödenmesine hükmedilememiştir.

23. Başvurucunun nihai taleplerine ilişkin olarak, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 10/4/2012 tarihli onama kararında da belirtildiği üzere, dava konusu taşınmaza el atıldığı iddiası olduğunda 16/5/1956 tarih ve 1/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca idare aleyhine el koymanın önlenmesi davası açılabileceği gibi, bu eylemli duruma razı olunduğu takdirde taşınmazın değerinin tahsili davası da açılabilecekken başvurucu bu davaları açmamıştır. Dolayısıyla başvurucu, kamulaştırmasız el atma nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararın tazmini amacıyla ayrı bir dava açmadığı veya karşılık dava ile de bu talebini ileri sürmediği için başvuru konusuna ilişkin olarak yargısal yollar tüketilmemiştir.

24. Açıklanan nedenlerle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının yetkili derece mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemesi" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

_ Başvurunun, "başvuru yollarının tüketilmemesi" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, İzmir'de 19/3/2012 tarihinde yerel bir gazetede yayımlanan köşe yazısı ile İlgili olarak İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı şikâyet üzerine yürütülen soruşturma sonucunda, köşe yazarı ve sorumlu yazı işleri müdürü hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ve sözü edilen karara karşı yaptığı itirazın Ağır Ceza Mahkemesince reddedilmesi nedeniyle Anayasa' nm 10., 36. ve 40. maddelerinde düzenlenen temel haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 30/11/2012 tarihinde İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 25/12/2012 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. İzmir'de faaliyet gösteren yerel bir gazetenin 19/3/2012 tarihli nüshasında, İzmir bölgesinde yaşayan transseksüel ve travestileri konu alan bir köşe yazısı yayımlanmıştır.

6. Söz konusu köşe yazısında, İzmir Emniyet Müdürlüğüne ait ekiplerin çalışması sonucu Alsancak'ın belli bir yerinde oturan travesti ve transseksüellerin dağıldığı, polisin gerekeni yaptığı, polise göre İzmir'de "otuz kırk kişi" kaldıkları, İzmir'in EXPO- 2020'ye pırıl pırıl bir şehir olarak hazırlanması için, geriye kalan otuz kişinin de kontrol altına alınmasında büyük bir fayda olduğu, İzmir'e gelen her turistin travesti ve transseksüeller için döviz anlamına geldiği, kurvaziyer gemi personelinin soluğu onlarda aldığı, gemi geldiğinde Alsancak Limanı'nın çevresinde hemen "tezgâh" açtıkları, bu durumun, İzmir'in kanayan yarası ve madalyonun arka yüzü olduğu, İzmir'in travestiler ile tanındığı, kolluk görevlilerinin İzmir'in bu kötü imajını bir an evvel "kurutmalarının" gerektiği ifadelerine yer verilmiş ve bu durum "kepazelik " olarak nitelendirilmiştir.

7. Başvurucu, 15/6/2012 tarihinde anılan köşe yazısı nedeniyle şikâyetçi olmuştur. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı, "halkın bir kesimini sosyal sınıf, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılama", "suç işlemeye tahrik ve hedef gösterme" ve "hakaret" suçlarının işlendiği şüphesi ile soruşturma başlatmış, ancak başvurucunun şikâyetine konu olan köşe yazısındaki ifadelerin, ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı ve bu çerçevede suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesi ile kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.

8. Başvurucu, bahsi geçen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesi, kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesi ile 2/11/2012 tarihinde itirazın reddine karar vermiş ve kovuşturmaya yer olmadığına dair karar bu şekilde kesinleşmiştir.

B. İlgili Hukuk

9. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hakaret" kenar başlıklı 125. maddesi şöyledir:

u(lJ Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir.

(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

(S) Hakaret suçunun;

a) ...

b) Dinî, siyasî, sosyal\ felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,

c)

10. 5237 sayılı Kanun'un "Mağdurun belirlenmesi" kenar başlıklı 126. maddesi

şöyledir:

"(1) Hakaret suçunun işlenmesinde mağdurun ismi açıkça belirtilmemiş veya isnat üstü kapalı geçiştirilmiş olsa bile, eğer niteliğinde ve mağdurun şahsına yönelik bulunduğunda duraklanmayacak bir durum varsa, hem ismi belirtilmiş ve hem de hakaret açıklanmış sayılır."

11. 5237 sayılı Kanun'un "Suç işlemeye tahrik" kenar başlıklı 214. maddesi

şöyledir:

"(1) Suç işlemek için alenen tahrikte bulunan kişi, altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Tahrik konusu suçların işlenmesi hâlinde, tahrik eden kişi, bu suçlara azmettiren sıfatıyla cezalandırılır."

12. 5237 sayılı Kanun'un "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" kenar başlıklı 216. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 30/11/2012 tarih ve 2012/1049 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

14. Başvurucu, hak arama hürriyetinin, transseksüel olması nedeniyle kısıtlandığını, adil yargılanma hakkının yalnızca sanıkların haklarına ilişkin olmadığını, etkili soruşturma ve kovuşturma yapılmaması hâlinin, mağdurların haklarını da ihlal edeceğini, şikâyetine konu olan ve transseksüelleri topluluk olarak aşağıladığını iddia ettiği köşe yazısının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirildiğini, oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin cinsel yönelimle ilgili olarak toplulukları aşağılayıcı ve nefret söylemli ifadeleri, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmediğini, Cumhuriyet savcısının, başvurucunun transseksüel olması nedeniyle farklı uygulama yaparak kamu davası açmadığını, bu şekilde ayrımcılık yapıldığını, ayrıca etkili soruşturma yapılmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetinin, 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ve 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

1. Anayasa'nm 36. Maddesi Yönünden Değerlendirme

15. Anayasa'nm 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

16. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."

17. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir'''

18. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir.

19. Başvurucu, yapmış olduğu şikâyet üzerine başlatılan soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ile Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetinin (adil yargılanma hakkının) ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

20. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

21. Sözleşme'nin "Adilyargılanma hakki" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:

"7. Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda açıklanır; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, davanın tamamı süresince veya kısmen duruşmalar basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.

2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.

3. Her sanık başlıca olarak aşağıdaki haklara sahiptir:

a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;

b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;

c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;

ç) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağrılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek;

d) Duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak."

22. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Maddede geçen uadil yargılanma" ifadesi, 3/10/2001 tarih ve 4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun ile Anayasa'ya eklenmiştir. Anayasa'da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkf kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir.

23. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin "medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların" ve bir "suç isnadının" esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından, bireysel başvuruya konu olamaz.

24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre, bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler, Sözleşme'nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (Perez/Fransa, 47287/99, § 70).

25. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ceza muhakemesi sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkileri ceza muhakemesi süreci ile sınırlı olup hukuk mahkemeleri açısından bağlayıcı bir etkisi bulunmamaktadır.

26. Başvurucu, suç işlediğini düşündüğü bir üçüncü kişi hakkında soruşturma açılmasını sağlamak amacıyla suç duyurusunda bulunmuş olup, talebi üçüncü kişinin cezalandırılmasıyla sınırlıdır. Başvurucu, üçüncü kişinin fiili nedeniyle medeni haklarına yönelik bir müdahalenin bulunduğunu düşünüyor ve buna ilişkin zararının giderilmesini istiyorsa, hukuk mahkemeleri önünde dava açma imkânı vardır. Kaldı ki başvurucu, başvuru dilekçesinde kişilik haklarına yönelik herhangi bir müdahaleden söz etmemektedir.

27. Sonuç itibariyle, başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu, Anayasa'da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.

2. Anayasa'nın 10. ve 40. Maddeleri Yönünden Değerlendirme

28. Başvurucu, Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesinin ve 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Yukarıda açıklandığı üzere (§ 18), bireysel başvuru kapsamındaki hakların içeriğinin tespit edilmesinde Anayasa ve Sözleşme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi ve ortak koruma alanının tespit edilmesi gerekmektedir.

29. Anayasa'nın "Kanun önünde eşitlik" kenar başlıklı 10. maddesinin birinci ve beşinci fıkraları şöyledir:

"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."

30. Sözleşme'nin "Ayırımcılıkyasağı" kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:

"Bu Sözleşme 'de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır."

31. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:

"Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

32. Sözleşme'nin "Etkili başvuru hakkı" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Bu Sözleşme 'de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir."

33. Başvurucunun, Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve Sözleşme'nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağı ile Anayasa'nın 40. ve Sözleşme'nin 13. maddelerinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine yönelik iddialarının, bahsi geçen maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Bir başka ifadeyle ayrımcılık yasağı ve etkili başvuru hakkının ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, ihlal iddiasının, kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda ayrımcılığa maruz kaldığı ve hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda etkili başvuru hakkının kısıtlandığı sorularına cevap verebilmesi gerekmektedir.

34. Başvurucunun, eşitlik ilkesinin ihlali ve etkili başvuru hakkının sağlanmadığı iddialarının, başvurunun temelini oluşturan adil yargılanma hakkı çerçevesinde ve bu hakla bağlantılı olarak ele alınması zorunluluğu vardır. Dolayısıyla ayırımcılık yasağı ve etkili başvuru hakkı, bağımsız nitelikte koruma işlevine sahip olmayıp, temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasını, korunmasını ve başvuru yollarını güvence altına alan tamamlayıcı nitelikte haklardandır. Bu çerçevede, başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamına giren bir hakkına yönelik müdahale bulunmaması nedeniyle ayırımcılık yasağı ve etkili başvuru hakkının somut başvuru açısından uygulanabilmesi mümkün değildir.

35. Sonuç itibariyle, başvurucunun Anayasa'nın 10. ve 40. maddelerine dayanan ihlal iddialarının konusu da, Anayasa'da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.

36. Açıklanan nedenlerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "konu bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvurunun, "konu bakımından yetkisizlik" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, kasten yaralama suçundan yargılandığı Sincan 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/344 esas sayılı dosyasında, delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine karar verilmek suretiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 25/1/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 22/3/2013 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Kasten yaralama suçu nedeniyle hakkında açılan ve Sincan 1. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen kamu davasında 30/4/2009 tarih ve E.2008/344, K.2009/352 sayılı kararıyla başvurucu 4 yıl 2 ay hapis cezasına mahkûm edilmiştir.

6. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 30/5/2012 tarih ve E.2010/18492, K.2012/22217 sayılı ilamıyla Sincan 1. Asliye Ceza Mahkemesinin kararı onanmış ve karar aynı tarihte kesinleşmiştir.

7. Başvurucu, hüküm kurulurken delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiği iddiasıyla Sincan 1. Asliye Ceza Mahkemesine yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuş, Mahkeme, 12/11/2012 tarih E.2008/344, K.2009/352 sayılı Ek Kararı ile 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 311. maddesinde yer alan yargılamanın yenilenmesini gerektiren bir neden olmadığı gerekçesiyle CMK'nın 318. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca istemin kabule değer olmadığına karar vermiştir.

8. Başvurucunun karara itiraz etmesi üzerine Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 19/12/2012 tarih ve 2012/3830 Değişik îş sayılı kararı ile Sincan 1. Asliye Ceza Mahkemesinin kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir.

B. İlgili Hukuk

9. 5271 sayılı Kanun'un 311. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi

şöyledir:

"(1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:

b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.

10. 23/3/2005 tarih ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi, 4/4/1929 tarih ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 305 ila 326. maddeleri, 4/12/2004 tarih 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 267 ila 271, 311 ila 323. maddeleri.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

11. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/1/2013 tarih ve 2013/781 numaralı başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

12. Başvurucu, kasten yaralama suçundan yargılandığı Sincan 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/344 esas sayılı dosyasında, delillerin eksik ve hatalı değerlendirilmesi sonucu mahkûmiyetine karar verildiğini, temyiz üzerine kararın Yargıtayca onandığını, mahkeme kararı aleyhine delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiği iddiasıyla yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmasına rağmen mahkemece istemin kabule değer olmadığına karar verilmek suretiyle Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat ve yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

13. Başvuru dilekçesinde, başvurucunun mahkûmiyet kararma konu olan asıl dava ve yargılamanın yenilenmesi başvurusunun incelenmesi sürecinde adil yargılanma hakkının ihlali şikayetleri yer almaktadır. Bu sebeple başvurucunun iddiaları iki ayrı şikayet çerçevesinde değerlendirilmiştir.

1. Mahkûmiyet Kararına Konu Asıl Dava Yönünden Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

14. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. "

15. Anılan Anayasa ve kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurulan inceleyebilecektir.

16. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51, § 18, 25/12/2012).

17. Başvuru konusu Sincan 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/4/2009 tarih ve E.2008/344, K.2009/352 sayılı kararı, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 30/5/2012 tarih ve E.2010/18492, K.2012/22217 sayılı kararı ile onanmıştır. Başvurucunun yargılamanın yenilenmesi talebi, Sincan 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 12/11/2012 tarih E.2008/344, K.2009/352 sayılı ek kararı ile reddedilmiş, itiraz üzerine Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 19/12/2012 tarih ve 2012/3830 Değişik İş sayılı kararı ile itirazın reddine karar vermiş ve karar başvurucuya 26/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.

18. Ceza hukukunda kararların kesinleşmesi bakımından tüketilmesi gereken son olağan kanun yolu kural olarak temyizdir. Somut olayda olağan kanun yolu Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Sincan 1. Asliye Ceza Mahkemesinin kararını 30/5/2012 tarihinde onaması ile tamamlandığından karar bu tarihte kesinleşmiştir. Başvurucu tarafından 5271 sayılı Kanun'un 311. maddesi gereğince onama kararından sonra yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulmasının kararın kesinliğine bir etkisi olmayacaktır.

19. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu kararın 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartlan yönünden incelenmeksizin "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Yargılamanın Yenilenmesi Talebine Konu Dava Yönünden Âdil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası

20. Anayasa'nm 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. "

21. Anayasa'nm 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme

yapılamaz. "

22. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

23. 6216 sayılı Kanun'un "Esas hakkındaki inceleme" kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz. "

24. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların değerlendirmeye tâbi tutulamayacağı, 48. maddenin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.

25. Ceza muhakemesinde, kesinleşen hükümlere karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna başvuru hakkı, CMK'nm 311. maddesi gereğince sınırlı sebeplerle taraflara tanınmıştır. Başvurucuların 311. madde gereğince yapılan yargılamalardaki hak ihlallerini bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine getirmeleri mümkündür. Ancak Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ya da açıkça keyfilik İçermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru kapsamında ele alınamaz. Bu kapsamda, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir şekilde keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No: 2012/695, § 22, 12/2/2012).

26. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından, mahkemenin delilleri eksik ve hatalı değerlendirdiği iddiasıyla müracaatta bulunduğu yargılamanın yenilenmesi talebinin mahkemece kabule değer olmadığına karar verilerek anayasal haklarının ihlaline yol açtığı belirtilmektedir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının özü, derece mahkemesinin delilleri değerlendirme ve yorumlamada isabet edemediğine ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkindir.

27. Açıklanan nedenlerle, başvurunun kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararının açıkça keyfilik içermediği anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin, "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

A. Başvurunun,

1. Mahkûmiyet kararına konu asıl dava yönünden adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının " "zaman bakımından yetkisizlik ",

2. Yargılamanın yenilenmesi talebinine konu dava yönünden adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının "açıkça dayanaktan yoksunluk"

nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,

26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.


I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nun geçici 32. maddesinden yararlanma talebinin Milli Savunma Bakanlığınca reddine dair işlemin iptali istemi ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açtığı davanın reddine karar verilmesi nedeniyle Anayasa'mn 2., 10., 35. ve 60. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 8/2/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 28/2/2013 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

2013/1177 26/3/2013

birinci bolum

karar

5. Başvurucu, astsubay olarak görev yapmakta iken, Yüksek Askeri Şûra kararına istinaden 3/12/2007 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilmiştir.

6. Başvurucunun, 10/3/2011 tarih ve 6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu'nun 10. maddesi ile 926 sayılı Kanun'a eklenen geçici 32. maddeden yararlanma istemi İle Milli Savunma Bakanlığına yaptığı başvuru, "uyuşturucu kullandığı, uyuşturucu satıcıları ile irtibatta olduğu, TSK Personelini uyuşturucuya özendirdiği ve kullanmaya teşvik ettiği" gerekçeleriyle reddedilmiştir.

7. Başvurucu, Milli Savunma Bakanlığının ilgili işleminin iptali istemi ile 9/9/2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmış ve AYİM Birinci Dairesinin 6/12/2012 tarih ve E.2012/365, K.2012/1370 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.

8. Karar başvurucuya 11/1/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu bu karara karşı 16/1/2013 tarihinde karar düzeltme yoluna başvurmuş, ancak başvurucunun karar düzeltme talebi henüz karara bağlanmamıştır.

B. İlgili Hukuk

9. 926 sayılı Kanun'un geçici 32. maddesi şöyledir:

"12 Mart 1971 tarihinden bu Kanunun yayımı tarihine kadar, yargı denetimine kapalı idari işlemler veya Yüksek Askerî Şûra kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilenler veya vefatları hâlinde hak sahipleri, bu madde hükümlerinden yararlanabilmek için altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına başvururlar.

Milli Savunma Bakam, başvurunun kabulüne veya reddine en geç altı ay içinde karar verir. Milli Savunma Bakanı, hazırlık amacıyla sadece gerekli yazışmaların yapılması hususunda yardımcı olmak üzere gerektiğinde komisyonlar kurabilir ve bu komisyonlara, ilgili bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarından temsilci çağırabilir. İlgililerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiklerinin kesilmesine esas bilgi ve belgeler Genelkurmay Başkanlığınca en geç altmış gün içinde Milli Savunma Bakanlığına gönderilir.

10. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun "Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin kararlarının sonuçları" kenar başlıklı 63. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Daireler ve Daireler Kurulu kararları kesin olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını hasıl eder. Bu kararlar aleyhine, ancak bu kanunda yazılı kanun yollarına başvurulabilir."

11. 1602 sayılı Kanun'un "Kararın düzeltilmesi" kenar başlıklı 66. maddesi

şöyledir:

"Daireler ile Daireler Kurulundan verilen kararlar hakkında bir defaya mahsus olmak üzere, ilamın tebliği tarihinden itibaren onbeş gün içinde aşağıda yazılı sebepler dolayısiyle kararın düzeltilmesi istenebilir.

a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların, kararda karşılanmamış olması;

b) Bir ilamda birbirine aykırı hükümler bulunması;

c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması;

Kanunun 45 inci maddesine göre verilen kararların düzeltilmesi işlemi kabul edilerek davaya yeniden bakılması ve esas hakkında karar verilmesi halinde de karar düzeltilmesi isteminde bulunulabilir.

Daireler ile Daireler Kurulu, kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle bağlıdır. "

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Mahkemenin 26/3/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 8/2/2013 tarih ve 2013/1177 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

13. Başvurucu, 6191 sayılı Kanun'un demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı, haksız, orantısız ve meşru bir amaç gütmeyen bir kanun olduğunu belirterek Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen "hukuk devleti" ve 10. maddesinde belirtilen "eşitlik" ilkelerine aykırı olduğunu iddia etmiş ve anılan kanunda yer alan düzenlemeler ve hakkında herhangi bir ceza soruşturması yürütülmeksizin verilen disiplin cezası nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilmiş olmasına rağmen kanundan yararlandırılmaması sonucu Anayasa'nın 35. ve 60. maddelerinde düzenlenen mülkiyet ve sosyal güvenlik haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

14. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması

şarttır."

15. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir. "

16. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır.

17. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir.

18. 1602 sayılı Kanun'un 63. maddesine göre AYİM Daire ve Daireler Kurulu kararlan kesin olup, kesin hükmün bütün hukuki sonuçlarını doğurur. Bu nedenle bu kararlardan sonra bireysel başvuru yoluna gidilmesi mümkündür. Ancak anılan Kanun'un 66. maddesinin birinci fıkrası uyarınca AYİM kararlarına karşı ilamın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yoluna başvurulabilir. Bu yola başvurulması halinde karar düzeltme talebine ilişkin bir karar verilinceye kadar olağan kanun yolları tüketilmiş olmayacaktır. Bir başka ifadeyle, kanun yolunun tüketildiğinden söz edilebilmesi için öncelikle yapılan başvurunun sonucunun beklenmesi gerekir. Bu çerçevede, askeri idari yargı önündeki davalarda karar düzeltme yoluna başvurulması halinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için, öncelikle karar düzeltme talebinin sonucunun beklenmesi, böylece bu yolun tüketilmesi gerektiği açıktır.

19. Başvuru konusu olayda, başvurucunun Milli Savunma Bakanlığının ret işleminin iptali istemi ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açtığı dava Birinci Dairenin 6/12/2012 tarih ve E.2012/365, K.2012/1370 sayılı kararı ile reddedilmiş, bu karara karşı 16/1/2013 tarihinde karar düzeltme yoluna başvurulmuş, karar düzeltme talebi hakkında henüz karar verilmeden Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapılmıştır. Başvurucunun, etkili ve sonuç almaya yeterli görerek başvurduğu bir kanun yolunun sonucunu beklemeksizin bireysel başvuruda bulunduğu ve dolayısıyla yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmediği anlaşılmaktadır.

20. Açıklanan nedenlerle, başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvurunun, "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 26/3/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber