Hakim ve cumhuriyet savcısı adayları kura çekim töreni/ Video

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, "Adalet, yargı mensubunun bağışladığı bir değer ve bahşettiği bir lütuf değil ona ulaşmada en fazla nezaret ettiği, yol gösterdiği ortak bir çabanın ürünü olabilir. Çünkü yargı mensubunun oturduğu kürsü, giydiği cübbe yaradılışındaki eksiklikleri tamamlayan mucizevi araçlar değildir" dedi.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 17 Temmuz 2013 16:56, Son Güncelleme : 03 Haziran 2020 13:47

Ergin, Danıştay Konferans Salonu'ndaki 15. Dönem Adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet Savcıları ile 8. Dönem İdari Yargı Hakim Adaylarının Kura Töreni'nde yaptığı konuşmada, uzun ve yorucu bir yarış ortamından geçerek bugüne erişen ve nihayet hakimle cumhuriyet savcısı cübbelerini giyme mutluluğu yaşayan genç meslektaşlarını tebrik ettiğini söyledi.

Çekilecek kurayla ilk görev yerleri belirlenecek hakim ve cumhuriyet savcılarının tüm meslek hayatlarının, ilk günün heyecanı ve coşkusuyla aynı zamanda başarılarla dolu geçmesini temenni ettiğini belirten Ergin, şöyle konuştu:

"Başarıdan kastettiğim şey sadece parlak sicil ve terfiler, sayısal olarak yüksek iş yüzdeleri, yıldan yıla artan ek gösterge ve yüzdelik dilimler asla değildir. Hakim ve savcılarımızın en yüce değer olan adalete varacak yolu açmaları, o yol üstündeki türlü engelleri aşmaları ve adalet peşindeki çileli yolculukta topluma mihmandar olmaları sözünü ettiğim başarı için en temel kriter ve bu zorlu misyonun üstesinden gelmeleri en tabii beklentimiz olacaktır."

"Genç arkadaşlarımızın bugün mensubiyet heyecanı yaşadıkları bu meslek hem itibar ve saygınlığı en yüksek hem de meşakkati ve sorumlulukları en ağır uğraşların başında gelmektedir" diyen Ergin, hukuk devletinin kendi meşruiyetini de üretecek biçimde bireylere sunmak zorunda olduğu temel çerçevenin, toplumda baş göstermesi muhakkak olan ihtilaflara nihai çözümler üretmeye elverişli bir yargı sisteminin varlığı olduğunu belirtti.

Çatışan çıkarların hukuk terazisinde hakça tartımı yoluyla taraflar arasında göreceli de olsa bir uzlaşı sağlanmasının, toplumsal düzen ve barışın sürdürebilir kılınması için hayati değer taşıdığını vurgulayan Ergin, şunları kaydetti:

"Hayatın olağan akışının bozulduğu hallerde devreye giren yargı, hukukun son sözünü söyleyecek, bir bakıma hukukun hakikatini belirleyecektir. Buna karşın yargı mensupları, yanılgı nedir bilmeyen hakikat avcıları, hükmün tefhim anı ise muhakemenin hakikat anı değildir. Hüküm her ne kadar hakimin hükmüyse de aslında bir karma etkinliktir ve hakikatle teması bu etkinliğe katılan bütün tarafların kollektif çabasıyla ortaya çıkacaktır. Adalet, yargı mensubunun bağışladığı bir değer ve bahşettiği bir lütuf değil ona ulaşmada en fazla nezaret ettiği, yol gösterdiği ortak bir çabanın ürünü olabilir. Çünkü yargı mensubunun oturduğu kürsü, giydiği cübbe yaradılışındaki eksiklikleri tamamlayan mucizevi araçlar değildir. Her sosyal uğraş gibi yargılama da beşeri zaaf ve hatalarla yüklü kişilerce yapılmaktadır. Bu yalın gerçeğe rağmen adaletle yargı mensubunun varlığını eş tutan bir toplumsal algı söz konusudur maalesef. Yargı mensubunun bu toplumsal algının yarattığı yüksek beklentilerin cazibesine kapılarak nezaret görevini ihmal etmesi, yani hakem olma vasfını unutarak nesnel bir adalet anlayışının hazırlayıcısı ve tamamlayıcısı olma rolünü üstlenmesi halinde daha büyük sosyal yaralar, adalet adına daha vahim sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. İşte bu mesleğin en zorluğu, yüklediği sorumluluğun en ağır tarafı, işaret ettiğim bu ikilemde yatmaktadır. Bu ikilemi aşmak, uygulama için her zaman kolay olmamakla birlikte teoride tarifi zor değildir."

-"Bu sancılı sürecin en önemli unsuru kuşkusuz yorum faaliyetidir"

Hukuku, alçıdan bir kalıp gibi bünyeyi kaplayan mevzuata feda etmemek, ama hukiki güveni de sarsmadan adalet beklenilerine karşılık vermek gerektiğini dile getiren Ergin, "Bunun için bir taraftan hukuku kendi tabii mecrası içinde işler kılmak, diğer taraftan onu toplumsal değerlerle yaşayan ve tüm bu değerleri yaşatan canlı bir organizma olarak ayakta tutmak zorundayız. Bu sancılı sürecin en önemli unsuru kuşkusuz yorum faaliyetidir. Ancak yargı mensubunun bu tabii ve en büyük zihinsel faaliyetinin, hukuku keyfi bir egemenlik alanına hapsetmemisi için bazı asgari ölçülerle sürdürülmesi zaruridir" dedi.

Yargının bağımsızlığının, hukukun sağladığı yetki ve otoriteyi hakimin istediği şekilde kullanabileceği anlamına gelmediğini vurgulayan Bakan Ergin, şöyle devam etti:

"Yorum faaliyeti de hakimin vicdani kanaati de kişisel ön yargılara varsayımlara ve harici etkilere değil hukukun temel prensiplerine, evrensel değerlerine dayanmalıdır. Mitolojide adaleti temsil eden Themis'in gözlerinin kapalı olması boşuna değildir. O bağ, hakimin gerçeklere kayıtsızlığını değil gözünü adalet dışı mülahazalara, içinde bulunduğu egemenlik yapısının işaret ettiklerine kapalı tutmasını, kısacası tarafsızlığını simgelemektedir.

Vicdani kanaat, uyuşmazlığı çözecek makamın, hukukun esasları ve aklın rehberliğiyle muhakeme süreci sonucu ulaştığı bir kanaat düzeyi olarak tarif edilebilir. Vicdani kanaat, taşları delillerle örülü muhakeme yolunun hukukcuyu ulaştırması umulan menzilidir. Bu menzile salimen ulaşılabilmesi için aklın, pozitif düşüncenin, hukukun ve evrensel değerlerin peşinden yürümek gerekir. Bu, fikri takibi korumakla da mümkündür. Unutulmamalıdır ki insanın içine ekilmiş bir akıl yargısı olan vicdan, doğru ve sağlam değerleri ölçü aldığında hata vermeyen bir pusula görevi üslenebilir."

-"Yargısal tasarruflar elbette ki eleştiriden münezzeh değil"

Adaletin, insana hayat bahşeden su gibi toplumu ayakta tuttuğunu belirten Ergin, "Adaletin tıpkı su gibi ne rengi olmalıdır ne de kokusu. Norm hamurunu aklı ve bilgisiyle yoğuran hukukçu, adalete şeklini veren baş aktördür" diye konuştu.

Tarih boyunca adaletin yolunun pekçok zorluk ve türlü engellerle dolu olduğunu ifade eden Ergin, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çıktığınız bu anlamlı yolculukta, günlük çıkara ve rüzgarın estiği yöne göre sizi sebepsiz yücelten veya haksızca eleştirenler de olacaktır. Adeta bir tribün amigosu edasıyla kendi kuralları içinde işleyen yargılama sürecine müdahale etme heveslileri, gün gelecek belki bir miktar iştiyakınızı, hevesinizi kıracaktır. İşini yapan, ve ancak kararlarıyla konuşan yargı mensuplarının vakur sukunetini istismar etmek isteyenler de çıkabilecektir. Bunlara aldırmayacak ve hukukun istikametinden sapmadan yolunuza devam edeceksiniz.

Demokratik bir hukuk devletinde, yargı ve yargısal tasarruflar elbette ki eleştiriden münezzeh değildir. Bu eleştirilerle beslenecek güçlenecek ve istikametinizi keskinleştireceksiniz. Mecelle'nin unutulmaz hükmünü her fırsatta hatırlayacaksınız. Mecelle hakim ve savcılarımız için şunu ifade ediyor: Hakim, hakim, fehim, müstakim, emin, metin ve mekin olmalıdır. Hakim yani hikmet mütehassısı. Fehim yani uzun farları açık. Müskakim, dosdoğru bir istikamet sahibi. Emin, korku ve endişeden uzak. Mekin, sakin ve temkinli ve nihayet metin, metanet sahibi olmalıdır. İşte bu vasıflarla temayüz etmiş yargı mensubunun vicdanı, adaletin dünyadaki tecelligahı olacaktır. Sosyal yaralara merhem olan adalet, bu vicdanın mahsulü olarak ortaya çıkacaktır. Adalet arayanlar bu vicdana sığınacak, kötülükten kaçan iyilik, bu vicdana iltica edecek, onda hayat bulacaktır."

Ergin, konuşmasının sonunda genç hakim ve cumhuriyet savcılarını tebrik etti, ilk görev yerlerinin hayırlı olmasını diledi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber