Bakanlar Kurulu sonrası Arınç'ın açıklamaları

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 19 Ağustos 2013 19:31, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Bakanlar Kurulu sonrası Arınç'ın açıklamaları

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Türkiye'nin Mısır politikasıyla ilgili "Darbe sonrası yaşanan olaylar, Türkiye'nin dış politikasında tutarlı, ilkeli ve seviyeli bir tutum takındığımızı, bunun hem iki ülke halkları bakımından takdirle karşılandığını ve dış dünyada yaşanan bütün gelgitlere rağmen Türkiye'nin bu tutumunun takdir gördüğünü ortaya koydu" dedi.

Arınç, Başbakanlık Merkez Bina'da düzenlenen ve yaklaşık 6 saat süren Bakanlar Kurulu toplantısının ardından, gazetecilere açıklamalarda bulundu.

Toplantının iki ana gündem maddesinin Mısır ve Suriye'deki gelişmeler olduğunu ifade eden Arınç, "İlk gündemimiz, Mısır'la ilgili gelişmeleri, bu konu hakkında Mısır'dan Türkiye'ye davet edilen Büyükelçimiz Hüseyin Avni Botsalı'nın verdiği bilgiler çerçevesinde tüm detaylarıyla Mısır'ı görüşmekti. İkinci ana gündem maddemiz de Suriye'yle ilgili gelişmeler konusunda etraflı, detaylı görüşmeydi. Bu konuda da Şam Büyükelçimiz ve şu anda Müsteşar Yardımcımız Ömer Orhon bilgi sundu. Dışişleri bakanımızla da konuyla ilgili bütün detayları birlikte görüştük" dedi.

Mısır'la ilgili gelişmelerin kamuoyunun gündeminde olduğunu dile getiren Arınç, şöyle konuştu:

"Büyükelçimiz, bu olayların çok öncesinden bu yana, yani Hüsnü Mübarek'in devrildiğinden bu yana büyükelçilik yapmaktadır. Son yaşanan olayların öncesi, mevcut durumuyla birlikte en iyi bilenlerden birisidir. Hem iç dinamikler noktasında hem bugünkü durum noktasında hem de dış dünya bakımından Mısır'daki olaylara nasıl bakıldığı konusunda detaylı bir sunum yaptı.

Suriye biraz Mısır'daki gelişmelerin gölgesinde kalmıştı ama orada da rejimin kendi halkına yönelttiği maalesef zulüm devam etmektedir. Bu konuda da Suriye kuzeyinde yaşanan gelişmeler ile Kuzey Irak'a doğru yönlendirilmiş Kürt grupların ne ifade ettiği, niçin böyle bir gelişme olduğu konusunda ve başından bu yana 2,5 yılı takip eden gelişmeler enine boyuna tartışılmış oldu."

"Her iki olayla ilgili, Mısır ve Suriye olsun Türkiye hükümetinin baştan bu yana takip ettiği dış politikanın çok tutarlı olduğu kanaatine vardık" diyen Arınç, şöyle devam etti:

"Şüphesiz Suriye'de yaşanan olaylar önceliklidir. 2011 Mart ayından bu yana devam etmektedir. Mısır'da yaşanan olaylar da 25 Ocak'ta Mübarek'in devrilmesinden sonra yapılan seçimler, Sayın Mursi'nin cumhurbaşkanı olarak seçilmesi, ama şimdi de haziran, temmuz gelişmeleri sonucunda ağustos ayının şu günlerindeyiz, darbe sonrası yaşanan olaylar Türkiye'nin dış politikasında tutarlı, ilkeli ve seviyeli bir tutum takındığımızı, bunun hem iki ülke halkları bakımından takdirle karşılandığını ve dış dünyada yaşanan bütün gelgitlere rağmen Türkiye'nin bu tutumunun takdir gördüğünü ortaya koydu. Şüphesiz bundan sonra da bu tutumumuz devam edecektir."

- "Her iki ülke de Türkiye bakımından çok önemlidir"

Arınç, her iki ülkenin de Türkiye bakımından çok önemli olduğunun altını çizerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Birisi Suriye, 910 kilometrelik en uzun sınıra sahip komşu ülke olması bakımından, iki ülke halkının çok çok eskiden bu yana bir kardeşçe yaşayış içerisinde olması ve Suriye'nin toprak bütünlüğünün, taşıdığı bütün zenginliklerin birlikteliğinin Türkiye açısından çok önemli olması bakımından gündemimizde. Mısır'da gerek Arap halkları içerisinde gerek İslam dünyası içerisinde önemli bir ülke. Türkiye ile tarihten bu yana ortak noktaları çok fazla. Orada ilk defa halkın oylarıyla işbaşına gelmiş bir cumhurbaşkanının bugün yaşadığı akıbet hepimizi çok yakından hem endişelendiriyor hem de meraklandırıyor."

- Mısır'da gözaltına alınan Türk gazeteciler

Mısır'daki gelişmeleri takip eden Anadolu Ajansı'nın Kahire Muhabiri Hibe Zekeriya ile TRT Muhabiri Metin Turan'ın durumuyla ilgili de bilgi veren Arınç, "İki Türk gazeteci de en son El-Fetih Camii'nde muhasara altında kalmıştı. Bunlardan Arap asıllı olan bayan gazeteci, Anadolu Ajansı muhabiridir. Serbest bırakıldı. Diğeri, TRT Muhabiri Metin Turan'dır, şu anda gözaltında bulunuyor. Kendisiyle temas kuruldu. Kendisi ile görüşüldü. Umuyorum ki bugün geç saatlerde bile olsa serbest bırakılmasını ümit ediyoruz."

Metin Turan'ın kendi anlatımları hem de alınan ifadesinde suç teşkil eden durumunun olmadığını dile getiren Arınç, "Ama biraz darbe aldığını biliyoruz. Camiden çıkarılışı sırasında Baltacı diye tabir edilen milis güçlerin müdahalesine maruz kalmış. Oradan emniyet tarafından alınmış, bildiğiniz gibi Tora Hapishanesi'nde ona bağlı bir yerde gözaltında tutuluyor" diye konuştu.

Dışişleri mensubu görevlilerin, Metin Turan'a güç de olsa sonunda ulaştığını anlatan Arınç, "Ümit ediyoruz ki Metin Turan arkadaşımız bugün geç saatlerde bölge savcısının ifadesini aldıktan sonra serbest bırakılacaktır" dedi.

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Kahire Büyükelçisi Hüseyin Avni Botsalı'nın Mısır'a dönmesine ilişkin, "Bu, karşılıklı birşeydir. Şu an için böyle bir ihtimal görünmüyor. Bugünden yarına Sayın Büyükelçi'nin tekrar Mısır'a görevlendirilmesi söz konusu değildir. Gelişmelere bakarak bunu değerlendireceğiz" dedi.

Arınç, Bakanlar Kurulu Toplantısı'nın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. "Mısır konusundaki gelişmeler bu şekilde devam ederse hükümetin uygulayacağı yaptırımlar söz konusu mudur" sorusu üzerine Arınç, Türkiye'nin büyükelçisini Mısır'dan geri çektiğini, onların da mukabele ettiğini söyledi.

Bunun diplomaside zaman zaman başvurulan yöntemlerden birisi olduğunu ifade eden Arınç, şöyle konuştu:

"İkincisi biz İslam Konferansı Örgütünün de ona bağlı ülkelerin de bu olay karşısında suskun kalmasını istemiyorduk. Genel Sekreter tarafından bazı açıklamalar yapıldı, bunların yeterli olmadığını veya yeterli görülmediğini bazı bakan arkadaşlarımızın açıklamalarından da öğrenmişsinizdir. Şüphesiz Mısır'ın dönem başkanlığı yaptığı bir İslam Konferansı Örgütünde, bir yanlış anlamaya mahal vermemek açısından son ismini söyleyeyim, İslam İşbirliği Teşkilatı dememiz daha doğru. Çünkü yıllarca İslam Konferansı Örgütü olarak biliniyordu. Dolayısıyla onun bütün üye ülkelere mesaj vermesi veya onları toplantıya çağırması düşünülemez. Darbeci bir yönetimde görev almış bir hükümetin veya bir bakanın, bu teşkilatı göreve davet etmesi ve Mısır'ın seçilmiş yönetimine sahip çıkmaya davet etmesi herhalde beklenecek bir olay değil. Sayın Genel Sekreterin, adeta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri gibi, Avrupa Konseyi Genel Sekreteri gibi bu olaylar karşısında daha çok söz sahibi olması, daha çok etkileyici, daha çok dikkat çekici konuşmalar yapması ve çalışmalar yapması gerekirdi diye hükümetimiz düşünüyor. Bu konuda geri kalmış olabilir.

Ancak söylemek istediğim, Türkiyenin hem AB'ye hem ABD'ye karşı hem de İslam ülkelerine karşı uyarıcı sözleri olmuştur. Yani Mısır'da yapılan bu darbe karşısında öncelikle siyasi tutuklamaların olmaması, tutuklu ve gözaltına alınanlar varsa derhal serbest bırakılmaları, İhvan ve diğer kurulmuş olan partilerin yöneticilerinin kesinlikle gözaltında kalmaması, serbest seçimlere en kısa sürede oluşabilecek bir yol haritasının takip edilmesi, bu yol haritası Türkiye tarafından bütün ülkelere önerilmiştir ve yapılan bu olayın elbette kınanması, halka karşı şiddet ve silah yöneltilmemesi, şiddet ve silahın uygulandığı yerlerde insan hakları ihlallerinin mutlaka olacağı ve bu konularda Türkiye ne kadar haklıdır ki şu ana kadar 2 binden fazla ölünün Mısır'da maalesef genç kızlar, çocuklar, erkekler dahil olmak üzere yaşandığını biliyoruz. 5 binden fazla da yaralı olduğu bilinmektedir."

Camilerde, toplantı mahallerinde hedef gözetilmek suretiyle insanların vurulduğunu dile getiren Arınç, "Bunlar içerisinde İhvan'ın önde gelen liderlerinin kızları, çocukları, torunları da bulunmaktadır. Buradan anlıyoruz ki sivil gösteriler sırasında bazı kişiler hedefe alınmış ve bu kişilerin öldürülmesi yoluyla hem daha büyük bir infial ve acı meydana getirilmeye çalışılmıştır" diye konuştu.

Dayatma ve yaptırımlar konusunda Türkiye'nin elinde hangi imkanlar varsa bu çerçeve içinde bunu söylemeye devam edeceğini ifade eden Arınç, Mısır'da, Türkiye'den işadamlarının açtığı çok büyük mağazalar, 50 binden fazla Mısırlının istihdam edildiği sanayi, yatırım ve iş olduğunu hatırlattı.

Bu mağazaların bir kısmının kapatıldığını, bir kısım işverenlerin de faaliyetlerini tatil ettiğini belirten Arınç, "Bunun Mısır ekonomisine büyük bir zarar vereceğini söyleyebiliriz. Çünkü milyar dolarlık yatırımlardan bahsediyoruz. Bu da ülkede huzur ve güvenin kalmaması, hukuk sisteminin çökmesiyle yakından ilgilidir" dedi.

ABD Başkanı Obama'nın Mısır ile ortak tatbikata son verdiklerini ifade etmesinin, başka seçeneklerin de gündemde olduğunu söylemesinin önemine işaret eden Arınç, "Avrupa'dan bazı ülkelerin başta Hollanda, Almanya, İngiltere ve diğerleri olmak üzere, Mısır'da yaşanan olaylara karşı seslerini biraz daha yükseltmeleri ve kınamanın ötesine geçecek bazı tedbirler alacaklarını düşünmeleri önemlidir. Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları toplantısı yapılabilir. Başka toplantılar da mutlaka yapılacaktır ama Mısır'da işbaşına gelen yönetimin yanlışlığını fark ettirecek ve öncelikli olarak halkına silah doğrultmaktan ve hedef gözetmekten, halkın kanını dökmekten, hayatına son vermekten mutlaka vazgeçirecek bir tonda ve bir tavırda bunlara iletilmesi gerekmektedir. Türkiye bu uyarı vazifesini bugüne kadar yaptı bundan sonra da yapmaya devam edecek. Beklenen gelişmeleri biz olabildiğince olumlu olarak görmek istiyoruz, şu anda ümitlerimiz kırılmış olsa dahi" ifadesini kullandı.

-"Elinde imkanlar var, imkansızlıklar da var"-

Arınç, "Büyükelçinin durumu netleşti mi? Hüseyin Avni Botsalı kısa vadede geri dönecek mi?" sorusunu, "Sayın Büyükelçiyi 2 saat dinledik, bütün detaylarıyla bize Mısır'ı anlattı. O bir diplomattır. Şüphesiz diplomasinin bütün incelikleriyle ama olabildiğince açık olarak bize Mısır'daki durumu ortaya koydu. Bunu satır satır sizlerle paylaşabilecek durumda değilim. Geri dönme konusu, bu karşılıklı bir şeydir, şu an için böyle bir ihtimal görünmüyor. Yani bugünden yarına Sayın Büyükelçinin tekrar Mısır'a görevlendirilmesi söz konusu değildir. Gelişmelere bakarak bunu değerlendireceğiz" diye yanıtladı.

"Ekmeleddin İhsanoğlu ile bir temas kurma olacak mı, İslam İşbirliği Teşkilatını çok daha aktif görmek anlamında?" sorusu üzerine Arınç, bununla ilgili bir karar almadıklarını söyledi. Arınç, şöyle devam etti:

"Çünkü kendisiyle bütün bu konular çeşitli aşamalarda görüşüldü, konuşuldu, konunun yabancısı değil. Onun da bir açıklaması var gazetelerde. Esasen Mısır'da büyümüş, yetişmiş, Türkiye'den Yozgatlı bir ailenin çocuğu olarak. Mısır'ı da çok iyi bildiğine inandığımız bir insan. Elinde imkanlar var, imkansızlıklar da var. İmkanlarını ne derecede kullanıp kullanmadığı söz konusudur. Sayın Hüseyin Çelik'in, Sayın Bekir Bozdağ'ın bu konudaki eleştirileri, elbette kendileri açısından önemli sayılabilir. Ama biz bu konuda Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu'nun çok daha güçlü bir şekilde, çok daha güçlü bir sesle Mısır'da olan biteni bütün dünyaya duyurmasını beklerdik. Belki beklentilerimizi karşılamadığı için arkadaşlarımız böyle bir infialin içerisinde olabilir. Kendisiyle ben şahsen de zaman zaman görüşüyorum. Kısmet olursa bu ayın 24'ünde, 5 gün sonra da oğlu İstanbul'da evlenecek. Daveti var, gidebilir miyiz bilmiyorum. Ama Türkiye'nin yakından tanıdığı bir insan ve ikinci dönem genel sekreterlik yapıyor. İslam Konferansı veya İslam İşbirliği Teşkilatı'nın bugüne kadar ki serüveni içerisinde iki dönem üst üste genel sekreterlik yapmış birisini bulmak, hele hele Türk olarak bulmak da mümkün değildi. Bu bir başarıdır. Onu Mısır'daki olaylar sebebiyle bazı arkadaşlarımız kifayetsiz kaldığı yönünde eleştirmiş olabilir."

-Demokratikleşme paketi-

Arınç, "demokratikleşme paketinin bugünkü Bakanlar Kurulu'nda gündeme gelip gelmediğine" ilişkin soruya, "ona sıra gelmedi" yanıtını verdi.

"Buraya gelmeden önce televizonda da yorum yapılıyordu, paket büyük mü olacak küçük mü olacak, paketin içinde ne olacak ne olmayacak? Pek çok şey konuşuluyor" diyen Arınç, şunları kaydetti:

"Eğer böyle bir paket gelecekse ki gelecek mutlaka, bu ilk değil. Bugüne kadar demokratikleşme alanında, özgürlükler alanında o kadar çok şey yaptık ki bundan sonra kaç tanesi kaldı diye sorarsanız, bizim 2023 siyaset vizyonuna bakmanız yeterli. Oradan yeri gelen, zamanı gelen, konjönktürü uygun olan bütün gelişmeleri bundan sonra birlikte yaşayacağız. Sayın Başbakanımız da en son yanındaydım, Bursa'da sordular. 'İnceliyoruz, zamanı geldiğinde açıklama yapacağız' dedi. Bunu sabırla beklemek lazım ama sanki ilk defa bir şey açıklanacak veya ilk defa birşey olacakmış gibi kamuoyunu bu yönde yönlendirmemek gerekir. Yani TRT'nin yayınlarından Kürtçe'nin seçmeli ders olmasına kadar, üçüncü dördüncü yargı paketlerinde, Terörle Mücadele Kanunu'nda yapılan iyileştirmelerden, en azından propaganda fiilinin yeniden tarif edilmesinden tutunuz her konuda o kadar çok adım atıldı ki bundan sonra yapılacak birkaç şey varsa bunu da zamanı geldiğinde hep birlikte göreceğiz. Ne olur bu paketi bundan sonra Sayın Başbakandan gayri kimseye sormayın. Her şey elinde, yeri ve zamanı geldiğinde o takdir eder ve önümüzdeki yasama döneminden itibaren ne yapılabileceğini kendisi size söyler. Mesela söylemeden yaptığımız çok şey de var, bazıları idari tedbirlerle olur, bazıları genelgelerle olur. Bugün Star gazetesinde yayınlanan bir haber, mesela Aralık 2010 tarihini taşıyor. Aralık 2010 tarihinde Sayın Başbakan kendi imzasıyla 28 Şubat sürecinden o güne kadar demokrasiye müdahale eden, insan temel hak ve özgürlüklerini askıya alan, ayrımcılık yapan, insanları fişlemeye yönelik ne kadar genelge, bildiri, yönetmelik varsa hepsini iptal ettiğini, 3 sene evvel imzasıyla açıklamış. Bunu biz bugün gazete yayınladığı için belki öğreniyoruz. Bu kadar çok şeyler yaptı ki inşallah bunları belki zamanı geldiğinde bir demokratikleşme serüveni olarak kitaplarla anlatmamız gerekecek. Artık paket lafı duymak istemiyoruz."

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın "Uluslararası Hacı Bektaş-ı Veli Anma Kültür ve Sanat Etkinlikleri"nde saldırıya uğramasına ilişkin, "Bir AK Parti hükümetinin mensubuna yumruk atan şahsı kahraman olarak görmek, ona arka çıkmak bir siyasetçiye, bir milletvekiline, bir genel başkana hiç yakışık almıyor. İşin üzücü olan tarafı budur" dedi.

Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın, uğradığı yumruklu saldırıyla ilgili, "olayın arkasında bir organizasyon olduğu"na işaret ettiğinin hatırlatılması ve bu konuda Bakanlar Kurulu'nda bilgi paylaşıp paylaşmadığını sorulması üzerine Arınç, Bozdağ'ın maruz kaldığı saldırıdan büyük üzüntü duyduklarını, Bakanlar Kurulu toplantısında da Bozdağ'ın, İçişleri Bakanı Muammer Güler'in ve Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in olayla ilgili bilgi verdiğini aktardı.

Olayı "fevkalade üzücü" olarak niteleyen Arınç, her yıl 16 Ağustos'ta yapılan törenlere katkı sağlayan kurum ve kuruluşların hükümet bağlı olduğunu, bu kurum ve kuruluşların desteği olmadan Hacı Bektaş'ta törenlerin yapılmasının mümkün olmadığını belirtti. Her yıl hükümeti temsilen bir bakanın törenlere katıldığını anımsatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Maalesef geçmişten bu yana orada başta CHP olmak üzere birtakım kuruluşlar gösteri yapmaktadır. Oraya hükümetimizden veya partimizden kim giderse yuhalamayı da iş edinmişlerdir. Biz yuhalanmayı göze alarak Hacı Bektaş-ı Veli pirin hürmetine, bu toplantılara her sene katılıyoruz çünkü kendini bilmez birkaç insan, ki Belediye Başkanı da gerçek Hacı Bektaş'ı temsil eden insanlar da ilçe adına söylüyorum: Bu yapılanlardan her zaman üzüntülerini ifade etmişlerdir. Biz de 'Bunu yapanlar kendini bilmez birkaç kişidir, bu bizi oraya gitmekten alıkoymasın' diye her sene gidiyoruz.

Bu sene, Sayın Başbakan Yardımcımız gitti. Ne var ki yine yuhalanmasıyla iş biteceğini zannederken, kendini bilmez birisi, özel görevli kartıyla oraya sızmış bir adam, Pazarcık Belediyesinde bir süre çalışmış ve güya bu törenlerden bir hafta önce de görevden el çektirilmiş birisi. Sayın Başbakan Yardımcımıza o kadar korumanın ve halkın içinde yumruk vurmak istedi. Bu yumruk kendisine isabet etti. Ama çok yakınında olsa ve serbest bir halde olsaydı, Allah korusun, çok daha acı verecek bir sonuç ortaya çıkabilirdi. Zannediyorum ki yanında bulunanlar tarafından engellendiği için sadece yüzüne ve burnunun bir kısmına bu yumruk isabet etti."

-"Oy ambarı olarak görüp oraya koşan insanlar, bizim gelmemize tahammül edemiyorlar"-

Olayı orada bulunan herkesin gördüğünü vurgulayan Arınç, şöyle devam etti:

"Sayın Kılıçdaroğlu, bundan sonra kürsüye çıktığında bu olayı telin etmedi. Yanlış bulduğunu da ifade etmedi. Aksine başka bir şey söyledi. Hacı Bektaş'ın sözünü hatırlattı; 'İncinsen de incitme'. Bu sözün muhatabı Bekir Bozdağ. Bekir Bozdağ'a diyor ki Kılıçdaroğlu: 'Sana bir yumruk attılar ama sen onu affet.'

Sayın Kılıçdaroğlu, yumruk atanı kınamak yerine, bunun çok ayıp, çok çirkin bir şey olduğunu söylemek yerine Hüseyin'i müdafaa edercesine 'o bir şey yapmış ama sen incinme o kadar. Sen onu affet' anlamında. Daha kötüsü, CHP'li milletvekilleri Sayın Durdu Özpolat, herhalde hemşehrisi ve yakından tanıdığı bir insan, Umut Oran ve Gökhan Günaydın, bu kişinin hemen yanına gitmek suretiyle güvenlik güçleri tarafından elleri kelepçelenip emniyet aracına götürülürken bağıra çağıra elindekini çözdürdüler ve CHP'nin aracıyla karakola gitmesine ancak izin verdiler. Umut Oran'ın fotoğrafına bakarsanız neredeyse yanaklarından öpmek üzere, herhalde tebrik ediyordu o anda. Gökhan Günaydın'ın yazdığı tweetlere bakarsanız, bu işten çok büyük memnuniyet duymuşlar. Bunlar çok çirkin şeyler. Bir AK Parti hükümetinin mensubuna yumruk atan şahsı kahraman olarak görmek, ona arka çıkmak bir siyasetçiye, bir milletvekiline, bir genel başkana hiç yakışık almıyor. İşin üzücü olan tarafı budur. Yoksa kanunlarımızda bu tür suçlara karşı verilecek cezalar belli, o kanunları da işin kötüsü biz yaptık. Önemli olan, bir siyasetçiye duyulan husumet, bu husumetin nefrete dönüşmesi ve bu nefreti kışkırtan, koruyan, kollayan bir CHP'li milletvekili grubunun da orada olması."

Olayın ardından Alevi derneklerinin de Bektaşi derneklerinin de üzüntü ifade eden bildiriler yayımlandığına işaret eden Arınç, gerçek Alevi ve Bektaşilerin bu olaydan büyük üzüntü duyduklarını, bir daha yaşanmaması için de çağrıda bulunduklarını ifade etti. Arınç, "Keşke onların yapabildiğini CHP de yapabilmiş olsaydı. Orayı kendilerine bir oy ambarı olarak görüp her sene oraya koşan insanlar, bizim gelmemize tahammül edemiyorlar. Bu tahammülsüzlüklerini çoğu zaman yuhalamakla bu kez de bir fiili saldırıyla gerçekleştirdiler" diye konuştu.

İçişleri Bakanlığının olayla ilgili olarak mülkiye müfettişleri görevlendirdiğini kaydeden Arınç, "Mülkiye müfettişleri şu anda görevlerinin başında çalışıyorlar. Bildiğim kadarıyla iki polis görevlisine işten el çektirildi, görevlerini tam yapmadıkları için. İncelemenin sonucunda başka görevliler içerisinde idari ve adli yönden yapılabilecek şey de çıkabilir. Olay bütün boyutlarıyla araştırılmaktadır. Bir kez daha yaşanmamasını hepimiz arzu ediyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber