Yargıtay'dan 'boşanma sonrası birlikte yaşama' kararı

Yargıtay, babasından ölüm aylığı almak için kocasından hileli boşanan ve hakkında "dolandırıcılıktan" dava açılan binlerce kadının özel hayatını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile savundu.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 25 Ekim 2013 12:33, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 19:01
Yargıtay'dan 'boşanma sonrası birlikte yaşama' kararı

Yargıtay, babasından ölüm aylığı almak için kocasından hileli boşanan ve hakkında "dolandırıcılıktan" dava açılan binlerce kadının özel hayatını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ile savundu.

Yargıtay 15. Ceza Dairesi, daha önce babasından ölüm aylığı almak için kocasından hileli boşanan ve hakkında "dolandırıcılıktan" hapis cezası verilen kadınların cezasını bozmuş ve "kişilerin birlikte yaşamaya özgür iradeleri ile karar verebileceklerine" vurgu yapmıştı.

Dairenin bu kararı üzerine yerel mahkemeler artık dolandırıcılıktan dava açılan kadınlar hakkında beraat kararı veriyor. Ancak Sosyal Güvenlik Kurumu, kadınlar hakkındaki beraat kararlarını temyiz etmeye devam ediyor.

Düzce'de vefat eden babasından yetim aylığı almak için eşinden muvazaalı boşanan ve aynı evde yaşadıkları tespit edilen çift hakkında dolandırıcılık suçundan dava açıldı. Çiftin, hileli boşanarak, aynı evde yaşamaya devam ettikleri, Sosyal Güvenlik Kurumundan maaş aldıkları ve haksız menfaat sağladıkları iddia edildi.

Dairenin daha önce verdiği kararlar nedeniyle Düzce Ağır Ceza Mahkemesi, sanıkların beraatına karar verdi. Bu kararın SGK tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesi geçen hafta bir karar daha verdi.

Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, yarar sağlaması gerektiği belirtilen kararda, hilenin nitelikli bir yalan olduğu vurgulandı.

Fail tarafından yapılan hileli davranışın belli oranda ağır, yoğun ve ustaca, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olması gerektiğine işaret edilen kararda, "Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır" ifadesi kullanıldı.

Milletlerarası anlaşmaların kanun hükmünde olduğuna ve Anayasanın 90. maddesine göre de milletlerarası anlaşmaların kanunlardan üstün tutulacağına işaret edilen kararda, buna göre, iç hukukta doğrudan hukuksal sonuçlar yaratan uluslararası sözleşmelerin, yasalar üstü konumda oldukları ve iç hukukun bir parçası olarak yürütmeyi ve yargıyı bağladığı vurgulandı.

İç hukukun parçası AİHS'in, insan haklarının korunması ve haklara yönelik ihlallerinin engellenmesini amaçladığı belirtilen kararda, "İnsan hakları, insan onurunu korumayı, insanın maddi ve manevi gelişmesini sağlamayı amaçlayan haller olup, insanın doğuştan var olan hak ve özgürlükleridir. Bu haklar, hak sahiplerini yetkili bir konuma getirirken, devleti ve diğer üçüncü kişileri o kişinin hakkına saygılı olma yükümlülüğü altına sokar" ifadesine yer verildi.

Kararda, davaya konu olayda, sanığın resmi nikahlı evliyken vefat eden babasından yetim maaşını alabilmek için muvazaalı olarak kocasından boşandığı ancak aynı evde birlikte yaşamaya devam ettikleri, SGK'dan maaş almak suretiyle haksız menfaat temin ederek kamu kurumunu dolandırdıklarının iddia edildiği kaydedildi.

Hukuken geçerli bir mahkeme kararıyla boşandıktan sonra, eşlerin bir arada yaşamasını engelleyen, birlikte yaşamanın suç olduğuna dair kanuni bir düzenleme bulunmadığı ifade edilen kararda, bu durum karşısında, eşlerin bir arada yaşamasının, boşanmanın maaş almak amacıyla yapıldığının ve hileli davranışın kanıtı olamayacağı vurgulandı.

Sanıkların eyleminin hukuki ihtilaf mahiyetinde olduğu gözetilerek, dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığına yönelik yerel mahkeme kararında, Anayasa, AİHS ve kanuni düzenlemeler dikkate alındığında bir isabetsizlik görülmediği bildirildi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber