Öğrenciler nasıl bir yurt istiyor?

Yeni bir boyuta evrilen kızlı-erkekli ev tartışmasına devletin yaklaşımı daha fazla yurt inşa etmekten geçecek gibi. Peki yeni yurtlar sorunları çözecek mi?

Kaynak : Radikal
Haber Giriş : 15 Kasım 2013 09:34, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Öğrenciler nasıl bir yurt istiyor?

10 gündür gündemi meşgul eden 'öğrenci evi' tartışmasında yeni sayfalar açılıyor. Lakin iktidardan muhalefete kadar hemen herkes, daha fazla yurt ihtiyacı konusunda hemfikir. Peki, hali hazırda yurtlarda kalan öğrenciler ne düşünüyor? Yurtlarda ne var ki, öğrenciler eve çıkmak için fırsat kolluyor? Soru işaretlerini gidermek için yurt sakinlerine kulak verdik...

Reşitlere giriş çıkış saati

Pelin Gencer, Marmara Üniversitesi öğrencisi... Anadoluhisarı'ndaki yurtta kalıyor. En büyük rahatsızlığı ise giriş saati uygulamasından mütevellit: "Giriş saatim 23.00 ve yurdum merkeze uzak. Arkadaşlarımla buluştuğumda bile 21.00'de dönmem gerekiyor. Konser gibi etkinliklere katılmam zor. Geç döneceğim için başka bir arkadaşımda kalmam gerekiyor."

Ne var ki 'arkadaş evi' kesin çözüm değil. Pelin, "Başka yerde kalmak istediğimde izin kartına adres bildirmek gerekli. Senelik 60 gün izin hakkım var. Gittiğim yerin hesabını vermek 23 yaşındaki bir öğrenci için pek akıl işi değil" yorumunu yapıyor. İstanbul Üniversitesi öğrencisi Ahmet Erdoğan ise "Hayatımda bir kez genç oluyorum. Erkenden yurda dönmek zoruma gidiyor" diyor.

Bir diğer sıkıntı ise kurallarla ilintili. Erdoğan, "Eğer yönetimin hoşuna gitmiyorsanız, yurt kuralları aleyhinize işlemekten çekinilmiyor. Siyasi faaliyetiniz varsa daha da kötü" diyor. Anadolu Üniversitesi'nden Mehmet Kumcu ise disiplin cezalarını Demoklas'in Kılıcı'na benzetiyor ve ekliyor: "Okulda masum bir etkinliğin afişini bile assanız, yurttan atılmakla tehdit ediliyorsunuz!"

Yapılması vaat edilen yeni yurtlar büyük olasılıkla kapasite sorununu çözecek. Zira her görüşten öğrencinin derdi kalabalık odalar. Boğaziçi Üniversitesi'nden Büşra Mutlu odalarda 6 kişi kaldıklarını ve bu yüzden özel hayat kavramının kalmadığını vurguluyor: "Hayatının her anını birileriyle paylaşmak zorundasın. Kendi kendine yetebileceğin bir alanın yok."

Pelin ise konuya verdiği bir örnekle açıklık getiriyor: "Tuvalet için masamdan kalktığımda yerime başka insanların oturduğu, benim de mecburen mescitte çalıştığım oldu." Bilkent Üniversitesi'nden Dilara Boğa ise başka bir konuya parmak basıyor: Kapasite çok az, bu yüzden istediğimiz arkadaşımızla kalmak çok zor."

Kolektif yaşam zor geliyor

Kural ve teknik altyapı odaklı olumsuzluklardan sıyrılırsak, öğrencilerin en büyük rahatsızlığı kolektif yaşamın getirdikleriyle alakalı. Mesela banyo, mutfak, mesela tuvalet!

Mehmet, "Yemekhanede çıkan yemek bana hitap eden tarzda değil. Mutfak olmadığı için de yemek yapamıyorum" diyerek sıkıntısını dile getiriyor ama mutfağın varlığı da bir yara. Büşra, "mutfak olsa da eşyaları koyabileceğin yeterli alan yok. Sürekli eşya taşımak zorundasın. Ortak mutfağı bütün koridorla paylaştığın için, alan temiz kalmıyor" diyor.

Tuvalet ve banyo hakkında yorumları ise şöyle Büşra'nın: "Her gün temizlense de illa kirleniyor. İnsanlar kendilerine ait görmediklerinden çok dikkatli davranmıyor. Boğaziçi'nde durum böyle... Diğer yerleri düşünmek istemiyorum." Ahmet diğer yerlerle ilgili kendi yurdundan örnek veriyor: "Umumi tuvaletten hallice!"

Öğrencilerin bir diğer derdi de, sosyal hayattan izole olmaları. Çoğunun yurdu şehir merkezine uzak. Mehmet, "Yurdumda sadece tost yapan büfe var" diyor, Pelin ise "Kettle kullanmak yasak. Geç saatlere kadar çalışanlarımız sıcak bir şey içemiyor. Çünkü kantin 24.00'da kapanıyor. Gece dışarıdan yemek söylemek de yasak. Kısacası aç kalıyoruz" diyor.

Özünde yurt sakinleri, kurallarla sınırlandırılan öğrencilik hayatlarını ve demirbaşlarla dolu yaşam alanlarını kendilerine ait hissetmiyor. Özet yorum ise Büşra'dan geliyor. Yılda en az iki kere taşınmak zorunda olduğunu söyleyen Büşra, öğrencilerin neden eve çıkmak istediklerini ve bu isteğin insan doğasına ne kadar uygun olduğunun altını çiziyor aslında: "Sürekli göçebe olmak demek, yaşam alanını özelleştirememek demek. Orası size ait olmuyor. Bir ay sonra eşyanı taşıyacak olan sen oluyorsun."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber