Eğitimde Tek Adam Kanunu

Düzenlenecek Bir Çok Kanun Var Fakat MEB’ın derdi faklı

Kaynak : Memurlar.Net - Özel
Haber Giriş : 10 Şubat 2014 13:02, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Eğitimde Tek Adam Kanunu

Dershanelerin kapatılması daha doğrusu dönüştürülmesine ilişkin düzenleme beklenen kanunda öyle değişiklikler görüyoruz ki dershanelerin dönüşmesini geride bıraktı.

Kanunun büyük bir kısmını Dershaneler değil diğer kanunlar oluşturuyor.

Oysa ki MEB'de düzenlenmesi beklenen onlarca kanun var. Uygulamada olmayan kanunlar var. Fakat MEB bunlar yerine daha iki yıl önce düzenlenen 652 sayılı KHK ile oynuyor.

O KHK da bu iktidar döneminde düzenlenmiş ve kadrolaşmaya yönelik her türlü adımlar atılmışken bununla yetinilmiyor ve yeniden düzenleniyor.

Bakın şu anda yürürlükte bulunan 1702 ve 4357 sayılı öğretmenlerin cezalarını düzenleyen kanunlar var. Bu kanunlardan 1702 Lise öğretmenleri, 4357 ise ilkokul öğretmenlerine yönelik.

MEB disiplin cezasında üniversiteleri tasarıya sokarken bunlarla ilgilenip öğretmenler arasındaki ayrımı yok etse olmaz mı?

Ya da halen yürürlükte olan: Madde 25 - Bir orta tedrisat mualliminin, orta derecede mekteplerde ders vermekten aciz olduğu iki talim sicilli ile sabit olduğu takdirde muallim ilk mektep muallimliğine nakledilir.

Ya da derece indirilmesi cezasının bulunduğu, uygulamada dahi olmayan 1930 baskı 1702 sayılı kanun varken,

a) Üstün başarılı sayılmak:

b) Başöğretmen namzedi unvanı verilmek:

c) Maarif memuru namzedi unvanı verilmek:

d) Yeni bir tesise adı verilmek:

e) Ülküeri sayılmak:

gibi ödüllerin bulunduğu kıdem indirmek gibi cezaların bulunduğu 1943 baskı 4357 sayılı kanun varken bunları güncellemek, değiştirmek, birleştirmek neden akla gelmez de sadece üniversite öğretim görevlilerinin cezasını düzenlemek akla gelir?

Ya da halen 439 sayılı 1964 baskı kanunla düzenlenen sınıf öğretmenlerinin maaş karşılığı 18, branş öğretmenlerinin ise 15 saat girmeleri eşitsizliğini gidermek neden akla gelmez?

Bir başka husus uzman öğretmenlik gibi öğretmenler arasında maalesef eşitsizlik yaratan çünkü ilk çıktığında bir kez uygulandı daha sonra uygulanamadı. Yani uzman ve başöğretmen olanlar var bir de olamayanlar değil oldurulmayanlar var. Bu konuda iki cümle yazmayı akıl edenler sorun çözücü bir maddeyi neden koymazlar? Sınav mı yapacaksınız? Performans mı? Her ne konulacaksa konulsun da adaletsizlik giderilsin. Yok bizim aklımızda başka bir şey var diyorsanız yine yanlış yapıyorsunuz örneğin ben bir sınava girdim 60 aldım ve uzman oldum. Bundan sonrakilere daha zor koşullar getirirseniz eşitlik sağlayamazsınız. Kaldırın tümden bu kavramları ve herkese ödeyin bu paraları daha sonra da yeni bir düzenleme yapın ve herkes ilaveten tabii olsun bu düzenlemeye.

Ya da okullar bugün açılıyor sayın bakan Performans görevlerini kaldırıyoruz dedi. Düzenlemeniz nerede?

Burada amaç net:

Okul yöneticileri dahil tüm kadroları yenilemeye yönelik düzenleme yapmak ve Müsteşarlık makamını tek yetkili makam kılmak.

Yoksa daha 2013'te (6 ay önce) sözlü sınava dayalı okul yöneticisi atamaya yönelik düzenleme yapmışken neden: 4 yılını dolduranı gönderirim, istediğimin atamasını yaparım dersiniz ki?

Tek adamlık amaçlanıyor çünkü:

Kanun tasarısına konulan maddeye göre eğitimdeki merkez teşkilatında bulunan müsteşar yardımcılığı, TTKB başkan ve üyeliklerinden Şube müdürlüğüne varan tüm kadrolar bu yasa ile sona erecek. Burada istisna tutulan tek kadro ise Müsteşarlık olmuş. Okul müdürlükleri, müdür yardımcılıkları dahi sona erecekken müsteşarlık neden sona ermiyor?

Herkes diyecek ki yeniden aynı kişi atanacaksa ne gerek var kanuna koymaya? İşte bunun adına etik diyorlar, Devlet bilmek diyorlar, kişiye özel kanun yapmamak diyorlar.

Hemen bir tecrübeyi paylaşalım da haklılığımız teslim edilsin.

Yıl 2011 MEB 'de müsteşar değişimi oldu ve M.Emin ZARARSIZ 06/08/2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kararnameyle atandı.

Hemen ardından aradan henüz bir ay geçtiğinde 14.09.2011 tarihinde meşhur 652 sayılı KHK yayımlanıyor ve teşkilat yasası değişiyor.

Bu değişimde konumuzla ilgili KHK maddesi şöyle: "GEÇİCİ MADDE 3 - (1) Bu Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihte Bakanlık merkez teşkilatında; Müsteşar, Müsteşar Yardımcısı, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı ve Üyesi, Genel Müdür,..."

Yani müsteşar kendi parmağı olan mevzuatı düzenlerken kendini muaf tutmuyor. Birisi hariç demiyor.

Hemen ardından sayın Zararsız yeniden atanıyor KHK üzerinden bir aydan fazla geçtikten sonra 21.10.2011'de.

İşte aradaki fark burada.

Şimdi düzenlenen ve düzenlemede mutlak etkisi tartışmasız olan müsteşarlık kendini muaf tutuyor ve düzenlemeyi meclise;

"Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında Talim ve Terbiye Kurulu Başkam ve Üyesi, Müsteşar Yardımcısı, Genel Müdür,.." şeklinde düzenlettirip gönderiyor.

Bunun açıklaması: "ben hariç daha doğrusu birisi hariç" şeklindedir.

Bu tek adamlık ile büyüklenme MEB'in beyni kabul edilen Talim ve Terbiye Kuruluna ilişkin düzenleme maddelerinde de görülüyor. Maddeden ziyade gerekçesine bir bakalım:

"Bilindiği üzere bakanlıkların hiyerarşik yapısında en üst amir ve dolayısıyla karar mercii Bakan ve ardından Müsteşardır.

Bir kurulun karar organı olarak öngörülmesi bakanlık organizasyonundan ziyade şirket organizasyonu yapısına uygundur.

Şirketlerde karar organı kurul formunda (genel kurul ve yönetim kurulu olarak) oluşturulurken bakanlıklarda kanunla verilen karar alma yetkileri Bakan, Müsteşar ve yetki devri yoluyla alt hiyerarşik kademeler tarafından kullanılır.

Hal böyle iken, bakanlık hiyerarşisinde Bakana bağlı bir kurulun karar organı olarak tasarlanması, 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Müsteşar, Bakandan sonra gelen en üst düzey kamu görevlisi olup Bakanlık hizmetlerini, Bakan adına ve onun emir ve yönlendirmesi doğrultusunda, mevzuat hükümlerine, Bakanlığın amaç ve politikaları ile stratejik planına uygun olarak düzenler ve yürütür.

Bu amaçla, Bakanlık birimlerine gereken emirleri verir, bunların uygulanmasını gözetir ve sağlar. Müsteşar, bu hizmetlerin yürütülmesinden Bakana karşı sorumludur." hükmüyle de uyum arz etmemekte, Bakanlıkta iki başlılık, adeta fiilen iki müsteşarlı (idari müsteşar-teknik müsteşar) bir yapı ortaya çıkarmakta, bu ise Bakanlığın işleyişinde muhtelif sorunlar doğurmaktadır. Bu durum ayrıca, Bakanlık görevlerinin icrasında etkinliği ve eşgüdümü ciddi biçimde aksatmakta, karar alma sürecini sekteye uğratmaktadır."

Evet Talim ve Terbiye Kurulu da bu gerekçeyle şekillendirilmiş. Burada da tek adamlık ön plana çıkmaktadır. Yani bakanın başkanı olduğu kurula Müsteşar emir veremiyor, bazı kararları Müsteşara sormadan onlar alabiliyorlar demektir bunun Türkçe'si.

Eğitim tarihimizle özdeş bir kurul bugüne kadar sorun olmamış hatta ve hatta Sayın Ömer DİNÇER döneminde dahi sorun olmamış fakat bugün ne hikmetse sorun olmuştur.

İşte neden birisi hariç burada ortaya çıkıyor.

Bir başka konu ise henüz 2 yıl bile üzerinden geçmeden tüm kadroları değiştirme arzusu neden? İki yıl önce yapılan değişikliğin üzerinden hükümet değişikliği olsa yine anlam verilebilir fakat böyle bir durum da yok. Aynı hükümet döneminde atanmış ve 2011 yılında istenen değişiklikler yapılarak seçilmiş bir kadro yeniden değiştirilecek.

Bunun henüz tüyü bitmemiş yetime dahi maliyeti vardır. Onların dahi geleceğinden çalınmaktadır. Hem zaman, hem insan hem de maddi kayıp.

İddia ediyoruz ki atıl duruma düşürülecek kadronun devlete maliyetiyle;

- Her ay tam donanımlı bir okul açmak,

- Ya da atanamayan en az iki bin öğretmenin maaşlarını dolu dolu ödeyip öğretmensiz okulu öğretmene, işsiz öğretmeni de işe kavuşturmak mümkün. Biz bu kadar zengin bir ülke miyiz?

Eğer zenginiz deniliyorsa okullarda kaynak yok, hizmetli yok, memur yok, güvenlik yok, salon yok, spor alanı yok, kütüphane yok... o zaman onları da koyun bu kanun metnine.

Bu kanun bu haliyle Dershaneleri Özel Okula dönüştürme değil tüm Milli Eğitimi ülke gerçeklerine göre değil birilerinin isteklerine göre dönüştürme kanunudur.

Bu kadar net söyleyebiliyoruz çünkü Okul müdür ve müdür yardımcılarına dahi sirayet ettikten sonra nasıl izah edilebilir ki bu durum?

Okul müdür ve müdür yardımcıları 4 yıllığına atanacaklar, atanmış olanların görevlerine son verilecek, 4 yıl içinde de paşa gönülleri istemezse görevden alacaklar.

Bir okul yöneticisinden 4 yılda nasıl verim alırsınız? Ya da kim karar verecek verimli olup olmamaya? Kaldı ki eğitim gibi bir konuda bu kadar basit davranmak hatta ve hatta eğitimi siyasileştirmeye yönelik bu kadar hevesli olmak neden?

Okul müdürlüğü konusunu daha sonra yeniden ele alacağız fakat bu düzenleme bu haliyle meclisten geçtiği taktirde biz eğitimi ve eğitimin geleceğini düşünüyoruz diye kimse konuşmasın.

Hele hele tek adamlığı oynayanların hiç konuşmamasını tavsiye ederiz. Bugün iktidarın verdiği güç ile istedikleri gibi at koşturanlar yarın binecek at da bulamazlar selam alacak insan da...

Bir kanun siyasi iktidarların ya da bürokratlarının değil toplumun istek ve ihtiyaçlarına göre düzenlenir. Eğitimle ilgili düzenlemelerde ise eğitim ve eğitim çalışanlarının beklenti ve sorunlarına yönelik düzenleme yapılır. Bu kanunda halk nerede merak ediyoruz? Hatta ve hatta eğitimle ilgili kanunda Eğitim nerede daha çok merak ediyoruz?

Var diyenlere de "Siz uzayda mı yaşıyorsunuz" diye soruyoruz.

Maksut BALMUK

Eğitimci Danışman

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber