Ders zili herkes için çalmıyor

Yeni öğretim yılının ilk zili tüm Türkiye'de pazartesi günü çalacak. Ama ilk ders zilini hiç duymayan ya da unutan büyük ve sessiz bir kalabalık var; engelliler.

Haber Giriş : 12 Eylül 2014 15:50, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Ders zili herkes için çalmıyor

CNM MESAJ GELDİ ÖNCE MUTFAK KAHVALTI YEDİ CEP BIRAK GEÇ ÖZÜR BEN ÜÇG BEDAVA YOK SMS VAR...". Ceren Ay, başka birine hiçbir şey ifade etmeyecek bu mesajın aslında "Canım, mesaj geldiğinde mutfaktaydım kahvaltı hazırlıyordum, telefonu bırakmışım. Mesajını geç gördüm özür dilerim. 3G bedava internetim yok, ama sms'im var..." dediğini hemen anlıyor. Çünkü Ceren Ay, bir işaret dili tercümanı ve CODA (Children of Deaf Adults) yani İngilizce açılımıyla işitme engelli çocuğu. Bu yüzden sessiz dünyanın kavramlarını hızla yeniden dizip, şekillendirebiliyor.

Ama bütün işitme engelliler bu kadar şanslı değil. İletişim kuramadıkları, anlamadıkları ve anlaşılmadıkları için eğitimlerini yarıda bırakıyorlar. Ceren'in tanık olduğu öyküler de benzer

"İşitme engelliler daha çok çevre baskısı yüzünden okulu bırakıyor, kimsenin onu anlamadığını düşünüyor. 'Ben farklı konuşuyorum, bir anda herkes bana bakıyor' diyor. Çünkü insanlar işitme engellilerle nasıl iletişim kuracaklarını bilmiyor. Onların dil mantığını bilmiyorlar. Düşünün bir kampüste sizi anlayan hiç kimse yok. İstanbul'da işitme engellileri üniversite sınavına hazırlayan sadece bir dershane var. Yani bu işitme engellilerin değil, sistemin başarısızlığı..."

Sayı kesin olarak bilinmese de 2002'de Türkiye İstatistik Kurumu tarafından yapılan araştırma nüfusun yüzde 2,54'ünün görme, işitme, bedensel ya da zihinsel engel taşıdığını söylüyor. Bu oranla, 2014 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi'nin verilerine göre eğitim çağındaki 19,1 milyon genç arasında yaklaşık 500 bin engelli öğrencinin olması gerekiyor.

Eğitim alan engelli sayısı arttı ama..

Oysa 2013 yılı itibarıyla eğitimde yer alan engellilerin sayısı 220 bin. Aynı yıl Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 412 bin çocuğa Rehberlik Araştırma Merkezleri'nde Özel Eğitim kurulları tarafından yapılan çeşitli testlerle fiziksel, ruhsal, zihinsel gelişimlerini belirleyen eğitsel tanı kondu. 2000'den beri okullaşan engelli öğrenci sayısı beş kattan fazla arttı, engellilerin eğitimi konusunda ciddi mesafe alındı. Ama hala büyük sorunlar var.

Engellilerin eğitim sistemi dışında kaldığını gösteren bir başka araştırma Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın Engelli ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından ortaya kondu. Genel Müdürlüğün Ulusal Özürlü Bireyler Veri tabanına dayanarak yaptığı araştırma sisteme kayıtlı engellilerin yüzde 41,6'sının okuma yazma bilmediğini gösteriyor.

"Liseye gelince sistem dışında kalıyorlar"

Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği'nin Bilgi Üniversitesi işbirliği ve Sabancı Vakfı'nın desteğiyle hazırladığı Engelli Hakları İzleme Raporu'na göre, özellikle ilkokul ve ortaokulda sayıları artan engelliler, lise ve üniversitede neredeyse ortadan kayboluyor; Geçen yıl ilkokulda 65 bin, ortaokulda 82 engelli öğrenci varken lisede bu rakam 16 bine iniyor. Peki neden?

Toplumsal Haklar ve Araştırmalar Derneği Başkanı Süleyman Akbulut

"Engelliler liseye geldiğinde sistemin dışında kalıyor. Her engel grubu için farklı nedenler var, ancak ortak neden erişim engeli. Bedensel engelliler için fiziksel erişim ve daha çok görme, işitme ya da zihinsel engeliler için bilgiye erişim engeli var. Her iki engel de kendini lise sınavlarında gösteriyor"

diyor.

Sisteme bütün olarak bakıldığında engelliler için özel eğitim okulları, özel eğitim sınıfları ve kaynaştırma eğitimi adı altında üç ayrı yöntem uygulanıyor. Özel eğitim okulları engelli çocukları, engel türlerine göre temel olarak eğitmeyi, bilinçlendirmeyi ve kaynaştırmalı eğitime katılmalarını sağlamayı hedefliyor. Özel eğitim sınıfları ise yine engelli öğrencilerin kaynaştırmalı eğitime geçmeden önce bir arada eğitimlerini hedefliyor. Kaynaştırmalı eğitim ise engelli öğrencilerle engelsiz öğrencileri bir araya getiriyor.

Kulağa hoş gelen bu sistem, pratikte problemler çıkarıyor. Şişli İşitme Engelliler Derneği Başkanı Güler Dağıdır işitme engelli oğlu Murat Can'ı okula yazdırmak için 2001 yılında gezdiği onca okulun neredeyse tamamından "Hayır" yanıtı alıp nasıl çaresizlik içinde kaldığını hatırlıyor. Peki bugün? Aradan geçen 13 yılda durum biraz daha düzelse de problem sürüyor.

Hemen her seviyede, engelli öğrenciler Milli Eğitim'in Rehberlik ve Araştırma Merkezleri'nden durumlarına göre bir rapor alıyor. Bu rapora göre, engelli öğrenci kaynaştırmalı eğitim, özel eğitim ya da rehabilitasyon eğitimine yönlendiriliyor. Ancak okul yöneticileri rapora yani yasal zorunluluğa rağmen engelli öğrencileri kabul etmek istemiyor. Bu isteksizlikte, yöneticilerin mevzuatı bilmemesi bir yana, engelli öğrencilerin diğer öğrencileri gerileteceğini düşünen velilerin baskısı da ciddi bir rol oynuyor. Aileler

"Çocuğunuz burada öğrenemez"

,

"Engelli okuluna vermeniz daha iyi olur"

gibi itirazları sineye çekmek zorunda kalıyor. Konuştuğumuz velilerin çoğu sonra çocukla uğraşırlar diye düşünüp Milli Eğitim'e şikayet etmiyor.

Dağıdır, uzman olmayan eğitimcilerin işitme engellilerin durumunu anlamadığını söylüyor:

"İşitme engelliler özellikle 90 desibelin üzerinde olanlar P,B,S,Ş,T seslerini duymuyor. Kelimeler içinde bu sesleri kullandığınızda bağlantı yapıp anlamakta güçlük çekiyor. Ne söylediğini anlamaya çalışıyor. Bu defa algı ile ilgili sorun yaşıyor. Oysa bu çok basit önlemlerle, eğitimcilerin eğitimiyle aşılabilir."

İşte, görme, işitme ya da bedensel engelli ya da otizmli çocukların ortak derdi bu noktada başlıyor. Anlaşılmamak, dışlanmak ve bilgiye erişememekten yakınıyorlar. Ders kitaplarındaki ayrımcı ifadelerden başlayan, öğretmenlerin özel eğitim verecek beceriye sahip olmamasından, işitme, görme gibi engellerin dezavantajını kaldıracak uygulamaların olmamasından, doğrudan ayrımcılığa kadar geniş bir yelpazede savaş vermek zorundalar. Bu savaşta kimi sessizce evine çekiliyor, kimi inatla kapıları tekrar tekrar zorluyor.

Görme engelli Sebile okulu bıraktı

Görme engelli Sebile Nurkaş bunlardan biri, Türkan Sabancı Görme Engelliler Ortaokulu'nda okuduktan sonra lisede devam ettiği kaynaştırmalı eğitim onun için bir hayal kırıklığı: "Herkes çok acayip bakıyordu. İnsan gibi davranmıyorlardı. Öğretmen sürekli tahtaya yazıyordu, ben de ancak teneffüste arkadaşlarımdan tamamlıyordum. İtiraz ediyordum ama dikkate alan olmuyordu. Sınıfta kalınca yine aynı şeyler olacak diye okulu bıraktım." Sebile, şimdi tekrar açık liseyle eğitimini tamamlamaya çalışıyor. Hedefi hukuk okuyup avukat olmak.

Beyaz Ay Derneği Başkanı Lokman Ayva, engelli hakları için epeyce çaba göstermiş eski bir milletvekili. Sistemi iyi biliyor ve asıl sorunun engellilerde değil, farklılıkları kötü gösteren, dışlayan sistemde olduğunu hatırlatıyor. Ayva'ya göre işin ucu 1940'lı yıllarda bütün dünyaya hakim olan, ülkemizi de ciddi biçimde etkileyen 'Öjenik' gibi ırkın ıslahını öngören yaklaşımlarda. Ayva

"Batı bunu aştı ama bizim gibi ülkeler hala etkisinden kurtulamıyor"

diyor.

Beyaz Ay Derneği fiziksel zorluklar ya da ameliyatlar gibi nedenlerle okula gelemeyen bedensel engelli öğrencilere yönelik online eğitim projesiyle, 500 civarında engelliye tablet dağıtarak özel yazılımlarla online eğitim veriyor. Beyaz Ay Derneği online eğitimi, önce bütün bedensel engellilere, sonra tüm engelli gruplarına aşama aşama genişletmeyi hedefliyor.

Lokman Ayva, eğitimdeki engellilerin lise ve üniversitede evlerine çekildiğini düşünmüyor. Ona göre, 2005'ten itibaren süratle eğitime katılan engelli öğrenciler, ilk ve ortaokul seviyesinde kendini belli ediyor, bu öğrenciler önümüzdeki yıllarda lise ve üniversite seviyesindeki düşük oranları tersine çevirecek.

Süleyman Akbulut o kadar iyimser değil:

" Bu çocuklar yetersiz biçimde ilk dört sınıfı bir şekilde geçiyor, ikinci dört yılı da tamamlıyor ama sekizinci sınıfta sınava gelince elenmeye başlıyor. Bilgiye erişimdeki engeller asıl olarak kendini sekizinci sınıftan sonraki sınavla belli ediyor. Anadolu liselerine geçemeden eleniyorlar. Gidebilecekleri düz lise seçeneği kalmadı, meslek liselerinin yöneticileri de mevzuatı bilmediği için engelli çocukları kabullenmiyor. Bu yüzden ciddi düşüşler başladı ve artacak..."

Engellilerin eğitimi için kurulan rehabilitasyon merkezleri de sorunlarla dolu. 2013 rakamlarıyla devlet 1744 özel eğitim kurumundaki 262 bin engelli için yaklaşık 1,2 milyar lira harcama yapıyor. Yani bir öğrencinin ayda yaklaşık 10 saatlik eğitimi için ayrılan para 500 lira. Bakanlığa göre, bu kurumlarda rehber öğretmen, öğretmen, uzman öğretici, usta öğretici, danışman, psikolog, fizyoterapist, odyometris, odyoloji ve konuşma bozuklukları uzmanı, dil ve konuşma bozuklukları terapisti gibi kategorilerde 18 bin 901 personel hizmet veriyor.

"Devlet desteği yetersiz"

Tohum Otizm Vakfı Kurucu Başkan Yardımcısı Aylin Sezgin 10 saatlik eğitime itiraz ediyor:

"Bireysel eğitimin ayda en az 120 saat olması lazım. Oysa devlet sadece 10 saati destekliyor. Devletin verdiği 500 liralık aylık destekle bu mümkün değil. Bu 'mış' gibi yapmak. Rehabilitasyon merkezi açmak için özel koşullar aranmıyor. Köşedeki kasap bile rehabilitasyon merkezi açabiliyor. Otizmli çocukların eğitimi pahalı bir süreç, ama ileride devletin rakamlarıyla 90 bin otizmliden eğitimle topluma uyum sağlayacak 40 bini için bu eğitim verilmediği zaman bakım evleri açılması gerekecek. 40 bin kişiyi bakım evlerinde tutmanın maliyeti çok daha fazla."

Sezgin bir süre önce Milli Eğitim'le bir araya gelerek yedi maddelik bir 'otizm eylem planı' hazırlandığını ancak herhangi bir adım atılmadığı için planın taslak olarak kaldığını söylüyor.

Tohum Otizm Vakfı Eğitim Direktörü ve Okul Müdürü Prof. Dr. Binyamin Birkan da özel eğitimin bire bir verilmesi şart diyor:

"Otizmde şu anda bilimsel olarak kanıtlanmış, etkili tek yöntem uygulamalı davranış analizi. Ama ülkemizde böyle bir meslek yok. Eğitmenlerimizi ABD'de Princeton Modeli ile yetiştirdik. Yetişenler burada diğer eğitmenleri yetiştiriyor. En az bir yıllık sertifika programları açılması lazım."

Asıl sınav, sınava girebilmek

Hem görme hem de işitme engelli olan Murat Kefeli dört yıldan beri ÖSYM kapısında hak arıyor. 2010'dan beri çoklu engeli nedeniyle sadece kendi bilgisayarını ve kabartmalı klavyesini kullanabilen Kefeli, soruları anlayabileceği bir bilgisayarla YGS sınavına girmek istiyor. Fakat haklı olduğunu gösteren mahkeme kararlarına rağmen dört yıldır bunu başarabilmiş değil. ÖSYM'nin gerekçesi, soru güvenliği. Ankara 1. İdare Mahkemesi'nin Murat Kefeli'yi haklı bulmuş ve 5 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetmiş. Ancak Kefeli hala sınava giremiyor.

Engellilerin eğitimini sekteye uğratan bir başka sıkıntı, belirli meslekleri yapamayacaklarına ilişkin önyargılar. Örneğin savcılığa, hakimliğe alınmayan engelliler, eğitimlerine bu hayal kırıklığı ile başlıyor. YÖK kılavuzunda, görme engelli ve bedensel engelli öğrencilerin, 'engel durumlarına göre başarılı olabilecekleri' bölümleri seçmeleri isteniyor. Lokman Ayva buna itiraz ediyor:

"Şartlar uygun olursa engelliler her işi yapabilir. Kabiliyeti esas almalıyız. Bireyi değil şartları değiştirmeliyiz. İnsana saygı bu aynı zamanda. Sistemin beceriksizliğini kişiye ödetmek taraftarı değiliz"

diyor.

Süleyman Akbulut

"Zihnimizde ayrımlar var, bununla yüzleşmeliyiz"

derken engellilerin eğitimde yaşadığı güçlüklerin toplumdaki engelli algısıyla olan ilişkisine dikkat çekiyor:

"Engelliler için yapılacak şeyler engelsizlerin algısını değiştirmeden mümkün olmaz. Engellilere bakış açısı onları yardıma muhtaç, aciz insanlar olarak görüyor. Yardımlardan beslenen sivil toplum kuruluşları da buna ses çıkarmıyor. Ayrımcılık merhamet ve acıma üzerinden gerçekleştiği için örtüleniyor. Bu mantıktan 'hak temelli' yaklaşıma geçilmesi şart. Yani engelli vatandaştır, yurttaştır. Toplumun da, engelliler konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarının da bu bilinci oluşturması lazım."

Cengiz Erdinç - Al Jazeera

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber