'Polis devleti' tartışmasına ışık tutacak iki karar

Anayasa Mahkemesi, Kobani eylemlerinden sonra başlayan "polis devleti" tartışmalarına ışık tutacak çarpıcı bir karara imza attı.

Kaynak : Milliyet
Haber Giriş : 17 Ekim 2014 07:37, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 19:01
'Polis devleti' tartışmasına ışık tutacak iki karar

Gökçer Tahincioğlu

Antalya'da 2012'de şizofreni hastası Ç.D., motosikletli iki kişilik polis ekibine pompalı tüfekle ateş açtı. Ateş sonucu bir polis ölürken diğeri yara almadı. Ölen polisin silahını alan Ç.D., ileride barikat kuran polise de ateş açtı ve iki polisi daha şehit etti. Çatışmada yaralanmasına rağmen kaçan ve 2 saatlik operasyondan sonra ormanlık alanda sıkıştırılan Ç.D., burada vurularak öldürüldü. Ç.D.'nin ailesi ve ailenin avukatı Münip Ermiş ise Ç.D.'nin şizofreni hastası olması nedeniyle ceza alması mümkün olmadığından, sağ yakalanmasına rağmen öldürüldüğünü iddia etti. Savcılık, bu konuda yaptığı soruşturmayı takipsizlik kararıyla sonuçlandırdığından konu Anayasa Mahkemesi'ne taşındı.

Anayasa Mahkemesi, kararında, devletin negatif yükümlülüğü gereği yetki alanındaki bireyin yaşamına kasıtlı olarak son veremeyeceğini, pozitif yükümlülüğü gereği olarak da tüm bireylerin yaşam hakkını hem diğer bireylere hem de kamusal makamlara karşı koruması gerektiğini anımsattı. Devletin bu tip ölümleri engelleme, hak ihlallerini önleme, ihlal varsa cezalandırma zorunluluğunun da olduğu anımsatılan kararda, kamusal olsun olmasın yaşam hakkının tehlikeye girdiği her olayda bu ilkenin geçerli olduğu ifade edildi.

Orantılılık aranmaz

Kararda, silahın ancak zorunlu bir durumda kullanılabileceği, polisin, başka seçenek kalmadığında bu yola başvurabileceği vurgulandı. Buna karşılık, polisin, kendisine yöneltilen güçle orantılılık aranmaksızın, kademeli olarak etkisiz kılma yöntemlerini uygulaması gerektiğine işaret edildi.

Temel hakların kısıtlanması ile elde edilecek kamu yararı arasında adil bir denge kurulmasına dikkat çekilen kararda, yapılacak müdahalenin de elverişlilik, gereklilik ve orantılılık ilkelerine uygun olması vurgulandı. Orantılığın ise bu noktada 'adil bir denge kurulması' anlamına geldiği kaydedildi.

Kararda, silah kullanımından önce ilgili kişinin ihtar edilmesi gerektiği, daha sonra da kademeli olarak artırılabileceği anımsatılarak, somut olayda, silah kullanma şartlarının bulunduğu ifade edildi.

Telsiz mesajları

Operasyonun planlı olmadığı ve ihbar sonucu geliştiği kaydedilen kararda, operasyon sürerken, "Şahsı aldık", "şahsı alan ekibimiz 3351 sokak üzerindesiniz doğru mu, sakin olur musunuz?", "Ambulans gelsin", "Bölgedeki resmi ekipler talimat beklemeksizin bize yakın çevre güvenliğinizi alın", "Kalabalığı dağıtmak için ekipleriniz intikal edebilir mi?" bilgi ve talimat verme niteliğinde anonsların yapıldığı anımsatıldı. Kararda, polislerin can güvenliklerinden endişe ettikleri, şahsın yaralı olarak ele geçirildiği bilgisinin alınması öncesinde ve sonrasında kimliğinin tespit edilemediği, bu durumda, operasyonun planlanması ve uygulanmasının yaşam hakkını ihlal etmediği kaydedildi.

Ayrıca, iki polis memurunu vurduktan sonra polislerden birinin silahını alan ve karanlık sokaklara karın bölgesinden yaralı olduğu halde kaçan Ç.D.'nin polisler tarafından tehlike arz ettiğinin kesin olduğu ifade edildi.

Olaya ölçülülük yönünden bakıldığında da Ç.D.'nin kendisine soru yönelten polisleri vurduğunun akılda tutulması gerektiğine dikkat çekilen kararda, son ele geçirildiği yerde de elinde iki silah olduğu halde bir ağacın arkasında saklandığı vurgulandı. Ç.D.'nin elindeki iki silahtan birinin şarjörünün düştüğü, diğerinin tutukluluk yaptığının olaydan sonra anlaşıldığı, polislerin bunu operasyon sırasında bilemeyeceği belirtildi. Kararda, Ç.D.'ye yönelik silah kullanımının bu nedenle yaşam hakkı ihlali anlamına gelmediği ifade edildi.

Yüksek Mahkeme kararında, olaya karışan ve doğrudan eylemleri ile ölüme neden olanların polis olduğu, olay sonrası kontrolün de poliste bulunduğu göz önüne alındığında, çok boyutlu değerlendirmenin soruşturmada değil davada yapılabileceği, sorumluluğun mahkemede olduğu kaydedildi. Takipsizlik kararının silah kullanan güvenlik güçlerinin hesap verebilirliğini ve soruşturma hakkında kamunun denetimini zayıflattığı, aksi uygulamanın güvenlik güçlerinin cezai sorumluluklarının ortaya çıkmasının engellemek istendiği şüphesini yaratabileceği kaydedildi.

Ölümden sonra işkence

Kararda, Ç.D.'nin kafa ve çene bölgesinde kırıklar ve vücudundaiz ve yaralar bulunduğu, bazı tanıkların ele geçirildikten sonra Ç.D.'ye tekme atıldığını gördüklerini söylemelerine rağmen bu konunun soruşturulmadığının iddia edildiği anımsatıldı. Bu konuda da savcılığın soruşturma yürütmemesinin hak ihlali olduğu sonucuna varıldı.

Yüksek Mahkeme, Ç.D.'nin yaşam hakkının ihlal edilmediğine ancak etkili soruşturma yürütme yükümlülüğü bakımından ve işkence-eziyet yasağı yönünden yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Bu nedenle tazminata gerek görmeyen mahkeme, yargılama giderlerinin ise devlet tarafından ödenmesini kararlaştırdı.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber