Kazalarda Devletin hesap soracağız sözü havada kalıyor

Madenci ailelerin avukatı Demirtaş, "Açılan davalar, bürokratların dokunulmazlığı, bilmeyen bilirkişiler, yargıdaki yavaşlık nedeniyle sonuca varmıyor. Ünal Devletin 'Hesap soracağız' sözü havada kalıyor" dedi

Kaynak : Sabah
Haber Giriş : 31 Ekim 2014 07:39, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Kazalarda Devletin hesap soracağız sözü havada kalıyor

Mayıs 2010 Zonguldak Karadon... Mayıs 2014 Manisa Soma... Ekim 2014 Karaman Ermenek... Kar hırsı, denetime aldırış etmeme, işçi sağlığı ve iş güvenliği ihmali madenlerde faciayı beraberinde getiriyor. Ankara, yaraları sarıyor ancak sorumlular yargıdaki tıkanıklıklar nedeniyle ceza almalyınca "Devlet hesap soracak" sözü havada kalıyor. Bu durum da toplumda "Yapanın yanında kar kalıyor" algısına neden oluyor. Madenci ailelerinin avukatlığını yapan ve kendisi de madenci çocuğu olan Ünal Demirtaş hesap sormadaki engelleri şöyle sıraladı:

DOKUNULMAZLIK:

Kazaların sorumluları olan kamu görevlileri hakkında soruşturma izni verilmediği için dosyalar ya uzuyor ya da takipsizlikle sonuçlanıyor. Soruşturma izni verilmediğinde savcılar Danıştay'a başvuruyor. Buradan sonuç çıksa bile soruşturma uzuyor. Oysa pekçok durum, kanundaki suç üstü hükümlerinin uygulanmasına olanak veriyor. Nitekim Karadon'da kamu görevlileri hakkında soruşturma izni alınmadan dava açılabildi.

SORUMLULUKLAR BELİRSİZ:

Madencilikte özellikle iş güvenliğine ilişkin düzenlemelerde devletle özel şirketlerin sorumluluk alanları net olarak ayırt edilmemiş olduğundan sorumluların tespitinde güçlük yaşanıyor. Devlet işvereni, işveren devleti sorumlu tutabiliyor. Bu da hakimin vicdani kanaatinde etkili olduğundan birçok eylem ya cezasız kalıyor ya da etkili bir ceza verilmesi engelleniyor. Eskiden maden ocakların devlet kendisi işletiyordu. Ancak özelleştirilince iş alanı başka olan işverenler yaptığı işin riskinin farkına varamadı. Bir ocakta galeri açma faaliyetini "Ben dışarıda tünel açıyorum. Burada da açarım" diyerek inşaat firmalırı üstlendi. Ucuz iş gücü nedeniyle firmalar uzmanlaşmamış olan mühendisleri çalıştırarak varolan riski daha da arttırdılar.

BİLMEYEN BİLİRKİŞİLER:

Bilirkişilerin raporları genellikle tartışmaya açık şekilde hazırlanıyor. Karadon ile ilgili 6 ayrı bilirkişi raporu istenmek zorunda kalındı. Pekçok davada bilirkişiler, sorumluları net olarak tespit edemediği için şüphelilerin sorumlulukları oranında ceza almasını dolaylı olarak engellenmiş oluyor. Bilirkişiler yetersiz. Yargı; kamu görevlisinin dokunulmazlığı, bilirkişi raporlarının uzaması ve diğer soruşturma işlemleri nedeniyle yavaş işliyor ve ceza verilse bile kamuoyunun ilgisi azalmış oluyor. Böylelikle gerekli önlemi alacak olan devlet mekanizması rehavete kapılabiliyor.

CAYDIRMAYAN CEZALAR:

Davalar, trafik kazalarında da uygulanan "taksirle ölüme neden olmak"tan açılıyor. Mahkemeler de duruşmalara kravatla gelen işverene ve diğer sorumlulara "iyi hal"den alt sınırlardan ceza veriyor. Oysa ki "bilinçli taksir" hükümlerinin uygulanması gerekir. Bu durumda cezalar, 3'te bir oranından yarıya kadar artacağından caydırıcı olur.

YARGITAY KISIYOR:

Kaza sonrası az bir tazminatla kurtulacağını bilen işveren gerekli önlemleri almıyor. Yargıtay son yıllarda tazminat davalarında aşırı kesintilere gitti. Bundan 4-5 yıl önce ölen bir işçi için aile bireylerine 70-80'er bin TL verilirken şimdi, 30-40 binlere indi. Bu da caydırıcılığı azaltıyor.

SİYASİ NÜFUZ:

Soruşturmalarda işverenler özellikle yerel düzeydeki siyasetçilerle soruşturma makamları ve bilirkişiler üzerinde baskı oluşturmaya çalışıyor. Bu baskı zaman zaman merkezi siyasete de yöneliyor.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber