Muhatabımız Cumhurbaşkanı değil Başbakan

TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer: Bugün itibarıyla gayet iyi tanımlarım. Bugün itibarıyla bizim Cumhurbaşkanımızla hiçbir sorunumuz yoktur. Cumhurbaşkanı devletin başıdır. TÜSİAD'ın muhatabı zaten cumhurbaşkanı değildir, TÜSİAD'ın muhatabı başbakandır.

Kaynak : Hürriyet
Haber Giriş : 29 Aralık 2014 07:57, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Muhatabımız Cumhurbaşkanı değil Başbakan

Cansu ÇAMLIBEL

TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer 22 Ocak'taki Genel Kurul'da yola devam edip etmeyeceğine yönelik tüm sorularımı 'Genel Kurul'un takdiri' diye zarafetle geçiştirdi. Ancak siyasi konularda verdiği sansürsüz yanıtlara bakınca bunun bir veda röportajı olduğunu anlamak zor değil. TÜSİAD'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ilişkilerinin geldiği noktayı anlatırken yaptığı 'cumhurbaşkanlığı-hükümet' ayrımı 2015 fotoğrafı açısından kritik önemde, hem de epey tartışılır....

AB ERDOĞAN'IN SÖYLEMİ ÜZERİNE TÜRKİYE'DEN VAZGEÇMEZ

- Aralık başında Brüksel'e yaptığınız ziyaret sonrasında "AB içinde kimse Türkiye'den kolay kolay vazgeçmez" demiştiniz. 14 Aralık'tan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan AB'ye yönelik eleştirilerinin tonunu yükseltince karşı taraftan da endişeli ve gergin demeçler geldi. Hala "Ne olursa olsun Avrupa Türkiye'den vazgeçmez" diyebiliyor musunuz?

Diyebiliyoruz onu. Cumhurbaşkanı'nın davranışını tepkisel olarak değerlendirmek lazım. Burada bir iletişim problemi görüyoruz, Türkiye'de olan biten AB'ye tam anlatılamadı diye düşünüyoruz. Belki AB de biraz acele etti. Geçmişte zaten yargılama süreçlerinde sicili bozuk bir Türkiye var, arkasından basın-medya mensupları gözaltına alınıyor, bakanlar soruşturma yapan savcıyı etkilemek üzere açıklamalar yapıyorlar. Kendilerine de hiçbir şey anlatılmıyor, AB de doğal olarak Türkiye'yi kendi değerlerinden uzaklaşır şekilde gördüğü için bir uyarıda bulunuyor. AB'yi doğru anlamak lazım. Ama ben AB'nin böyle bir söylem üzerine Türkiye'den vazgeçebileceğini hiçbir şekilde zannetmiyorum. Bu karşılıklı çıkarlara dayanan bir ilişki. Bizim kara kaşımız, kara gözümüz için Türkiye'yi AB'de istemiyorlar. AB'nin daha etkili ve güçlü olabilmek için Türkiye'nin coğrafyasına, ilişkilerine ve ekonomik dinamizmine ihtiyacı var. Bunu Avrupalıların bazıları fark etti, bazıları etmedi. Bu bir zaman meselesi. Sonunda Türkiye mutlaka AB'ye üye olacaktır, ben buna inanıyorum. Çünkü AB mecbur kalacak.

- Üyelik için bir tarih öngörünüz var mı?

AB şu anda kendi mimarisini gözden geçiriyor ama ben bizim hükümetimizin 2023 hedefini AB üyeliği için de olumlu bir hedef olarak görüyorum. İyi bir ulusal eylem planı ortaya koydular. AB'yi çok iyi tanıyan AB ve Dışişleri bakanlarımız olmasını da çok olumlu karşılıyoruz. Biz hükümetin AB sürecine inandığını düşünüyoruz. TÜSİAD zaten başından beri bu süreci desteklemeye devam etti, devam ediyor.

- Yolsuzlukla mücadele iradesini yeterince kuvvetli buluyor musunuz?

Bununla mücadele sadece mevzuat değişiklikleriyle olmaz. Burada kamunun, özel sektörün, sivil toplumun elbirliğiyle ciddi aksiyon planlaması ve takip yapması lazım. Kamu ayağında daha fazla şeffaflaşma lazım.

- G-20 toplantılarında genelde Türkiye'den iş örgütü olarak TÜSİAD temsil edilirdi. Ancak Türkiye'nin toplantılara ev sahipliği yapacağı 2015 yılında hükümetin TÜSİAD yerine TOBB'u tercih edeceği konuşuluyor. Sizin bu durumla ilgili bilginiz var mı?

Yurtdışındaki temsilimizin bugüne kadar diğer örgütlerden daha fazla olduğu da doğrudur. Doğrudur, bu sefer Odalar Birliği Başkanı'na görev verildi.

- Bunu TÜSİAD'a karşı bir tavır olarak mı algılıyorsunuz?

Bir tercih olarak algıladık.

- Cumhurbaşkanı Erdoğan ile TÜSİAD'ın ilişkileri son yıllarda çok inişli çıkışlı oldu. Bu tercihin TÜSİAD'a yönelik bir cezalandırma olduğunu düşünüyor musunuz?

Yok, ben cezalandırma olarak görmüyorum. DEİK'in şekil değiştirmesi sırasında biliyorsunuz TOBB Başkanı yönetimde yer almadı ve istifa etti. Ama B-20 tercihinin daha kapsamlı bir tercih olduğunu düşünüyorum. Bağımsız bir kuruluş olan TÜSİAD'a vermektense esasında herkesin üye olmak zorunda olduğu TOBB'a verilmesinin daha kapsayıcı bir model oluşturacağını düşündüler sanırım.

- ERDOĞAN EL UZATTI, HAVADA BIRAKMADIK

- CUMHURBAŞKANI'YLA İLİŞKİLERİ NORMALLEŞTİRDİK

- FAKAT BİZİM MUHATABIMIZ CUMHURBAŞKANI DEĞİL BAŞBAKANDIR

- Erdoğan 4 yıl aradan sonra ilk defa bu yıl sizin Yüksek İstişare Konseyi toplantınıza geldi. 2014 yılı sonu itibarıyla TÜSİAD'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkisini nasıl tanımlarsınız?

Bugün itibarıyla gayet iyi tanımlarım. Bugün itibarıyla bizim Cumhurbaşkanımızla hiçbir sorunumuz yoktur. Cumhurbaşkanı devletin başıdır. TÜSİAD'ın muhatabı zaten cumhurbaşkanı değildir, TÜSİAD'ın muhatabı başbakandır. Bizim çalışma alanlarımızla ilgili bakanlardır. Sayın Cumhurbaşkanı ile ben kendim göreve geldikten sonra yaptığım görüşmede, o geçmişte yaşanan gerginlikleri unutup ilişkilerimizi normalleştirme teklifi yaptım. Kendisi de bunu olumlu karşıladı. Kendisini YİK toplantımıza davet ettim, oraya da geldi. Orada tabii yine bazı sert açıklamalarda bulunduğu doğrudur. Ama bütün metni dikkatlice okursanız gayet olumlu söylem de var. Bir el uzatmıştır, biz de o eli havada bırakmadık ve ilişkilerimizi normalleştirdik. Bizim ilişkilerimiz artık, Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden devletin başı ve Türkiye'nin özgür, bağımsız, etkili bir iş dünyası örgütü ilişkisidir.

- Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkileriniz kesin olarak normalleşti öyle mi?

Normalleşme yaşandı, bugün itibarıyla ilişkilerimizde herhangi bir gerginlik yoktur. Ama bizim muhatabımız da Sayın Cumhurbaşkanı değildir. Herhangi bir eleştiride, bir politika önerisinde ya da bir raporda muhatabımız Sayın Cumhurbaşkanı değildir, hükümettir. Biz 62. hükümetin programına baktık ve onunla ilgili görüşlerimizi paylaştık.

İKTİDARLA EL SIKIŞMAMIZ DOĞAL, TÜRKİYE'NİN YARARINA

- Orta sınıfların TÜSİAD'a yönelik şöyle bir algısı var; 'Arada hükümetle atışıyorlar, demokrasiden dem vuruyorlar ama işin ucunda servetleri olduğu için günün sonunda otokrat olduğunu düşündükleri liderlerle bile el sıkışabiliyorlar'.

Bir kere böyle bir tespiti kesinlikle kabul etmiyoruz. Türkiye'de TÜSİAD son derece etkili, bağımsız, gönüllü iş insanlarının örgütüdür. Bu insanları bir araya getiren sadece büyük sermaye ya da para değildir. Bu insanları bir araya getiren ortak savundukları ilkelerdir. İnsan hakları evrensel ilkeleridir, düşünce özgürlüğüdür, inanç özgürlüğüdür, girişim özgürlüğüdür. Katılımcı bir demokrasidir, laik bir hukuk devletidir. Tabii ki serbest piyasa koşullarıdır. TÜSİAD her zaman doğruları söylemiştir. Raporları ortadadır, Türkiye'nin demokratikleşmesi için de çok ciddi çaba göstermiştir. TÜSİAD ile iktidar partisinin sağlam bir iletişim içinde olması Türkiye'nin yararınadır. TÜSİAD bu ülkedeki sanayi üretiminin, istihdamın çoğunluğunu yapıyor, ödenen vergilerin yüzde 80'ini ödüyor. İktidarla olan ilişki Türkiye'nin yararınadır. Dolayısıyla el sıkışmamız son derece doğaldır sonunda.

DEVLET GÜDÜMÜNDE BİR İŞ DÜNYASI ÇAĞDIŞI, BATI'YA ANLATAMAZSINIZ

- DEİK'in Ekonomi Bakanlığı'na bağlanacağından haberiniz var mıydı? Hükümetin bu hamlesi size göre ne alama geliyor?

Haberimiz yoktu. Bir şeyler olacağını duyduk ama yönetmelik çıkana kadar nasıl bir şey olacağını bilmiyorduk. Hükümet DEİK'i kendi dış ekonomik ilişkilerini desteklemek için bir araç olarak görüyor. Devlet zaten yönetmelikle kurulmuş olan bir kuruluşun misyonunu biraz daha kendi amaçlarına yaklaştırdı. Bana göre bu model çağdışı bir modeldir. Gelişmiş ekonomilere, gelişmiş demokrasilere bu modeli anlatamazsınız. Devletin güdümündeki iş dünyasını temsil eden bir DEİK ile görüşmelerde zorlanırlar. Rusya'da, Çin'de zorlanmazsınız da Fransa, Almanya'da zorlanırsınız. Ama biz zaten TÜSİAD olarak DEİK'te bulunmuyoruz, TÜSİAD üyeleri olarak varız.

- DEİK çatısı altındaki Türk-Amerikan İş Konseyi Başkanlığı'nı siz yürütüyordunuz. Bu yüzden mi bıraktınız?

Ben zaten bırakacaktım, bıraktım. Altı yıl yaptım, altı yılın sonunda kasım ayında bıraktım. Zaten daha önce arkadaşlarımla da paylaşmıştım. Benim dışımda neredeyse herkes kaldı çünkü genel kurul yapılmadı.

- Bir protesto yok mu yani?

Yok, bir protesto niteliğinde değil. Ben zaten üç dönem başkanlık, iki dönem de yönetim kurulu üyeliği yaptım. Toplam 10 sene DEİK'te görev yaptım.

TÜRK TİPİ BAŞKANLIĞA KARŞIYIZ, TÜRKİYE'Yİ GERİ GÖTÜRÜR

- Barış sürecinin genel gidişatına yönelik değerlendirmeniz nedir?

Anamuhalefet partisi başta olmak üzere bazı kesimlerin gündeme getirdiği 'Kürtlerle Erdoğan başkanlıkta anlaştı, çözüm süreci onun üzerinden pazarlık ediliyor' şeklindeki iddia hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu tür komplo teorilerini bizim bilmemiz mümkün değil. Ama böyle bir anlaşma olduğunu sanmıyorum. Yalçın Akdoğan ile görüşüyoruz. Kendisi bize zaten seçimlerden önce bu konuda ciddi adımlar atılacağını söylemişti. Biz bu süreci partiler üstü bir proje olarak görüyoruz. Esasında bunun içinde muhalefet partilerinin, bilhassa anamuhalefetin olmamasını sakıncalı görüyoruz. Bugün yürütebilirsiniz ama yarın karar aşamasına gelindiği, kamuoyu desteği alınmasının gerektiği noktada bu sadece iktidar partisinin çözebileceği bir konu değil. Bugünkü süreç yeterince şeffaf değil diye düşünüyoruz. Somut adımlarda biraz geç kalındı diyoruz ama bunun da doğal bir devinimi olduğunu kabul ediyoruz.

- Başkanlık sistemi?

Pozisyonumuz son derece net. Türkiye'ye en uygun sistemin parlamenter sistem olduğunu söylüyoruz. Başkanlık sistemini kategorik olarak reddetmiyoruz ama Türkiye'nin anayasal geleneğine ve siyasi kültürüne daha uygun olanın parlamenter sistem olduğunu düşünüyoruz. Türk tipi bir başkanlık sistemine elbette karşıyız. Bir sistem bir bütündür, onun beğendiğim taraflarını alırım, beğenmediğim taraflarını almam şeklinde bir hareket Türkiye'yi bugün olduğu noktadan daha geriye götürebilir gibi bir endişe taşıyoruz.

KADINLAR İÇİN ENDİŞE TAŞIMIYORUM

- Cinsiyet eşitliği konusunda Türkiye'de geriye giden bir tablo var mı sizce?

Toplumda bu konuda bir hassasiyet olduğunu görüyorum. Benim çalıştığım çevreye bakınca, şirketlerimizin genel müdürleri, genel müdür yardımcıları seviyelerinde pırıl pırıl genç kadınlar gördüğüm için açıkçası böyle bir endişe taşıyamıyorum. Ama bu konuda kadınlar arasındaki hassasiyeti anlıyorum.

- Sizin bu konuda bir korkunuz yok o halde, doğru mu?

Valla benim yok açık söyleyeyim. Ama Türkiye'de bu konudaki hassasiyeti, özellikle kadınlarınkini anlıyorum. Benim de bir kızım var yetiştiriyorum. Ben kızımın geleceğiyle ilgili böyle bir korkuya kapılmıyorum. Türkiye'nin geleceğiyle ilgili ben böyle bir şeyi mümkün görmüyorum. Ama Türkiye'de yıllardır toplumun bir kesiminde devletin laik yapısına ilişkin bir sürü tereddüt olduğunu görüyorum. Ama benim Haluk Dinçer olarak Türkiye'nin bu konuda bulunduğu noktadan geriye gideceğini pek gerçekçi görmüyorum. Bu tartışmalar olur, olsun. Hassasiyetleri de anlıyorum. Zaten bu tartışmalar ve hassasiyetler Türkiye'nin cinsiyet eşitliğinde geriye gitmemesini sağlayacak. Buna izin vermez Türkiye.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber