3 yeşil sektörde dünya 2.'si olduk

Türkiye, alternatif enerjiye yatırımlarını hız kesmeden sürdürüyor. 2013 yılında gerçekleştirilen ek kapasite yatırımlarının milli gelire oranında, hidro güç, jeotermal güç ve solar su ısıtma sektörlerinde dünyada ikinci sırada yer aldık. Kaynak potansiyeli bakımından ise Avrupa'da kurulu güç olarak lider olan pek çok ülkeden daha iyi durumdayız.

Kaynak : Yeni Şafak
Haber Giriş : 25 Nisan 2015 08:07, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
3 yeşil sektörde dünya 2.'si olduk

Hatice Karahan

Dün cari açığı incelediğimiz dosyamızda, enerji ve teknoloji açıklarımızın altını çizmiş ve geleceğimizi teminat altına almak için bu alanlara yoğunlaşmamız gerektiği sonucuna varmıştık. Bugün bu noktadan hareketle, enerji meselesiyle devam ediyoruz. Malum, bağımlılığımızı azaltmamız ve arz güvenliğimizi sağlamamızın yolu, alternatif enerji kaynakları yaratmaktan geçiyor. Burada da, yenilenebilir ve nükleerli çözümlere ihtiyacımız var.

Daha önce her iki konuya da ara ara değindim. Nükleere dair hassasiyetler olduğuna da... Bir de şunu iyi kavramamız gerekiyor. Yeşil enerji yürekten istediğimiz bir alternatif olmakla birlikte, gerek ülkemizin ana yükünü gerekse doğanın sürpriz koşullarını göz önüne aldığımızda, nükleere de ihtiyaç var. Dünyadaki trendin de, buna aykırı olmadığı ortada. Dolayısıyla, yenilenebilir ile nükleeri savaştırmanın bir anlamı olmadığı kanaatindeyim. Enerji bağımlısı büyüyen Türkiye için, bu iki kategori rakip değil, birbirini tamamlayıcı niteliktedir.

FIRSAT ELİMİZİN ALTINDA

Bugün yenilenebilire odaklanacağız. Türkiye, özellikle 2005 yılında çıkarılan Yenilenebilir Enerji Kanunu'nun (YEK) verdiği ivmeyle sektörde hız kazandı. Bugün geldiğimiz noktada hidroelektrik en büyük paya sahip olsa da, diğer sektörlerde de yol alındı. Bununla beraber; rüzgardan güneşe, jeotermalden tarıma, zengin yenilenebilir kaynaklara sahip Türkiye'nin, çok daha yüksek miktarlarda bir "yerli" enerji üretimine ulaşması şart. Hem enerji arzı güvenliği hem de cari denge açısından önemli.

ŞİMDİ YEŞİL İSTİHDAM MODA

Dikkat çekmek istediğim bir diğer nokta da şu: Yenilenebilir enerjinin ekonomik getirisi, faturayı hafifletip cari açığa ilaç olmakla kalmıyor. Söz konusu sektörlerin, bir de "yatırımları ve istihdamı artırıcı" etkisi var. Bugün dünyada yaklaşık 6,5 milyon kişinin yenilenebilir enerji sektöründen ekmek yediği tahmin ediliyor. Zaten son dönemlerde belli başlı ülkelerde, yeşil istihdamın öncelikli politikalar arasında giderek daha büyük bir yer aldığına şahit oluyoruz.

Sektörler anlamında en büyük küresel istihdamı ise, güneş gerçekleştiriyor. Bunu, biyoyakıt takip ediyor. Biyoyakıt rakamlarının yüksek olmasında, hammadde yetiştirme ve mahsul işlerinin de katkısı büyük. Bir diğer deyişle, tarımsal işgücünün değerlendirilmesinde biyoyakıt etkin bir rol oynuyor.

3 SEKTÖRDE İLK 5'TEYİZ

Bugün yenilenebilirde geldiğimiz noktada, önemli bir yol kat ettiğimize ve heyecanlı olduğumuza şüphe yok. Bakın; son açıklanan global verilere göre, 2013 yılında gerçekleştirilen ek kapasite yatırımlarının milli gelire oranında, 3 sektörde dünyada ilk 5 arasında geldik: Hidro güç, jeotermal güç ve solar su ısıtma...

Tüm bu gelişmeleri memnuniyetle karşılıyoruz ancak hem hızlanmak hem de heyecanı kaybetmemek adına, mevcut engellerin de seri bir şekilde kaldırılmasını arzu ediyoruz. Yeşil enerji yatırımlarıyla ilgili atılacak adımlar, yurtdışından doğrudan yatırımları çekmek açısından da önem taşıyor. Sonuç olarak, büyümenin kaçınılmaz ihtiyacı enerjiye ilişkin ithalat dezavantajımızı lehimize çevirmenin kritik bir yolu, ulusal enerji kaynakları yaratmaktan geçiyor. Bir de, ilgili teknolojilere hakim olabilmek var. Onu da unutmamak gerek...

Kaynakta farklı bir noktaya geldik

Türkiye, 2000'li yıllarda yenilenebilir enerjide nasıl bir gelişim gösterdi?

Türkiye 2015 yılının ilk yarısında 70.500 MW kurulu güce ulaşmış durumda ve bunun %40 kadarı hidroelektrik ağırlıklı kaynaklar. Üretimdeki karşılığı ise 2014 yılında %20. 15 yıl geriye gittiğimizde bu oranın üretim ve kurulu güç için aynı olduğunu görüyoruz. Fakat değişen ve gelişen sektör yapısıyla birlikte kaynak bazında farklı bir noktadayız. Şöyle ki, 2007 yılında Türkiye'de hidroelektrik dışı yenilenebilir üretimi yok denecek kadar azdı. 2015 Nisan itibariyle 4.200 MW rüzgar, jeotermal ve güneş santraline sahibiz. Bunun neredeyse tümü son 10 yılda tamamen özel sektör eliyle yapıldı. Sektörün 2005 yılında çıkarılan YEK ile hareketlendiğini söyleyebiliriz.

Örneğin, rüzgar enerjisine dayalı elektrik üretiminde, 2005'e kadar toplam 20 MW civarında olan iki rüzgar santralinden başka yatırım yapılamamıştır. Ancak bundan sonra rüzgar yatırımları çok kısa zamanda gerçekleştirilmeye başladı. 2015 itibarıyla kurulu rüzgar enerjisi kapasitesi 3.700 MW'ın üzerine çıkmış ve 1.200 MW'ın üzerinde santral kapasitesi inşa halindedir.

Yeşil enerjide Türkiye'yi nasıl bir gelecek bekliyor?

Gelinen noktada Türkiye'de yenilenebilir enerjiye yıllık 5 milyar Euro seviyesinde yatırım yapılıyor. Bu çok ciddi bir rakam... Rüzgar, güneş ve jeotermaldeki ivmeye rağmen, yenilenebilir alanındaki büyümede aslan payının hala hidroelektrikte olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bu büyüme sonsuza dek hidroelektrik ağırlıklı devam etmeyecek. 2023 hedefi rüzgar için 22.000 MW, güneş için 5000 MW. Yani sadece rüzgar ve güneş için 2023 yılına kadar öz kaynak hariç 20 milyar Euro'nun üzerinde finansman ihtiyacından bahsediyoruz. Özetle, eğilim hidroelektrikten diğer kaynaklara kaymaya başladı ve bu açıdan Türkiye'yi güzel bir gelecek bekliyor. Özellikle, güneş enerjisi alanında sektöre ilginin arttığını söylemek mümkün... Kaynak potansiyeli bakımından, Avrupa'da kurulu güç olarak lider olan pek çok ülkeden daha iyi durumdayız.

Hızlanmak için ihtiyacımız olan nedir?

Yenilebilir enerji yatırımlarının sürekli politika haline gelmesi kritik önem taşıyor. Mevzuat belirsizlikleri ve süreçlerdeki bürokrasi en önemli engel. Ancak 2023 hedefleri için henüz çok geç kalmış değiliz. Hızlı ilerlemek için ihtiyaç olan unsurlar, sabit fiyat alım garantisi ve diğer ticari tartışmalardan da öte. İşin ciddi teknik zorlukları mevcut... Bunlardan en önemlisi, bağlantı konusu ve kapasite tahsisi... Örneğin jeotermal hariç rüzgar ve güneş için yıl içi ve gün içi oldukça değişken üretim profilinden bahsediyoruz. Bu da iyi bir analiz ve dengeli bir şebeke planlaması gerektiriyor. Kesintili üretimin henüz ortaya çıkmamış entegrasyon problemlerine karşı iyi pozisyon alınması ve bu problemi sadece iletim değil dağıtım düzeyinde de ele almamız gerekir.

Güneşle ilgili hareket başladı

Türkiye, son yıllarda güneş enerjisinde nasıl bir gelişim gösterdi?

Güneş enerjisinde 2014 itibariyle yaklaşık 54 MW'lık bir santral kurulumu söz konusu. Dünya ölçeğine baktığımızda düşük olmakla beraber bir başlangıç hareketi olması açısından çok önemli... Bugüne kadar, mevzuatların çıkmasıyla, oturmasıyla zaman geçti. Yavaş yavaş sektör canlanmaya başladı. 2015'te 300 MW'lara ulaşılacağını tahmin ediyoruz. 600 megavatlık lisanslama süreci de, yakında tamamlanacak. İzinler sonrasında önümüzdeki yıldan itibaren lisanslı tarafta kurulumların devam edeceğini tahmin ediyoruz. Güneşle ilgili hareket başlamıştır, hızlı şekilde devam edecek.

Sektör, enerji bağımlılığımızı azaltmak yönünde ne vaat ediyor?

Güneş enerjisi dışarıya olan bağımlılığımızı azaltmak için çok büyük bir kaynak... Tabii ki bu konuştuğumuz yüzlü, binli rakamlar en az 20-30 bin MW'lara ulaştığı zaman bir değer arz eder. Tabii ki diğer kaynak çeşitliliğini de göz önünde bulundurmak lazım ama güneşimiz enerjimizin neredeyse yarısına kadarını rahatlıkla karşılayabilecek potansiyelde. Hem depolama konusunda hem de özellikle panellerin veriminin artışı, maliyetlerin yavaş da olsa aşağı gelmesi durumunda önümüzdeki 5 ya da 10 yıllık süreçte güneşte çok daha büyük ilerlemeler olacak.

Yeşil enerjide hız için neye ihtiyaç var?

Özellikle bazı yasal düzenlemelerin ve yönetmeliklerin çıkması lazım... Birçoğu yapıldı ve yapılmakta. Ama mevzuattan kaynaklanan problemlerin çözümlenmesi lazım. Bu tür sorunların azaltılması, alternatif enerjinin önünü çok fazla açacaktır. Bunun dışında sektörün ve teknolojinin gelişmesi, depolama alanlarının hem ekonomik hem de büyük kapasitelere ulaşması alternatif enerjinin önünü çok açar. Yani önümüzde iki önemli konu var. Mesela güneşe 600 megavatlık lisans verilmesi öngörüldü halbuki 6.000 megavat olmaması için önümüzde engel yok.

Son 10 yılda köklü reformlar yapıldı

Dünya enerji gündeminin de vazgeçilmezi olan yenilenebilir enerji alanında Türkiye'nin de yeni bir döneme girdiğini söyleyebiliriz. Türkiye, enerji politikaları çerçevesinde yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından azami ölçüde istifade etmek için düzenlemeleri ve yatırım altyapısını her geçen yıl daha da üst noktalara taşıyor. Geçen 10 yıllık dönemde serbestleşme, özelleştirme, rekabet ve düzenleme adına köklü reformlar yapıldı. Enerji sektöründeki düzenlemelerin, politikaların ve üretilecek her yeni bilgi ve analizin artık eskisinden de önemli olduğunu kavrayarak buna göre, yeni girişim ve işbirliklerinin hayata geçirilmesi gerekiyor. Sektör oyuncularının sadece şirketlerini yönetmeyerek, aynı zamanda değişimi ve değişim dinamiklerini de yönetmesi önemli noktalardan biridir. Ülkelerin teşvikli tarifeler denilen satın alma garantili yöntemlerle yenilenebilir enerji ve yerli kaynaklara teşvik vermeye başladığı ve bu sayede yenilenebilir enerjide hızlı bir büyüme trendi yakaladığı bir dönemdeyiz.

DENGELENEN BİR ENERJİ KARIŞIMIMIZ VAR

Uluslararası Enerji Ajansı'nın verilerine göre enerji sektörüne 2035'e kadar toplam 42,2 trilyon dolar yatırım yapılacağı tahmin ediliyor. Yatırımların 6,5 trilyon dolarının yenilenebilir enerji sektörüne ayrılması planlanıyor. Türkiye de, artık yenilenebilir kaynakları ile enerji çeşitliliğini şekillendirmek için hız kazandığı bir döneme girmiştir. Baktığımızda, gittikçe dengelenen bir enerji karışımımız var. Türkiye'nin küçülmesini istemiyorsak, enerji verimliliğini ve çeşitliliğini artıracak olan yatırımları ihmal etmememiz gerekiyor. Başta sektörde faaliyet gösterenler olmak üzere herkese önemli sorumluluklar düşüyor.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber