Seçimlerle ilk 1833'te tanıştık

Biz seçimlerle 1833'te tanıştık ve 43 yıl boyunca sadece muhtar seçti

Kaynak : Habertürk
Haber Giriş : 24 Mayıs 2015 19:20, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Seçimlerle ilk 1833'te tanıştık

Murat Bardakçı yazdı...

"Seçim" kavramı ile 1876'da ilan edilen Birinci Meşrutiyet ile tanıştığımız zannedilir ama işin aslı öyle değildir. Türkiye'de seçimlerin geçmişi 1830'lara, İkinci Mahmud'un zamanına kadar gider. Bu konuda arşivlerimizde bulunan en eski bilgi, 1833'ün sonunda Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde yapılan muhtarlık seçimleri ile ilgilidir, en eski kayıt da Bolu'da yine 1830'lardaki bir muhtar seçimi belgesidir.

SEÇİMLERE şunun şurasında iki hafta kaldı. Liderler meydanlarda birbirlerine demediklerini bırakmıyorlar ve kıyametler kopuyor... Bizde "seçim" dendiğinde hatırlara 1876'da Birinci Meşrutiyet'in ilanının hemen ardından yapılan Meclis-i Mebusan, yani o zamanın Millet Meclisi seçimleri gelir ama Türkiye'de o tarihten 43 sene önce, İkinci Mahmud'un hükümdarlığı zamanında yapılmış başka seçimler vardır.

Tarihimizin bu ilk seçimi mahallidir, taşra vilayetlerinde muhtarları belirlemek için yapılmıştır ve Türkiye'nin seçim tarihi zaten genel değil, mahalli seçimlerle başlar.

1830'larda Bolu'da yapılan muhtarlık seçimi hakkındaki bu belge, seçimler konusunda arşivlerimizdeki en eski kayıttır.

'MUHTAR', 'SEÇİLMİŞ' DEMEKTİR

Biz, "seçim" kavramı ile 1808 ile 1839 arasında hükümdarlık yapan İkinci Mahmud'un iktidar senelerinde tanıştık. İkinci Mahmud'un zamanında imparatorluğun yapısı baştan ayağa değişmişti, değişikliklerin arasında halkın köy muhtarlarını seçmeye başlaması da vardı ve "muhtar" kelimesinin bir anlamı da zaten "seçilmiş" demekti.

İlk seçimlerin asıl amacı da öyle yerel yöneticileri belirlemek falan değil, İstanbul'a asırlar boyunca devam eden göçü önleyebilmekti!

Osmanlı yönetimi İstanbul'a göçü durdurabilmek için asırlar boyunca ellerinden gelen çabayı göstermiş ama muvaffak olamamıştı.

TAYİNLE GELEN MUHTARLAR

Devlet 18. yüzyılın ilk çeyreğindeki Lale Devri'nde yüzünü Batı'ya dönmeye, Avrupa'daki gelişmeleri örnek almaya başladı ama bu dönemde "gelenekle karışık" bir batılılaşma vardı. Gerçek manadaki batılılaşma İkinci Mahmud'un döneminde başladı, gelenekten köklü şekilde bir kopuş yaşandı ve klasik sistem tamamen değişti. Değişikliklerin başarılmasında önceki reformlara karşı en güçlü muhalefeti teşkil eden Yeniçeri Ocağı'nın 1826'da ortadan kaldırılmış olmasının rolü büyüktü.

İkinci Mahmud hem devletin büyük derdi olan göçü azaltmak, hem de güvenliği ve düzeni daha mükemmel şekilde temin edebilmek maksadıyla 1829'da Üsküdar, Eyüp ve Galata Kadılıkları'na bağlı muhtarlık teşkilatlarını kurdurdu ama muhtarlar seçimle değil tayinle göreve geldiler. Taşradaki ilk muhtarlık teşkilatı ise 1833'te Kastamonu'ya bağlı Taşköprü'de kuruldu ve zamanla imparatorluğun değişik bölgelerinde de benzer uygulamaya geçildi.

Eyaletlerde ve sancaklarda meclisler oluşturularak halkın ileri gelenlerinin bu meclislere alınması teb'anın yönetime katılması bakımından önemli bir adımdı, üstelik mutlakiyetten meşrutiyete giden yolda önemli bir gelişme demekti. Meclis üyeleri her sene İstanbul'a gelerek sıkıntılarını o zamanın Danıştay'ı olan Şüra-yı Devlet'e bildirir ve meseleler burada müzakere edilirdi.

1908'de ilan edilen İkinci Meşrutiyet sonrasında bir seçim propagandası.

OY VERMEK İÇİN VERGİ ŞARTI

Muhtar seçimlerine Osmanlı uyruğunda olan ve 18 yaşını doldurmuş erkekler arasından yılda en az 50 kuruş vergi verenler katılabiliyordu, muhtar olabilmek için de belli bir miktarda vergi vermek şartı vardı.

Yönetim, taşra idaresinde yaşanan bazı sıkıntıları gidermek için 1864'te "Vilayet Nizamnamesi"ni yayınladı. Nizamnameye göre vilayet meclisi üyeleri cemaatler tarafından seçilemeyecek, adayları valiler belirleyecek ve belli bir miktarda vergi verenler de adayları oylayacaklardı. Bu sistem 1871'de yaygınlaştırıldı ve imparatorluğun son yıllarına kadar uygulandı. Müslümanlar ile gayrımüslim cemaatler, beraber yaşadıkları köylerde kendi muhtarlarını bir yıllığına seçmeye başladılar.

İkinci Mahmud.

SEÇİMİ TAŞRA DAHA İYİ BİLİR

Bugün, seçimlerle ilgili olarak arşivlerimizde bulunan en eski bilgi 1833'ün son aylarında Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde yapılan muhtarlık seçimleri ile ilgilidir, en eski kayıt ise Bolu'da 1830'lardaki bir muhtar seçimi hakkındaki belgedir ve belge tarihçi Mehmet Güneş tarafından bulunmuştur.

"Seçim" kavramının hayatımıza tam olarak girmesi ise, 1876'da ilan edilen ilk Meşrutiyet'ten sonradır.

19 Mart 1877'de açılan ve "Meclis-i Mebusan" adını alan ilk parlamentomuza seçilen milletvekillerinin çoğu daha önce vilayet meclislerinde seçimle görev almış kişilerdi ve daha da önemlisi, taşra, seçimin ne demek olduğunu İstanbul'dan daha önce ve çok daha iyi bilirdi. Zaten 1877'deki ilk Meclis'e Edirne Milletvekili olarak giren Rasim Bey, bir oturumda "Biz taşralıyız, bu işi elbette daha iyi biliriz, Tanzimat'ın başından beri bu işin içindeyiz. İstanbul daha bu sene seçime girdi" demişti.

1950 seçimlerinde Demokrat Parti için yazılıp dağıtılmış bir destan.

İşte, 104 yıl öncesinden bir 'seçim oyunu' belgesi

TÜRKİYE'de seçimler 1950'den buyana düzgün bir şekilde yapılır ama hemen her seçimde "sahte seçmen" yahut "oy kaydırma" gibisinden tartışmalar yaşanır.

Bugün bu sayfada, bundan tam 104 sene öncesine ait olan bir belge yayınlıyorum. Belge, son dönem Türk Tarihi'nin en önemli siyasi partilerinden olan İttihad ve Terakki'ye ait. 1911'de yapılan ara seçimler öncesinde Selanik'te kendilerine muhalif olan gayrımüslim nüfusun fazlalığı sebebiyle sandıkta bozguna uğramaları ihtimalinin yüksek olduğunu gören İttihadçılar, çareyi şehre 20 bin Müslüman seçmen nakledilmesinde buluyorlar.

"Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti Merkez-i Umumisi"nin antetli kağıda yazılan ve Parti'nin en üst organı tarafından alınmış kararı bildiren 30 Ocak 1911 tarihli belge, örgütün kurucularından ve Selanik milletvekili olan Rahmi Bey'e gönderilmiş.

Belgede, o senenin Aralık ayında yapılacak olan ve İttihadçılar'ın parlamentoya hakim olmaları bakımından büyük önem taşıyan ara seçimlerden sözediliyor. Merkez-i Umumi, İttihad ve Terakki'nin kurulduğu yer olan Selanik'te seçimleri kaybetme endişesi taşıyor, sandıkta yenilgiye uğramamak için "seçmen nakli" yapılması gerektiğini söylüyor ve bu iş için 300 bin liraya ihtiyaç bulunduğunu bildirerek paranın temin edilmesini istiyor.

İttihad ve Terakki'nin liderlerinden Rahmi Bey.

'YENİ SEÇMEN LAZIM'

İşte, Merkez-i Umumi üyelerinden Hacı Adil Bey'in imzasını taşıyan belgenin bir bölümünde günümüz Türkçesi'yle yazılanların bir bölümü:

"Selanik Mebusu Rahmi Bey kardaşımıza: Muhterem kardaşımız,

Osmanlılığın memleketimizde gerekli şekilde tesisinin ve Meşrutiyet'in bu son derece saygın ve insani amaca uygun bir tarz ve biçimde devam edip varolmasının, memleketimizdeki Müslüman unsurların birbirine bağlı şekilde hareket etmelerine bağlı bulunduğunu siz biraderimize izaha gerek izah olmadığı şüphesizdir.

Milli Meclis'te mukaddes emellerimize hizmet edecek yeterli sayıya sahip olamazsak, Osmanlı Birliği yerine bölünmeye gitmiş olacağız... Selanik'te Müslüman nüfus o kadar azdır ki, tek bir milletvekili çıkarabilme ihtimali bile yok gibidir.

Museviler ile Ulahlar'ın bizimle ittifak ederek aynı neticeyi ve maksadı takip ettikleri düşünülse bile, Rumlar ile Bulgarlar'ın beraberce hareketleri bu ittifakı sonuçsuz bırakacak ve Selanik, Müslüman milletvekilinden mahrum kalacaktır.

Belki, 'Selanik'ten milletvekili çıkmazsa ne olur?' fikri ortaya atılabilir. Fakat, İttihad ve Terakki Cemiyeti veya partisi Selanik'te milletvekili çıkartamazsa, emin olun ki, bu durum başka yerlerdeki çalışmalarımız ve başarımız üzerinde çok fena tesirler yaratır. Burada etkisiz kalacak olan bir partinin adayları, diğer vilayetlerde muvaffak olamazlar. Çünki Selanik'teki başarısızlık, bu kuvvetin sona ermesinin delili demektir

...İşte, bu mahzur göz önüne alınarak mutlaka bir çare düşünülmelidir.

Eğer Selanik'e yirmi bin muhacir yerleştirecek olursak, mahzur ortadan kalkıyor. Ama, bu işin başarılması için, üç yüz bin lira lazım. Vatanın büyük bir tehlikeden kurtarılması uğrunda üç yüz bin liraya gerek duyuluyorsa, bu meblağın hiçbir şekilde esirgenmeyeceğinden emin olmak bizim hakkımız, bizi böyle bir haktan istifade ettirmek de sizin gibi vatanperver kardaşların borcudur.

Sözün kısası, ne yapılırsa yapılıp bu üç yüz bin liranın bulunması ve Rumeli'de her çeşit fenalığın sebebi gibi duran bu nüfus farkı mes'elesinin halledilmesi kemal-i hürmetle rica olunur çok aziz kardaş. 30 Ocak 1911."

Rahmi Bey'e gönderilen resmi yazı.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber