Davutoğlu: Bürokrasi yıprandı yeniden yapılandıracağız

Bürokrasinin çok yıprandığını belirten Davutoğlu, bazı bakanlıkların yeniden yapılandırılabileceğini söyledi.

Kaynak : Habertürk
Haber Giriş : 31 Mayıs 2015 11:41, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Davutoğlu: Bürokrasi yıprandı yeniden yapılandıracağız

Başbakan Ahmet Davutoğlu, iktidar olmaları durumunda 8 Haziran'da hükümet programında öncelikle devreye alacakları yapısal konuları içeren 10 maddeyi tespit ettiklerini belirterek, bunları, anayasa, Çözüm Süreci, toplumsal uzlaşı, ekonomide yapısal reform, istihdam, değişik toplum kesimlerinin taleplerini çözmek, şeffaflıkla ilgili yasayı devreye sokmak, yargı reformu, yıpranan bürokrasiyi yeniden yapılandırmak ve bütün şehirlerin yeniden yapılandırılması için ayrı master planı hazırlamak olarak sıraladı.

Davutoğlu, Habertürk televizyonundaki, "Türkiye'nin seçimi 2015" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

"7 Haziran'a çok az bir süre kaldı, muhtemeldir ki AK Parti daha çok oy alacak ve Hükümeti kurmakla görevlendirileceksiniz. Yazmaya başladınız mı, hükümet programını" şeklindeki soru üzerine Başbakan Davutoğlu, AK Parti'nin kongresinde görevi devraldıktan sonra açıkladıkları hükümet programının, 8-9 aylık bir hükümet programı gibi yazılmadığını belirterek, şunları kaydetti:

"O günden bugüne alanda bizzat durumu görmeye çalıştım. Bakanlıkları gidip yerlerinde ziyaret ettim ve çok sayıda paket açıkladık. Birçok reform paketine öncülük ettik. Sonra da seçim beyannamemiz oluştu. Seçim beyannamesinden sonra, Türkiye'nin her yerine giderek ihtiyaçları da bir anlamda toplumsal karşılığı olan ihtiyaçları da tespit ettim. Başlattığımız ama süreç olarak devam eden konular vardı. Dolayısıyla dün itibarıyla gece sabah namazından döndükten sonra son yaptığım çalışmaları da gözden geçirip, arkadaşları talimatlandırdım. Burada birkaç görüşmemiz oldu bakan arkadaşlarla, 8 Haziran'da öncelikle ele alacağımız 10 maddelik, acil eylem planı demeyeyim, çoğu yapısal konuları içeren ama benim gündemime girecek olan 10 maddeyi tespit ettim. Tabi bu 8 Haziran sabahından itibaren bir kısmı hemen yapılacak, bir kısmı süreç içinde gerçekleşecek bir yaklaşım."

Davutoğlu, söz konusu 10 maddenin, hükümet programının çerçevesini oluşturacağına vurgu yaparak, "Başka maddeler de olacak. Hükümet programı çok daha geniş ama bunlara öncelik vereceğim" dedi.

Başbakan Davutoğlu, hükümet programının çerçevesini oluşturacak 10 maddeden birincisinin "Anayasa" konusu olduğunu söyledi. Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Seçim neticesi ne olursa olsun buradan da muhalefet partilerine sesleniyorum, Türkiye artık 12 Eylül anayasasını taşıyamıyor. Onun için yeni toplum sözleşmesini bizzat kaleme almıştım. 8 Haziran'dan itibaren muhalefet partilerine çağrı yapacağım, gerekirse bir araya gelelim, şimdiden söylüyorum, şimdiden bunu davet olarak kabul edebilirler, birlikte oturup şimdiye kadar gerçekleşmemiş bir şeyi birlikte yapmaya çalışalım. Anayasa, sivil bir anayasa. Güçler ayrılık prensibinden insan onuruna dayalı bir özgürlükçülük anlayışından güçler ayrılık prensibine, Başkanlığa kadar bir perspektif var ama biz bunu kimseye empoze edecek değiliz. Herkes kendi elindekini ortaya koysun ve makul, iletişime açık bir şekilde yeni bir anayasanın temellerini atalım."

- Çözüm Süreci

Davutoğlu, söz konusu maddelerden ikincisinin Çözüm Süreciyle ilgili olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:

"İkincisi, en çok acil ve hiçbir zaman gündemimizden düşmeyecek olan Çözüm Süreci, Diyarbakır'dan bunu zikrediyorum. Bugün Diyarbekirli sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geldiğimizde de üzerinde durdum. Seçim neticesi ne olursa olsun çözüm süreci istikametinde devam edecek. Yeni durumu değerlendirerek, kurmuş olduğumuz çözüm süreci mekanizmasını hemen işletmeye başlayacağız. Yani yeni hükümet, ilk toplantısından hemen sonra çözüm sürecinde atılacak adımlar konusunda yine bir şekilde sürecek."

-"Toplumsal uzlaşı..."

Davutoğlu, üçüncü maddenin ise "toplumsal uzlaşı" olduğunu kaydetti. "Burada kastettiğim, bütün toplum kesimlerinin, görüşlerini ifade edebileceği, bir iletişimin canlı olacağı bir dönem" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Çünkü eğer bir Anayasa reformu yapabilirsek durum farklılaşabilir ama nihayetinde 4 yıl seçimsiz bir dönem olacak, ilk defa. Bu dört yıl içinde katılımcı demokrasiyi teşvik edecek şekilde şu veya bu sorunları bünyesinde taşıdığı düşünüldüğü bütün toplum kesimleriyle yani derdi olan herkesle yeni bir iletişim kanalının açılması. Biliyorsunuz, Hacıbektaş'ta yaptığım konuşmada, Tunceli'de yaptığım konuşma ve arkasından Alevi kanaat önderleriyle yaptığım konuşmalardan sonra zaten Alevi vatandaşlarımızın sorunları veya kanaatleriyle ilgili yine zihinlerde tebellür etmiş bir yaklaşım vardı, başta bu olmak üzere, bunu seçim döneminde yapmak istemem, çünkü bunun seçim malzemesi gibi görülmesini ben arzu etmem. İnsan haklarıyla ilgili konular, seçim malzemesi gibi yansıtılamaz. Yine farklı inanç guruplarının talepleri, sivil toplum kuruluşlarıyla kuracağımız ilişkiler ama inşallah 8 Haziran'da bu emaneti devraldığımda, sadece Bakanlar Kurulu, bürokrasi değil toplumun her kesiminin sivil toplum kuruluşlarıyla yeni bir katılımcı demokrasiyi nasıl inşa edeceğimizi ilk andan itibaren şimdiden düşünüyorum."

- "Ekonomi yönetimi mekanizması"

62. Hükümeti kurarken Çözüm Süreci ve güvenlik mekanizmalarını kurduklarını hatırlatan Başbakan Davutoğlu,"Yeni dönemde bir de ekonomi yönetimi mekanizması şeklinde, bizzat başkanlığımda ve ilgili bütün birimlerin olduğu, ekonomide yapısal dönüşümü takip eden bir mekanizma kuracağız" diye konuştu.

Davutoğlu, bizzat yöneteceği mekanizmada bütün ekonomik birimlerin olacağını belirterek, "Burada da o büyük ekonomik yapısal dönüşümü, 25 öncelikli programla ilgili yapısal dönüşümü tek tek takip edeceğiz. Çünkü o yapısal dönüşüm bizi orta gelir tuzağından çıkaracak olan temel konu" ifadesini kullandı.

- Mesleki eğitimi

8 Haziran'dan itibaren hayata geçirecekleri yapısal maddelerin beşincisini "istihdam' oluşturacağını ifade eden Başbakan Davutoğlu, şunları söyledi:

" Bu seçim çerçevesinde bütün Türkiye'yi gezdim ve gördüm ki birçok sorun var ama bizim geleceğe dönük en önemli meselemiz ekonomik istihdamı arttırmak, özellikle de genç istihdamı, gençlerin istihdamı. Caddelere çıktığımızda her şehirde çocuklar karşılıyor. Dinamik bir nüfusumuz var ve bu dinamizmin sürmesini istiyoruz. Ama onun için istihdamın artması lazım. Türkiye istihdamı en iyi şekilde arttıran ülkelerden biri ama yetmiyor. Nüfusumuz daha hızlı artıyor. Bu çerçevede ilk ele alacağımız hususlardan, zaten Milli Eğitim Bakanlığı ile TOBB ile iş adamları ile görüşmüştüm. Mesleki eğitimi tümüyle gözden geçirip, özel sektörle Milli Eğitim'in, hükümetin birlikte oluşturacağı bir ara model geliştirmeyi düşünüyorum. Böylece uzun yıllar eğitimde vaktini harcamak, harcamaktan kastım sonunda üniversiteli işsiz durumuna düşmeyecek şekilde, herkesin en süratle istihdama katılacağı bir model. Organize sanayi bölgelerinin hepsini istihdam okulları halinde düşüneceğiz. Yani tekstil organize sanayi bölgesi ise oradaki işadamları ile birlikte tekstil okulu kuracağız. Süratle ara elemanı oradan istihdam edecek şekle sokacağız. Bunların hepsi de genç istihdamı olacak. 15-17-18 yaşlarında meslek yüksek okullarına daha sonra gidecek öğrenciler, daha erken yaşta süratle istihdama sevk edecek bir çerçeve."

- Taşeron işçiler

Değişik toplum kesimlerinin hepsini kuşatmaya çalıştıklarını ifade eden Davutoğlu, "Bu toplum kesimlerinin ekonomik taleplerini tek tek ele alacak bir yaklaşım sergileyeceğiz" dedi. Esnafa, emeklilere, çiftçilere, işçilere yönelik 8 ay içinde birçok paket açıkladıklarını anımsatan Başbakan Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Bunların bir kısmı daha hazmedilmedi bile. Bazen soruyorum, 'Şunu gördünüz mü?' Bir talep geliyor halbuki biz bunu aylar önce yapmışız ama daha muhataplarımız, o toplum kesimleri hissetmemiş. Bu çerçevede ilk yapacağımız şeylerden biri taşeron sorununu kökünden çözeceğiz. Bu, dinledikçe üzüldüğüm hususlardan biridir. Bir yan sektör, istihdam alanı oluşmuş. Denetimi için çok tedbir alınmış ama önümüzdeki dönemde bunun netliğe kavuşması lazım. Asıl işte çalışan hiç kimse taşeron işçisi olmayacak. Bunun tasnifini yapacağız, kategorilerini kesin olarak ayıracağız."

- "Kapsamını genişletmeyi düşünüyoruz"

Emeklilerle ilgili yapılan şeylerin çoğunun bilinmediğini dile getiren Başbakan Davutoğlu, "Emekli maaşlarının hepsinde 5-10 misli, tarım emeklisi 66 liradan 816 liraya çıkmış, 13 misli. Hangi kategoriyi alırsanız alın bizim dönemde büyük hamleler yapıldı" diye konuştu.

İntibak yasasının çıkarıldığını anımsatan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Son yaptığımız şey emeklilerimize, seyyanen 100 lira zam. Ne demek bu biliyor musunuz, bin liranın altında bu şu demek, yılda bin 200 lira. Yani aslında Kılıçdaroğlu'nun vaat gibi söylediği şeyi biz, yılda 1,5 maaş takriben veriyoruz. 'Vereceğiz' demiyorum. Kanun çıktı temmuzdan itibaren 800 lira alan bir emekli için yılda bin 200 lira demek, seyyanen ayda 100 lira. Ne anlama gelir? Yılda 1,5 ikramiye demek zaten. Halk bunu daha almadığı için, 1 Temmuz'dan itibaren, bunu hissetmiyor. 1,5 maaş zaten biz veriyoruz. Onun muhayyel vereceğim dediği şeyi biz bütçeyi etkilemeden veriyoruz zaten. Burada, haklı bir talep ben onu arkadaşlara da söyledim, bin 100 liraya kadar biz bu düzenlemeyi yapmıştık. Bu da emeklilerimizin yüzde 60'ını kapsıyordu. Şimdi bunu bütün emeklileri kapsayacak şekilde, onlara da bir intibak imkanı sağlayacak şekilde, oranları farklı olabilir ama bütün emeklilerimize enflasyon üzeri bir gelir verecek bir düzenleme yapacağız. Bunu Kılıçdaroğlu veya başkaları gündeme getirdiği için değil, zaten biz yaptığımız için açık yüreklilikle söylüyorum. Yaptığımız bir şey. Dolayısıyla bunun kapsamını genişletmeyi düşünüyoruz."

Davutoğlu, sosyal yardımların çok geniş bir perspektifte gerçekleştirildiğini vurgulayarak, "Bunları tek bir şemsiyeye toparlamak için bir çalışma yürüteceğiz. Dolayısıyla 6. ana gündemimiz değişik toplum kesimlerinin taleplerini çözecek, bu yaz içinde bunların hepsinin çözüme kavuşturmak. 'Bir yıl' demiyorum bunun için bu yaz için. Ekonomik reformlar daha zaman alır" diye konuştu.

-Şeffaflık

"Önümüzdeki dönemde özellikle siyasetin, ekonominin ve siyaset ekonomi ilişkilerini tanımlayacak şeffaflıkla ilgili yasayı süratle devreye sokacağız" diyen Davutoğlu, bu konuda açıklama yaptığını da hatırlattı. Başbakan Davutoğlu toplumun, siyasilerin ve bütün kesimlerin şeffaf şekilde kamuoyunun önünde olması gerektiğini vurguladı.

- Yargı reformu

Başbakan Davutoğlu, 8 Haziran'da acil devreye alacakları 10 maddeden sekizincisinin yargı reformu olduğunu bildirdi.

Yargı reformu stratejisini daha önce açıkladığını hatırlatan Davutoğlu, Türkiye'de artık yargının çok ciddi şekilde kendisini yenilemesine ihtiyaç bulunduğunu vurguladı.

Yargı reformu stratejisini de adım adım uygulayacaklarını kaydeden Başbakan Davutoğlu, birçok yargı biriminin yeniden yapılandırılması yanında yargıya güveni tam tesis edecek bir eylem planı ortaya koyduklarını anlattı.

Başbakan Davutoğlu, bunu uygulamada yakından takip edeceklerini dile getirerek, "Tuz kokarsa diye bir tabir var. Yargıya güvenin tam ve mutlak olması lazım" dedi.

- "Yıpranan bürokrasiyi yeniden yapılandırmak"

Acil devreye alacakları 10 maddeden dokuzuncusunun yıpranan bürokrasiyi yeniden yapılandırmak olduğunu açıklayan Davutoğlu, "Paralel yapılar, diğer şeyler, KPSS birçok şeyler yaşandı. Geçmişte de başka türlü yıpranmalar vardı. Bürokrasiyi rasyonel zeminde, ehliyet ve liyakat sistemine göre yeniden yapılandıracağız" diye konuştu.

Bürokrasinin engelleyici bir güç gibi görünmesinin de yanlış olduğunu söyleyen Davutoğlu, bürokrasinin kendi içinde mücadele alanı olarak görülmesinin, bir devletin sonunu getireceğine işaret etti.

Bu nedenle bürokrasiyi baştan itibaren bütünüyle gözden geçireceklerini kaydeden Başbakan Davutoğlu, "Gerekirse bazı bakanlıklar yeniden yapılandırılabilir. Gerek görürsek bakanlıkların da yeniden yapılanmasıyla bazı bakanlıkların işlevsel olarak güçlendirilmesi veya yeni bir yapılandırmaya tabi tutulmaları mümkün olabilir" şeklinde konuştu.

- "Şehirler yeniden yapılandırılacak"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, devreye alacakları 10 maddeden sonuncusunun da bütün şehirlerin yeniden yapılandırılması için ayrı master planı hazırlamak olduğunu bildirdi.

Özellikle tarihi dokuya sahip, ekonomik gelişme sağlayan, sosyolojik yapısı, nüfusu artan şehirlerin tek tek yeniden yapılandırılmasını sağlayacaklarını belirten Davutoğlu, şehirlerin tarihi dokusunu, kimliğini koruyarak, ihtiyaçlarının karşılanması çerçevesinde her şehir için ayrı master planı hazırlayacaklarını anlattı.

Davutoğlu, bütün şehirlerin 10-20-30 yılını perspektif olarak görecek, düzensiz imarlaşmayı kesinlikle kontrol altına alacak, şehrin kültürü, tarihi, kimliğiyle bütünleşecek bir imar faaliyetinin önünü açacak çerçeve hazırlayacaklarını ifade etti.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Önceki gün Siirt'teydim bana isimlerini verdiler. Beş genç, 14-17 yaşlarında, dağa kaldırılıyor. Aileleri de tehdit ediliyor. 'Eğer 7 Haziran'da senin orada şu neticeyi görürsek bırakacağız, görmezsek bırakmayacağız' diye, muhtarlar tehdit ediliyor. Bunların karşısında tedbir alacağız" dedi.

Davutoğlu, Habertürk televizyonundaki, "Türkiye'nin Seçimi 2015" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Diyarbakır'dan yayımlanan programda Davutoğlu, "Bu şehrin pozitif algılamadığımız bir de cezaevi geçmişi var. Diyarbakır Cezaevi geçmişi var. Diyarbakır Cezaevi deyince aklınıza ne geliyor? Çözüm Süreci'nde yeni dönemde politikalarda bir değişiklik olacak mı? Nasıl bir süreç işleyecek?" sorusu üzerine, Ankara'da da Mamak ve Ulucanlar cezaevleri bulunduğunu, Ulucanlar Cezaevi'nin tek parti zulmünün yaşandığı cezaevi olduğunu, isminin de buradan geldiğini belirtti.

Davutoğlu, "Orada çok idamlar gerçekleştirildi. O idamlar tek parti zihniyetinin tekelci yapısını yansıtan ve ona karşı düşünce sahibi herkesin, özellikle de muhafazakar alimlere dönük, o zaman için söylüyorum, Ulucanların öyle sembolik yanı vardı" değerlendirmesinde bulundu.

- "İşkenceler tarih oldu"

Mamak Cezaevi'nde de 12 Eylül'ün izleri bulunduğunu aktaran Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Eskiden Mamak iki şeyle anılırdı. Bir çöplük, iki cezaevi. Şimdi ise cezaevi zaten anılmıyor. Mamak'ta geçmişi unutturduk. Mamak'ta yeni bir şey var. Sıhhiye altı ve Sıhhiye üstü denirdi Ankara'ya, Sıhhiye altı da Ulucanlar ile anılırdı. Şimdi Diyarbakır'da, aslında AK Parti öncesi ve sonrası diye ayırmak icap eder, Diyarbakır Cezaevi hemen yanımızda. Bu tarihi dokuyla, bu kimlikle hiç örtüşmeyen, son derece büyük acıların yaşandığı ve bizim tümüyle reddettiğimiz bir kesit. Bırakın bunu kabullenmeyi, mazur görmek, o dönemin şartlarına uygundur demek bile gayri insani bir tutum. Mamak'ta, Diyarbakır Cezaevi'nde, Metris ya da Ulucanlar'da yaşananlar, tam da AK Parti'nin karşı zihniyetini temsil eden tekelci ve tek tip anlayışa sahip yaklaşımlar. CHP'nin tek parti zihniyeti. Bu acıların karşısında bizim teklif ettiğimiz kuşatıcı, bütünleştirici bir zihniyet. 12 Eylül ve bütün bu acı hatıraları büyük travmalara, büyük can kayıplarına yol açtı. 2002'de biz geldiğimizde Diyarbakır Cezaevi ile ilgili ne anlatılıyor, düşünülüyorsa hepsini kaldırdık. İşkenceler tarih oldu."

Türkiye'nin denetime de açık bir ülke olduğunu dile getiren Davutoğlu, çeşitli kuruluşların işkence raporları yayımladığını anımsatarak, "Şu anda Türkiye tek bir işkence kaydı bile geçmeyen bir ülke. İşkenceye sıfır tolerans dedik ve sıfır tolerans gerçekleşti" dedi.

- "Diyarbakır Cezaevi'nin o olumsuz algılarını yok ettik"

Davutoğlu, Diyarbakır Cezaevinin en önemli özelliğinin işkenceyle anılması olduğunu belirterek, "Psikolojik işkence, manevi işkence, afedersin dışkı yedirmeden şeye kadar. Mamak'ta da işte Muhsin Yazıcıoğlu'nu askıya asmak... Yani şu veya bu kesimle sınırlı değil. Şu anda Türkiye'de işkence hiç konuşuluyor mu? Kötü muamele konuşuluyor mu? Kim kaldırdı bunu, kim yaptı bunları? 28 Şubat'ta psikolojik işkence devam ediyordu, baskılar devam ediyordu. Biz bunu kaldırdık" değerlendirmesinde bulundu.

Diyarbakır Cezaevini kaldırmadan işkencenin kaldırılmasının önemli olduğunu vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Nihayet cezaevi istenilmeyen bir olgu ama suçun olduğu yerde bir cezaevi oluyor. Fakat önemli olan bu cezayı çeken insanların da ne gerekçeyle olursa olsun insan olduğu gerçeğinin unutulmaması ve o cezayı çekerken o insanlık onuruna zarar veren uygulamaların yapılmaması. Yine Diyarbakır Cezaevinin hatırlattığı şey olağanüstü hal. Olağanüstü halin getirdiği hukukla orada işkence yapılıyordu. Normal hukuk olsa avukatıyla görüşür, şikayet eder. Şu anda birisi yapsa anında Türkiye gündemine gelir ama olağanüstü hal oldu mu atarsın bir hücreye, 3 ay sormasa kimse ne olduğu bilinmez. Bir sürü kayıplar böyle doğdu.

Olağanüstü hali kim kaldırdı, olağanüstü hukuku kim kaldırdı? Biz kaldırdık. EMASYA protokolünden JİTEM'lere, bölgede etkili olan tüm negatif unsurlar ortadan kaldırıldı. Yol kontrollerini kaldırdık. Meralar, köye dönüş yasası çıkardık. Terör mağdurlarının tazminatını çıkardık, buraya milyarlarca lira para aktarıldı ki köylerimiz tekrar şenlensin diye. Benim söylemek istediğim şu, Diyarbakır Cezaevinin o olumsuz algılarını yok ettik, kendisini de yok edeceğiz inşallah."

- "Muhatabımız değişir"

Başbakan Davutoğlu, bugün alanda da devlet tarafından gelen bir baskıdan kimsenin bahsedemeyeceğini belirterek, "Ama Çözüm Süreci'ni kendisi için fırsat gibi görüp alanda kendi tahakkümünü kurmak isteyen bir örgüt baskısından herkes bahseder" dedi.

Davutoğlu, 90'lı yıllarda yanlış uygulamaların bir benzerini örgütün bugün yaptığını, HDP'nin de buna göz yumduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Önceki gün Siirt'teydim bana isimlerini verdiler. Beş genç, 14-17 yaşlarında, dağa kaldırılıyor. Aileleri de tehdit ediliyor. 'Eğer 7 Haziran'da senin orada şu neticeyi görürsek bırakacağız, görmezsek bırakmayacağız' diye, muhtarlar tehdit ediliyor. Bunların karşısında tedbir alacağız. Önemli olan şu farkın görülmesi, Çözüm Süreci dediğimiz şey demokratikleşmeyle birlikte gelişen bir süreç. Bunun gereğini biz devletin bugün sorumluluğunu üstlenen AK Parti kadroları olarak yaptık. Cumhurbaşkanımız başbakanken birçok riski alarak bunu yaptı. Şimdi biz aynı kararlılıkla sürdürüyoruz ama 1 Ekim'de görüştüğümüz Demirtaş, Çözüm Süreci ve bir sürü konuda mutabık kaldığımız Demirtaş, eğer 6 Ekim'de 'ayaklanın, silahlanın' diye tweet atıyorsa, burada bir zihniyet problemi, bir niyet problemi var demek. Bizim açımızdan Çözüm Süreci kendi doğası içinde seyrediyor. Hiçbir zaman kesilmedi. Kesintiye uğrayan şey, bununla ilgili olarak belli tarafların kendi gündemlerini dayatma çabası sebebiyle aksayan hususlar."

Başbakan Davutoğlu, "silahsızlanma" konusuna değinerek, şunları kaydetti:

"Allah aşkına nasıl izah edebilir, batıda bu kadar demokrasi söyleminin üzerine gel doğuda hala silahlanmayı mazur göster. Bir kere duydunuz mu Demirtaş'tan, 'artık silaha son vermek lazım, silahı gömmek lazım, silahla mücadelenin bitmesi lazım' diye bir şey duydunuz mu Demirtaş'ın ağzından? PKK'ya dönüp 'Biz burada siyasi mücadele yapıyoruz. Siz niye bunu engelliyorsunuz? Bırakın biz bunun gereğini yapalım' diye duydunuz mu? HDP'ye destek veren aydınlar ki çoğunu tanıyorum, o destek mesajının içinde 'HDP de PKK ile arasına mesafe koymalı ya da PKK silah bırakmalı' diye bir çağrıda bulunabiliyorlar mı? İşte Çözüm Süreci'nin kilitlendiği yer orası. Silahlar bırakılacak mı, bırakılmayacak mı? Bize çıkıp söylemeleri lazım. 'Biz silahı bırakacağız' dediklerinde, Türkiye demokratik bir ülke her şey konuşuluyor, konuşulur. Her şey, hiçbir sınır tanımadan. Ama 'benim elimde silah olacak, ben de bu silahı istediğim zaman kullanacağım, 7 Haziran'da barajı aşarsam ne ala ama aşamazsam silahlı mücadele edeceğim' gibi bir yaklaşımla gelinirse işte o zaman Çözüm Süreci bizim öngördüğümüz doğrultuda devam eder ama Çözüm Süreci'nin muhatabı olmak niteliğini bu unsurlar kaybeder."

Başbakan Ahmet Davutoğlu, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'a seslenerek, "Önceki gün Siirt mitingimize katılan 3 kızımızı Elif, Yeter ve Merve HDP bürosu önünde saldırıya uğradı, yapsın gereğini. O HDP bürosundaki kişide belli, göz altına alındı. Abdurrahim Fırat, Erzurum'da, Van'da Burhan Kayatürk, Siirt'de Yasin Aktay HDP'liler tarafından saldırıya uğradı. Bakın HDP'liler tarafından diyorum. Ankara'da İstanbul'da afaki konuşmak kolay, bir kere kınadı mı bu yapılanları?" dedi.

Davutoğlu, Habertürk televizyonundaki "Türkiye'nin Seçimi 2015" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Başbakan Davutoğlu, HDP'lilerin seçim sürecindeki saldırılara yönelik "Hükümet AK Parti, devlet onların elinde, varsa tehdit edilen savcıya gitsinler, hükümet gereğini yapsın" ve HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş'ın "Tehdit edilen varsa bana söylesinler, ben hemen o teşkilatı kaldırayım, gerekeni yapayım" sözlerine ilişkin soru üzerine şu yanıtı verdi:

"Çok açık Demirtaş'a söylüyorum, evvelsi gün Siirt mitingimize katılan 3 kızımız Elif, Yeter ve Merve, HDP bürosu önünde saldırıya uğradı, yapsın gereğini. O HDP bürosundaki kişi de belli, gözaltına alındı. Abdurrahim Fırat Erzurum'da, Van'da Burhan Kayatürk, Siirt'te Yasin Aktay HDP'liler tarafından saldırıya uğradı. Bakın 'HDP'liler tarafından' diyorum. Ankara'da, İstanbul'da afaki konuşmak kolay, bir kere kınadı mı bu yapılanları?"

Davutoğlu, Mersin ve Adana'daki HDP bürolarına yapılan saldırıları hemen kınadıklarını belirterek, baskı ve saldırı yapanların tek tek tespit edildiğini ve gerekenlerin yapıldığını söyledi.

Seçim sonrası baskı yapanlara hesap sorulacağını dile getiren Davutoğlu, Türkiye'de 6-7 Ekim olaylarının bir daha yaşanmasına izin vermeyeceklerini vurguladı.

"Ne kadar özgürlükleri savunsak da o kadar da kamu düzenini savunuruz" diyen Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Şırnak'ta 2 can gitti. Hangi partiden olduğu önemli değil. Ne yaptı açıklamasında, 'şüphe'. Ağrı Diyadin'deki gibi senaryo geliştirmeye çalışıyorlar kendilerince. Onu da 'AK Parti yaptı' diyecekler neredeyse. Tarayanlar belli, vefat edenler belli. Hala şunu oynamaya çalışıyorlar, 'Perde gerisinde gizemli bir devlet gücü var, o bunu yapıyor'. Hayır, devlet artık meşruiyet içinde, her şey hesaba çekiliyor ama meşruiyet içinde olmayan bir PKK ve paralel yapılar var. Burada hem son dönemdeki Paralel Yapı'yı kastediyorum hem de eş başkan şeklinde belediye başkanlarına talimat veren PKK'lıları kastediyorum. Selahattin Demirtaş'a da talimat veren yerler var. O yüzden konuşamıyor. O yüzden Türkiye'nin esnekliklerine sığınarak tabir-i caizse batıda başka doğuda başka türlü konuşuyor. Çıksın PKK'ya bir eleştiri yapsın. Cemil Bayık çıktı, açık tehdit ediyor. Bunun için ayrıca şikayete gerek yok. Okusunlar Bayık'ın dediğini, (Ya HDP'ye oy verirsiniz ya da sonuç iyi olmaz)."

- "Ben bu ülkenin Başbakanıyım, 81 vilayete giderim"

Hakkari'deki Selahaddin Eyyubi Havalimanının açılışına gidilmemesi için baskılar yapıldığını ifade eden Davutoğlu, şunları söyledi:

"Van'da sokaktan otobüsle geçerken insanlar el sallıyor. Her el sallayan grubun yanına birkaç kişi gidiyor. Sırtını dönerek onların işaretini yapıyor. Oradakiler de tedirgin, bir şekilde ellerini indiriyor. Çünkü resim çekiyorlar. Niçin yapıyor bunu, 6-7 Ekim olayında Yasin Börü'yü nasıl katlettiler? Ne dedi Demirtaş o zaman? Yasin Börü ile ilgili bir tek taziye veya bir görüş beyan edebildi mi? Edemez. Çünkü kulağını çekerler adamın. Bize kimse böyle meydan okuyamaz. Ben 81 il kararını bu sebeple aldım. Ben bu ülkenin Başbakanıyım, 81 vilayete giderim. Gideceğim yerle ilgili başıma neler geleceğiyle ilgili onlarca rapor gösterseler, yine de oraya giderim. Bu benim devlet anlayışımın bir gereği."

- "Demirtaş çıksın, 'baskı yok' desin"

Demirtaş'ın doğudaki baskıyı görmezden geldiğine işaret eden Davutoğlu, "Demirtaş yapılanları görmüyor mu? Yapılan baskılar, imzalı giden kağıtlar... Demirtaş çıksın 'baskı yok' desin madem. Niye gecikti Yüksekova Havaalanı 2 yıl, kaç iş makinesi kırıldı" ifadesini kullandı.

Davutoğlu, terör örgütlerinin doğunun geri kalmasını istediğini belirterek, "Onlar burası geri kalsın, yatırım yapılmasın istiyor. Şirvan Barajı 200 bin kişiye istihdam oluşturacak. Şurada gördüğümüz gençler, burada istihdam edilecek. Kaç kere saldırıya uğradı. Sebebi ise istihdam edilecek bir genç dağa çıkmayacak olması. Bunlar üniversiteye giden genç istemiyorlar, dağa çıkan genç istiyorlar. Ortalama 30-35 yaşında ömrü bitecek insanlar istiyorlar. Kendilerini bu şekilde besliyorlar" değerlendirmesinde bulundu.

Çözüm Süreci'ni destekleyen birinin önce silahla arasına mesafe koyması gerektiğini kaydeden Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Hiçbir zaman mazur görülemez silah kullanması ama Türkiye'de hiçbir şeyin konuşulamadığı, kendisini ifade edemediğiniz yerlerde, halka dönüp, 'benim başka yolum yok' demiş olabilirdim. Ben yine mazur görmem. Biz de kendimizi ifade edemediğimiz zamanlar yaşadık, 12 Eylül, 28 Şubat silindir gibi geçti üzerimizden. Şu an o ortamın ötesinde her şey konuşuluyor. Niye silahı ihtiyaç hissediyorsunuz, sebebi ne ve bu silah sadece Türkiye'ye dönük değil, açık söylüyorum bu silah öncelikle Kürt halkına dönüktür. Yapmak istedikleri tek şey bu bölgenin sadece kendilerine tabi olan bir siyasi hareket haline gelmesi."

- "Kürtlerin temsili diye bir problem yok"

Davutoğlu, HDP ile MHP arasında gizli bir ittifak olduğuna dikkati çekerek, "MHP ister ki İç Anadolu'da Türk ulusalcılığı üzerine kendi kalesi olsun. Bunlar da nasıl olsa İç Anadolu'ya gidemiyorlar, Doğu, Güneydoğu'da kendi kalelerini yapsınlar. CHP'de İzmir'i kale ilan etsin. Bu oyunu bozan tek faktör AK Parti. Bu Irak siyasetidir. Kuzeyde Kürtler, ortada Sünniler, güneyde Şiiler. Böyle bir oyunu biz bozduğumuz için hepsi bize saldırıyor. Biz buraya gelip Kürt vatandaşlarımızla konuşuyoruz ve diyoruz ki 'Kürt temsili bizdedir, HDP'ye oy vermeyin'. Çünkü bizdeki Kürt temsili HDP'den daha az değil. Kürtlerin temsili diye bir problem yok" diye konuştu.

Kürtlerin değil, HDP'nin baraj problemi olduğunu vurgulayan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ekonomist dergisinde 'Kürtlere niye oy verilmeli' diye yazıyor. Sanki ortada Kürtlerin seçilme diye bir problemi var. Bizim Bakanlar Kurulu'nda Türk kökenli, Gürcü kökenli, Kürt kökenli bakanlar var. Mehmet Şimşek'in Kürt olmasıyla Faruk Çelik'in Gürcü olması ya da benim Türkmen olmam, ne farkı var? İşlerini yapmada bir farklılık görüyor musunuz bizim Bakanlar Kurulu'nda? AK Parti siyaseti kimlik siyaseti üzerinden yürütmüyor, birlik siyaseti yapıyor."

Başbakan Davutoğlu, seçim gününe kadar tüm illere gitmiş olma onurunu yaşayacağını aktararak, şunları kaydetti:

"Biz her yerde varız, var olacağız, vatandaşlarımızın hepsine dokunuruz. Hepsiyle birlikte bir Türkiye oluşturuyoruz, hiç kimse ikinci sınıf değil, hiç kimse dışlanmış değil, hiç kimse de 'şu mahalle bana aittir' diyemez. Biz her mahalleye gireriz, biz her kaleye gireriz. Biz herkesle konuşuruz ve ortak Türkiye mahallesini biz teminat altına alırız."

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "PEGIDA denilen örgütün Türkler için söylediklerini Kılıçdaroğlu aynen Suriyeliler için söylüyor. Bir sosyal demokrat parti böyle bir ırkçılık yapabilir mi? Avrupalılar bunları görmüyor, çünkü Avrupa'nın cici çocukları bunlar, HDP'si, CHP'si. Avrupalıların bütün derdi AK Parti ile" dedi.

Davutoğlu, Habertürk televizyonundaki, "Türkiye'nin seçimi 2015" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Suriyeli sığınmacıların ilerleyen yıllarda Türkiye'de işsizliğe neden olacağı yönündeki iddiaların sorulması üzerine Davutoğlu, bunun çok gerçek olmadığını ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun da bunu ifade etmesinin üzücü olduğunu söyledi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun bazı ifadelerinin Almancaya çevrilmesi ve Almanya'da yaşayan Türklerle ilgili olarak yayınlanması halinde yapılanın nefret suçu ve ırkçılık olacağını belirten Davutoğlu, şöyle devam etti:

"PEGIDA denilen örgütün Türkler için söylediklerini, Kılıçdaroğlu aynen Suriyeliler için söylüyor. 'Türkler vaktinde geldiler ama gitsinler artık memleketlerine' ve 'Türkler burada olduğu için Almanlar işsiz kalıyor' bu PEGIDA'nın yani Alman ırkçılarının söylemidir. Sosyal demokrat bir parti böyle bir ırkçılık yapabilir mi? Avrupalılar bunları görmüyor. Çünkü HDP'si, CHP'si bunlar Avrupa'nın cici çocukları. Avrupalıların bütün derdi AK Parti ile. Avrupa derken de bütün Avrupalıları kastetmiyorum. Benzer bir şey benim veya Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından sarf edilmesi halinde, şu anda 'nefret suçu işleyen mültecilere kapılarını kapatan bir ülkenin başbakanı' diye anılırdık. Bir kere bunu söylemek ırkçılıktır, en ağır suçtur. İkinci boyutu var bunun, halkı da tahrik ediyor. Vatandaşlarımıza 'senin işini Suriyeliler alıyor' diyor. Bu açık bir şekilde Suriyelilere teşvik eden bir şey. Bu kadar sorumsuz bir açıklama olmaz."

- "1 milyon 300 bin kişilik istihdam oluşturduk"

Başbakan Davutoğlu, suriyelilerin istihdamıyla ilgili bir kararın çıkmadığını ve uygulamanın da söz konusu olmadığını bildirdi.

Davutoğlu, "Suriyeliler inşallah kendi ülkelerinde düzen geldiğinde geri dönerler. Dönmezlerse vasıflı ise burada herhangi bir sektörde bize katkı sağlayabilir. Suriye'den bağımsız olarak söylüyorum, nasıl büyüyen Alman ekonomisi, Amerikan vasıflı beyinlerine çekiyorsa Türkiye'de de uluslararası şirketler arttıkça vasıflı beyinleri buraya getirmenizde sakınca yok. Bu, birilerinin önünün kapanması anlamına gelmez. Suriyelilerin gelişi sebebiyle Türkiye'de hiçbir şekilde şu ana kadar istihdam sıkıntısı doğmadı. Geçen yıl 1 milyon 300 bin kişilik istihdam oluşturduk. Böyle bir şey kesinlikle yok, düzenleme de yapılmadı. Herhangi bir düzenlemeye ihtiyaç hissedilirse Türkiye'deki emekçilerin, işçilerin, halkın refahına ya da istihdamına etki etmeyecek şekilde yapılır. Bu konuda kimsenin tereddüdü olmasın" diye konuştu.

-"Mesleki eğitimde iş dünyasının yeri az"

Davutoğlu, "mesleki eğitimin elden geçirileceği ve ara bir model geliştirileceği" yönündeki açıklamaları ile tam olarak neyi kastettiğinin sorulması üzerine, AK Parti iktidara geldiğinde Türkiye'deki ortalama eğitim seviyesinin 5,5 yıl olduğunu, bugün bu seviyenin 7,5 yıla yükseltildiğini söyledi.

Ülkenin ortalama eğitim seviyesinin 2023 yılına kadar üniversite düzeyine getirilmesinin hedeflendiğini belirten Davutoğlu, şunları ifade etti:

"Mesleki eğitimi aynen lonca tarzını modernize ettiğimizi düşünün, üretimle birlikte yapmak. Biz mesleki eğitimi öyle yapmışız ki teorik olarak okullarda öğretiyoruz ama iş dünyasının bunun içinde bir paydaşlığı yok veya az. Konya'da bunun birkaç güzel örneğini gördüm. Ayakkabıcılar sitesinde bir ayakkabıcılık okulu açılmış, orada yetişenler orada istihdam ediliyor. TOBB ile iş dünyasıyla konuştum, onlar da bu işe yatkın fakat onların ne istediğini bilmiyorlar, onlar da Milli Eğitimin müfredatı konusunda müdahil değiller. Zihnimdeki model şu, üniversiteye gidecek olanlar yine gidecekler ama daha bilimsel çalışmalar yapmak üzere gidecekler. Mühendis ile teknisyen arasındaki farkı şöyle ortaya koyacağız. Organize sanayi bölgesine bir tekstil okulu kurulur ve burada Milleti Eğitim müfredat kontrolü yapar. Bunun uygulamasını stajyerlerde başlatıyoruz. Bu sabah bir vatandaşımız geldi yanıma, 'benim oğlum bir otelde çalışıyor ama ücret almıyor' dedi. Şimdi stajyer olarak çalışanlara da ücret getirecek bir düzenleme getiriyoruz. Böylece eğitim, staj, iş... Bir gencin önünde üç perspektif varsa, eğitimi pratikle birlikte alacak, stajını yapacak istihdam edilecek."

- "Ekonomiye özel mekanizma"

Davutoğlu, üç yıl ustalık eğitimi almış bir esnafın bir yer açması halinde faizsiz kredi verileceğini dile getirerek, bunun insanların çabuk bir şekilde hayata atılmasını da sağlayacağını vurguladı.

Seçimin ardından, iş dünyası ile Milli Eğitim Bakanlığını düzenlenecek bir formda buluşturacaklarını belirten Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Ekonomiyle ilgili yapısal dönüşüm, istihdam ve sosyal kesimlerin talepleriyle ilgili kuracağımız mekanizmayla aynen güvenlik ve çözüm süreci mekanizması gibi bizzat benim başkanlığımda, ilgili ekonomi bakanlıklarının bulunduğu yeni bir yapı oluşturacağım ve ekonomi yönetiminin tek elden yürütülmesi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Ekonomi Bakanlığının, finansal yapılarla bütçe arasındaki bütün dengelerin Bakanlar Kurulumuzdaki genel görüşmeler dışındaki, bizzat benim yönetimimde değerlendirileceği bir yeni mekanizma. Aynen nasıl güvenlikle ilgili kurduk, Çözüm Süreci'yle ilgili kurduk, ekonomi yönetimi anlamında da kamu bankaları, finansal yapı, gerektiğinde Merkez Bankası'nın katkıda bulunacağı ve bütün bu yapıların, ilgili bakanların hepsinin olduğu, kesinlikle farklı söylem ve uygulamaların görülmeyeceği bütün güven ve istikrarın en iyi şekilde sağlanacağı bir çerçeve oluşturacağız. Bütün bu ortak eylem planları çerçevesinde atacağımız adımları da ilgili bakanlara talimatları vererek bizzat takip edeceğim."

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Bank Asya yönetiminin TMSF'ye devrine ilişkin, "Bu tamamıyla teknik, mali, finansal değerlendirmeyle ilgili bir durumdur. Paralelle mücadele de kendi doğası içinde ayrıca yürütülür. Bu bankanın normal bankacılık işlevi dışına çıkmasının sebebi, bu Paralel Yapı'yla ilişkileri" dedi.

Davutoğlu, Habertürk televizyonundaki "Türkiye'nin Seçimi 2015" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Seçim sonuçlarına göre tekrar hükümet kurmaları durumunda bunun farklı bir hükümet mi yoksa AK Parti hükümetlerinin devamı mı olacağının sorulması üzerine Başbakan Davutoğlu, "Biz bir hareketiz. Mahiyet değiştirmiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın, kurucu genel başkan olarak, başbakan olarak 12 yıllık bir başarı hikayesinin üzerinde bunları yapıyoruz" karşılığını verdi.

Kendilerinde sürekliliğin hiçbir şekilde kesintiye uğramayacağını ifade eden Davutoğlu, reformun ise her zaman zaruri olduğunu belirtti. Tek yönlü yollardan duble yollara şimdi ise otoyollara geçildiğini ifade eden Davutoğlu, kara trenden, hızlı trene oradan yüksek hızlı, süper hızlı trene geçildiğini söyledi. Bu gelişme hızının aynen devam ettiğini vurgulayan Davutoğlu, "Kendini yenileyemeyen her hareket donuklaşır. Kendini yenileyen bir hareket AK Parti. Her aşamada bunu yaptı. Ama bu aslını ve esasını yenileme değil. Asıl, esas ve işin ruhu aynı olmakla birlikte kullanılan yöntem ve geliştirilen politikalar itibarıyla değişen Türkiye ve dünya şartlarına uyum sağlayacak yenilikler olur" diye konuştu.

- "İtirazı olana hukuk kapıları her zaman açık"

Bank Asya yönetiminin TMSF'ye devrinin Paralel Devlet Yapılanması'yla mücadelenin bir parçası mı yoksa teknik veya siyasi bir konu mu olduğunun sorulması üzerine Başbakan Davutoğlu, "Türkiye'de bir hukuk devleti olarak BDDK, TMSF ve bankaların nasıl çalışacağı belli ilkelere bağlandı. Bunlar da son derece temiz ve ilkesel çalışan kurumlar. Bir siyasi talimat üzere harekete geçen kurumlar değil" diye konuştu.

Söz konusu devir işleminin zamanlamasına ilişkin tartışmaların hatırlatılması üzerine Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Zamanlaması, eğer bunda bir siyasi irade ya da başka bir faktör olsa 1,5 senedir el konurdu. Belli şartlar sağlanmadığı için ve bankacılığın temel fonksiyonlarını ifa etmek bakımından bu şartlar yerine getirilmediği için gerek hukuki gerek mali açıdan bu şekilde bir tasarruf icap etti. Doğru bir şey ne zaman doğruysa o zaman yapılır. 'Seçimden bir hafta önce' diye ertelenmez, 'seçimden bir hafta sonra olsun' diye geri bırakılmaz. Bunların hepsi hukuk kuralları içinde, itirazı olana da hukuk kapıları her zaman açık. Bu tamamıyla teknik, mali, finansal değerlendirmeyle ilgili bir durumdur. Paralelle mücadele de kendi doğası içinde ayrıca yürütülür. Bu bankanın normal bankacılık işlevi dışına çıkmasının sebebi, bu Paralel Yapı'yla ilişkileri. Ekonomi de çok basit bir kural vardır. Bütün ekonomi eğitiminde de işleyişinde de rasyonel aktör kuralı. Yani herkesin rasyonel aktör olarak davranacağı bir çerçevede işler düşünülür. Mesela kimse durup dururken zarar etmek istemez. Kimse gereksiz bir yatırım yapmaz, kimse kendisine faydalı olmayan bir tüketim yapmaz. Rasyonel aktör. Halbuki baktığınızda bu yapıda irrasyonel bir tavırla belli kaynakların toparlanarak belli yerlere aktarılması üzerinde yürüyen bir çerçeve var. Hukuka uygun yapılıyorsa yine dokunulmadı. Ama bir de hukuk dışı yapılmaya başlandığında, sahibi bilinmeyen ortaklıkların, ortaklar, gerçek ortak niteliği taşımayan ortaklar olduğunda, bazı kimliklerle ilgili şüpheler doğduğunda işte o zaman bankacılık sisteminin dışına çıkılıyor."

- "Bu, BDDK'nın tasarrufudur"

Bankacılığın esasında, Türkiye'de bankacılık sistemine güvenilmesinin temelinde şeffaflığın yer aldığını vurgulayan Başbakan Davutoğlu, "Kim ortak bilinir, kim kredi alır, kredi nerede kullanılır bilir. Aksi takdirde bütün o şeyi devletin ödemesi gerekiyor. Çünkü devlet teminatı altında" diye konuştu.

"Bank Asya'da bu soruların cevabı mı yok" denilmesi üzerine Davutoğlu, "Cevabı olmadığı için, evet. Türkiye'deki bankacılık sisteminde uyulması gereken kurallara, işlemlere uyulmadığı için ve bu soruların cevabı olmadığı için, bu hem buraya para yatıranların hukukunun korunması hem de sistemin etkilenmemesi için böyle bir tasarrufa ihtiyaç hissedildi. Sonuçta bu, BDDK'nın tasarrufudur" dedi.

Başbakan Davutoğlu mudilerin durumuna ilişkin soru üzerine de "Onların hukukları korunur. Mudilerin hukukunu korumak ayrı bir husustur ama yönetimin hukukları zedeleyecek şekilde davranmasına müdahale etmek ayrı bir husustur" karşılığını verdi.

- "Böyle bir beklentiyi doğuracak bir açıklamada bulunmadık"

AK Parti'ye gönül verenlerin gündeminde Ayasofya ile ilgili bir müjde beklentisinin oluştuğu belirtilerek, "Fetih Şöleni'nde böyle bir haberin verileceği beklendi ama verilmedi" denilmesi üzerine Başbakan Davutoğlu, "Ne Sayın Cumhurbaşkanımız ne ben ne de herhangi bir yetkili böyle bir beklentiyi doğuracak bir açıklamada bulunmadık" diye konuştu.

Bunu bir takım yorumlar üzerine yapılan değerlendirme olarak nitelendiren Davutoğlu, "Ayasofya'ya olan saygımız, hürmetimiz ve Ayasofya'nın asli hüviyetine olan bağlılığımız, sadakatimiz konusunda da kimsenin şüphesi olmamalıdır" ifadesini kullandı.

Programdaki, "bakanlıkların yeniden yapılandırılabileceğine" yönelik açıklamalar hatırlatılarak, bununla ilgili detay istenmesi üzerine Başbakan Davutoğlu, bunu erken bir soru olarak değerlendirdi. Davutoğlu, bununla ilgili istişarelerde bulunulması gerektiğini belirterek, Türkiye'nin ihtiyaçlarının dinamik şekilde seyrettiğini vurguladı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, durdurulan MİT tırları konusunda veremeyecekleri hesapları bulunmadığını belirterek, "Türkiye hiçbir yerde, hiçbir şekilde terör örgütlerini desteklemedi, sicilinde de böyle en ufak bir leke yoktur" dedi.

Habertürk televizyonundaki "Türkiye'nin Seçimi 2015" programında gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Davutoğlu, durdurulan MİT tırlarıyla ilgili sorular üzerine, olayın işleyişi ve zamanlamasına dikkati çekti.

"Dünyanın herhangi bir yerinde, devletin bir kurumu, devletin başka bir kurumunun talimat üzerine yaptığı faaliyeti bir suçmuş gibi yansıtabilir mi?" diye soran Davutoğlu, "Yani Amerika'da istihbarat örgütü bir faaliyet yapıyor ama Pentagon gidip baskın yapıyor. Siyasi otorite bir talimat vermişse, yine siyasi otoriteye bağlı bir kurumun, siyasi otoritenin iznini almadan o talimata müdahale etmesi çok ciddi suçtur" ifadelerini kullandı.

Davutoğlu, Bayır Bucak'ta o günlerde çok ciddi çatışmalar yaşandığını, o dönemde Suriye Türkmen Cephesi Başkanı Samir Hafez'in, Türkiye'den yardım istediğini anlattı.

Hafez'in bugün "Eğer Türkiye yardım etmeseydi, 1 milyona yakın Türkmen katledilecekti" şeklindeki açıklamalarının basına yansıdığını aktaran Davutoğlu, Hafez'in, yardım talebini, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin de bildiğini söyledi.

Davutoğlu, "Ama Bahçeli örtüyor şu anda. Bunun manevi hesabını verirler. Eğer yardım etmeseydik de katledilseydi 'Türkmenlere sahip çıkmadınız' diye aynı saldırıda bulunacaklardı bunlar. Genel Başkan yardımcıları da bilir, onlar da Türkmenlere yardım edilmesi gerektiğini ifade ettiler" diye konuştu.

- "Casusluktur, isyandır"

"Türkmenleri orada ezdirmeyeceksiniz, yardım edeceksiniz" talimatı verdiklerini, bunun üzerine de istihbarat birimlerinin harekete geçtiğini anlatan Başbakan Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Kimin haddine... Eğer bir yanlış uygulama olduğunu düşünüyorlarsa gelip bize soracaklar. O zaman Başbakan Cumhurbaşkanımız, ben de Dışişleri Bakanıyım, bürokratik kanaldan bize sorarlar. Başka bir şey yaparlarsa bu casusluktur ya da isyandır. Biz devlet idare ediyoruz, oyun oynamıyoruz. Biz talimat vereceğiz Türkmenleri koruyacaksınız diye, başka bir beyefendi veya paralel yapı, bir grup, hükümeti zaafa uğratmak için tam da o günlerin psikolojisini düşünün, 17-25 Aralık. 'Buradan bir darbe vuralım' diye gelip bunu yapacaklar, bu da basın özgürlüğü olacak öyle mi? Amirinden izin almadan kimin haddine baskın yapmak. Amiri kim onların, hükümet, hükümeti kim seçmiş millet, millete yönelik bir eylemdir bu. Onların görevi değil o. Hem de orada görevli olmayan bir savcı müdahil oluyor."

- "Bu casusluk işini yapanlar bir taşla kaç kuş vuruyor"

Başbakan Davutoğlu, olaydan iki gün önce Harran'da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Başkanı ve komşu ülkelerin Dışişleri Bakanlarıyla mültecilerle ilgili toplantı yaptığını hatırlatarak, dünyada "Türkiye, mültecilere mükemmel yardım yapan ülke" algısının oluştuğunu söyledi.

Bu toplantının ardından Büyükelçiler Konferansı için 100'ü aşkın büyükelçiyle Adana'ya gittiğini anlatan Davutoğlu, "Gittikten bir gün sonra bu yapılıyor, biz daha oradayken" dedi.

Olayın hemen ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakan olarak Avrupa Birliği toplantısı için Brüksel'e, kendisinin de Dışişleri Bakanı olarak Suriye ile ilgili görüşmelere katılmak üzere Cenevre'ye gideceğini ifade eden Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Bu casusluk işini yapanlar bir taşla kaç kuş vuruyor, 'bakmayın siz bunların Harran'da yaptıklarına, aslında bunlar teröristlere yardım ediyor' diyor, Adana'da yaptığım büyükelçiler konferansına gölge düşürüyor, Türkiye-AB ilişkilerini görüşmek Brüksel'e giden Başbakanın gündemini AB'ye değil de Suriye'ye kaydırıyor ve benim iki gün sonra yapacağım toplantıda, Türkiye'yi suçlayacak gündem oluşturuyorlar. Suriye Dışişleri Bakanı da dönüp bana, 'teröristleri mi destekleyeceksiniz?' diye soru soruyor. Yeni Suriye rejiminin eline koz veriyor. Bu açık bir casusluk, isyan faaliyetidir. Buna kimse izin vermez. Bu kadar üzerinden geçtikten sonra şimdi niye çıkarıyorlar bunu, 'teröristleri destekleyen bir AK Parti seçime giriyor' diye. Bu da manipülasyondur. İçinde ne var? İçinde ne olduğu kimseyi ilgilendirmez, gidilen yer, hedef ilgilendirir. 'Lojistik destek, insani yardım' dedik. Eğer o tedbir o gün alınmamış olsaydı, mülteci sayısı 500 bin daha artabilirdi. Orada onları tutmak için gıda da lojistik malzeme de göndeririz. Biz sınırlarımızda Türkiye'ye sadık, Türkiye'ye dönmüş kişileri yalnız bırakmayız. Bu casusluk faaliyetinden sonra Bayır Bucak Türkmenleri orada büyük kayıplara uğradılar. Yardım ulaşamaz oldu, iyi mi oldu. O operasyon içinde olan birileri, konuyu saptırmak için hala bu malzemeler üzerinde spekülasyon yapıyorlar. Bu devlet mahremiyetidir."

- "Veremeyeceğimiz bir hesap yok"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye'nin coğrafyasındaki olaylara karşı kayıtsız kalamayacağını vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Birileri, devletin yürüttüğü bir faaliyeti, bu şekilde itham ve izan ederek, devlet içinden bir operasyonla, uluslararası alanda Türkiye'ye karşı bir kampanya yürütmeye niyetliyse bu gayri meşru bir durumdur. Buna da gerekli cevaplar verilir. Bu konuda veremeyeceğimiz bir hesap yok, Türkiye hiçbir yerde, hiçbir şekilde terör örgütlerini desteklemedi, sicilinde de böyle en ufak bir leke yoktur."

Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Muhalefetin söylediği 116 vaadin 110 tanesi zaten şu anda yapılıyor. Uygulanıyor yani. Bizim uyguladığımız şeyi, vaat diye halka anlatıyor. Diyelim emeklilere söylenen bir şeyse, bunu esnaf bilmediği için yeni bir şey zannediyor. Esnafa söylenen bir şeyi, öbürkü bilmediği için yeni bir şey zannediyor" dedi.

Davutoğlu, Habertürk televizyonundaki "Türkiye'nin Seçimi 2015" programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Ekonomi, istihdam anlayışlarının önceki hükümetlerden faklı olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, önceki hükümetlerin 1990'lı yıllarda, "Nüfus az olsun. İstihdam problemi olmasın" düşüncesinde olduğunu, dolayısıyla doğum kontrolleri gibi bir sürü teşvikler verildiğini anlattı.

Gelişmiş ekonomiler dahi, yaşlandığı zaman "krize" girdiğini belirten Davutoğlu, Türkiye'nin de 2030'lara giderken yaşlı ülkeler grubuna girmesi tehlikesini gördüklerini, buna karşılık formüllerinin "güçlü, dinamik nüfus ve kalkınan ekonomi" olduğunu belirtti.

Davutoğlu, bu dinamik nüfusa istihdam alanı açmanın, istihdamı sağlamanın en önemli meydan okuma olduğunu ifade etti.

Türkiye'de kadın istihdamı, kadınların çalışma hayatına girişinin son dönemde çok arttığına değinen Davutoğlu, buna rağmen, bütün Avrupa'da işsizlik olurken 6 yılda 6 milyona yakın istihdam sağladıklarını bildirdi. Davutoğlu, şöyle konuştu:

"Bir kere biz istihdam, yatırım ve tasarrufları teşvik paketi açıkladık, mart ayında. Burada çok önemli teşvikler getirdik. Daha bu, kamuoyuna uygulama itibarıyla yansımadı ama kararı alındı, yasa gereken yerde yasalar da çıktı. Mesela İŞKUR üzerinden bir kişi, bir iş veren, eğer yeni bir işçi istihdam ederse 6 aylık ücretini devlet verecek. Yani iş başı eğitimi için 100 genç alacak. Diyoruz ki ona, 'Senin 6 aylık ücretin benden. Hiçbir ücretin olmayacak. İş başı eğitimi vereceksin. Sonunda bunları istihdam edersen; imalat sektöründe 42 ay, diğer sektörlerde 30 ay işveren primini de ben ödeyeceğim.' İşverene hiçbir maliyeti olmayan bir istihdam teşviki geliştiriyoruz. Bunun yanında yatırımları ve finansmana erişim imkanlarını da genişleterek özel sektörün istihdam alanını açacağız."

- "İstihdam denince herkesin anladığı, daha çok devlet memurluğu"

"İstihdam" denince herkesin anladığının daha çok "devlet memurluğu" olduğunu dile getiren Davutoğlu, bütçeyi etkin kullanım için istihdamın sadece devlet ve kamu tarafından değil, özel sektör tarafından da yapılmasını teşvik etmek gerektiğini belirtti.

Bununla irtibatlı, organize sanayi bölgelerini her ilde birkaç misli artırdıklarını aktaran Davutoğlu, "Mesleki eğitimle birlikte, gençleri daha erken yaşlarda organize sanayi bölgelerindeki okullara alacağız, eğiteceğiz ve iş gücüne katacağız. Üniversiteler üzerindeki baskıları azaltacağız. Üniversiteli işçi durumunda olanları, memurluğa almak gibi ki, bu kamuda hak talebiydi, bunu da değerlendiriyoruz, bunu da yapmayı planlıyoruz. Böylece özellikle gençlerimizin hayata daha kısa sürede atılmaları için altyapıyı büyük ölçüde geliştireceğiz" diye konuştu.

Kamuya sadece geçen yıl 1 milyon 300 bin istihdam sağlanıldıysa gelecek yıl ek, 1-2 milyona kadar artacak bir istihdam alanı oluşturmak için çaba sarf ettiklerini belirten Davutoğlu, ekonomi yapısal dönüşüme girdikçe bunun artacağını söyledi.

"Öğretmenlik" konusunda kamu alımı için çok talep geldiğini, 835 bin öğretmenin zaten 475 bininin AK Parti hükümetleri döneminde atandığını anlatan Davutoğlu, "Okullardaki sınıflar, zaten 80 kişilik sınıftan 30 kişilik sınıfa düşünce öğretmen talebi de artıyor. Bunları hep sağlayacağız ama nihayetinde toplumu bir bütün olarak değerlendirmek, ekonomik kalkınmayı bir bütün olarak göz önüne alarak adım atmak lazım" ifadesini kullandı.

Emeklilik konusunda da değerlendirmede bulunan Davutoğlu, dünyanın hiçbir yerinde 42-45 yaşında emeklilik diye bir şeyin olmadığını ama Türkiye'de 39 yaşa kadar emekliliğin neredeyse düştüğüne dikkati çekti.

Davutoğlu, herkesin kendi mesleğinde en verimli çağını 40-50-55 yaşında yaşadığını, bütün birikimi alan, en verimli döneminde çalışacak kişinin "emeklilik" ile sistemin dışına çıkarak ek bir gelir için ticaret yaptığını ifade etti.

Bu sefer de "emeklilik" kavramının sarsıldığına vurgu yapan Davutoğlu, emeklilik maaşına ilişkin düzenlemeler konusunda da bilgi verdi.

Emekli olduktan sonra ticaretle uğraşanlar için sağlanan prim desteğine de değinen Davutoğlu, diğer imkanlarla ele alındığında sosyal desteklerle emeklilere sahip çıktıklarını, daha da fazla destek çıkacaklarını belirtti.

"Muhalefetin söylediği 116 vaadin 110 tanesi zaten şu anda yapılıyor. Uygulanıyor yani" diyen Davutoğlu, "Bizim uyguladığımız şeyi, vaat diye halka anlatıyor. Diyelim emeklilere söylenen bir şeyse, bunu esnaf bilmediği için yeni bir şey zannediyor. Esnafa söylenen bir şeyi, öbürkü bilmediği için yeni bir şey zannediyor" değerlendirmesinde bulundu.

- "Tek bir özel güvenlik elemanı dahi işini kaybetmeyecek"

Savcı Mehmet Selim Kiraz'ın şehit edilmesi sonrasında, özel güvenliklerle ilgili genel yorumlar yapıldığını anımsatan Davutoğlu, hiçbir özel güvenlik elemanının mağdur edilmeyeceğini bildirdi.

Davutoğlu, şöyle dedi:

"Çok kritik kamu alanlarında, adliyede, havaalanında vesaire eğer kamu tarafından bunun üstlenilmesi gerekiyorsa, bunların bir kısmını belki kadroya alabiliriz ya da burada görevli olanlara mağdur edilmeyecek alternatif modeller gerçekleştireceğiz. Bir kere şunu özel güvenlik elemanlarına buradan duyurmak istiyorum, tek bir özel güvenlik elemanı dahi işini kaybetmeyecek, mağdur edilmeyecek, alternatif modeller geliştireceğiz. Şunu bütün özel güvenlik elemanlarına buradan duyurmak istiyorum. Tek bir özel güvenlik elemanı dahi işini kaybetmeyecek, mağdur edilmeyecek. Bunu herkesin bilmesini isterim. Bu da istismar ediliyor."

- "Düzenleme yapacağız"

Başbakan Davutoğlu, taşeron işçiler konusunda da değerlendirmelerde bulunarak, şunları kaydetti:

"Bir kere asıl işler ile yardımcı işleri ayıracağız. Diyeceğiz ki şunlar asıl iştir. Sağlık elemanı taşeron şirketinde çalışıyor gibi gösterilemez hastanede ise. Karayollarında ise yol işçisi orada gösterilemez. Onların hepsini kadroya alacağız. Geri kalan gerçekten yardımcı işçi olanlar ise hizmet alımı şeklinde çalışmaya devam edecek. Onlarla ilgili de düzenleme yapacağız. Taşeronluk ilk 1936'da başladı. Bizden çok önce gelişen bir sistem ama biz bunu disiplinize ettik. Taşeronların toplu sözleşme imkanı yoktu, onu verdik. Taşeron olarak çalışmanın sınırı yoktu. Bunların hepsini sosyal güvenlik sisteminin içine aldık. Fakat bu sefer net olarak bunları ayırıp asıl iş olan nitelikli işlerde kesinlikle taşeron statüsünde çalışma olmayacak. Diğerlerinin de hakları gözetilerek onlar da yardımcı sektör anlamında çalışmaya devam edecekler."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber