Çözüm sürecini gerçekte kim sabote etti?

Kaynak : Memurlar.Net
Haber Giriş : 16 Ağustos 2015 01:40, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Çözüm sürecini gerçekte kim sabote etti?

İbrahim Kalın

Türkiye'nin sözde İslam Devleti (IŞİD) ve PKK terör hedeflerine ikili saldırısı, Türkiye ve yakın bölgelerde terörist tehditleri yok etmek için daha geniş bir stratejinin başlangıcına işaret etmektedir. Türkiye'nin eylemleri uluslararası hukuk tarafından haklı görülmekte ve onaylanmaktadır. Arap ülkelerinden ABD ve AB'ye kadar Türkiye'nin müttefikleri ülkeyi desteklediklerini ifade ettiler. Ancak, bazı eleştirmenler Türkiye'nin teröre karşı mücadelesini karalamak için saçma iddialar öne sürüyor.

Türkiye haksızca ve delil olmadan Suriye'deki IŞİD'e göz yummak ve hatta destek vermekle suçlanıyor. Bu, uluslararası toplumun Esad rejimini sonlandırma ve savaşı durdurmada başarısız olduğu bir anda kullanmak için uygun bir argümandı. Türkiye buradan günah keçisi seçildi.

Bu suçlamaları yapmakta olanlar, Türkiye'nin IŞİD'e karşı aldığı sayısız önlemleri tamamen gözardı ediyor. Manşetlerde okumuş olmayabilirsiniz ama Türkiye yüzlerce IŞİD operatörünü tutukladı, Türkiye'den binlercesini sınırdışı etti ve/veya ülkeye sokmadı, Suriye sınırında IŞİD saldırılarına karşı misilleme yaptı ve Suriye içinde IŞİD'e karşı operasyonlar için İncirlik Hava Üssü'nü uluslararası koalisyona açtı.

Türkiye 2 milyona yakın mültecinin ağır yükünü tek başına taşırken, IŞİD'e karşı bu önlemleri devam edecektir.

Ama Türkiye'nin PKK terörüne karşı mücadelesi hakkında daha alaycı hikayeler üretilmektedir. Batılı medya organlarının çoğunun PKK'nın terörist saldırılarının üstünü örtmek ve bunları meşrulaştırmak için aynı senaryoyu okudukları bir sır değil. PKK'nın hem AB hem de ABD terör örgütleri listesinde yer aldığı gerçeğini kasıtlı olarak hafife alıyorlar. PKK'dan bir barış güvercini yaratmak istiyor ama gerçekleri gizleyemiyorlar. Tanınmış Türk yazar Halil Berktay'ın belirttiği gibi, BBC'nin PKK terörünü örtbas etmek için kullandığı dil bile aldatmaca ve dezenformasyonun boyutlarını ortaya koymaktadır.

Aslında çözüm sürecini sömüren ve sabote edenin kim olduğunu anlamak için son iki yıl içinde olanları kısaca hatırlamak yararlı olacaktır.

Kısa bir kronolojisi şöyle: Nevruz gününde, 21 Mart 2013 tarihinde, hapisteki PKK lideri Abdullah Öcalan PKK'nın silahsızlanması için ilk çağrıyı yaptı. 7 Mayıs 2013'te, PKK'nın askeri lideri Murat Karayılan, PKK'nın Türkiye'den tüm güçlerinin çekileceğini beyan etti.

2 Temmuz 2013 günü, PKK'lı teröristler Diyarbakır'ın Lice ilçesinde polis karakollarına saldırdı ve bir kişi çatışmalarda öldü. 9 Eylül 2013 tarihinde, Cemil Bayık, Kürt Topluluklar Birliği (KCK) başkanı seçildi. Verdiği ilk demeçte, terörist saldırıların yeniden başlayacağını ima etti. 30 Eylül 2013 günü, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, uzlaşma sürecinin meşru taleplerinin çoğunu ele alan kapsamlı bir demokratikleşme paketini açıkladı. PKK ise Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi (YDG-H) adı verilen yeni bir kentsel milis kuvveti oluşturduğunu ilan ederek karşılık verdi.

Yine Nevruz günü olan 21 Mart 2014 tarihinde, Öcalan PKK'ya yaptığı silahsızlanma çağrısını yineledi. Verdiği mesaj Diyarbakır'da hem Türkçe hem Kürtçe olarak okundu. 1 Haziran 2014 tarihinde, bir Halkın Demokrat Partisi (HDP) heyeti Öcalan'la görüşmeye gitti. Haziran ayı PKK tarafından asker ve sivillerin öldürüldüğü çok sayıda terörist saldırılarına sahne oldu. 8 Ekim 2014 tarihinde, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Kobani bahanesiyle kitlesel sokak protestoları çağrısında bulundu. Olaylar 50 kişinin ölümüne yol açtı toplumu yeniden kutuplaştırdı. Muhalefet partileri PKK'ya çok yumuşak davrandığı için hükümete saldırdı. Aralık 2014'te Cemil Bayık, PKK için "silahsızlanmanın ölüm anlamına geleceğini" söyledi. 28 Şubat 2015 tarihinde, Öcalan silahsızlandırma KCK/PKK'ya bir çağrı daha yaptı. Nisan ve Mayıs 2015 aylarında PKK, doğu ve güneydoğu şehirlerinde güvenlik güçlerine saldırdı, 7 Haziran seçimleri öncesinde insanları terörize etti, yolları bloke edip zorla para topladı, araçları yaktı, barajlara saldırdı ve emirlerine uymayan herkesi tehdit etti. 20 Temmuz'da Suruç'ta 33 kişinin öldüğü terör saldırısından sonra, PKK terör saldırılarını yoğunlaştırdı ve açıkça savaş ilan etti. (Tam kronoloji burada bulunabilir: http://www.dailysabah.com/kurdish-issue/2015/08/11/how-pkk-turned-down-peace-opportunities-since-ocalans-2013-call)

Türkiye'nin PKK terörüne karşı başlattığı saldırının arka planında bunlar vardı.

Art arda gelen Türk hükumetlerinin uzlaşma sürecini gerçekleştirmek için aldığı çok sayıda demokratik ve ekonomik tedbire rağmen, PKK silahsızlanmayı reddetti. Bunun nedeni açıktır: PKK silahsızlanmayı varoluş nedeninin sonu olarak görüyor. Bunun yerine, terörist faaliyetlerine devam etmek için yeni bahaneler arıyor. Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Washington Post'ta yayımlanan bir makalesinde belirtildiği gibi, "menşe veya ideoloji bakımından benzer olmasalar da, PKK -ABD'nin tayin ettiği bir terör örgütü- Suriye'deki durumu Batı'nın gözünde itibarını güçlendirmek için kullanılabilme umuduyla bir kez daha teröre başvuruyor."

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın belirttiği gibi, Türkiye PKK, IŞİD, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP-C) veya başkaları tarafından olsun, terörizmin her türlüsüne karşı vatandaşlarını koruyacaktır. Çözüm sürecinin geleceği artık PKK'nın tam ve koşulsuz silahsızlanmasına bağlıdır. Gerçekten Türkiye'de barış olmasını isteyenler, komplo teorileri ve propaganda kayıtlarına kanmak yerine net bir pozisyon alıp PKK'yı silahsızlanmaya çağırmalıdır.

Terörün bir siyaset aracı olarak kullanılmasına rağmen, Türkiye demokratik kazanımlarından geri adım atmayacak ve tüm vatandaşları için güvenlik ve demokrasi arasındaki dengeyi sağmaya devam edecektir.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber