Çağın ruhuna yenilen bir değer: Mektup

İnternetin keşfi mektubu öldürdü. Mektubun ölümüyle birlikte binlerce yıllık bir kültür birikimi, bu birikimin yazılı ve sözlü edebiyata yansımaları, gündelik dilde kullanılan ifade biçimleri, deyimler, sözcükler birkaç on yıl içinde sessizce kaybolup gitti.

Haber Giriş : 30 Ağustos 2015 23:25, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Çağın ruhuna yenilen bir değer: Mektup
Ulvi Saran

1990'larda internet çağında doğan ve halen 20'li yaşlarını sürenler için mektup neredeyse hiçbir şey ifade etmiyor. Bu sözcük onlar için romanlarda yer alan ve geçmişteki insanların haberleşmelerini anlatan bir kavram. Sadece Türkiye'nin değil dünya ülkelerinin 20-30 yaş arasındaki gençlerinin çok büyük bir bölümü de neredeyse hiç mektup yazmış ya da okumuş değil.

Beşinci on yılını yaşayan, hayatı süresince üç ayrı yaş kuşağının, modern, postmodern ve bilgi çağı olmak üzere üç ayrı çağın geçişine tanık olmuş kişiler için ise bu sözcük buruk bir nostaljiyi, hüzünlerin, sevgilerin, hasretlerin ve yüreklerin derinliklerinden gelen can yakıcı duyguların sessizce çekilip gitmesini anlatıyor.

Mektubun kullanımı yazının icadıyla başlar. Mektup, binlerce yıllık insanlık tarihinde haberleşmenin başlıca kaynağı, milletlerarası ilişkilerin yazışma aracı, hükümdarların ve merkezi yönetimlerin taşra ile konuşan dili, seyyahların ve tüccarların hafızası, kültür ve medeniyetlerin irtibat köprüsü, ediplerin ve filozofların çoğu defa ilhamlarını ve görüşlerini yazıya döktükleri bir mecra olmuştur. Tarih dönemlerini ve savaşları başlatıp sona erdiren, siyasette, felsefede, sosyolojide çığır açan mektuplar vardır.

İnternetin keşfi ve mektubun ölümü

Mektubun haberleşme alanında binlerce yıl süren tekeli, William Cooke ve Charles Wheatstone'un 1837'de teller üzerinden elektrik akımı göndererek mesaj iletimini başarması, yani telgrafın icadıyla ortadan kalktı. Çok geçmeden 1876'da Alexander Graham Bell tarafından telefonun icadı gerçekleştirildi. Mektup için sonun başlangıcı anlamına gelen bu heyecan verici iki teknolojik buluştan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Artık insanlar acil, önemli ve kısa içerikli mesajların iletimi için çoğu defa telgraf veya telefonu tercih ediyorlardı, ama mektup ile yazışma hala haberleşmenin tahtında oturuyor, insanların beklentilerini, umutlarını, sevgi ve hasretlerini bir yerden bir yere taşımaya devam ediyordu. Ta ki 1990'lara, internetin keşfine kadar...

İnternetin keşfi mektubun ölümüdür. Zaten modern çağın sona erişini hızlandıran görüntü teknolojilerinin yaygınlaşması, faks cihazlarının ve sayısal telefon santrallerinin kullanıma girmesiyle haberleşmede zaman ve mesafe kavramları anlamlarını yitirmiş bulunuyordu. Dolayısıyla elektronikte ve bilişim teknolojilerindeki gelişme, haberleşmeyi hız ve biçim yönünden yeni bir teknolojik altyapıya kavuşturmuş, sanal atmosferde şekillenen, bilgi temelli, yeni bir kültür ve algı çerçevesi oluşturmuştu.

Mektup, yazıldığı ve okunduğu çağın yaşam ve sosyal ilişki yapısı içinde, zaman, mesafe ve mekan boyutlarının anlamını, ağırlığını ve derinliğini de içinde barındırıyordu. Bu nedenle sadece zarf içindeki yazılı kağıtlarda bulunan bilgi, haber veya anlatımdan ibaret değildi. Metnin içeriğinden başka özlem, sevgi, umut gibi duyguları da taşıyordu. Bu özellikler onun haberleşme işlevini, ulaşımın güç ve zaman alıcı olması nedeniyle insanların aylarca hatta yıllarca birbirlerinin yüzünü görmekten ve sesini duymaktan mahrum kaldıkları ve hasretin derinleştiği ayrılık dönemi şartlarında yerine getiriyor olmasından kaynaklanıyordu.

Etkisini yitiren zaman ve mesafe kavramı

Maddi ve teknolojik ilerlemelerin getirdiği değişim dinamikleri sadece sosyal ilişkileri, yönetim yapısını ve ekonomik süreçleri şekillendirmekle kalmıyor, insanların gündelik hayatlarını, duygu ve düşünce dünyalarını da etkiliyor, değişime uğratıyor. Bu kapsamda ulaşım ve iletişim teknolojileri geliştikçe, kullanılan araçların hız ve yaygınlıkları arttıkça haberleşmenin eskiden beri taşıdığı zamana ve mekana ilişkin boyutları da derinliğini ve etkisini kaybetti.

Zaman ve mesafe kavramlarının ve mekan ayrılığının anlamlarını yitirmesi hasret duygusunu ortadan kaldırdı. Uzakta, farklı mekanlarda uzun zaman ayrı yaşayan insanlar artık birbirlerine özlem duyamaz oldular. Bir el uzatımı kadar yakınlarında olan ve saniyeler içinde birbirlerinin sesini duymalarını, hatta yüzlerini görmelerini sağlayan haberleşme ve görüntüleme araçları mektuba başvurma gereğini ortadan kaldırdı.

Mektubun ölümüyle birlikte binlerce yıllık bir kültür birikimi, bu birikimin yazılı ve sözlü edebiyata yansımaları, gündelik dilde kullanılan ifade biçimleri, deyimler, sözcükler birkaç on yıl içinde sessizce kaybolup gitti. İnsanlık adeta kısmi hafıza kaybı gibi, mektuba ilişkin edebi ve sosyal hafızasını kaybetti.

Mektup, göndericisi ve alıcısı tarafından yazılıp okunduğu toplum kesimlerinde haberleşme işlevini yerine getirirken, aynı zamanda bu kesimlerin toplumsal gerçekliklerini, kültür düzeylerini, hayallerini, gündelik hayatta karşılaştıkları sorunları, ihtiyaç ve kaygılarını da dile getiriyor. Yaşanan sosyo-psikolojik travmaları ve acıları tüm açıklığıyla ortaya koyuyor. İnsanların sevdiklerine en içten duyguları, naiflikleri ve gerçekçilikleriyle anlattıklarından ve verdikleri bilgilerden Türkiye'nin sosyal tarihini, kültürel ve ekonomik değişimini ve yıllar itibariyle gelişme sürecini ayrıntılı olarak yakalamak mümkün.

Eski dönemlerin mektupları olmasaydı, Zonguldak kömür ocaklarındaki madencilerin yeraltındaki çalışma şartlarını, inşaatlarda ve imalathanelerde çalışmak üzere İstanbul'a gidenlerin büyük şehir ortamında çektikleri sıkıntıları ve barındıkları hanlardaki sefaletlerini, birkaç yılda bir memleketlerine izine gelebilen Almanya'daki gurbetçilerin köylerinde neler olup bittiğini, askere gidenlerin geride bıraktıkları annelerinin ve gencecik eşlerinin geri dönüşlerini nasıl iple çektiklerini, kente okumak üzere giden öğrencilerin tek göz kiralık odada hangi şartlarda yaşadıklarını ve neler yiyip içtiklerini öğrenebilmemiz ve bugünden geçmişe baktığımızda Türkiye'nin gerçek fotoğrafını görebilmemiz söz konusu olamazdı.

Kişilere yönelik aşk, sevgi, hasret gibi duygular ve kendilerine atfedilen değer, onlara ulaşmada çekilen güçlük ve harcanan zaman ölçüsünde büyür ve derinleşir. Onlarsız yapamadığımız hava ve suyun değeri ancak yokluklarında ya da elde edilmeleri çok güç duruma geldiği zaman anlaşılabilir. Sevdiklerimize erişme imkanının her an elimizin altında olması ve saniyeler içinde gerçekleşebilmesi onlarla haberleşmeyi sıradan, kuru, zevksiz ve niteliksiz bir eylem haline getirdi. Oysa sevgiliye, anne babaya ya da evlada mektup yazmanın ya da yazılan mektubu okumanın, sevgi, saygı, merhamet, hüzün gibi yürekleri kabartan yoğun bir duygu atmosferi içinde gerçekleşmesinin yanında, kağıda dökülen cümlelerin estetik ölçüler, doğru anlatım ve dilbilgisi kuralları yönünden titizlik ve hassasiyetle ele alınması sorumluluğu ihmal edilemezdi. Nitekim mektubun yüzyıllar boyunca kusursuz anlatım biçimini ve en ileri zarafet örneklerini sergileyen zengin bir edebi tür haline gelmesi ve dilin gelişimine katkıda bulunması da bu işlev ve özelliklerinin sonucu olmuştur.

Hibrit ve köksüz bir haberleşme dili

Mektubu neredeyse bütünüyle devreden çıkaran dijital teknolojiler ve internet haberleşmesi duyguları körelterek insanlar arası ilişkileri sığlaştırdı. Akıllı telefonlar veya taşınabilir bilgisayarlar üzerinden ayaküstü birbirleriyle iletişim kuran, kırık ve kopuk cümlelerle hibrit ve köksüz bir haberleşme dili geliştiren gençler, ister istemez dildeki bu estetikten uzaklaşma ve gerileme sürecinin mimarları konumuna gelmişlerdir. Özensiz, ciddiyetsiz ve uçarı bir üslup getiren internet dili, özellikle anlatım bozukluğu, özne yüklem uyumsuzlukları, noktalama işareti hataları, sözcüklerin yerli yerinde kullanılmaması gibi vahim hataları toplum içinde yaygınlaştırarak artık kanıksanmayacak bir duruma getirmiştir.

Sözde çağımızın şartları gereği hız, işlevsellik, zaman ve kaynak tasarrufu sağlanması amacıyla eğitim, mimari ve kentleşme gibi alanlarda estetik, üslup ve zarafet gereklerinin bütünüyle göz ardı edilmesinin yol açtığı olumsuz sonuçlar gibi, internet dilinin yaygınlaşmasının Türkçe üzerinde yol açtığı tahribatın kültürümüzün geleceğine vuracağı darbenin boyutları da tahmin edilemeyecek kadar büyük olacaktır. Her geçen gün hızlanan yozlaşma ve kısırlaşma sürecinin yavaşlatılması ve sanal ortamda da olsa Türkçenin düzgün ve hatasız kullanımının sağlanması konusunda hiç şüphesiz en büyük sorumluluk eğitici ve öğretici kadrolara ve bizzat gençlere düşmektedir.

Yaş ortalamasının 30'lar civarında olduğu ülkemizde, postacı yolu gözlemiş, mektup yazmış, okuduğu mektup satırlarında geçmişin heyecanlarını ve hüznünü yaşamış insanların sayısı hızla azalıyor. Mektubun ölümü, küreselleşme dinamiklerinin yol açtığı hızlı değişim ve altüst oluş ortamında gündelik hayatımızı ve zihnimizi her geçen gün daha fazla kuşatan, insanca ve sahici alışkanlıklarımızdan bizleri her geçen gün uzaklaştıran dijital evrenin ortadan kaldırdığı geçmişten miras değerlerin ne ilki ne de sonuncusu olacaktır.

Al jazeera

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber