Türkler Avrupalı mı Ortadoğulu mu?

Geçen hafta Ankara'da yaşadığımız terör saldırısı, bir süredir ihmal ettiğimiz kadim soruyu yeniden gündeme taşıdı: Biz Avrupalı mıyız, Ortadoğulu mu? Dahası, Avrupalılar ve Ortaoğulular bu konuda ne düşünüyorlar?

Kaynak : Habertürk
Haber Giriş : 18 Ekim 2015 10:30, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Türkler Avrupalı mı Ortadoğulu mu?

Gizem Sevinç SELVİ

Araştırmalara göre Avrupalılar her 10 yılda 1 santim uzarken biz 70 küsur yılda 3 santim boy atabilmişiz. Yani boy ölçüşeceksek pek "Avrupalı" sayılmayız! Öte yandan, "10 bin yıl önce tarımın ortaya çıktığı Ortadoğu, 'Batı' kavramını en geri götürebileceğimiz nokta" diyen, Stanford Üniversitesi'nden tarih profesörü Ian Morris'e bakılırsa, epey Avrupalıyız.

Geçen hafta Ankara'da boy gösteren vahşi terör ve art arda patlayan 2 bombayla yaşamını kaybeden 100'den fazla yurttaşımızın ardından, klişe soru yeniden gündeme geldi: Biz Ortadoğulu muyuz, Avrupalı mı? Bedbaht tartışmalarda ibre Ortadoğu'ya kaymış gibi görünse de araştırmalara göre aramızda Katar'da dahi yaşamayı hayal edenimiz yok. Türklerin yaşamak istediği yerleri gösteren listeleri, Milano, Paris ve Cenevre parsellemiş durumda. Kederli günlerde imdada yetişen futbol ile Euro 2016 vizesini alınca bu kadar sevindiğimize göre, Avrupalılarla boy ölçüşmek, "Avrupalı olmaya koşmak" bizim milli sporumuz. Ama Lale Devri'nden bu yana süren Batılılaşma çabalarına rağmen hala duygusal spazmlar yaşamamıza bakılırsa, tam anlamıyla "Avrupalı" olduğumuzu söylemek de güç. Ortadoğulular mı? Onlar bizi epey Avrupai buluyor. Peki ya Avrupalılar? Onlar daha ziyade işlerine geldiği gibi davranıyor.

"TÜRKİYE ORTADOĞULULAŞMASIN!"

İlk olarak, bu konuda epey kalem oynatmış akademisyen, iktisatçı ve yazar Mehmet Ali Kılıçbay'ın fikrini merak ettim ve telefonu kaldırdım. Kılıçbay'a göre zaten hiçbir toplum homojen değil ama Türkiye nispeten daha da az homojen. Yani Avrupalı Türkler de var Ortadoğulu Türkler de. "Yalnızca son zamanlarda Ortadoğulu unsurlarda bir miktar artış var" diyor ve ekliyor: "Ama en sıkı Ortadoğu taraftarları bile o kültüre ve yetişme tarzına sahip olmalarına rağmen Batı'ya haset ediyor. Yani Avrupa'nın nimetlerinden faydalanmak istiyorlar". Benzer bir görüş, Etnisite ve Dinlerarası İlişkiler Uzmanı Rıfat Bali tarafından da dile getiriliyor. Bali'ye göre, "Türkiye karma-melez bir ülke, bir kokteyl. Hem Ortadoğulu, hem Avrupalı hatta hem de Amerikalıyız ve bunun en iyi görüleceği yer İstanbul. Yeme-İçme, eğlence ve yaşam-oturma mekanlarına bakmak yeterli". Zihniyet dünyamızın da bu karma kişiliği barındırdığını söylüyor Bali. "Bu karmalık ve melezlik kendimize has bir kültür ve hayat tarzı yaratıyor haliyle" diyor.

YUNANLAR BİRDEN TÜRK OLDU!

İslam dünyası entelektüelleriyse her fırsatta "Türkiye Ortadoğululaşmasın!" diyor da başka bir şey demiyor. Hem Ürdün'deki Vasat Partisi'nden hem de Mısır'daki Vasat Partisi'nden yetkililer, demeçlerinde bölgede Avrupalı kimliğini muhafaza eden bir Türkiye'ye ihtiyaç duyduklarını belirtiyor mesela. Malezya'daki Müslüman toplum liderlerinden Enver İbrahim de bu kervana katılıyor. Buna göre Türkiye'nin Ortadoğu'da sözünün geçmesi, etkili olması için "Avrupalı" imajına ihtiyacı bulunuyor. Bu doğrultuda Türkiye için Arap sokağında etkin olmak ancak Batı oryantasyonuyla mümkün görünüyor. Yani Ortadoğu'da da "Avrupalılık" para ediyor.

Anladık, Ortadoğulular bizi Avrupalı görmek istiyor; peki Avrupalılar? İngiliz gazeteci-yazar William Underhill'in "Avrupa'nın gözünden Türkiye" hakkında yazdıklarına bakalım; "Siyasi açıdan çağdaş bir Avrupa ülkesinden uzak, darbeler yaşamış, insan hakkı ihlalleri olan bir ülke. Gelin görün ki aynı ülke laik ve Avrupa'nın doğu sınırını kollayan harika bir müttefik".

Avrupa'nın Türkiye'ye olan tavrı, yaşlı kıtadaki Türk diasporasının durumuna veya bugünlerde Suriyeli mülteciler sorununda olduğu gibi ihtiyaçlara bağlı olarak ülkeden ülkeye değişiyor. Yine de en çok göze çarpan duygu, tereddüt. Örneğin Ülkelerin Marka Endeksi (Anholt's Nations Brand Index) adlı bir araştırmaya göre Fransızlar Türkiye'yi 50 ülke arasında 46. sıraya yerleştirirken Almanlar 43. sırada sayıyor. Ama seçimlerde Türklerin oyları ya da para pul söz konusu olduğunda aynı ülkelerde tavırlar biraz daha farklı: Hatırlayın, 2011 yılında Türkiye-Almanya milli maçı sonrası soyunma odasında Şansölye Angela Merkel, Mesut Özil'le aynı karede görünmek için nasıl bir gayret sarf etmişti. Ve küresel krizle çöken Yunanistan'a karşı tavırlar nasıl değişmişti: Avrupa'da toplum yapısını düzenleyen birçok yeni düşüncenin damıtıldığı Antik Yunan'ın mirasçısı Yunanistan, 1981'de üye olduğu AB'nin ağır toplarına yük olmaya başlayınca, misal, stratejist Robert Kaplan bir anda Yunanistan'ın "Perikles'in Atinası'ndan ziyade Bizans ve Türk despotizminin çocuğu olduğunu" dile getirmeye başlayıverdi! Geçen hafta Avrupalı bir diplomattan işittiğim samimi ifadelerle bu bölümü tatlıya bağlayayım: "İstanbul'da kendimi Moskova'ya göre çok daha fazla Avrupa'da, evimde hissediyorum..."

"ÖLÇÜ HEP BİZİZ"

2002 yılında verdiği bir röportajda Murat Belge, Avrupalılığı "Bir takım değerlerden ibaret" diye açıklamış. Belge'ye göre demokrasi tarihi büyük ölçüde Avrupa'dan çıktığı için Batı'nın bu konuda farklı bir yeri var. Bu kadar modernleşme çabasına rağmen neden tam anlamıyla "Avrupalı" olamadığımızı ise şöyle açıklıyor Belge: "Aslında yüzde yüz Avrupalı olmak gibi bir zaruretimiz de yok. Biz 'tatlısu Frengi' sayılırız. Bu, biraz da 2. Dünya Savaşı'nın dışında kalmamızın bedeli. Tamam, savaşa girmemek iyi bir şey ama o bedeli ödememek böyle -mış gibi yaşamaya sebep oluyor işte..." Röportajda "Türk toplumu Doğu'ya mı yoksa Batı'ya mı daha yakın" sorusuna ise şöyle yanıt veriyor: "O ibre devamlı oynar. Bir adam 5 dakika içinde 'Biz adam olmayız', 2 dakika sonra 'Bizim gibisi yok' der. Ölçü hep bizizdir. Bizim iyi olmamız ölçüsünde Batı da iyi, yahut kötü olur. Yalnız göz hep Batı'ya dönüktür. Kimse Suriye ya da Endonezya'yla karşılaştırma yapmayı düşünmez."

TÜRKİYE-AVRUPA: MAZOŞİST BİR AŞK İLİŞKİSİ

" Orhan Pamuk, 2002 yılında yayımlanan ve tartışmalara yol açan romanı "Kar"da kullandığı "Çoğu zaman Avrupalı bizi aşağılamaz, biz kendimize bakarak kendimizi aşağılarız" ifadesini şöyle açıklamış: "Avrupa bizi istediğimiz hızla kabul etmeyince biz de kırılan gururumuzla önce milliyetçiliğe, sonra Doğu'ya sarıldık. Bu mazoşist bir aşk ilişkisine benziyor. Hastalıklı bir yanı var. Türkiye Atatürk zamanında kendi imajını çizmiş, bunun böyle olması umulmuş; almamışlar içeri. Onlar da 'O zaman ben Türküm' diyorlar ama Avrupa bizi kabul ederse ya da Ecevit onlarla güzel bir resim çektirirse 'Herkesten çok Avrupalı olduk' demeye de hazırlar."

"OSMALI ÇOCUĞU MU BİZANS ÇOCUĞU MU?"

Son dönemde herkesin dilinde bir "Osmanlı çocuğuyuz" lafı var. Fakat bugünlerde kastedilen "milliyetçi" göndermenin aksine aslında "Osmanlı çocuğu" olmak safi Türk ya da Müslüman olmak anlamına gelmeyebilir. Yani "Osmanlı çocuğu" olmak "Bizans çocuğu" olmak anlamına da gelebilir. Bu durum, bir Bizans eseri olan Ayasofya ile Osmanlı cami mimarisini karşılaştırdığınızda dahi kendini ele veriyor.

%51

2013 yılında TESEV'in Ortadoğu genelinde yaptığı "Ortadoğu'da Türkiye algısı" araştırmasına göre, katılımcıların %51'i Türkiye'nin model olabileceğini, %14'ü kararsız olduğunu, %34'ü ise model olamayacağını söylemiş. Olumsuz görüş bildirenlerin gerekçeleri arasında "Türkiye'nin müdahaleciliği" ilk sırada, "laik bir yapıya sahip olması ve Batı'ya fazla yakın olması" ikinci sırada verilen cevap. "Yeterince Müslüman görülmemesi" de hemen hemen aynı oranlarda verilen yanıtlar arasında yer alıyor.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber