Türk bürokratları lojman sever...
Meclisin lojmanı olmaz!
Türk bürokratları lojman severler. Yalnız onu değil, kamp da severler. Kışlık ayrı, yazlık ayrıdır. Buralarda dinlenip denize girdikleri zaman 'inceleme ve tetkiklerde bulundukları' söylenir. Eh, bir ülkede 'hisli duygular' yaşanıyorsa, 'ilgi ve alaka' varsa, inceleme ve tetkik de olacaktır tabii.
Bürokrasinin bu ayrıcalıkları, elbette memur maaşının geçinmeye yetmemesinden ve 'reel gelirlerini fiilen arttırmak' zorunda olmalarından kaynaklanır. Hani şu, aylık ücreti bordroda on bin lira görünen ama kendisine ayda yirmi bin lira da 'kredi kartı harcaması' sağlanan bazı gazete yöneticileri gibi canım...
Ayrıca PKK'nın saldırı tehdidi altında bulunan 'netameli' yerlerde de topluca ve korumalı yaşamalarında fayda vardır elbette.
Bunu anlarız. Köylülerle memurlar arasında kavga gürültü biraz da bu ayrıcalıklar yüzünden kopmaktadır ama, kimler memurdur kimler değildir?
Cumhurbaşkanı memurdur. Peki milletvekili memur mudur?
Öyledir ama öyle olmamalıdır.
Yasa yapıcılar (vazı-ı kanun) memurin zümresinin dışında ve üstünde olmak gerektir!
Seçilerek gelmektedirler ve çalışma süreleri beş yılla sınırlıdır. Atanan değildirler, ömür boyu iş garantileri yoktur ve olamaz. Bu açıdan, emeklilik hakları da olamaz. Hele şu 'kıyak emeklilik' gibi abartmalı ayrıcalıklar, utanç vericidir.
Ben de Türk ordusunda bir süre askerlik yaptım, niçin bana yalnızca SSK'dan para ödüyorsunuz da Emekli Sandığı'ndan da maaş bağlamıyorsunuz, ya da ikisini birleştirmiyorsunuz? Amaç devlete hizmetse, bizimki hizmet değil midir?
Kaldı ki bu insanların hepsi kendi alanlarında iş güç sahibi insanlardır (kimileri de kendi mesleklerinde dikiş tutturamadıkları için politikaya girerler)... Yok yoksul değillerdir. Meclise girebilmek için harcadıkları paralara bakarsanız, bir de emekli maaşı istedikleri için yüzlerinin kızarması gerekir.
Fakat bizde 'mebus lojmanları' vardır. Niçin, yüce meclisin üyeleri, sıradan PTT ya da TCDD çalışanları konumuna indirgeniyor?
'Türk tadı' versin diye Behruz Çinici'ye yaptırmışlardı. Buna karşılık, eski meclis başkanlarından Mustafa Kalemli'nin meclis genel kurul salonuna ne tadı verdirmiş olduğu da tartışılmalıdır!... Onu bilmem ama kamouyunda bırakılan izlenim fena halde kabak tadıdır.
O lojmanlarda cinayet bile işlenmişti...
Yeniden seçilemediği halde çamura yatıp lojmanı uzun süre boşaltmamakta direnenler falan, her türlü rezillik yaşandı. Buralarda oturan bazılarının devlet bütçesinden 'karısına prostat ilacı' aldığı, 'oğluna gebelik testi' yaptırdığı bile görüldü!
Sonunda bunlar geri alındı, emekli maaşına katkı arayan Ayşe Teyze tavrıyla 'işyerine verildi', gene olmadı...
Canım, şimdi birtakım ulusalcılar gibi hamaset yapıp 'ilk meclisin kahraman üyeleri Taşhan'da bekar odalarında yatıp kalkarlardı, bunlar da öyle yapsınlar' demeyeceğiz. O zaman Ziraat Mektebi'nden bozma ilk binaya geri dönün, göbeklere dar gelen okul sıraları, bir de dumanı tüten soba bulun ki dekor tamamlansın.
Fakat, 'dolgun maaş verin, herkes başının çaresine baksın' diyeceğiz.
'Esas olarak' İstanbul'da oturup da 'mecburiyetten' gittiği Ankara'da haftanın birkaç gününü otelde geçiren sanayici milletvekillerimiz yok muydu canım?
Üstelik lojmanların el değiştirmesi bile Türkiye'de sınıf dengelerinin nasıl değiştiğini gösteriyor: Bunları yıkıp 'üst gelir grubuna hitap edecek' havuzlu mavuzlu bir lüks villalar sitesi kuracaklarmış. Bürokrat lojmanı, burjuva mahallesine dönüşüyor.
Paraları pulları vardır, oradan ev alırlar ya da kiralık tutarlar, mesele kalmaz. Hangisi emekçi ki?
Engin Ardıç / Akşam