Görme engelli, yılın bürokratı seçildi

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nda, Bakanlık Müşaviri olarak görev yapan Kenan Önalan, engellilerle ilgili yaptığı çalışmalardan ötürü geçtiğimiz hafta 'GAP Gazeteciler Birliği' tarafından yılın müşaviri olarak seçildi. Görme özürlü ilk bürokrat unvanına sahip olan Önalan'la ilginç hikayesini, çalışmalarını, engelsizlerin engellilere nasıl davrandığını, yalnız başına Amerika'ya gitme macerasını konuştuk.

Haber Giriş : 22 Aralık 2015 10:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Görme engelli, yılın bürokratı seçildi

HİÇBİR ZAMAN ANNEM ÖNLÜĞÜMÜ GİYDİRMEDİ

İlkokulu Ankara'da, ortaokul ve liseyi İstanbul'da yatılı okulda, üniversiteyi de Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde okudum. Yatılı okulda okumamın avantajları oldu. Çünkü o dönem aileler engellilik konusunda çok bilinçli değildi. Ablam da görme engelliydi ama o okuyamamıştı. Hem kadın hem de görme engelli olmaktan dolayı sıkıntı yaşamıştı. Bir yandan da ayaklarımın üzerinde kalmayı öğrendim. Yatılı okullar kendi kararımı vermeyi öğretti. İlkokul beşte bile gideceğim okula kendim karar verdim. Yatılı okumanın elbette dezavantajları vardı. Mesela hiçbir zaman önlüğümü annem giydirmedi. Çocuksunuz ve sevgiye en çok ihtiyacınız olduğu anlarda yatılı okulun ruhen soğuk binalarında bulunuyorsunuz. Yemekleri de kötü olurdu. "Bunu beğenmedim" deme ve şımarma şansınız yoktu. Eğitim de kötüydü. Okula gitmemek için bir bahane de uyduramazdınız. Anne başım ağrıyor diyemezsiniz çünkü "Oğlum seni doktora götüreyim" diyecek anneniz yok ki yanınızda. Çocukluğunuzun o döneminde bir asker gibisiniz.

METROLARDA KAYBOLUYORDUM

Yalnız başıma yurt dışına gittim. Cebimde 1500 dolar vardı ve görme engelliydim. Bu bir riskti, ben de bu riski aldım. Telefonla tanıştığım biri beni havaalanında karşılayacaktı, gelmezse kimsem olmayacaktı. 'Yapabilirim' inancı ve özgüvenim olmasaydı yapamazdım. New York'ta tutunmak çok da kolay değil. Bir kere şehir çok büyüktü; herkes elinde haritalarla gezerken ben metrolarda kayboluyordum. Kaybolduğum zaman da hiç negatif düşünmüyordum. "New York'ta başarmam gerekiyorsa başaracağım" demiştim. İlk gittiğim birkaç hafta bodrumda farelerin olduğu yerlerde yatmıştım. Bu süreci yaşamanız sizi olgunlaştırıyor ve daha güçlü kılıyor. Daha sonra Kanada'da yaşadım. Orada da çok zorluk çektim. Kimse benimle yaşamak istemiyordu. Tek başına ev tutmak da maliyetliydi. Görmediğim için 'yemeğini ben mi yedireceğim, ben mi bakacağım' diye düşünülüyordu. Kalacak kimse bulamıyordum. Sonra birileri yardımcı olmak için yanına aldı. İki hafta sonra ev arkadaşım o kadar memnun kaldı ki. Çünkü bulaşık yıkıyor, evin temizliğini yapıyordum. Kendi işimi kurdum, Türkçe yayın yapan bir radyo açtım. Önceden beni "Kör Kenan" diye çağırırlardı, iş hayatına girince 'Radyocu Kenan' demeye başladılar. Bir engelli herhangi bir işi çok iyi yaparsa bu engelinin önüne geçer. Mesela engelli kadınlarda da kadınlık kimlikleri en sonda gelir.

BİZİM DE SABRIMIZ TAŞIYOR

Görme engelli kişi biraz da eğitmendir ve toplumun engelsiz kısmını eğitmekle yükümlü hisseder. Bizim de sabrımız taşıyor. İnsanları idare etmek istemediğimiz, "Yeter!" dediğimiz anlar oluyor. Problem olduğu zaman yasal hakkınız var ama uygulanmıyor. Bankada mesela sürekli şahit isteniyor. Oysa kanun değişti ama hala ısrarla eski kanun uygulanmaya çalışılıyor. Belli bir süre sonra yoruyor sizi. Çünkü engelsizler bazen kaba davranabiliyorlar. Ankara'da otobüse bineceğim zaman biri durdurup "Yanlış otobüse biniyorsunuz" diyor halbuki nereden biliyorsun? Körler okulu var ya sizin bütün hayatınızın oradan ibaret olduğunu düşünüyor. Bazen "Otobüsün geldi" deyip kolundan tutup araca binmeye zorluyor. Bu tür davranışlar rahatsız ediyor. 'Size eşlik edebilir miyim?', 'Yardıma ihtiyacınız var mı?' soruları çok hoşuma gidiyor. Hepimiz insanız, biz de güzel söz ve güzel davranış biçimi istiyoruz. Bazıları kolunuzu öyle bir tutuyor ki sanki hapishaneye götürüyor.

BEN KÖRLÜĞÜMLE GÜZELİM

Körlüğümle ilgili sorulardan rahatsız olmuyorum ama "Görme imkanınız yok mu?" diye sorulunca biraz acayip oluyor. Var da ben açtırmak istemiyorum. Bunları aşmamız lazım. Toplum bizim körlüğümüzü kabul etmiyor. Benim körlüğüm benim farklılığım. Hepimiz görseydik hepimiz kadın ya da erkek olsaydık, hepimizin zeka seviyesi hepimizin saçı aynı renk olsaydı, emin olun dünyanın hiçbir keyfi olmazdı. Hepimiz farklı bir renkiz. Hepimiz bu farklarla güzeliz; ben körlüğümle güzelim, siz saçınızın rengiyle güzelsiniz.

GÖRMEYENLER SAZ ÇALSIN!

Yatılı okurken bazı arkadaşlarım ağlardı. Ben de "Ağlamayın. Annenize, babanıza bir şey olursa bize kim bakacak? Bu okulu okumamız lazım" derdim. O dönemde lider ve yönlendirici özelliğim ortaya çıktı. Çocukluğumda da maceracı yönüm vardı. Yeni şeyleri keşfetmeyi severdim. Önceleri görmeyenlerin saz öğrenmesi gerekir gibi bir bakış vardı. Hatta görmeyenlerin sesi de güzel olur diye düşünülürdü. Yatılı okullarda saz öğretmeye çalışırlardı, ben istemezdim. Çünkü herkesin yaptığı işi yapmak yerine her zaman farklı olmak isterdim. Evlilik konusunda da sıkıntı yaşamışızdır. Görmeyen birinin görmeyen biriyle evlenmesi gerekiyormuş gibi davranılır. Arkadaşlarım beni tanıdıkları halde bazen bu konuda çıldırtırlar. "Şöyle bir kız var" derler, bir bakarım görmeyen biri. Görmeyen bir kadınla evlenmem gibi bir düşüncem yok ama diğeri de dayatma, bu da beni rahatsız ediyor. Oysa engelli engelsiz bir arada yaşadıkça mutlu oluruz. Birçok görme engelli kişinin gören biriyle yaptığı evliliğin iki gören kişinin evliliğinden daha mutlu olduğuna şahidim.

SUÇ İŞLEDİĞİM İÇİN KÖR DEĞİLİM

Hepimizin eksiği var. Bizi mükemmel yapan şey birbirimizin eksiğini tamamlamaktan geçiyor. Eksiklerimizi tamamladıkça ortaya güzel şeyler çıkıyor. O zaman herkes dağ başında yaşasın. Niye bir mahallede, bir evde bir arada yaşıyoruz? Toplum, aile, ülkeler böyle ortaya çıkıyor. O farklılıkların bir arada yaşaması her şeyi güzel yapar. Aslında toplumlar engellilik felsefesini kırsalar Kürtlük, Türklük ya da farklı ırkların bir arada yaşamasıyla ilgili de sıkıntı yaşanmaz. En temelde engelliler içselleştirilse diğer farklı insanlar da içselleştirilecek. Küçüktüm, çocuklar bana taş atardı. Çünkü sizi farklı biri gibi ve belki de tehlike gibi görüyor. Aile "Yaramazlık yaptığı için Allah gözünü kör etmiş" diyor. O da körlüğümüzü bir günah üstüne kuruyor. Bir suç işlemişiz de kör olmuşuz gibi. Toplum maalesef bizi ya melek ya da şeytan olarak adlandırıyor. Oysa biz ne meleğiz ne şeytan, biz insanız. Görme engelli biri olarak başarımı kimse kabul etmek istemiyor. Vahiy geliyor sanki bana. Halbuki Allah bize bir zeka vermiş. Kimileri "Benden bile zeki" diyerek hakaret bile ederler.

GÖRMEYEN HİSSEDER mi?

Görmeyenler hisseder, insanı sesinden tanır derler. İnsanların beş duyusu var. Bu durumu açıklamak için bir futbol takımı düşünün. Takımda biri kırmızı kart görünce 11 kişilik takım, 10 kişiye düşer ve 10 kişi, 11 kişilik iş yapar. Sorumluluk alanı 10 metreyse 12 metreye çıkar. Diğer arkadaşının eksiğini kapamaya çalışır. Bizdeki durum da bu. Beyin öyle bir kurguluyor ki görme enerjinizi duymanıza, dokunmanıza ya da tat almanıza yönlendiriyor. Benim kulağım sizden daha iyi duymuyor sadece konsantrasyonum arttığı için daha iyi sonuç alıyorum. Siz beyninizin görme kısmını kullanarak insanları tanıyorsunuz, bizler daha çok ses tınısından ya da dokunarak tanıyoruz.

ENGELLİLER HAKKINI ARAMAYI BİLMELİ

Engelliler hakkını aramayı bilmeli. Biz hakkımızı istemedikçe süreç daha yavaş ilerliyor. Üniversitedeyken sosyal faaliyetlerimiz olurdu. Mesela sesli betimlemeli çalışmayı Türkiye ilk defa biz getirdik. Film izlerken keyif alamıyoruz hep görsellik var, nasıl yapsak da bu sistemi getirsek derken Boğaziçi Üniversitesi'ndeki Mithat Alam Film Merkezi'ne teklifi götürdük. Gönüllü çalışmasıyla başladı ama şu anda gayet iyi bir noktada. Filmdeki görsel kısımlar diyalogları öldürmeden, filmin keyfini bozmadan anlatılıyor. Haftaya da engelsiz film festivalimiz var. Aile Bakanlığı'nın himaye ettiği bir çalışma.

TEK SIKINTIM İNSANLAR

Görme engelliler için yapılan 'yazık', 'günah' muhabbetini geçelim artık. Hiç de yazık değil. Benim tek sıkıntım insanlar, körlüğüm değil ki. Farklılıkları içselleştirmeyen sistem benim sıkıntım. Körlüğümle ilgili inanın ki sıkıntım yok aksine keyif alıyorum ve gerçekten mutluyum. Dünyaya farklı bakıyorum. Yedi milyar insan da farklı bakıyor. Birbirimize benzemeyince her şey farklılaşıyormuş gibi geliyor insana. Oysa engelliği kabullenmek diğer farklılıkları da kabullenmeyi hızlandıracak.

DELİLİK YAPMAKTAN ÇEKİNMEYİN

Temel felsefemizi yapamaz üzerine değil, yapabilir üzerine kurarsak dünya değişecektir. Hayatımda hiç vazgeçmedim. Yüzmek istedim, üç kez boğulma tehlikesi geçirdim ama yüzdüm. Kanada'da üç defa donma tehlikesi yaşadım. Birinde uykum geldi, uyusam öleceğim ama hiçbir zaman tek başına gezmekten vazgeçmedim. Dünyanın en mutlu beş yüz milyonunda ben varımdır. Çünkü dünyaya pozitif bakıyorum. Yeni bir güne yeni bir dünyaya iyi bir şeyler yapmak üzere mutlu bir şekilde uyanıyorum. Önerim vazgeçmemek ve en güzelinin, en iyisinin olabileceğine inanmak. Önce siz inanacaksınız. Siz inanmazsanız hiçbir şey yapamazsınız. ABD'ye gitmek istediğimi söylediğim bir abim "Kenan bana hikaye anlatma gitmek isteyen gider" demişti. O cümleyi duyar duymaz on gün için karar verdim ve gittim. Delilik yapmaktan kaçınmayın, güzel delilikler her zaman iyidir. Hayatta risk alın. Risk almazsınız kendinizi tekrar edersiniz. Vasfınızdan bir şeyler katın, inisiyatifi elinize alın.

ÖDÜLÜ UYGUN GÖRDÜLER

2009'da Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri olarak göreve başladım. Yaklaşık iki yıl sürdü. Daha sonrasında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kurulunca oraya geçtim. Yaklaşık iki yıldır da bakanlık müşaviri olarak görev yapıyorum. Üçlü kararname dediğimiz; Başbakan, Cumhurbaşkanı, Bakan imzasıyla atanan ilk görme engelli bürokrat benim. Geçen hafta da 'GAP Gazeteciler Birliği' tarafından engellilik konusundaki çalışmalarımdan ötürü ödül aldım. Sağ olsunlar bu ödülü uygun gördüler. Toplumun belli bir kesiminin arkanızda olduğunu hissedince keyif alıyorsunuz. Böyle bir destek çok mutlu etti bizi.

İlk görme engelli bürokrat olmak güzel ama bir yandan da üzücü. Mesela görme engelli bir müsteşar, bir bakan ya da bakan yardımcısı niye olmasın? Her bakanlıkta engelli bir danışman olmasının gerekliliğine inanıyorum. Toplum görme engelli kişiye santralde çalışmayı uygun görüyor. Bir dönem görme engelliler avukatlık yapar algısı vardı.

İlk kez 2007 yılında görme engelliler için yapılmış hissedilebilir yüzey uygulamasını görmüştüm. Bir firma Çin'den getirmişti. Bakmıştım, dokunmuştum. "Bunun Türkiye'de olması mümkün değil. Kimse kaldırımlara bunu yapmaz" demiştim ama içim gitmişti, çok üzülmüştüm. Bu bize çok uzak derken 2011'de icraata gelince nasip oldu. Standart çalışmasını yaptık, üzerinde epey uğraştık. Türkiye'de ilki gerçekleştirdik. Önceden ürünler pahalıya geliyordu ama şimdi zorunlu hale getirince belediyeler buna ağırlık verdi. Siz isterseniz, çözüm noktasını açarsınız her şey çözülüyor. Bir kere önce kafamızda çözmeye odaklanmalıyız. Bakın belediyeler çözmek için uğraşınca takır takır çözülmeye başladı. Maliyeti düşürdüler. Sivil toplum kuruluşları ve belli bakanlıklardan oluşan komisyonlar her ilde denetleme yapıyor. Bunları düzeltmeyen kurumlara gerekirse ceza verilecek. Çünkü engelliye uygun bir Türkiye ve engelsiz bir ülke olsun istiyoruz. Birlikte aynı kaldırımda yürüdüğümüz aynı parkta oturduğumuz aynı televizyonu izlediğimiz aynı sinemaya gittiğimiz bir Türkiye istiyoruz. Vizyondaki bir filmi yan yana izleyip birlikte gülebiliriz. Bir avuç inanmış insan dünyayı değiştirebilir. Sistem değişmedikten sonra bir şeyin değişeceğine inanmıyorum.

Kaynak:

www.roportajgazetesi.com

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber