'PYD'nin sürece katılmaması için ağırlığımızı koyduk'

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Cenevre görüşmeleriyle ilgili, "PYD'nin bu sürece katılmaması için ağırlığımızı koyduk gerekirse bir daha koyarız. Bizim boykot etmemizle birlikte süreç biraz da Birleşmiş Milletler tarafından yürütülecek" dedi.

Kaynak : İhlas Haber Ajansı
Haber Giriş : 28 Ocak 2016 20:20, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42

Başbakan Davutoğlu, "İskele Sancak Başbakan Özel" programında Kanal 7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet'in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

"Türkiye, Cenevre görüşmelerinin başlangıcı ve katılım noktasında istediğini elde etti mi?" sorusu üzerine Davutoğlu, "Zorlu bir süreç, yüzbinlerce kaybedilen insanın, milyonlarca mültecinin olduğu çok büyük, derinleşmiş bir krizden bahsediyoruz. Türkiye olarak en başından itibaren ilkeli bir tavır sergiledik. Önce sistem çökmesin, devlet yapısı dağılmasın diye Suriye rejimini ikna etmeye çalıştık. Halkına karşı savaş yapmaması için. Daha sonra Suriye rejimi kendi halkına zulmetmeye başladığında ve mülteciler Türkiye'ye doğru akın akın gelmeye başladığında bu sefer, 'ılımlı bir muhalefetin varlığı ile belli bir aşamada bir barış sürecinin önünü açabilir miyiz' diye bu muhalefetin ılımlı bir çizgide kalması, iyi organize olması için çaba sarf ettik. Daha sonraki aşamalarda baskı ve zulüm arttıkça ortaya çıkan terör tehditlerine karşı da Türkiye'nin güvenliğini temin edecek adımlar atmakta da tereddüt etmedik. Bugüne kadar da gelindi" yanıtını verdi.

Suriye'de toplumun çok derinden fay hatlarıyla kırılan bir toplum oluştuğunu belirten Davutoğlu, "Bunun en büyük vebali Esad rejimine sonra bu zulme sessiz kalan uluslararası toplumun ve nihayet bu boşlukla birlikte ortaya çıkan ve Esad rejimi kadar barbarca cinayetler işleyen DEAŞ gibi terör örgütlerinin, PYD ve YPG gibi kendi bulunduğu bölgelerde etnik kıyım yapacak şekilde Kürt Suriyelilere de baskı yapan organize gruplarındır" dedi.

MASADA KİMLER OLMALI?

Uzun zamandan beri "Masada kimler olmalı?" sorusuna yanıt arandığını anlatan Davutoğlu, şunları söyledi:

"Bütün bu formatı şekillendiren Cenevre-1 görüşmesini 2012 Haziran'ında Cenevre'de yapmıştık. Çok zorlu bir süreçti. Orada Dışişleri Bakanı olarak ülkemizi temsil etmiştim. Hillary Clinton, Lavrov ve bütün diğer şeylerle zorlu bir çerçeve oluşmuştu. Bu çerçeve şu esasa dayanıyordu: Bir geçiş süreci olsun. Bu geçiş süreci esnasında iki tarafın da kabul edebileceği isimlerden müteşekkil bir geçiş hükümeti kurulsun ve bütün otorite bu geçiş hükümetine devredilsin. Tabi bu Esad'ın gücünü de bu geçiş hükümetine devredeceği bir model öngörüyordu. 2012'den bu yana 3.5 yıl geçti ve 2014 Şubat'ında gene Cenevre'de bir araya gelindi, orada da netice alınamadı. Çünkü rejim bütün bu süreci kendi zulmünün devamı, hükümranlığının devamı için bir araç olarak kullanıyor, gerçek bir müzakereye girmiyor. Şimdi de değişik kanallardan gelen bilgilere baktığımızda rejimin, böyle bir Cenevre mutabakatı çerçevesinde bir adım atacağına dair kesin bir yaklaşımı yok. Bu arada ortaya çıkan bazı grupların burada nasıl yer alacağı... PYD, YPG bunlardan biri. DEAŞ bizim için bir terör örgütü zaten masanın dışında, herkes öyle görüyor fakat biz YPG ve PYD'yi de bir terör örgütü olarak gördüğümüz için masada olmaması konusundaki ilkesel tutumumuzu sergiledik ve önemli bir netice elde ettik."

"YPG VE PYD'YE DAVETİYE GİTMEDİ"

"Terör örgütü PYD ve YPG'ye davet gitmediğini" kesin bir dille ifade eden Davutoğlu, şöyle devam etti:

"Türkiye'nin tutumu kesinlikle Suriyeli Kürt kardeşlerimize karşı değildir. Nitekim Irak'ta Kürt kardeşlerimizi temsil ettiğine inandığımız Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'nin yöneticileri ile Sayın Barzani ile çok yakın işbirliği içindeyiz. Dolayısıyla bizim herhangi bir etnik gruba karşı hele hele ülkesinde en fazla Kürt nüfus barındıran bir ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin Kürt'lerin menfaatine karşı Irak, Suriye ve İran'da, herhangi bir yerde tavır alması söz konusu değildir. Aksine Kuzey Irak'ta bir problem olduğunda hem Kürt kardeşlerimiz Türkiye'ye sığınmışlardır hem de bugün bütün imkanlarımızla onlara destek oluyoruz. Karşı çıktığımız husus, PKK ile doğrudan organik bağa sahip olan YPG ve PYD yani YPG silahlı kanadı, PYD de siyasi kanadı."

"Karşı çıkmamız, mutlak bir karşı çıkış değildi başta" diyen Davutoğlu, "2013 yazında Türkiye'deki çözüm süreci bağlamında 'bütün silahlı unsurlar Türkiye'den çıkacak' taahhüdü yapıldığında görüşmeler de sürdü. O zaman PKK'nın bütün silahlı unsurlarını Türkiye'den çıkarıp Türkiye'de bir daha silahlı mücadeleye girmeyeceği taahhüdü vardı. Dolayısıyla PYD'ye de yaklaşımımız aynı değildi. Ama zamanla özellikle 2014 baharından itibaren PYD, PKK ve YPG'nin tutumunda bir değişim gözlendi. O da Suriye'deki konjonktür, DEAŞ'a karşı mücadele için YPG'yi elverişli bir unsur olarak görmeye mütemayil bir ortam doğurduğu için bazı ülkeler nezdinde, başta ABD... Açıkçası PYD, YPG ve PKK, bu durumu fırsata çevirip netice almaya ve Türkiye'yi de hedef almaya başladılar" şeklinde konuştu.

"O ZAMAN PYD'YE ÜÇ ŞART İLERİ SÜRMÜŞTÜK"

Davutoğlu, 2013 yazında PYD'ye üç şart ileri sürdüklerini açıklayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bir, Türkiye'ye karşı hiçbir terörist veya zarar verici eylemde bulunmayacaksınız. Zaten o dönemde PKK da silahlı unsurlarını çekeceği için buna 'evet' diyorlardı. İki, Suriye rejimi ile işbirliği yapıp Suriye halkına zulmetmeyeceksiniz, rejime karşı net tutum tavır koyacaksınız. Bunu yapmadılar. Üç, de facto bir yapı oluşturmaya kalkmayacaksınız. Sonuçta bir masa oluştuğunda o masaya diğer muhaliflerle birlikte oturup birlikte Suriye'yi inşa edeceksiniz, diğerlerini bağlayıcı bir adım atmayacaksınız. Şimdi baktığımızda bu üç şey yapıldı mı? Yapılmadı. Türkiye'ye dönük olarak açık bir tehdit halinde önce Kobani eylemleri bahane edilerek arkasından da 21 Temmuz'dan itibaren daha önce de başlayan 7 Haziran'dan itibaren silahlanma, ayaklanma çağrılarıyla Suriye'deki mücadeleyi Türkiye'ye taşımaya kalkıştılar. Bugün dahi Cizre'de, Silopi'de yapmak istedikleri bu. Suriye'deki yöntemleri Türkiye'ye taşımaya kalktılar. Suriye'den silah aktarma ki artık Suriye-Irak sınırı olmadığı için pratikte, Suriye-Irak sınırı diye bir sınır işlevselliğini kaybettiği için Irak'taki PKK ile Suriye'de PYD arasında bir fark kalmadı. Çatışan militanlar ordan oraya geçiyor, silahlar geçiyor, her iki kanattan Türkiye'ye sokmaya çalışıyorlar."

"BU KONUDA KİMSE HAYAL ALEMİNDE YAŞAMAMALI"

"ABD'ye göre PKK ayrı PYD ayrı" sorusuna yönelik Başbakan Davutoğlu, "Amerika, kendi ulusal tanımlamasını... Joe Biden'le bu konuyu çok açık bir şekilde konuştuk, kendisine elimizdeki tüm belgelerle hangi yollardan nasıl bir PYD ve PKK'nın Türkiye'deki terör faaliyetlerini kanalize ettiklerini gösterdik. Bu konuda kimse hayal aleminde yaşamamalı, istihbarat verileri elimizde" dedi.

"BİDEN, 'BU KONUDA TÜRKİYE'NİN KAYGILARINI ANLADIKLARINI' SÖYLEDİ"

"Bu konuda Biden ne dedi?" sorusu üzerine ise Davutoğlu, şöyle yanıt verdi:

"Bu konuda Türkiye'nin kaygılarını anladıklarını' ifade etti zaten anlamamış olsalardı heralde PYD'nin masaya davet edilmesi için Amerika farklı bir tutum alırdı. Özellikle Sayın Biden'ın ziyaretinde getirdiğimiz argümanların hepsi etkili oldu. Gerek İngiltere'de Almanya'da yaptığımız görüşmeler, ABD ile yaptığımız görüşmeler ve çok net ifadeyle uluslararası basına da söyledim: Suriyeli Kürtler olmadan masa kurulmaz çünkü Suriyeli Kürtler mutlaka masanın parçası olmalıdır; Araplar, Türkmenler, Sünniler, Nusayriler, Hristiyanlar olmalıdır. Bunların hepsi masa etrafında olmadan nihai netice alınmaz. Ama terör unsurları olmamalıdır. Bu anlamda da PYD'nin bu sürece katılmaması için ağırlığımızı koyduk gerekirse bir daha koyarız. Bizim boykot etmemizle birlikte süreç biraz da Birleşmiş Milletler tarafından yürütülecek yani herkesin oturduğu bir masa olmayacak muhtemelen ilk aşamada. Ama muhalefet ki hepsine bu anlamda şuanda toplantı olan Suriye Ulusal Koalisyonu ve Suriye Muhalefet Cephesi'ne, ılımlı cepheye de teşekkür ediyoruz çünkü onlar da Türkiye'nin tavrını benimsediler, Türkiye'ye olan yakınlıklarını, sadakatlerini gösterdiler ve 'PYD masaya oturursa biz masaya gelmeyiz' dediler."

"BİZ TEK BAŞIMIZA MUHATAP ALINACAĞIZ' DİYORLAR"

Muhalefetin taleplerini anlatan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Onlar birkaç unsuru öne çıkarmışlar; bir, Suriye'de rejimin yürüttüğü barbarca saldırıların durması. En çarpıcı olanı da Madaya'da olduğu gibi bir mahalleyi, bir bölgeyi bütün insani yardımlardan, yiyecekten, gıdadan, suyu kesip açlığa mahkum etmek suretiyle Ortaçağ zihniyetini yansıtan bir savaş taktiği uyguluyor. İnsanlar iskeletler haline dönüşmüş, yıllardır bu takip ediliyor. Buna karşı muhalefetin haklı talepleri var. Bu saldırılar durmalı. İkincisi de muhalefet tarafı net olmalı. Yani nasıl rejim bir tarafta oturuyor, muhalefet de karşı tarafta pür ve açık bir şekilde oturmalı. Veya ayrı odalarda ise muhalefetin odası bir oda olmalı. Yani muhalefetin içinde rejimle işbirliği yapan unsurlar olmamalı. Nitekim PYD bu unsurlardan biridir, 'Tensik' denilen grup bu unsurlardan biridir. 'Bunlar olmayacak biz tek başımıza muhatap alınacağız' diyorlar. Şimdi bu görüşlerini olgunlaştırmaları açısından kendi aralarında müzakereler sürüyor, Birleşmiş Milletler'den cevap bekliyorlar. Özellikle insani bakımdan büyük trajedi yaşanan bölgelerde rejimin zulmünün durdurulması ve müzakerelere giderken buralara insani yardımın ulaşması için bir talepleri var. Bunlar yerine getirilmesi durumunda hemen gerekli adımlar atılacak."

"YÜZBİNLERCE İNSANIN CANSIZ BEDENİNDEN BAHSEDİYORUZ"

Başbakan Davutoğlu, Cenevre'deki yapılması planlanan müzakerelerden bir sonuç alınıp alınmayacağına ilişkin, "Ben bu şekilde onlarca müzakerede bulundum açık söylemek gerekirse kısa sürede netice alınmasını kolay görmüyorum. Yani birçok zorlu müzakerelerin içinde bulundum ancak ortada o kadar büyük bir insani suç var ki yüzbinlerce insanın cansız bedeninden bahsediyoruz ve uluslararası toplumun bütün bunlara sessiz kalmasından bahsediyoruz. Dolayısıyla kolay değil. Maalesef Suriye içinde zaten hassas olan etnik ve mezhebi gerilimler derinleşmiş durumda ama başka da bir alternatifi yok. Yani oturulup konuşulacak ve mutlak surette bir geçiş süreci kabul edilerek bu geçiş süreciyle birlikte Suriye'de tekrar yaraların sarılmasını getirecek bir dönemin açılması için gayret sarf edilecek. Bunun başka yolu yok" ifadelerini kullandı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, yeni anayasa hazırlık çalışmalarına ilişkin, "Olmayacak diye başladığımız zaman zaten kendi kendini getiren bir kehanet haline dönüşür, olmaz. Bırakalım, olmaması halinde dahi şartları öyle olgunlaştıralım ki 'Bu ülkede, anayasa yapılamaz' gibi bir kanaat oluşmasın" dedi.

Davutoğlu, Ülke Tv ve Kanal 7 televizyonlarının ortak canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Yeni anayasa çalışmaları kapsamında yapılanları anlatan Davutoğlu, her gün yeni bir tartışma çıkararak bir yere varılamayacağını, Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun düzgün bir şekilde çalışması gerektiğini söyledi.

Yeni anayasa çalışmaları kapsamında halka, "Niye yeni anayasaya ihtiyaç duyuyoruz"un anlatılması, bunun da siyasi edep ve nezaket kuralları içinde yapılması gerektiğine dikkati çeken Davutoğlu, "Birbirimizi itham ederek, birbirimiz hakkında ileri geri konuşarak ve anayasa tartışmalarını sadece başkanlık meselesine irca ederek netice almamız çok zor. Yani muhalefetin, Türkiye'nin sanki anayasa meselesi bir tek başkanlığı engellemek gibi bir boyutta görmesi kendileri için de doğru değil. Konuşalım, başkanlık meselesini de tartışalım, onların bir teklifi varsa onu da tartışalım. Ama artık şu anayasa yükünü omzumuzdan atalım" diye konuştu.

Diğer siyasi partilerin genel başkanlarına da "6 aylık bir süre tanıyalım" dediğini aktaran Başbakan Davutoğlu, onların da prensipte bunu kabul ettiğini, şimdi bu süreyi Komisyon'un tekrar konuşacağını belirtti.

Davutoğlu, 6 ay boyunca herkesin Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun çalışmalarına destek vermesi gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Olmayacak diye başladığımız zaman zaten kendi kendini getiren bir kehanet haline dönüşür, olmaz. Bırakalım, olmaması halinde dahi şartları öyle olgunlaştıralım ki 'Bu ülkede, anayasa yapılamaz' gibi bir kanaat oluşmasın. Bazıları bu ülkede anayasa yapılamayacağını ispat etmeye çalışıyor. Bizim, sivil otoritenin, halkın seçtiği Meclis'in bir anayasa yapabileceğine inancımızı korumamız ve bunu gösterebilmemiz lazım. Ben, 'Bu olmazsa ne olur?' konuşmasını şimdiden yapanların bu komisyon çalışmalarını sabote etmekte olduklarını görmelerini istiyorum."

- "Türkiye'nin kaybedecek vakti yok"

Erken seçimin olmayacağını daha önceden söylediğini hatırlatan Davutoğlu, "baskın seçim" tabirinin de doğru ve etik olmadığını kaydetti.

Davutoğlu, halkın normal şartlarda kullanmayacağı bir tercihin, baskın olarak elde edilmeye çalışıldığı takdirde halk tarafından ters tepki verileceğine işaret etti. Şu anda halkın kendilerine yüzde 49,5 oy verdiğini ve cumhuriyet tarihindeki en fazla seçmen desteğine sahip parti olduklarını belirten Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Ben, tekrar halkın huzuruna gidip, 'Bize yeteri kadar destek vermediniz, bir daha deneyelim' demeyi doğru bulmam. Önce halkın bizden beklentilerini yerine getiririz. Biz, 'Reform hükümetiyiz' demişiz. Reformları tamamlamadan halkın huzuruna tekrar gidiyoruz. Bu doğru olur mu? Ayrıca yurt dışında yüzlerce yatırımcıyla görüştüm. Oturup konuştuğunuzda en çok Türkiye'ye tekrar ilgi uyanmalarına sebep olan şey 1 Kasım seçimlerinde oluşan istikrar ortamı. Eğer 'yeni bir seçim' dediğiniz anda bütün bu yatırımcılar frene basar. Bütün bu yatırımcılar, 'Bu seçimin de neticesini görelim ondan sonra' der. Türkiye'nin ise kaybedecek vakti yok."

Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2009'da farklı sebeplerle seçimi erkene almak isteyenlere karşı söylediği, "Bunu dile getirmek bile ihanettir" sözlerini anımsattı.

Şimdi herkesin kendi işine yoğunlaşması gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, "Anayasa Uzlaşma Komisyonun da kendi işini yapmasına fırsat vermemiz lazım. Bizim de kamuoyumuzu anayasa konusunda bilgilendirmemiz lazım. Yapacağımız iş bu" dedi.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, yeni anayasa hazırlık çalışmalarına ilişkin, "Olmayacak diye başladığımız zaman zaten kendi kendini getiren bir kehanet haline dönüşür, olmaz. Bırakalım, olmaması halinde dahi şartları öyle olgunlaştıralım ki 'Bu ülkede, anayasa yapılamaz' gibi bir kanaat oluşmasın" dedi.

Davutoğlu, Ülke Tv ve Kanal 7 televizyonlarının ortak canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Yeni anayasa çalışmaları kapsamında yapılanları anlatan Davutoğlu, her gün yeni bir tartışma çıkararak bir yere varılamayacağını, Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun düzgün bir şekilde çalışması gerektiğini söyledi.

Yeni anayasa çalışmaları kapsamında halka, "Niye yeni anayasaya ihtiyaç duyuyoruz"un anlatılması, bunun da siyasi edep ve nezaket kuralları içinde yapılması gerektiğine dikkati çeken Davutoğlu, "Birbirimizi itham ederek, birbirimiz hakkında ileri geri konuşarak ve anayasa tartışmalarını sadece başkanlık meselesine irca ederek netice almamız çok zor. Yani muhalefetin, Türkiye'nin sanki anayasa meselesi bir tek başkanlığı engellemek gibi bir boyutta görmesi kendileri için de doğru değil. Konuşalım, başkanlık meselesini de tartışalım, onların bir teklifi varsa onu da tartışalım. Ama artık şu anayasa yükünü omzumuzdan atalım" diye konuştu.

Diğer siyasi partilerin genel başkanlarına da "6 aylık bir süre tanıyalım" dediğini aktaran Başbakan Davutoğlu, onların da prensipte bunu kabul ettiğini, şimdi bu süreyi Komisyon'un tekrar konuşacağını belirtti.

Davutoğlu, 6 ay boyunca herkesin Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nun çalışmalarına destek vermesi gerektiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Olmayacak diye başladığımız zaman zaten kendi kendini getiren bir kehanet haline dönüşür, olmaz. Bırakalım, olmaması halinde dahi şartları öyle olgunlaştıralım ki 'Bu ülkede, anayasa yapılamaz' gibi bir kanaat oluşmasın. Bazıları bu ülkede anayasa yapılamayacağını ispat etmeye çalışıyor. Bizim, sivil otoritenin, halkın seçtiği Meclis'in bir anayasa yapabileceğine inancımızı korumamız ve bunu gösterebilmemiz lazım. Ben, 'Bu olmazsa ne olur?' konuşmasını şimdiden yapanların bu komisyon çalışmalarını sabote etmekte olduklarını görmelerini istiyorum."

- "Türkiye'nin kaybedecek vakti yok"

Erken seçimin olmayacağını daha önceden söylediğini hatırlatan Davutoğlu, "baskın seçim" tabirinin de doğru ve etik olmadığını kaydetti.

Davutoğlu, halkın normal şartlarda kullanmayacağı bir tercihin, baskın olarak elde edilmeye çalışıldığı takdirde halk tarafından ters tepki verileceğine işaret etti. Şu anda halkın kendilerine yüzde 49,5 oy verdiğini ve cumhuriyet tarihindeki en fazla seçmen desteğine sahip parti olduklarını belirten Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Ben, tekrar halkın huzuruna gidip, 'Bize yeteri kadar destek vermediniz, bir daha deneyelim' demeyi doğru bulmam. Önce halkın bizden beklentilerini yerine getiririz. Biz, 'Reform hükümetiyiz' demişiz. Reformları tamamlamadan halkın huzuruna tekrar gidiyoruz. Bu doğru olur mu? Ayrıca yurt dışında yüzlerce yatırımcıyla görüştüm. Oturup konuştuğunuzda en çok Türkiye'ye tekrar ilgi uyanmalarına sebep olan şey 1 Kasım seçimlerinde oluşan istikrar ortamı. Eğer 'yeni bir seçim' dediğiniz anda bütün bu yatırımcılar frene basar. Bütün bu yatırımcılar, 'Bu seçimin de neticesini görelim ondan sonra' der. Türkiye'nin ise kaybedecek vakti yok."

Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2009'da farklı sebeplerle seçimi erkene almak isteyenlere karşı söylediği, "Bunu dile getirmek bile ihanettir" sözlerini anımsattı.

Şimdi herkesin kendi işine yoğunlaşması gerektiğini vurgulayan Davutoğlu, "Anayasa Uzlaşma Komisyonun da kendi işini yapmasına fırsat vermemiz lazım. Bizim de kamuoyumuzu anayasa konusunda bilgilendirmemiz lazım. Yapacağımız iş bu" dedi.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber