Kurtulmuş: Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanayız

Kurtulmuş : "Biz Suriye'nin, şu anda lime lime parçalanmış olan Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanayız. Hatta açıkça söyleyebiliriz ki belki bölgedeki güçler arasında sadece Türkiye, Suriye'nin bütünüyle bir arada kalmasını savunan ülkelerden birisidir. Yani orada bir bölge Nusayri bölgesi olsun, bir bölge Kürt bölgesi olsun, bir bölge Arap bölgesi olsun gibi bir ayrıma asla rıza göstermeyiz"

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 07 Şubat 2016 13:13, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Kurtulmuş: Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanayız

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, "Biz Suriye'nin, şu anda lime lime parçalanmış olan Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanayız. Hatta açıkça söyleyebiliriz ki belki bölgedeki güçler arasında sadece Türkiye, Suriye'nin bütünüyle bir arada kalmasını savunan ülkelerden birisidir. Yani orada bir bölge Nusayri bölgesi olsun, bir bölge Kürt bölgesi olsun, bir bölge Arap bölgesi olsun gibi bir ayrıma asla rıza göstermeyiz" dedi.

Kurtulmuş, gazeteci Hakan Çelik'in sunduğu CNN Türk'te yayımlanan "Hafta Sonu" programında gündeme ilişkin konuları değerlendirdi.

Halep'ten Türkiye'ye doğru göçe ilişkin soru üzerine, Kurtulmuş, "Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir" sözünü hatırlatarak, kendilerinin bunu 8-9 ay önceden gördüğünü söyledi. Kurtulmuş, "Halep burada en kritik illerden birisi. 'Halep'te bir durum değişikliği olursa Türkiye muhtemel yeni yüz binlerle ifade edilecek bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalır' şeklindeki görüşümüzü biz aylar öncesinden, en az 8-9 ay öncesinden ifade ediyorduk. Maalesef korkulan oldu" ifadelerini kullandı.

"DAEŞ'e saldırı yapıyoruz" görüntüsünün altında sivillerin ve muhaliflerin elinde bulunan yerlere saldırılar yapıldığını aktaran Kurtulmuş, şöyle devam etti:

"Bu iller arasındaki en kritik il de muhaliflerin elinde olan Halep iliydi. Halep bize çok yakın, o bölgenin muhaliflerin can damarı sayılabilecek bir yer. Lazkiye bölgesine iniş yolu üzerinde çok stratejik bir bölge, orada yapılan saldırıların Türkiye'yi insani bakımdan birinci derece ilgilendirdiği aşikardır. Maalesef şimdi o krizle karşı karşıyayız. Ne kadarını alabiliriz, şimdi Türkiye'nin böyle bir tahdit koyma, sınır koyma durumunda değiliz. Evet, Türkiye'nin istiap haddini doldurmuştur, bu anlamda kapasitemizin sonuna gelmiştir. Zaten yaklaşık, -Iraklıları da sayarsak- 3 milyon göçmenle karşı karşıya kaldık ama sonuçta bu insanların gidecek başka yerleri yok. Ya bombardımanlar altında orada ölecekler buna bütün dünyanın seyrettiği gibi Türkiye de seyrederek bu zulme katkı verecek ya da sınırlarımızı açarak bu insanları kabul edeceğiz, şu anda onu yapıyoruz. Şu anda bir kısmı içeri giriyor, bir kısmı sınırların dışında her türlü insani destek verilerek orada tutulmaya çalışılıyor. Türkiye, bu insanlara 'Gelmeyin' deme durumunda değil, böyle bir şansımız yok. Yoksa bu insanların tamamına yakını ölüme terk edilmiş olacak."

- "Milyona ulaşacak bir göçmen dalgası olabilir"

Son olarak 15 bine yakın insanın Türkiye'ye geldiğini, sınırın hemen dışında da 25-30 bin Suriyeli olduğunu kaydeden Kurtulmuş, "'Cumhurbaşkanı Erdoğan bir seyahatten dönerken 1 milyona yakın insan yine Türkiye sınırına yığılabilir' şeklinde kötü bir senaryodan bahsetti. Bu gerçekleşebilir mi?" şeklindeki soru üzerine, "En kötü senaryo odur. Böyle bir şey olabilir. Yani bombardıman devam ederse, Halep nihayetinde büyük bir şehir. Sadece Halep değil Halep'in etrafındaki yerleşim yerleri de bombalanıyor. Oralardan da Türkiye'ye çok yüksek rakamlar, yüz binlerle ilk planda ifade edebileceğimiz, belki milyona ulaşacak bir göçmen dalgası olabilir" dedi.

"Bazı çevrelerde Türkiye'nin ya tek başına ya da Suudi Arabistan'la beraber bütün bu gidişatı değiştirmek için -çünkü Ankara'nın istemediği şekilde gelişmeye devam ediyor-, bir kara harekatına girişebileceği, Suriye'ye girebileceği gibi bir takım iddialar var, haberler var. Böyle bir ihtimal, gelişmeler kötüye doğru giderse Türkiye'nin bu gelişmeleri önlemek adına böyle bir girişimi söz konusu olabilir mi? Türkiye Suriye'ye karadan girebilir mi?" şeklindeki soru üzerine Kurtulmuş, şunları söyledi:

"Şunu baştan söylemek lazım. Biz Suriye'nin, şu anda lime lime parçalanmış olan Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanayız. Hatta açıkça söyleyebiliriz ki belki bölgedeki güçler arasında sadece Türkiye, Suriye'nin bütünüyle bir arada kalmasını savunan ülkelerden birisidir. Yani orada bir bölge Nusayri bölgesi olsun, bir bölge Kürt bölgesi olsun, bir bölge Arap bölgesi olsun gibi bir ayrıma asla rıza göstermeyiz. Bunun Suriye'nin geleceği için de bölgenin geleceği için de çok büyük bir felaket olduğunu, büyük bir tartışma, çatışma ortamını devam ettireceğini biliyoruz. Dolayısıyla biz Suriye'nin bütünlüğünden yanayız, Irak'ın bütünlüğünden yana olduğumuz gibi. Bizim tercihimiz budur. Biz bu anlamda en ufak bir Suriye'nin içişlerine karışmak ya da oradan herhangi bir toprağı Türkiye'nin etkisi altına almak gibi bir kaygı içinde, bir düşünce içinde değiliz."

- "Türkiye'nin egemenliğini ve sınırlarını korumak için her türlü tedbiri alırız"

Suriye'nin Türkiye ile 911 kilometrelik bir sınırı olduğunu aktaran Kurtulmuş, bu ülkedeki gelişmelerin Türkiye'yi çok yakından ilgilendirdiğini belirterek, "Bizim önceliğimiz Türkiye'nin güvenliğini, egemenliğini korumaktır, Türkiye'ye gelecek olan herhangi bir tehdidin, herhangi bir saldırının -bu bir terör örgütü vasıtasıyla olabilir herhangi başka bir şekilde olabilir-, bunlara karşı Türkiye kendisini koruyacak, egemenliğini, sınırlarını koruyacak güce sahiptir. Türkiye bunun hazırlığını her zaman yapıyor ama bu asla ve asla yabancı bir toprağı ilhak etmek anlamında ya da oralarda başkalarının yaptığı gibi bir güç savaşının parçası haline gelmek şeklinde değildir. Biz Türkiye'nin egemenliğini ve sınırlarını korumak için her türlü tedbiri alır ve uyanık oluruz. Yani askeri tabirle söyleyeyim teyakkuz halinde oluruz" ifadelerini kullandı.

"Gelişmeler zorlarsa, böyle bir ihtimal var mı?" şeklindeki soru üzerine de Kurtulmuş, bu noktada Türkiye'nin ulusal güvenliği ve egemenliğine yapılacak saldırıya Türkiye'nin müsaade etmeyeceğini vurguladı.

"Türkiye-Rusya ilişkileri oldukça arzu edilmeyen bir noktaya doğru geldi daha da kötüleşiyor gibi izlenim içindeyiz. Rus savaş uçakları, Türkiye hava sahasını ihlal etmeye devam ederse -ki geçenlerde böyle bir olayın yaşandığı duyuruldu-, buna benzer olaylar da devam ederse Türkiye'nin tavrı ne olacak?" şeklindeki soruyu ise Kurtulmuş, "O uçağın düşürülmesi meselesinin de arızi bir durum olduğunu o zaman da ifade ettik. Biz angajman kurallarımızı hem Rusya'ya hem bütün bölge ülkelerine hem bölgede askeri varlığı bulunan bütün ülkelerle defaatle paylaştık. Bunlar ifade edildi. 'Eğer Türkiye sınırlarını ihlal olursa, Türkiye'nin angajman kuralları budur' denildi." şeklinde cevapladı.

Suriye'de 2011 yılının nisan ayından itibaren bir iç savaşın yaşandığını, bunun vekalet savaşlarına evrildiğini dile getiren Kurtulmuş, "Şimdi çok daha tehlikeli bir aşamaya geliyoruz. Neredeyse dünyadaki bütün orduların askeri varlıklarının olduğu bir bölge haline geldi" dedi.

- "Türkiye-Rusya ilişkilerinin normale dönmesi Rusya'nın da menfaatinedir"

Bu gidişatın sürdürülebilir olmadığını aktaran Kurtulmuş, özellikle Rusların bu gerilimi artırmasının kendi ülkesinin menfaatine de olmadığını dile getirerek, "Türkiye-Rusya ilişkilerinin normale dönmesi hem de Rusya'nın bu bölgede tansiyonu artıran faaliyetlerinden vazgeçmesi, Rusya'nın da bölgenin de dünyanın da menfaatinedir" değerlendirmesinde bulundu.

"Havada Rusya'yla veya karada İran'la bir çatışmaya girme gibi risk ya da kaygıyı siz de taşıyor musunuz? Bu gelinen nokta Suriye'de herhalde bundan daha kötü olamazdı, 5. yıla da girildi, böyle bir kaygınız sizin de var mı?" şeklindeki soru üzerine ise Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"İnşallah olmaz. Yani bölgenin son derece çok taraflı çatışmaya açık bir hale geldiğini ifade etmeye çalışıyorum. Bir taraftan da şunu görüyoruz, bu hiçbir taraf için sürdürülebilir değil. Yani bu şu anda isimlerini vermeyelim ama bölgede varlık mücadelesi veren, güç mücadelesi veren tarafların hiçbirisi bunun ilanihaye devam etmesini... Ne bunu karşılayabilir ne bundan siyasi sonuçlar elde edebilir. Dolayısıyla işin geldiği noktada Suriye'de barışın sağlanması için tarafların ortaya bir çaba koyması gerektiği anlaşılıyor. Bunun da olacağının, olmasının arefesindeyiz. Zor, çok zor zaten bu kadar varlıklar barış masasında kimin eli daha güçlü olacak, onun için insanlar, ülkeler askeri varlıklarını artırıyorlar ama sonuçta hiçbir çatışma hiçbir savaş ilanihaye devam etmez. Suriye'de bir barış görüşmesi, şu anda kötü başladı, doğru istikamette gitmiyor belki ama sonuçta bir istikamete gitmek mecburiyetinde. Ne ABD'liler ne Ruslar ne bölge ülkeleri hiç kimse bu bölgedeki bu çatışma potansiyelinin daha fazla sürmesini karşılayamazlar."

Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, "Artık bugün sorun çözme yeteneğini kaybetmiş ve böyle olduğu için de barışı değil, savaşı esas alan bir küresel sistem var. Bu sistem başlı başına tehdittir, bir tehlikedir" dedi.

Kurtulmuş, gazeteci Hakan Çelik'in sunduğu CNN Türk'te yayımlanan "Hafta Sonu" programında gündeme ilişkin konuları değerlendirdi.

Kurtulmuş, 1990 öncesinde bir tarafında Rusların diğer tarafında ise Amerika'nın yer aldığı sistemde bir denge olduğunu, Ortadoğu bölgesinin de iyi kötü bu dengenin içerisinde şekillendiğini ifade etti.

Bugün karşı oldukları diktatörleri dün batılı ülkelerin desteklediğini kaydeden Kurtulmuş, "Sıkıntı şuradan; küresel dünyanın yaşadığı esas unsur 1990 sonrasında yeni bir dünya kurulmaya çalışıldı ama sistem kurulamadı. Bugün geldiğimiz noktada dünya sistemi hiçbir sorunu çözme yeteneği olmayan bir hale geldi; Ukrayna olayı ve Suriye olayını çözemiyor. Çünkü sistem ne bir güç dengesi üzerine oturuyor artık -soğuk savaş döneminde olduğu gibi- ne de ikinci dünya savaşında olduğu gibi yeni yeteneklerle kuruldu. Başta Birleşmiş Milletler olarak söylüyorum, sistem, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yanlış kuruldu. Ama var olan güçlerin, güçlülüğü ve onların oluşturduğu güç dengeleri sistemin zaaflarını örtüyordu. Şimdi bu güç dengeleri kalmadı. Sistemin zaafları gün ışığına çıkmış durumda. Hiçbir krizi çözemeyen, sadece güçlünün dediğinin olduğu bir dünya haline geldi. Arkasından da bu Arap Baharı ile birlikte gelişen süreçte dün arkasında durdukları diktatörlerin arkasında durmadılar. Onların gitmeleriyle ilgili halkın çok güçlü talepleri vardı. Mısır'da, Libya, Suriye, Irak'ta böyleydi. Evet bunlar gitsin. Bunu herkes biliyordu ama yerine kim gelsin bunu bilmiyorlardı. Bu ülkeler eğer iki yüzlü davranıp, bu bölgelerde ve bu coğrafyada halkın sözünü etkin kılmaya çalışsalardı, kendi menfaatleri üzerine işbirliği yaptıkları diktatörlerle değil, demokratik sistemler çerçevesinde milletin dedikleri istikamette sistemlerin kurulması olsaydı, çoktan zaten Saddam ve Kaddafi giderdi. Bu ülkeler halkın iradesi üzerinden yükselen birtakım demokratik sistemlere kavuşurdu" diye konuştu.

Geçmişte diktatörler üzerinden güç devşirenlerin tarumar edilmiş sahaların nasıl düzeleceğini bilmediklerini ifade eden Kurtulmuş, "Buraya hazırlıklı değillerdi. Kaldı ki ortaya çıkan bu yönetilememişlik sorununu çözebilecek artık küresel sistemin de bir aygıtı yok. Birleşmiş Milletler bu anlamda bir işe yaramıyor. Kimin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde bir tanıdığı, dayısı ve ağabeyi varsa o ayakta duruyor. Bu sistem aslında Suriye, Ukrayna olayı da şu anda biraz sessizleşmiş görünüyor, Libya'daki sorunlar da bütün bunlar aslında bir noktaya geliyor. Artık bugün sorun çözme yeteneğini kaybetmiş ve böyle olduğu için de barışı değil, savaşı esas alan bir küresel sistem var. Bu sistem başlı başına tehdittir, bir tehlikedir. Topyekün, doğudakiler batıdakiler, kendisine güç vehmedenler, yeni güçlendiği niyetinde düşüncesinde olanlar, nasıl küresel adaletli bir sistem kurulabilir bunun üzerine yoğunlaşmalıdırlar" değerlendirmesinde bulundu.

- "Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanayız"

Suriye'de rejim ve diğer güçlerin desteğiyle her geçen gün etkinlik alanını genişleten PYD konusuna da değinen Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu PYD meselesinde iki nokta var. Kuzey Suriye'de Kürtlerin varlığından ve kendilerini ifade etmelerinden asla rahatsızlık duymayız. Hatta Esad rejimi ile Türkiye arasındaki ilişkiler iyi olduğu dönemde son ana kadar Esad'a Türkiye tarafından yapılan telkinlerin başında şu geliyordu: 'Şu Suriye'deki yurttaşlarının kimliklerini sağla, onlara pasaport ver. Onları insan yerine koy.' Biz Türkiye olarak hep Kuzey Suriye'deki Kürtlerin haklarını, hukuklarını savunan bir pozisyonda olduk. Bizim anlayışımız 'Suriye'de niye Kürtler var? Niye burada bu insanlar bulunuyorlar?' değil. Bizim karşı çıktığımız nokta şu: PYD üzerinden Kuzey Suriye'de bir etnik temizlik yapılmasına karşıyız. Evet Kuzey Suriye'de, Araplar, Ezidiler, Süryaniler var ama Kürtler de var. Asırlardır nasıl beraber yaşıyorlarsa, birlikte eşit Suriye yurttaşlığı altında yine beraber yaşasınlar. Biz Suriye'nin kuzeyinde etnik temizlik yapılmasına karşıyız. Şu anda bazı il ve ilçelerin nüfusu değişti. Orada oturan bazı insanlar PYD'nin baskısı yüzünden oraları terk etmek zorunda kaldılar. Biz Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanayız."

"Suriye'nin toprak bütünlüğünden bahsetmek mümkün mü, hala bu ülkenin toprak bütünlüğü ihtimalinden söz edilebilir mi?" şeklindeki soruya Kurtulmuş, "Bunun olması Suriye'nin geleceği açısından şarttır. Bölge barışı için de şarttır. Bizim altını çizdiğimiz durum budur. İkinci mesele de şudur: Bu da maalesef bazı ülkelerin çifte standardını gösteriyor. Şimdi Amerikan bir araştırma enstitüsünün çalışmasına göre Suriye'de yüzlerle ifade edilen terör grupları var. Bazı networklerle birbirlerine bağlı ama sonuçta ayrı terör grupları bunlar. Dünya şu çifte standardı bırakmak zorunda. Elinde silah bulunan terör örgütlerinin bir kısmı benim işime yarıyor. Dolayısıyla o, iyidir. Bir kısmı da benim menfaatlerimin karşısında dolayısıyla o kötüdür. Elinde silah olup, tekniğiyle, mücadelesiyle şartları değiştirmeye çalışması, terör estirerek bunun sonucunda siyaset elde etmeye çalışan bütün terör örgütleri kötüdür. Bunların hepsine, herkes karşı çıkmalıdır. Dolayısıyla biz bu anlamda bölgede nasıl DAEŞ'i bir terör örgütü olarak görüyorsak, YPG'yi PYD'yi ve o bölgedeki unsurları da özellikle bu etnik temizlik çalışmalarından sonra birer terör grubu olarak görüyoruz. Bütün dünyanın da bu şekilde görmesi gerek" diye cevap verdi.

Bütün dünyanın PYD ve YPG'yi terör örgütü olarak görmediğinin hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, konuşmasına şöyle devam etti:

"Türkiye'nin yalnız kaldığını söyleyemeyiz. Bölgede tam manasıyla bir alt-üst oluş durumu söz konusudur. Bölgede aşağı-yukarı yeniden çok büyük bir oluşum sürecini yaşıyoruz. Türkiye başından itibaren Suriye halkının büyük çoğunluğuyla birlikte olmuştur. Suriye halkının kendi özgür iradesini ve geleceğini kurması gerektiği fikrinin yanında olmuştur. Bunu hiç istikametini bozmadan ifade etmeye çalışmıştır. Suriye halkı derken de sadece bir kısmını kast etmiyoruz. Suriye'de kim varsa, herkesin ortak kaderi paylaşacak demokratik mekanizmaları kurma fikrini başından itibaren (Türkiye) savunmuştur. Bunun için de Suriye'de toprak bütünlüğünü başından itibaren savunmuştur. Türkiye-Amerikan ilişkilerinde de sıkıntılı bir döneme girileceğini düşünmüyoruz. Buradaki sıkıntı şu: Başından itibaren söylediğimiz bir şey var. Burada, Amerika, Rusya, İngiltere'nin varlık sebebi DAEŞ ile mücadele. DAEŞ bir sonuçtur, sebep değildir. Batılı ülkelerin bir kısmı da kısmen bu noktaya geldiler. Ortadoğu'daki, Suriye'deki bu çatışma, bu savaş ortamının sebebi tek başına DAEŞ değil. DAEŞ nihayetinde ekonomik ve siyasi bölünmüşlüğün ve oradaki büyük türbülansın sonucudur. Bunu kendileri de itiraf ediyorlar. Eğer işgallerle yönetilmez durumda olsaydı belki de bugün DAEŞ olmayacaktı. Suriye'nin ve Irak'ın önemli bir toprak parçasını kendi kontrolüne almış olan ve dünyanın hemen her yerinden her ülkeyi vurabilecek uluslararası bir kabiliyete kavuşmuş bir örgütten söz ediyoruz. Dolayısıyla önce bütün ülkelerin gerçekten samimi olarak DAEŞ'i ve terörü ortaya çıkaran sonuçları ortadan kaldırmaları lazımdır. Bunun birinci nedeni siyasi olarak yönetilememesidir. Dolayısıyla bunu çözecek olan şey silah değildir. Bunu çözecek olan şey siyasi akıldır. Siyasi akılla, siz, bu bölgedeki ülkelerin yönetilebilir hale gelmesini sağlayacaksınız. Nasıl sağlayacaksınız? Bütün toplumsal kesimlerin kendilerini temsil edebildikleri bir barış ve müzakere sürecinin önünü açacaksınız. Ama bu barış ve müzakere sürecinin önünün nasıl açılacağına ilişkin de hiçbir şey yapılamadı. Birtakım teşebbüsler oldu ama herkes bu teşebbüslerde kendi tuttuğu tarafı masada korudu, sahada bomba yağdırdı. Böyle barış olmaz. Gerçekten Suriye halkının acıları üzerinde hiçbir ülke bir gelecek inşa etmeye kalkmasın. Burada barışa rızayla müzakereyle insanların oturmasını sağlamak için bütün dünya ülkeleri bir baskı yapabilirler. Diyelim ki bir hafta içinde dünya ülkeleri baskı yaptılar, ben Suriye barış görüşmelerinin olumlu bir noktaya geleceği kanaatindeyim."

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Bir daha soğuk savaş dönemine geri dönmemek için ABD ve Rusya başta olmak üzere tüm tarafların rıza ve müzakere üzerine Ortadoğu'yu inşa etmek için ellerindeki kartları ortaya koymaları lazım" dedi.

Kurtulmuş, gazeteci Hakan Çelik'in CNN Türk'te yayımlanan Hafta Sonu programında, şu andaki tehlikelerden birinin yeniden soğuk savaş dönemi siyasetine dönülmeye çalışılması olduğunu söyledi.

ABD ve Rusya gibi ülkelerin soğuk savaş siyaseti gütmesi halinde olacaklardan bahseden Kurtulmuş, "ABD ve Rusya başta olmak üzere güçlü ülkelerin soğuk savaş dönemine gitmeleri halinde sadece Ortadoğu ve Suriye kriziyle karşılaşmayacaklar. Bundan sonra dünyanın her yerinde çatışma ile karşı karşıya kalacaklar. Realite bize bunu söylüyor. Dolayısıyla bir daha soğuk savaş dönemine geri dönmemek için ABD ve Rusya başta olmak üzere tüm tarafların rıza ve müzakere üzerine Ortadoğu'yu inşa etmek için ellerindeki kartları ortaya koymaları lazım. Bunun içinde kendi fikrini, kendi siyasetini silah zoruyla kimse dayatmasın" diye konuştu.

Kurtulmuş, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin son günlerde yaptığı "bağımsızlık" çıkışlarına ilişkin soru üzerine de Kürt siyasal hareketinin sadece Irak veya Türkiye'deki gruplardan ibaret olmadığına dikkati çekti.

Kürtlerin nüfus itibarıyla Türkiye, Irak, İran ve Suriye'de yaşadıklarını, Kürt siyasal hareketlerinin kendi içinde de bir rekabetin söz konusu olduğunu aktaran Kurtulmuş, "Barzani'nin söylediklerini siyasi bir söz olarak görmek gerekiyor. Bunu bir retorik olarak kabul etmek en doğrusudur. Mesut Barzani ve yönetimiyle Türkiye'nin çok yakın ilişkileri vardır. Türkiye'nin hassasiyetini Sayın Barzani'nin çok yakından bildiğini biliyorum" ifadelerini kullandı.

- Askeri operasyonlar etkili oldu

Kurtulmuş, Türkiye'nin, terörün tekrar canlanıp can almasını istemediğini ifade ederek, 20 Temmuz'dan sonra artan şiddete dikkati çekti.

"Tabiri caizse 72 koldan saldırılar başladı" diyen Kurtulmuş sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu kadar istikrarsızlığın olduğu bir bölgede bir istikrar adası olarak Türkiye'nin gücünü artırmasından rahatsız olan çevreler teröre büyük destek verdi. Suruç katliamıyla birlikte bir taraftan DAEŞ, bir taraftan PKK, diğer taraftan da DHPK-C eş zamanlı olarak saldırılarını sürdürdüler. Ondan sonra biliyorsunuz 23 Temmuz'da Türkiye teröre karşı bir mücadele kararı verdi. Bu 4 aşamalı olarak başladı. Önce sınırımızın dışındaki PKK kamplarını Türk Silahlı Kuvvetleri imha etmeye çalıştı. Çok sayıda teröristin orada etkisiz hale getirildiğini biliyoruz. Arkasında kırsal alanlarda operasyonlar yapıldı. Yine burada da çok sayıda teröristin etkisiz hale getirildiğini biliyoruz. Üçüncü halkada da şehirlerin etrafındaki mücavir alanlardaki örgüt varlığına karşı müdahalelerde bulunuldu. Buralarda da son derece etkili sonuçlar alındı. Tabiri caizse çember darala darala Sur'da, Silopi'de Cizre'de, küçük şehirlerde ve yerleşim yerlerinde küçük halkalar halinde terörle mücadele başladı. Bu halen büyük kararlıkla devam ediyor. Çok etkin sonuçlar elde ediliyor. Ümit ederiz en kısa sürecede bu sonuçlar biter. Bizim söyleyeceğimiz resmi olacağı için çok net rakamlar vermek istemiyorum. Şunu çok net ifade edebilirim, binlerle teröristin etkisiz hale getirildiğini biliyoruz. Türkiye çok yoğun ve çok güçlü şekilde terörle mücadele ediyor."

Kurtulmuş, terör örgütüne hem içten hem de dıştan büyük zaiyatlar verildiği aktardı.

Kamuoyunda bazen gündeme yoğun şekilde getirilen "canlı bomba eylemlerinin yapılabileceği" iddialarıyla toplumda korku ve paniğin hakim kılınmasının hedeflendiğini belirten Kurtulmuş, şunları anlattı:

"Terör ölmek ve öldürmek üzerine alan açıyor. Siyaset ise yaşamak ve yaşatmak üzerinden halka karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çalışıyor. Dolayısıyla tam da terör tam da bunu yapmak istiyor. Herkes korksun, herkes içine kapansın, herkes çarşıya pazara giderken tedirgin olsun, günlük hayatını sürdüremesin, hatta bunu paranoya haline getirsin istiyor. Bu zaman zaman yaşandı. 11 Eylül saldırılarından sonra bu ABD'de yaşandı. Biz de yurt dışına gittiğimizde havaalanlarındaki kontrollerini öyle bir noktaya geldiğini gördük ki, insanları çoraplarına kadar soyup herkesi tepeden tırnağa kadar aradıklarına tanık olduk. İnsanların yolda yürürken büyük bir tedirginlik içinde olduklarını yüzlerinden gördük. Türkiye güçlü bir mücadele ediyor. Terör örgütlerinin kimi eylemlerini boşa çıkartıyor. Ama maalesef dünyanın en güçlü istihbaratına sahip ülkelerde de bazen terör saldırıları gerçekleşiyor. Paris'te eş zamanlı olarak terör eylemi yapıldı. Seçilen yerler, Ankara Garı, İstanbul'daki, Suruç'taki yer, bunlar bunlar tesadüfen yapılmış değil. Saldırı yerlerinin belirlenmesi terör örgütlerinin geldiği profesyonelliği gösteriyor. Ben hiçbir terör örgütünün tek başına olduğu kanaatinde değilim. Bütün bu tecrübelerimiz, gördüklerimiz, öğrendiklerimiz bunu teyit ediyor."

Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, terör örgütlerinin arkasında başka güçlerin olabileceğini vurguladı.

Terör örgütlerinin silahları nereden bulduğunu ve lojistik desteği nereden aldığını soran Kurtulmuş, şöyle konuştu:

"Bir istihbarat örgütünü yenebilmek için o istihbarat örgütünden daha iyi bir istihbarata sahip olman lazım. Bu adamlar bu istihbaratı nereden alıyor? Bu adamlar bu büyük planlamaları nasıl yapıyorlar? Çok açık söyleyelim, arkalarından birtakım vekalet savaşları yürütün güçler var. Kendi ellerini ateşe sokmak istemeyenler, terör örgütlerini maşa olarak kullanarak siyasetleri dizayn etmeye çalışıyorlar. Herkes kimin nereden olduğunu, ne şekilde olduğunu ve nasıl hareket ettiğini biliyor ama herhalde bunları ulu orta konuşamayız. Bunların arkasında hiç kuşkusuz büyük bir akıl var. Bu akılların kullanımıyla sahaya kadar gidip biz nihayetinde işin noktasının noktasının noktasını görüyoruz."

- "Türkiye bölgedeki kilit taşıdır"

Kurtulmuş, Osmanlı revaklarındaki kilit taşının önemine değinerek, Türkiye'nin de Ortadoğu, Balkanlar hatta Orta Asya'ya kadar olan coğrafyanın kilit taşı olduğunu vurguladı.

Türkiye'nin önce 90'larda Balkanlar, Kafkaslar, arkasından Ortadoğu'da bütün bu siyasi türbülanslara rağmen istikrar içerisinde yoluna devam ettiğini aktaran Kurtulmuş, şunları kaydetti:

"Türkiye, gelişmesini kalkınmasını sürdürüyor, demokratik standartlarını geliştiriyor ve bu anlamda siyasal mekanizmalarını kuvvetlendiriyor. İstikrar içerisinde bir Türkiye'nin olması birilerini rahatsız ediyor. Esas resim budur. Dolayısıyla şu anda PKK ya da DAEŞ terörü bu anlamda kullanılan sadece araçlardan, malzemelerden birisidir. Yapılmak istenen esas iş, bu insanlığın son adası olan Türkiye'nin artık bu bölgede ayakta duramaz hale ya da bu kadar güçlü bir şekilde duramaz bir hale getirilmek istenmesidir. Oyunu böyle gördükten sonra hepimizin, bu hükümeti beğenmeyebiliriz, bunlar ayrı bir şey. Dün bu anlamda Barolar Birliğinin bildirisi son derece anlamlıydı. Teşekkür ederiz. Yani hükümete karşı olmak başka bir şey, teröre karşı olmak başka bir şeydir. Demin söyledim, terör ölmek ve öldürmek üzerine bir sistem kuruyor. Eğer gücümüz ve sözümüz kuvvetliyse hükümete karşı olan unsurlar bile yaşamak ve yaşatmak üzerine bir siyasal söylemin içerisinde olsunlar. Bunun ilk şartı da teröre karşı durmaktır. Şimdi Türkiye'yi zayıflatmak isteyen güçler, içeride ve dışarıda terör olaylarını bahane ederek hükümete saldırıyoruz görüntüsü altında aslında Türk Devleti'ne saldırıyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, hükümetinin gücünü zayıflatıyorlar. Kısacası bu kilit taşını bu revaktan söküp atmaya çalışıyorlar. Buna müsaade edemeyiz. Türkiye'nin buna müsaade etmemesi lazım. Bu anlamda herkesin siyasi farklılıklarımız başka ama hepimizin teröre karşı ülkenin dirliği, birliği konusunda çok açık şekilde bir safta durması lazımdır."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber