İmsak
Güneş
Öğle
İkindi
Akşam
Yatsı

12 Eylül işkencesiyle ilgili bireysel başvuru kabul edilmedi

Anayasa Mahkemesi, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında gözaltı ve tutukluluk döneminde işkenceye uğradığını öne süren kişinin bireysel başvurusunu, sorumlular hakkındaki şikayetini 32 yıl sonra yaptığı gerekçesiyle kabul edilemez buldu.

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 12 Nisan 2016 13:30, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 19:01
12 Eylül işkencesiyle ilgili bireysel başvuru kabul edilmedi

Bursa'da, 12 Eylül askeri müdahalesi sonrasında gözaltına alındıktan sonra tutuklanan ve 3 ay sonra bırakılan Alirıza Aksoy, salıverildikten 2 ay sonra tekrar gözaltına alındı. Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi kararıyla 6 sene 2 ay hapis cezasına çarptırılan Aksoy, gözaltı ve tutukluk döneminde işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı iddiasıyla 2012'de güvenlik güçlerinden şikayetçi oldu.

Çocuk yaşta gözaltına alındığını, işkenceyle ifade tutanaklarının imzalatıldığını, haksız yere yıllarca cezaevinde kaldığını savunan Aksoy'un şikayeti Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca incelendi. Başsavcılık tarafından, "iddia konusu eylemlerin şüphelilerce gerçekleştirildiğine dair ilişkilendirme yapılabilecek delil mevcut olmadığı gibi, olay tarihi ve soruşturmaya başlama tarihleri dikkate alındığında dava zaman aşımı süresinin aşıldığı" gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.

Aksoy, 2010 yılındaki referandumla kabul edilerek yürürlüğe giren Anayasa değişikliği ile Anayasa'nın geçici 15. maddesinin yürürlükten kaldırılması üzerine, kendisine işkence yapan görevliler hakkında ancak 2012 yılında şikayetçi olduğunu belirterek karara itiraz etti.

İtiraz süreçlerinden sonuç alamayan Aksoy, bunun üzerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak, Anayasa'nın 17. maddesinde yere alan "Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz" hakkının ihlal edildiğini ileri sürdü ve tazminat istedi.

- Kabul edilemez bulundu

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın "açıkça dayanaktan yoksun" olduğuna karar vererek, başvuruyu kabul edilemez buldu.

Yüksek Mahkemenin kararında, başvurucunun, işkence iddialarıyla ilgili Anayasa'nın kaldırılan geçici 15. maddesinin sorumlular hakkında şikayetçi olmasını engellediğini ileri sürdüğü ancak benzer şikayetlerin Anayasa'nın geçici 15. maddesine dayanılarak reddedildiğine dair herhangi bir karar ve işlem örneği ibraz etmediği belirtildi.

Geçici 15. maddenin, "12 Eylül 1980 askeri müdahalesi sonrasında oluşturulan hükümetin veya meclisin karar ve tasarruflarını yerine getiren kişi ve organları güvence altına aldığı, kamu görevlilerine işledikleri kişisel suçlar bakımından koruma sağlamadığı"nın anlaşıldığı ifade edilen kararda, şu tespitlere yer verildi:

"Bu çerçevede, 29 Mayıs 2012 tarihli şikayet üzerine yürütülen soruşturma sonucunda işkence, eziyet veya insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele iddialarının gerçekliğinin tespitinin ve varsa sorumluların belirlenerek etkili bir şekilde cezalandırılmalarının sağlanamamış olmasında, iddia edilen olay tarihiyle soruşturmanın başlatıldığı tarih arasında 30 yılı aşkın sürenin etkili olduğu kuşkusuzdur. Anılan süre zarfında başvurucunun işkence iddialarını, etkili soruşturma yürütülmesinin mümkün olduğu bir dönemde, bu konuda herhangi bir engelleyici durum söz konusu olmamasına rağmen soruşturma makamlarının önüne taşımamış olmasından soruşturma makamlarının sorumlu tutulması ve dolayısıyla işkence yasağı bağlamında devlet tarafından etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğinin kabulü mümkün değildir."

- Karşı oy gerekçesi

Çoğunluk görüşüne katılmayan Anayasa Mahkemesi Üyesi Osman Alifeyyaz Paksüt, başvurucunun, 2010 yılındaki referandumla kabul edilerek yürürlüğe giren Anayasa değişikliği ile Anayasa'nın geçici 15. maddesinin yürürlükten kaldırılması üzerine, kendisine işkence yapan görevliler hakkında şikayetçi olduğunu vurguladı.

12 Eylül'ün, yüzlerce kişinin işkenceyle öldürüldüğü, binlercesinin sakat bırakıldığı, on binlerce vatandaşın işinden atıldığı, yüz binlerce kişinin fişlendiği bir dönem olduğunun hatırda tutulması gerektiğine işaret eden Paksüt, karşı oy gerekçesinde şu görüşleri savundu:

"Askeri müdahalenin liderinin 'asmayalım da besleyelim mi' ve 'bir sağdan bir soldan astık' gibi tarihe geçen sözleriyle hatırlanan bu dönem, hukukun tam anlamıyla geçersiz hale geldiği bir dönemdir. Bu dönemde gözaltına alınan bir kişinin işkenceye uğraması normal, aksi durum istisna kabul edilmelidir. Bu dönemde henüz 15 yaşında iken gözaltına alınan ve ağır hapse mahkum edilen başvurucunun, bütün hayatını olumsuz etkileyen bu muamelelerden dolayı somut kanıt sunmasını beklemek hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi hakkaniyete de aykırıdır.

Askeri darbe liderinin cumhurbaşkanlığını sürdürdüğü 1989'a kadar aynı kadroların görevde kalması ve devlet yönetimine hakim olan cezasızlık kültürü nedeniyle çok somut delillere dayalı ve inkarı mümkün olmayan işkence ve öldürme olayları için yürütülen az sayıdaki soruşturma ve kovuşturmalar dışında, yapılan gözaltında öldürme, yargısız infaz ve işkencelerin çok büyük çoğunluğu hakkında yargısal işlem yapılmamış veya yapılamamıştır. Başvurucunun da bu kapsamda mağdur olan ve hakkını arayamayan kişilerden olduğu anlaşılmaktadır."

Referandumla 2010'da kaldırılan Anayasa'nın geçici 15. maddesinin, 12 Eylül döneminde işlenmiş işkence ve kötü muamele suçlarının soruşturulmasını veya kovuşturulmasını engelleyen bir madde olmadığını kaydeden Paksüt, ancak o dönemdeki cezasızlık kültürü ve kamu görevlilerinin yargılanmasında karşılaşılan direncin, geçici 15. maddenin bir yargılama engeli olduğu şeklinde toplumda bir algı yerleşmesine yol açtığı ve bu algının da yargılanabilecek kişilerin işine geldiğini belirtti.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya hakkında açılan davayı hatırlatan Paksüt, olayda suçluların devletin zamanında etkili soruşturma yapmaması nedeniyle zaman aşımından yararlandıklarını ve cezasız kaldıklarını ifade etti.

Paksüt, resen soruşturulması gereken işkence suçunda zaman aşımı süresi doluncaya kadar etkili hiç bir soruşturma yapılmamış olması karşısında, başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan temel haklarının usuli boyutunun ihlal edildiği ve ihlalin başvuru tarihi itibarıyla devam ettiğinin kabul edilmesi gerektiğini savundu.

Başvurucuya manevi tazminat ödenmesi gerektiğine de karar verilmesini isteyen Paksüt, "Başvurunun kabulü halinde Türkiye'nin karanlık bir dönemiyle yüzleşmesi, hukuk devletine yaraşır şekilde, başvurucu ve benzer durumdaki diğer kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesiyle geç de olsa gerçekleştirilebilecekti. Başvurunun reddi adil ve hakkaniyete uygun olan bu imkanın kaçırılmasına yol açmıştır. Bu nedenle hukuken olduğu kadar, yerindelik yönünden de doğru bulmadığım karara katılmamaktayım." ifadelerine yer verdi.

Aylin Sırıklı

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber