Kur'an-ı kerim nasıl mushaf haline getirildi?

Hazret-i Peygamber'in arkadaşları, Müslümanların mukaddes kitabının sonraki nesillere nakledilmesinde çok büyük hizmette bulundu. Kur'an-ı kerim daha Hazret-i Ebü Bekr zamanında bir kitap halinde toplanmıştı. İşte mushaf böylece meydana gelmiştir.

Kaynak : Türkiye
Haber Giriş : 20 Haziran 2016 08:00, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Kur'an-ı kerim nasıl mushaf haline getirildi?

PROF. DR. EKREM BUĞRA EKİNCİ

Kur'an-ı kerimin orijinal haliyle bugüne kadar ulaşması, daha önceki mukaddes kitaplardan hiç birisinin sahip olmadığı bir hususiyettir. Bunda Hazret-i Muhammed'in arkadaşları olan büyük insanların mühim rolü olmuştur. Bunun da alaka çekici bir hikayesi vardır.

12 Kişi

23 sene boyunca Kur'an-ı kerim ayetleri nazil oldukça, sayıları 42'yi bulan vahy katibleri kağıt, kumaş, kemik parçası, deri gibi ne bulurlarsa yazarlar; Hazret-i Peygamber ve Sahabe-i kiram ezberlerdi. Hazret-i Peygamber'in vefatında eshabından haylisi Kur'an-ı kerimin tamamını ezbere bilmekteydi. Hazret-i Ebü Bekr'in hilafeti zamanında mürtedlerle yapılan Yemame harbinde Kur'an-ı kerimi ezbere bilenlerden (o zamanki ismiyle kari') yetmişi şehid olunca, Hazret-i Ömer endişelenerek Kur'an-ı kerim ayetlerinin bir kitap halinde toplanması için halifeye müracaat etti. "Hazret-i Peygamber'in yapmadığı bir işe ben nasıl girişebilirim?" diyen halife Hazret-i Ebü Bekr, daha sonra meselenin ehemmiyet ve lüzümuna kanaat getirerek; vahy katiplerinin önde gelenlerinden Zeyd bin Sabit riyasetinde bir heyet teşkilini emretti.

İçlerinde Hazret-i Osman, Hazret-i Ali, Talha, İbn Mes'ud, Übeyy bin Kab, Halid bin Velid, Huzeyfe ve Salim'in de bulunduğu 12 kişilik bu sahabi heyeti, Hazret-i Ömer'in evinde toplanarak, ellerde mevcud bütün Kur'an-ı kerim sahifelerini topladı. Ayrıca sahabenin ezberindeki ayetler de dinlenildi. Her sahabinin okuduğu ayete iki şahit istendi. Böylece bütün ayetler bir cild halinde toplandı. Her ayet-i kerimenin yeri ve hangi süreye ait olduğu, Hazret-i Cebrail'in talimine ve Hazret-i Peygamber'in işaretine dayanmaktadır.

Yazısının güzelliği ile meşhur Said bin el-As bunları ceylan derisine yazdı. Burada kullanılan yazı, insanlık tarihi kadar eski bir geçmişi bulunan ve o sıralarda Hicaz'da cari olan Arap yazısıdır. Bu yazı Hazret-i Peygamber tarafından da kabul görmüş; İslam yazısı olduğuna dair Eshab-ı kiramın icma'ı (ittifakı) meydana gelmiştir. Yazılan nüsha, umumi bir toplantıda Sahabe-i kirama okundu. İtiraz eden olmadı. Böylece İbn Mes'ud'un teklifi üzerine mıshaf (veya mushaf) adı verilen bir kitap meydana geldi. Mushaf, sahifeler demektir. 33 bin sahabi mushafın her harfinin tamı tamına yerinde olduğuna sözbirliği yaparak karar verdi. Sonra bu mushaf, Hazret-i Ömer'e tevdi edildi. Vefatından sonra da kızı ve Hazret-i Peygamber'in hanımlarından Hazret-i Hafsa'ya intikal etti.

Kureyş lehçesi

Hazret-i Osman zamanındaki Ermeniyye muharebelerinde Şamlılarla Iraklılar arasında kıraat bakımından bir farklılık müşahade edildi. Sefer dönüşü Huzeyfe hazretleri, halifeye müracaat ederek bu farklılıkların önüne geçmesini istedi. Hicretin 25. senesinde Halife Hazret-i Osman, vahy katiplerinden Zeyd bin Sabit riyasetinde ve Abdullah bin Zübeyr, Said bin As ve Abdullah bin Haris bin Hişam'ın da iştirak ettiği bir heyet topladı. Bunların Zeyd hariç tamamı Kureyşli sahabedendi. Hazret-i Osman heyettekilere, lehçe hususunda Zeyd ile ihtilafa düşülecek olursa, Kureyş lehçesinin tercih edilmesini söyledi. Kur'an-ı kerim Arapça'nın yedi lehçesine (Kureyş, Huzeyl, Hevazin, Yemen, Temim, Tay ve Sakif) uygun okunabilecek bir şekilde indirilmişti. "Kur'an-ı kerim yedi harf üzere indirilmiştir" hadis-i şerifinin manası budur. Önceleri hareke ve nokta olmadığından ilk Müslümanlar kendi lisanlarının yazısını kolayca, ama biraz farklı okuyabilirdi. Mesela Temimiler sin yerine te söyler, nas kelimesini nat okurdu. Bu bir çeşitlilik ve kolaylık olup, manayı değiştirmezdi. Zamanla lehçe farklılıkları kaybolduğu için Kureyş lehçesi hepsinin yerini almıştır.

Heyet Hazret-i Hafsa'daki mushafı getirtti. Bu mushafta süreler biribirinden ayrılmış değildi. Süreler, Hazret-i Ali'deki mushafta iniş sırasına göre, İbni Mes'ud'unkinde ise uzunluklarına göre dizilmişti. Şimdi ayetler Kureyş lehçesiyle yazıldı. Mesela tabut kelimesi kapalı te ile değil, Kureyşlilerin yaptığı gibi açık te ile yazıldı. Süreler, birbirinden ayrılıp, uzunluk sırası ve birbirleriyle münasebetine bakılarak sıraya dizildi. Sürelerin tertibi, ayetlerin tertibinden farklı olarak, Hazret-i Cebrail'in bildirmesi ve Hazret-i Peygamber'in işaretine değil, Sahabe-i kiramın icma'ına (ittifakına) dayanır. İleride ihtilaf çıkmasını önlemek için bu eski nüsha ve diğerleri imha edilerek, yeni nüshadan ayrıca parşömen üzerine birer mushaf daha yazdırılıp, birer kari ile beraber Bahreyn, Şam, Basra, Küfe, Yemen ve Mekke'ye gönderildi. Mısır ve Cezire'ye de gönderildiği rivayet olunur. [Bunu bahane ederek bazı Şiiler Hazret-i Osman'ı Kur'an-ı kerimi değiştirmekle itham eder.] Halifenin yanında kalana imam mushaf dendi. Bugün dünyadaki mushafların tamamı bunlardan çoğaltıldığı için aralarında fark yoktur.

Orijinal mushaflar nerede

Orijinal mushafların bir kısmı zaman içinde kaybolmuştur. Medine'deki mushaf bir ara Hums kalesinde muhafaza olunuyordu. Emir Timur'un Irak'tan Taşkent'te getirdiği mushafın bu olduğu zannediliyor. 1923'te Bolşevikler tarafından Moskova'ya götürülen bu mushaf sonra iade edilmiştir. İstanbul Türk-İslam Eserleri Müzesi'ndeki mushafın Basra mushafı olduğu söyleniyor. Mısır'daki nüsha Amr bin As camiinde iken, Mısır'ın fethinden sonra Yavuz Sultan Selim'e takdim olunarak Topkapı Sarayı'na getirildi. İstanbul'da bugün ikisi Hazret-i Osman ve üçü Hazret-i Ali'den kalma beş mushaf bulunmaktadır. Bunlardan biri Hazret-i Osman'ın, ikisi Hazret-i Ali'nin el yazısı iledir. Sahabe devrine ait başka mushaflar, İstanbul, Kahire, Mekke, Paris, Londra, Petersburg gibi dünyanın çeşitli beldelerinde mevcuttur.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber