Yargıtay, 12 Eylül davasında kararını açıkladı

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 7. Cumhurbaşkanı Evren ve eski Hava Kuvvetleri Komutanı Şahinkaya'nın 12 Eylül askeri darbesine ilişkin yargılandığı davanın temyiz incelemesini tamamladı

Kaynak : Anadolu Ajansı
Haber Giriş : 23 Haziran 2016 19:50, Son Güncelleme : 15 Ağustos 2021 19:01
Yargıtay, 12 Eylül davasında kararını açıkladı

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ve eski Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya'nın 12 Eylül askeri darbesine ilişkin yargılandığı davanın temyiz incelemesini tamamladı.

12 Eylül askeri darbesine ilişkin dava Ankara 10. Ağrı Ceza Mahkemesinde görüldü. 12 Eylül davasında sanıklar Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, 765 sayılı TCK'nın "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca önce "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezasına çarptırıldı, ardından takdiri indirimle bu cezaları "müebbet hapis cezasına" çevrildi.

Kararın temyiz edilmesinin ardından, süreç devam ederken, Kenan Evren 9 Mayıs 2015'te, Şahinkaya 9 Temmuz 2015'te vefat etti.

Yerel mahkeme kararının temyiz incelemesini tamamlayan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, sanıkların ölümleri nedeniyle davanın düşürülmesine karar verdi ancak kararda, darbe suçuna ilişkin tespitlerde bulunuldu.

Türk ve İtalyan doktrinindeki anayasal düzene karşı suçlara ilişkin görüşlere de yer verilen kararda, bu görüşler dikkate alındığında, anayasal düzene karşı işlenen suçlarda, suçun failinin herkes olabileceği, askeri darbenin maddi cebir içerdiğinin tartışmasız bir gerçek olduğu belirtildi.

Kararda, "tamamlanmış askeri darbe suçunun yargılanamayacağına" ilişkin savunmanın yerinde görülmediği ifade edilerek, "Devletin kudret ve kuvvetini kullananlar ya da iktidar sahipleri de bir suçun faili olabilirler. Anayasal düzenin öngördüğü demokratik teamüller dışında sistemin değiştirilip yeni bir düzen kurulması halinde, darbe yapanların kendilerini hukuki yönden de takip edilmez kılmaya çalıştıkları bir vakıa olduğu gibi devlet kudretini kullanarak iktidarı ele geçirenleri yargılayamamak fiili bir durum oluştursa da eylemi suç olmaktan çıkarmayacaktır. Yargılama önündeki hukuki ve fiili engellerin kalkması halinde pekala yargılanmaları mümkündür." tespitleri yapıldı.

"Eylemin suç oluşturmadığı ve sanıkların sıfatları gereği yargılanamayacakları" şeklindeki iddiaların da irdelendiği kararda, Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik bir hukuk devleti olduğu, anayasanın kanun önünde eşitlik ilkesinin, en yalın anlatımla kanunların uygulanmasında kimseye ayrıcalık yapılamayacağını ifade ettiği vurgulandı.

Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türk Anayasası'nın kanun önünde eşitliğe ilişkin maddelerine atıf yapılan kararda, ceza hukukunda ve suç politikasında genel kuralın "kanun önünde eşitlik" olduğu kaydedildi.

- Suç tarihindeki görev nedeniyle görevli mahkeme

Sanıkların askeri yargıda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanması gerektiği yönündeki iddiaların da irdelendiği kararda, suç tarihindeki sıfatları genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanı olan sanıklar hakkındaki yasal düzenlemeler incelendiğinde, sanıklara isnat edilen suçların yargılamasında askeri yargının görevli olmadığının tespit edildiği belirtildi.

Sanıklar hakkındaki soruşturma tamamlanıp dava açıldıktan sonra 11 Şubat 2014'te getirilen düzenlemeyle genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının Yüce Divan'da yargılanmasının önünün açıldığı hatırlatılan kararda, bu düzenlemenin davanın açılmasından sonra yürürlüğe girmesi nedeniyle sanıklar hakkında uygulanma olanağı bulunmadığı ifade edildi.

Kararda, farklı muameleyi men eden kanun önünde eşitlik ilkesi gereğince rütbe ve konumu ne olursa olsun sanıkların da herkes gibi suç oluşturan eylemleri nedeniyle yargılanacaklarında şüphe bulunmadığı vurgulanarak, şunlar kaydedildi:

"İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinde, 'Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesi, Türk yurdunu anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak' olarak tanımlandığında göre, yasayla verilen görevin meri anayasal düzeni, bu sistemin öngördüğü kurallar doğrultusunda iktidar olan hükümeti korumak yükümlülüğünü içerdiğinin kabulü gerekir. Bu itibarla, anayasal düzenin cebren ilgası ve meşru hükümetin askeri darbeyle devrilmesi şeklinde gerçekleşen eylemlerin anılan kanun maddesinden kaynaklanan görev kapsamında kaldığının savunulması hukuki dayanaktan yoksun, demagojik bir yorumdan ibarettir. Eylem sırasında ve sonrasında meri bulunan mevzuata göre ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren askeri darbe ile anayasal düzenin değiştirilmesi suçunun, görevin sağladığı imkanlar kullanılarak işlendiği sabit ise de görev kapsamında işlendiğinin kabulü olanaklı değildir. Hiçbir görev, hiç kimseye suç işleme hak ve ayrıcalığı vermez."

- "Darbe suçunu yaptırımsız bırakmak..."

Sanıkların eylemlerinin suç olup olmadığının da irdelendiği kararda, Avrupa aydınlanma çağında öne çıkan İngiliz, Alman ve İtalyan hukukçu ile filozofların suç ve cezaya ilişkin yaklaşımlarına atıfta bulunuldu, Türk hukuk profesörlerinden Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Prof. Dr. Erdoğan Teziç gibi isimlerin hukuk kitaplarından alıntılar yapıldı.

Kararda, suçun işlenmesiyle bozulan hukuk düzeninin yeniden tesis edilmesi için, bu düzenin hamisi devletin suçluyu cezalandıracağı, cezanın da toplumun kendisini savunmak için başvurduğu bir önlem olduğu anlatıldı.

Toplumdaki adalet duygusunun tatmin edilmesinin gerekliliğine işaret edilen kararda, şu tespitlerde bulunuldu:

"Suç tarihi itibarıyla ülkemizde çok partili hayata geçişten sonra, köklü temelleri olmayan demokrasi serüveninde, henüz demokrasi kültürünün oluşmasına fırsat vermeden darbe yapma alışkanlığını sıradanlaştıranların, unvan ve statüleri ne olursa olsun, ihlal edilen hukuk düzeninin tesisi, toplumun demokratik geleceğinden emin olması ve mukadderatını tayin hakkının korunması bakımından, her suçlu gibi cezai bir yaptırıma tabi tutulması hukuk devleti olmanın gereğidir.

Ceza hukuku açısından, halkın iradesine en ağır müdahalelerden olan darbe suçunu yaptırımsız bırakmak cezanın önleyiciliğini etkisiz kılacağı gibi, sonradan işlenebilecek suçlar yönünden teşvik edici olacaktır. Toplumun kendisini ve demokratik hayatını savunmak için yaptırım uygulanması, demokratik toplum bakımından zorunlu görülmelidir."

Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı 12 Eylül davasının temyiz incelemesini tamamladı.

Gerekçeli kararda, darbeye dayanak gösterilen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesi tartışıldı.

Kararda, "ülkenin içinde bulunduğu koşulların darbe yapmayı zorunlu kıldığının, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesindeki 'Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesi, Türk yurdunu Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak' şeklindeki düzenlemenin, Türk Silahlı Kuvvetlerine cumhuriyeti koruma ve kollama görevini verdiğinin savunulduğu" anımsatıldı.

"Darbe sonucu yürürlükten kaldırılan" 1961 Anayasası'ndaki, "Egemenlik kayıtsız şartsız Türk milletinindir. Millet, egemenliğini anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması hiçbir suretle belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz", "Yasama yetkisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez" ve "Yürütme görevi, kanunlar çerçevesinde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından yerine getirilir" maddeleri aktarılan kararda, bu maddelerle, millete ait egemenlik yetkisinin, anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar olan TBMM, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunca kullanılacağının açıkça düzenlendiği ifade edildi.

- "Hiçbir görev kişilere suç işleme hakkı veremez"

Gerekçeli kararda, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin anlamı ve normlar hiyerarşisindeki konumu incelendiğinde, yasa hükmüyle, silahlı kuvvetlere, anayasal düzene yönelen iç ve dış tehditleri ortadan kaldırma görevi verildiği bildirilerek, "Aksine kabul ile anayasal düzeni zorla değiştirme hakkını verdiği şeklindeki yorum, demokratik hukuk devleti ilkesine aykırı olacaktır. Kaldı ki normlar hiyerarşisine göre yasaların anayasa hükümlerine aykırı olamayacağı gibi, bir iç hizmet kanununun, üst norm olan anayasayı değiştirme yetkisi veremeyeceği de açıktır. Anayasal düzeni cebren değiştirmeyi suç olarak düzenleyen 765 sayılı TCK'nın 146. maddesinin suç tarihinde yürürlükte olduğu gözetildiğinde anılan kanunun, sanıklara suç olarak tanımlanan 'anayasal düzeni cebren değiştirme' hakkı vermeyeceğinde de kuşku yoktur. Hukuk devletinde hiçbir görev kişilere suç işleme hakkı veremez."

Kararda, 1961 ve 1982 anayasalarında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, anayasal görevinin prensip olarak harici tehditlere karşı "yurt savunmasına hazırlanmak" olduğunun vurgulandığına dikkat çekilerek, İç Hizmet Kanunu'nun 36. maddesinde ise bu görevin "harp sanatını öğrenmek ve öğretmek" olarak şerh edildiği bildirildi.

Aynı anayasalara göre, milli güvenliğin sağlanmasından ve silahlı kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından, TBMM'ye karşı Bakanlar Kurulunun sorumlu olduğuna işaret edilen kararda, "Yurt savunması ya da cumhuriyetin korunup kollanması bakımından silahlı kuvvetlerin harekete geçirilmesinde inisiyatifin tamamen siyasi iktidarda olduğu anayasa gereğidir. Zira hukuk kuralları koyma ve kamu gücünü kullanma tekeli, devleti yönetenlerin elindedir. Modern devletin özünü, cebir kullanma tekeline sahip bulunan siyasal iktidar oluşturmaktadır" ifadeleri kullanıldı.

TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesinin müsnet suç yönünden hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilemeyeceği belirtilen kararda, "zorunluluk hali"nin ise Türk Ceza Kanunu'nda "cezasızlık" nedeni olarak düzenlendiği hatırlatıldı.

Zorunluluk halinin uygulanma şartlarının sıralandığı kararda, şunlar kaydedildi:

"Somut olay belirlenen şartlar bakımından değerlendirildiğinde yerel mahkemenin, 12 Eylül 1980 öncesi meydana gelen birçok terör olayının sıkı yönetim ilan edilmesine rağmen kasten veya ihmali davranış sonucu önlenmediği yönündeki kabulünde maddi olaylar ve dosya kapsamına göre hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Darbe gününden itibaren tüm olaylar sona ermiştir. Darbe öncesi yaşanan ağır ve muhakkak olduğu savunulan tehlikelerin anayasal düzenin değiştirilmesini hangi suretle zorunlu kıldığı açıklanamamıştır. Sıkı yönetim uygulanan ülkede sanıkların tehlikeye karşı koyma yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu itibarla tehlikenin vukuuna bilerek sebebiyet veren, tehlikeye karşı koyma yükümlülükleri bulunan, anayasal düzeni değiştirmeden de tehlikeyi bertaraf etme imkanına sahip olduğu anlaşılan, eylemlerinde tehlike ile mukayese edildiğinde açık orantısızlık bulunan sanıkların müsnet suçları zorunluluk halinde işlediklerinin kabulü hukuken mümkün görülmemiştir."

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber