Prof Dr. Sayar: Vatan elden gidiyordu öldük ama durdurduk

Jetler ses duvarını aşıp darbeciler kurşun yağdırırken korktuk ama sinmedik. Kahramanlarımız sokağa taştı, bedenini siper etti; öldü de vatanı teslim etmedi. Prof. Kemal Sayar ise bu destanın analizini yaptı...

Kaynak : Türkiye
Haber Giriş : 25 Temmuz 2016 08:20, Son Güncelleme : 27 Mart 2018 00:42
Prof Dr. Sayar: Vatan elden gidiyordu öldük ama durdurduk

CANAN ERASLAN

Bir gece ansızın, korkunç bir travmaya uyandık hepimiz. Köprülerimizi tutmak, havaalanlarımızı vurmak, limanlarımıza girmek, demokrasimizi yerle bir etmek istediler. Bunun için de vergilerimizle, ülkemizi savunmak için aldığımız tanklarımızı, uçaklarımızı, silahlarımızı kendi askerimize kullandırarak yapmaya kalktılar. Üstelik bunu yapmaya, hep sakındığımız dış düşmanlar değil; kendi içimizde yine vergilerimizle okuttuğumuz asker, polis, öğretmen, savcı, hakimler kalkıştı. Günlerdir bütün Türkiye "şucu-bucu" demeden devletin başının bir çağrısıyla sokağa taşanların, meydanlarda demokrasi nöbeti tutanların gücüyle bu tehlikeyi atlattık. Elbette arkası temizlenecek ama ya toplum olarak yaşadığımız korku?

Evimizi, ülkemizi emanet ettiğimiz güvenlik güçleri?

"Peygamber Ocağı" dediğimiz askeriye, "Vatandaşın dostu, suçlunun korkulu rüyası" dediğimiz polis. Hangisi bizimle, bize karşı olan kim? Silahı kime doğrultuyor sahi? Hepimiz derin bir paranoya, korku yaşamıyor muyuz? Evet, ne yazık ki yaşıyoruz ve görünen o ki uzun süre de yaşayacağız. Peki ne yapacağız? Böyle mi yaşayacağız artık?

Toplumun içine düşürüldüğü psikolojik çöküntünün detaylarını ve bundan sıyrılma yollarını, kendisini 'ruh bilimci' diye tanımlayan Profesör Kemal Sayar'a sordum ve bu söyleşiyle Ben iyileşme yolunda dev bir adım attım. Bunu paylaşalım mı?

"Evet" ise cevabınız, buyurun:

Hocam, halimizi nasıl tanımlayalım? Biz neyi nasıl yaşadık, yaşıyoruz?

Ünlü divan şairi Nabi diyor ki;

Batıl hemişe batıl-ü beyhüdedir veli,

Müşkül odur ki süret-i haktan zuhur ede.

Kendini suret-i hak gibi, dini bir cemaat gibi gösterip yıllar yılı Türkiye'nin devlet mekanizmasının en iç hücrelerine kadar sızmış bir suç teşkilatının gösterdiği akıl almaz kötülük karşısındayız. Hepimiz şaşkınız. Kimsenin aklına gelmeyecek büyük bir kötülüktü bu. Dolayısıyla bizi en çok bu yaraladı. Düne kadar aramızda dolaşan, birtakım dini mesajlarla kendisini suret-i haktan gösteren bir organizasyonun aslında ne kadar büyük bir ihanet şebekesi olduğunu kavramış olduk, şoke olduk.

İnsan kendi yurttaşına, insanına nasıl kıyar?

Evet, en zalim düşmanımızdan daha zalim hale nasıl gelebilirler? İşte bu soru bizi epey yıprattı, hırpaladı. Çünkü böyle bir kötülüğü hakikaten beklemiyorduk.

Ve milyonlarca insanı sokaklara döken o an...

Hepimiz önce ne olduğunu anladık, ardından nasıl bir Türkiye'ye uyanacağımızın tedirginliğini yaşamaya başladık. Bir yandan büyük bir belirsizlik vardı, diğer yandan peş peşe gelen kahramanlık, yiğitlik hikayeleri. Bir anda devleşti halk, büyüdü. İşte onlarla nasıl esenliğe kavuşacağımızı anladık. Ben ona "OLMAK CESARETİ" diyorum. Bir millet olma cesaretini gösterdi halkımız. Geçmiş yılların utancını silmek istedi. Beni en çok bu cesaret ilgilendiriyor bir ruh bilimci olarak. Nasıl olur da insanlar tankın önüne yatar, nasıl olur da biçileceklerini bile bile o kurşunların önüne atar kendilerini?

Geçmiş yılların utancı?

Daha psikolojik düzeyde izaha çalıştığımda, milletin maşeri vicdanının, 1960 darbesinde sevdikleri lideri koruyamamış olmanın hüznüyle nasıl incindiğini aklıma getiriyorum. Millet, 1960 darbesinde oylarıyla iktidara getirdiği Adnan Menderes'in derdest edilip idamına karşı hiçbir şey yapamadı, sevdiğini koruyamadı ve bu ezikliği hep içinde taşıdı. Bu ezikliği, bizden önceki nesiller hep taşıdı. Bugün o yiğitlik destanını yazan insanlarla konuştuğunuzda şunu duyuyorsunuz: Menderes'i koruyamadık, onun için ağladık. Şimdi yapıyoruz. Psikolojinin en temel kurallarından birisi, "Bastırılmış olan geri döner" ilkesidir. Orada bastırılmış olan duygular bugün büyük bir cesaret, şahlanış ve direniş olarak döndü hayatımıza. İnsanlar bir darbeyle daha haysiyetlerinin zedelenmesini istemedi.

Elitlerin hakir gördüğü halk kurtardı bu vatanı

"Bütün Türk halkının, özellikle de Anadolu insanının yeri geldiğinde yüreğini, bedenini, ruhunu ortaya koyduğunda zalime karşı nasıl durabildiğini gördük" diyen Prof. Sayar'a, "Hani elitlerin kendi oyuyla bir tutmadığı Anadolu insanı mı?" diye sordum. İşte cevabı: "Bana sorarsanız, bu yiğitliği gösteren insanların oyu, diğerlerinin 1000 katı kıymetinde. Saf ve temiz o insanlar, gözünü kırpmadan ateşe yürüyen, bir ülkenin kahramanıdır. Biz bu kahramanların içimizde çok fazla olduğunu, Kuva-yi Milliye ruhunun, istiklal mücadelesi ruhunun içimizde buram buram tüttüğünü bir kez daha idrak etmiş olduk. Biz, kolay yenilecek bir millet değiliz.

Kendilerini üstün yaratılan zannediyorlar

Canını hiçe sayan, milletine silah doğrultan bu insanlar, nasıl bir 'adanmışlık' duygusuyla yapabiliyor bunu? Ruhları nasıl satın alınıyor?

"Haşhaşi olarak isimlendirilen bu kişilerde ideoloji, bir afyon gibi görev yapıyor. Bu kişiler seçilmişlik paranoyasına, grup narsizmine sahipler. Kendisini, "Allah'ın üstün yaratıp, belli bir görevle donattığı kimseler" olarak gören haşhaşiler, kendilerini bu yola sürükleyeni de 'kutsal insan' sanıyor. Kendilerini hakikatin tek temsilcisi olarak gören kötülük odakları, diğer insanları böcek hükmünde görür, kafası ezilip hayatı yok edilebilecek, iftiraya, şantaja boyun eğdirilecek olarak bilirler. Böyle zannetmek onlara kendilerini iyi hissettiriyor. Sanıyor ki o seçilmiş, kustal birinin askeri. Burada daha ziyade batıl, sapkın tarikatlarda görülen kendine ait ritüeller, dua yöntemleri, ibadet yöntemleri görmek mümkün. Hiçbir ülkede, devlette görülmemiş korkunç bir organizasyonla karşı karşıyayız.

Biz şimdi kime güveneceğiz?

Cumhurbaşkanı'nın en yakınındakiler dahi hain çıktı. Güvenimiz yerle bir.

"Türkiye, dünyanın belki de en organize suç teşkilatlarından bir tanesiyle yüzleşiyor şu anda. Yani uzun yıllar boyunca sinsi bir şekilde devletin dokusuna yayılmış, uykuya yatmış, kendisine verilmiş o şer vazifeyi beklemiş bir organize suç şebekesiyle. Bu, insanlardaki güven duygusunu aşındırmış olabilir elbette ama kazancımız birlik olabilmemiz, aynı yürek hizasında kalabilmemiz. Dünya bunu gördü, görecek. Sinsi niyetler, halkın bu temiz vicdanı karşısında tutunamayacak.

Uçaklar ses, insanlar korku duvarını aştı

"Bazı insanlar ekmek almaya koşarak hayatta kalma dürtüsüne göre davrandı. İlk şoku atlatanlar da 'Zillet içinde yaşayacağıma, direnip ölürüm' deyip sokağa taştı. Ekmek almaya koşanı da kınamamak lazım. Korku çok doğal ve hepimiz içindir. Herkes geçmiş dönemin alışkanlıklarını tekrar etmek istedi. Fakat bu sefer 'maşeri vicdanda' öyle bir şey oldu ki; korku duvarı aşıldı. Uçaklar ses, insanlar korku duvarını aştı ve vatanını kurtardı."

Rehabilitasyon alanı sokaklar

"İnsanları dinliyorum. Gece aniden sıçrayanlar, bir yer bombalanmış gibi hissedenler, bir çıt sesinde, bir uçak sesinde korkanlar... Bunları konuşarak, anlatarak, paylaşarak aşalım. Aslında kendi rehabilitasyonumuzu yapıyoruz. Sokaklar rehabilitasyon alanına dönüştü."

Birlik ruhunu yarın da yaşar mıyız?

Başımıza gelen bu korkunç şeyle gelen birlik ruhu, travmayı atlattığımızda da devam edecek mi sizce?

"Şu ana kadar partilerden karşılıklı güzel mesajlar verildi. Toplum birbirini anlamaya çalışıyor. Çünkü bir vatanımız olmazsa konuşacağımız zemin de olmaz, geleceğimiz de. Bizi birleştiren zemin ayağımızın altından kaydığında hepimiz çaresiz ve zavallı bireylere dönüşürüz. Toplum, bu tehlikeyi hissetti. Türkiye bugün sokaklarında birbirini katlettiği, korkunç bir iç savaşın içinde de olabilirdi, bu kahramanlar sayesinde olmadı. Onun için yan yana duralım, aynı hizada, birlikte halay çekelim. Birlikte bu demokrasi zaferini kutlayalım.

Nene Hatun'un torunları şehit oldu vatanı korudu

Daima savunduğum şeydir toplumda kadınların rolü. Sayın Profesör Kemal Sayar'a da o gece başlayan devleşen halk hareketinde kadınların rolünü sordum. Rehabilite eden, yönlendiren, iyileştiren kadının rolünü. Söylediklerime tamamen katılarak şöyle dedi:

"Kadınlar bu karşı koyuşun öncü aktörlerindendi. Şehit edilen, kolunu, ayağını kaybeden hanım kardeşlerimiz oldu. Kamyonuyla direnişçi taşıyan hanım ablalarımız oldu. Onlar Nene Hatun'un torunları. Memleketimiz kadınlarının kanlarında büyük bir kahramanlık yattığını, damarına basıldığında o kahramanın ayaklanıp, düşmana karşı şahlanabildiğini gördü. Anadolu insanı bilge, irfani kültürden beslenen bir insan. Onu hor ve hakir görenler bugün utanıyordur diye düşünüyorum. Kadınlar eşleri ve çocuklarıyla bütün bu süreçte yaşadıklarını anlatsın, konuşsun. Geleceğe yönelik duygularımızı kavi, kuvvetli tutalım.

Hem cenazehem doğum evi

"İnsanlara sokağa çıkmasını tavsiye ediyorum. Orada kayıplarımızı birlikte analım, şehitlerimize ağlayalım, onlara dua edelim ki ruhumuzun üzerindeki büyük yükü atalım. Aslında bütün Türkiye hem cenaze hem doğum evi gibi. Cenaze evi; çünkü şehitlerimiz var. Doğum evi; çünkü çok büyük bir umut yeşerdi buradan. Ülkemiz yeniden doğuyor. Birbirimizi anlayarak, dinleyerek, şehitlerimize birlikte ağlayarak, acı yarıştırmadan yeni bir Türkiye kuracağız. Vatana düşman olmayan herkes dost ve yaren olmak zorunda. Şunu bilelim ki; korkmak insani bir duygu. Konuşarak, birçoğumuzun ilk kez yaşadığı bu korkunç travmayı içimizde bir yerlere koymalıyız. Ondan sonra da tekrarını nasıl önleriz diye bakmak zamanı olacak.

Kırdığım insanbelki kahraman

Profesör Dr. Kemal Sayar, bütün Türk halkına şu tavsiyelerde bulunuyor bir 'ruh bilimci' olarak:

"Hiçbirimizin ağzından ötekini incitecek söz çıkmamasına gayret edelim. "Bu kırdığım, incittiğim insan belki o tankın üzerindeki kahramanlardan biriydi" diye düşünelim. O kişinin yan yana can vermeye koştuğumuz insan olduğunu düşünelim. Göreceksiniz o zaman birbirimizi incitmeyeceğiz."

Tepesinde jetleri görenler Suriyelileri daha iyi anladı

"Kendi içimizde büyümüş, kanser hücresine dönmüş bir yapının nasıl zalim olabileceğini, dini kisve içinde kendini gösteren yapının dünyevi emeller için nasıl acımasızlaşacağını ve bir milletin yiğitliğini, vatanı için neler yapabileceğini gördük" diyen Prof. Sayar, şimdi herkesin Suriyelileri daha iyi anladığını şu sözlerle anlatıyor:

"Sıradan bir zamanda yaşamıyoruz. Suriye'nin, Irak'ın vatan olmaktan çıkarıldığını, yanı başımızdaki komşularımızın bir gecede vatansız, topraksız, evsiz kaldığını gördük. Dolayısıyla vatanımıza karşı girişilen bu büyük ve çirkin operasyonla aslında bizi tamamıyla bir Suriye ve Irak kılmak istediklerini gördü ve vatanımızla oyun olmayacağını gösterdi. Eskiden 3 milyon Suriyeli ülkemizde diye karşı çıkanlar, şimdi empati kurmaya başladı. Her gün tepemizde jetlerin uçmasının, bombalanma korkusunun ne olduğunu, her gün ölümle burun buruna yaşamanın ne olduğunu anladık. Bu empati bizi birbirimize yaklaştırdı, daha da yaklaştırmalı.

Prof. kimdir?

Kendisini ruh hekimi olarak ifade eden Psikiyatrist Prof. Dr. Kemal Sayar, 1966 doğumlu. Tıp eğitimini Hacettepe Üniversitesi'nde tamamladı. Çeşitli üniversitelerde bilimsel çalışmalar yürüten, 2008 yılında profesör unvanını alan Sayar, ABD, İngiltere, Kanada, Almanya, İspanya başta olmak üzere birçok ülkede bilimsel çalışmalar yaptı, konferanslara katıldı. Bir televizyon kanalında 'Ruhun Labirentleri' isimli program hazırlayıp sunan Prof. Sayar, Yavaşla, Ruh Hali, Kalbin Direnişi, Sufi Psikolojisi başta olmak üzere 20'den fazla kitap yazdı. Halen Marmara Ün. Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürütürken, kendisine ait merkezde de danışanlarını kabul ediyor.

Bu Habere Tepkiniz

Sonraki Haber